bugün

hayat hakkında küçük bir ders niteliğindeki film.
en sevdiğim hikaye, yakın arkadaşının karısına aşık olan çocuğunkiydi. çok güzel bir film. izlenesi, bir süre sonra bir daha izlenesi.
içindeki bütün hikayelerle ayrı ayrı yürekleri ısıtan, defalarca kez izlense bile bıktırmayacak kadar güzel film. garip bir şekilde mutlu ediyor insanı.
hem komik hem duygusal ingiliz filmi. soundtrack'i çok güzeldir.
erkek olmasam liam neeson a aşık olurdum filmi.
--spoiler--
- Aşık olmak için küçük değil misin?
+ Hayır
- Doğrusu biraz rahatladım.
+ Neden?
- Çünkü daha kötü bir şey olmasını bekliyordum.
+ Aşk acısından daha mı kötü yani?
- Hayır, haklısın. Evet, çok acı verir.
--spoiler--
yedi farkli a$k hikayesi.. kimisi mutlu sonuclaniyo, kimisi huzunlu.. buna ragmen izleyen herkesi, yuzunde 32 di$inin gozuktugu bir gulumsemeyle birakiyo bu film bittigi anda. muhte$em oyuncu kadrosu, harika kurgusu ve kelimelerin kifayetsiz kaldigi soundtrack'iyle olmeden once mutlaka gorulmesi gereken film.
filmin tüm erkekleri o kadar romantik ve hoşdur ki her birine aşık olursunuz.
(bkz: hugh grant)
(bkz: liam neeson)
(bkz: Colin Firth)
(bkz: Andrew Lincoln)

billy bob thornton hariç tabi...
filmdeki ''fettan mia'' karakteri için bakınız efem;
(bkz: heike makatsch)
(bkz: christmas is all around)
tek kelime ile destansı filmdir.

--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=idHrz_xqwsk
--spoiler--
hugh grant'in dans ettiği ve hizmetçiye yakalandığı sahneye her seferinde koptuğum...
en samimi arkdaşının eşine aşık olduğunu kartlarla itiraf ettiği sahnede eridiğim...
bir film kaç kere tekrar seyredilir ve aynı zevki alabilir insan sorusunu sorduran film.
2003 xmasında ingiltere'de gosterime giren, bilboardlardaki afişinden zengin oyuncu kadrosunu okudugumda vay be diyip merak ve supheyle yaklasmama sebep olan, ancak izledikten sonra yaklasan yilbasinin da icimde yarattigi heyecanla pek çok hissi bir arada yasamama neden olan filmdir.

filmdeki hikayeler arasında mutlu sonla biten lucia moniz * ve colin firth * aşkı ile insanın içinde hakikaten buruk şeyler hissetmesine sebep olan Andrew Lincoln un * Keira Knightley e * olan karşılıksız aşkı, beni fazlasıyla etkiledi.

ozellikle arka planda here with me calarken thames kıyısındaki evden cikan Andrew Lincoln un yuzundeki umutsuzlugu umarim kimse hissetmez.

sevgiliyle veya sevgili adayıyla izlenecek filmler kategorisinde ilk 5 e kesinlikle girer.
icerdigi cok sayida ask hikayesi ile "ask her yerde" mesaji vermesine vermis guzel bir filmdir fakat filmdeki yazar Jamie'nin portekizli guzel kiz yerine onun sisman ablasina asik olmadigi da bir gercektir.
iç içe bir sürü aşk hikayesini barındıran duygusal komedi filmi. sevgili ile izlemek için son derece uygundur. size almadığı çiçeklerin, yapmadığı sürprizlerin acısını çıkartabilirsiniz.
ilk çıktığında sinemada izlediğim ve sonraki her yıl en az 1 kere izlediğim, başlangıç ve bitiş sahneleri ile muhteşem mesajlar veren, hugh grant'ın bir kez daha nev-i şahsına münhasır bir oyuncu olduğunun kanıtlandığı ingiliz filmi.
aşkın halleri farklı olsa da içindeki duygunun ne kadar evrensel olduğunu anlatan film. eğlenceli değil gerçekten güzel vakit geçirmek için şahane kesinlikle. belki ingiliz eli değdiği için bilmiyorum fazla samimi geldi sinema dili. evet, klişe yok mu elbette var; ancak aşk ile ilgili sıfır klişe bir şey yaratmak ya berbat film yapmanıza ya da şaheser yaratmanıza sebebiyet verir. love actually'nin de zaten şaheser olma kaygısı yok.

--spoiler--
amerika'ya sadece başkana verilen ayarla değil; kızlarının salaklığıyla ilgili de gönderme yapılır. ayrıca fransa da bu göndermelerden nasibini taksi sahnesinde almıştır.
--spoiler--
şans eseri izleme fırsatı bulduysam da hayatımda izledigim en guzel aşk filmlerinden bu film. amerika'ya yapılan ignelemeler ayrı guzel. başta, ingiliz çocugun amerika'da barda tanıstıgı kızlar "kesin bunlar soyup sogana cevircek salagı, oh, iyi oldu bu .m meraklısı abazana" gibi dolandırıcı gibi bi izlenim bırakasa da amaç amerika'ya kaymak oldugu için katıksız salak oldukları iyi vurgulanmış.

in short, diger hikayelerle ve tabi ki liam neeson'la da, bu film izlenmeyi hakkeden nadir aşk filmlerinden. en azından zaman kaybı degil. yılbaşı günü, sevgiliyle izlemek özellikle önerilir. benim gibi öküzler de bu saatte tek başına izler. neyse...
başlamasıyla bitmesi bir olmuştur filmin, zira film sizi öyle bir havaya sokar ki izlemek için oturursunuz ancak bir bakmışsınız film bitmiş siz sadece boş ekrana bakmaktasınız. işte böyle bir film love actually, senaryosu zekice hazırlanmış, müzikleri harikulade, oyuncuları yerinde ve sağlam, karakterler arası geçiş çok iyi ayarlanmış, ve konuyu çok iyi işlemiş. yani kötü yanı yok aksine izlemek için bir yığın iyi sebeb var filmde. ve en önemlisi ise film bittiğinde yüzünüzde kocaman bir gülümseme bırakması... 8/10

filmin en sevdiğim iki sahnesi;

--spoiler--

küçük çocukla üvey babası bank'ta oturup konuşmaktadır, çocuk babasına aşık olduğu söyler, adam rahatlamıştır zira çocuğun sıkıntısının daha büyük olduğunu düşünmektedir.

- pekela tamam biraz rahatladım.
- neden
- çünkü ben daha kötü bir şey olmasını bekliyordum.
-aşk acısından daha kötü bir şey mi?
-hayır, haklısın. kesinlikle acı vericidir.

--spoiler--

adam en yakın arkadaşının karısına aşıktır fakat bunu bir türlü söyleyemez, ne evlenmeden önce ne sonra söylemiştir, ancak en sonunda bunu ona söylemeye karar verir ve noel günü ona kartlar hazırlayıp evine gider, kartlarda şöyle yazmaktadır...

noel korosu olduğunu söyle
biraz şanslıysam seneye,
bu kızlardan biriyle çıkıyor olacağım (ünlü kadınların resimlerini gösterir)
fakat şimdilik
hiçbir umut ya da beklentim olmadan
sırf noel olduğu için
ve noel'de yalan söylenmez (parantez içerisinde yazılmıştır)
bence sen mükemmelsin
yaralı kalbim seni sevmeye devam edecek
sen böyle olana kadar... (yaşlı ve kemik yığını haline dönüşmüş kadın fotoğrafı gösterir)
mutlu noeller...

sonuçta kadın adamın dudağına küçük bir öpücük kondurur. ve adam iki cümle kurar.

yeter

bu kadar yeter...

--spoiler--
başrollerinde bilindik tek yüz olarak hugh grant ın olduğu sevimli bir film.

son sahnedeki claudio schaffer sürprizi ve 10 yaşındaki çocuğun aşk acısı konusunda babasıyla yaptığı kısa sohbet akıllarda kalan sahnelerden ikisi.

izlenmeye değer.
yeni yıl kutlama coşkusu bütün aşkların önüne geçmiş filmdir.
izlenmesi gereken filmlerden birtanesidir. izlendiği zaman tekrar tekrar izlemek isteyecğiniz filmdir.
herkesin kendi aşkından bir parça bulabileceği film. hakikaten aşk her yerdeymiş.
"love is actually everwhere" söylemi ile başlar. içinizden bi "hass.." dersiniz ama film ilerleyen dakikalarda aşkın gerçekten de her yerde olduğunu size kanıtlar. film tarzı olarak önceliğim pek bu tür filmler olmasa bile love actually kendi tarzında çekilebilecek en iyi filmlerden biridir. insanın içini sımsıcak yapar, gülümsetir. aşık olma hissi uyandırır. kadro sanırsam full ingilizler'den oluşmakta. ingiliz aksanının tadına varabilirsiniz.
abazan bir başbakan, noel sevgisi ve ingiliz faşizmi. ortamda kadın yoksa izlenmeye pek de değmez.

10 üzerinden 7 falan.