bugün

Edebiyat öğretmenimden incilerdir
- dalma kızım
-esneme kızım
-hey ekmek kırıntısı
-soğan kabuğu buraya bak
-çocuk seni sucuk yaparım.
görsel

O sıralar seyyar olarak is yapıyordum.
Tuvalette ayakta hacet giderirkene hayvan yapılı arkadaşın tuvalete tekme vurması tedirgin bi sekilde elimle tuttuğum hali hazırda kapının beni karşı duvara fırlatması.

Her tarafım sidik.
görsel
Lise'den kalan en güzel hatıralarımdan top 5'tedir bu an. Krize girmiştim ya kafamın üstüne cam düşüyordu 15 saniye farkla kurtuldum.
bizim okulda çok fazla geri zekalı vardı.

yani full troll geçti, hangi birini anlatayım?
Berbat anılardır, ben hep asosyaldim, lise denince aklıma yalnız başıma 2 saat boyunca aynı çizgide git gel yapıp zaman geçirmeye çalıştığım beden dersi geliyor,

Kimseyle anlaşamıyorum, nerelisin sorusuna dahi tahammülüm olmuyor, kendimi bildim bileli din ve ideolojilerden ve bunlara tabii olanlardan nefret ederim.
lisedeyken dışardan orta yaşlı bi kadın okulun bahçesine girip duvar dibine sıçmıştı.
4 tane A4 kağıdını birleştirip uçak yapmışdım.üstünede müdürün lakabını yazmışdım(kel Şevket).camdan salladım uçağı şans işte müdürün odanın pencereden girdi.o arada m.e.b den adamlar gelmiş,bizim müdür rezil olmuş bunlara.m.e.b deki adamlar gidince müdür bir kudurdu,kim attı lan o uçağı diye,hocalar seferber olmuş atanı bulmak için. kızların yapmadığı düşünerek den hocalar kızlara soruşturmuş falan.en son tüm okul beni söylemiş görmeyende bu yapmışdır görende bu yaptı demiş.müdür beni yanına çağırdı azalıyor bağırıyor falan neyse tutanak yazdırdı müdür yardımcısına bende imzalamadım tabi imzalasam kabul etmiş olacakdım.dedim müdüre hocam beni mahkemeye verin yoksa başka türlü cezalandırma şansın yok.müdür kafasını pencereye döndü derin bir oh çekdikden sonra siktir aq salağı demişdi.o sene tüm dersler matematik hariç tüm performanslarım 50 altındaydı.bizde tüm hocaları karşımıza alarak bir çete benzeri bişey kurmuşduk.11 ve 12. sınıflar bir araya getirerek.amaçda şuydu tüm hocaları okuldan soğutmak elimizden gelen herşeyi yapdık 4 tanesi tayyin oldu.müdürde dahil.şuan okulda anarşi hakim.okula girme puanı taban 380 di şuanda diplerde.artık öğrenciler okulun boş olan 6. katını sigara içmek için kullanıyor tabi saygıdan gizli gizli içiyorlar.ben varken sürekli okula yeni şeyler yapıyorlardı şimdi 2 senede bir boya badana yapıyorlar mış okula sadece bu kadar.
Ders Almanca, sınıf 40 kişi ve 40 kişilik sınıfta sadece 6 tane kız vardı aq. düşünün nasıl bir sınıf.hoca dersini anlatırken şekilli örnek olsun diye 7 tane kız tahtaya çıksın dedi. çıkan kız sayısını 6 görünce,
bölücü lakaplı ahmet diye bir arkadaşımız vardı. ona seslenerek:

h:ahmet!

a:?!

h:sende çık tahtaya da sayı tam olsun XD

a:hocam top deseydiniz anca bu kadar alınabilirdim...
hanzo lakaplı kafadan harbi harbi kırık tarih hocası yoklama alıyor.

benim aklıma her zaman olduğu gibi hinlik geldi. hoca sesli yokama alırken 38 kişi olan sınıf mevcudu, gözüyle sayıp teyit ederken 1 kişi eksik çıkıyor. hoca deli oldu, sınıfta ilk önce hocanın yanlış yoklama aldığını sandı, tekrar sesli yoklama aldı. sınıftaki tüm öğrenciler gibi sıram gelince burda dedim. hoca bu defa parmağıyla saymaya başladı, yine masanın altına saklandım. hocanın haricinde bütün sınıf benim ibneliğimi farketti, kahkaha atmaya başladılar.hoca kafayı yiyecek gibi oldu, zatn sinirlenince alnında kocaman kırmızı şişlikler oluşuyordu. bir daha, bir daha saydı sonuç hep aynı. teyitte 1 kişi eksik. en sonunda sınıf başkanı olan bahadır kardeşim bana dedi ki, ''idealist yeter bokunu çıkarma yakalasa sıçar bak ağzına'' ben de tamam sen say o zaman dedim. bahadır ayağa kalkıp; ''hocam bir de ben sayayım'' dedi ve saydı sonuç 38 kişi. sınıf yine gülme krizinde hoca inanamadı, kendisi saydı ve yine 38. kafayı bir o tarafa bir bu tarafa çevirdi, hoşımla yeter artık susun diye bağırdı ve bir bölümü kaynamış olan dersine ''nerden klamıştık'' diye başladı.

bu da böyle bir anımdır.

bu hoca benden öyle çekti ki, 2 yıl sonra sivilde karşılaştığımızda ''hocam nasılsınız'' dedim, beni görür görmez tepkisi şöyle oldu;

''lan idealist yine mi sen!'' karşı kaldırıma koşarak geçti.
teneffüste sınıftan hemen çıkılır, tuvalete gidilip sigara yakılır. arkadaşa nöbetçi olan x hocanın gelip gelmediğini kontrol etmesi söylenir bu esnada x hoca pustuğu orta tuvaletten çıkarak bendeniz ve arkadaşımı dumura uğratarak 10 senedir unutamadığım olayı yaşatır.
Lisede devamsızlık günümün hepsini kullanmaya özen gösterirdim.
9. Sınıftayken sınıftan biri madde alıp gelmiş son sınıflardan birine saldırdı dövdü sonra ne olduğunu anlamadan bizde girdik nasıl oldu bilmiyoruz ama son sınıfları yerle yeksan etmiştik o günden sonra sigara içmek bile serbest olmuştu bize.
(img:#1757912)
Bu ise staj anılarımdan daha ne anlatabilirim ki?
Yokluktan bardakla pasta yemekten tut, sınava 2 ay kala (o vakit, şimdiler öldü) hoşlanılan kişi ile buluşmaya, kazandaki sigara anılarından cemaatçi hoca ayarlamaya, başkanlık darbesi yapmaktan Nilhan osmanoğlu karısını arka kapidan kaçmak zorunda bırakmaya iliklere kadar özlenen, tekrar dönülesi anılar. Heyhat, olmuyor.
bizim okuldan atılıp başka okula geçen iki arkadaşım ve beraberindeki yaklaşık otuz kişi ingilizceden kalıp bütünleme sınavına girmişlerdi. sınıfın gözetmeni de beden eğitimi hocasıydı. yabancısı olduğum bu okula gidip cevapları tahtaya yazmıştım. bedenci de diğer öğretmenler gelir diye kapıda nöbet tutmuştu. hepsi geçti benim sayemde keratalar.
lisa an diye okudum amk.
Sınıf mevcudu 38 4 erkek çift kale maç iptal.
kullandığım ilaclar nedeniyle sabahları kalkamiyodum 3 ayda devamsızlık dolmak üzereyken müdür yanına çağırdı durumu bildiğinden benim evimin yanındaki bi düz liseye nakil olmam gerektiğini yoksa devamsızlıktan kalacağımı söyledi kendide gelip düz lisenin müdürüyle konuştu neredeyse hiç okula gitmeden mezun oldum
ama diplomamda malesef fen lisesi değil düz lise yazıyo.
5 dakika önce öylesine oturduğum sıraya pencerenin düşmesi. Ölümden döndüm lan ! Ne gülmüştük o zaman.
Sınıf mevcudu 38 di 4 erkektik gerisini sen düşün ne anılar çıkar.
lise 2'ydi, galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın.

kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum.

planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi.

o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an...

tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi.

artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım.

onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...

tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor?

omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.

uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini...

- sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.

gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.

üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı.

uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.

şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...
4 yılı yazmış heralde birisi helal olsun.

Okumaya üşendim affola..
Okumadan bastım eksiyi olan anıdır. Üşenmedin mi lan ?
Servisle eve gidiyoruz okul çıkışı, ismi lazım değil komik bir arkadaş servis şoförünün tüm uyarılarına rağmen ayakta yolculuk ediyor ve hararetli hararetli bize bir şeyler anlatıp tüm servisi kırıyor gülmekten derken, ani gelen bir frenle bu arkadaş savruluyor ve direksiyonun üzerine oturur vaziyette düşüyor. Servisçi şok zaten hepimiz camlara vuruyoruz gülmekten. 9 sene geçti hala bu olaya şahit olan arkadaşlarla bu olayı hatırlayıp o günü yaşarız. Ey gidi günler.

Edit: sonradan ögrendigim kadarıyla bu arkadaş hukuk okumuş, şimdilerde mezun olmuştur şu aralar ne yapar bilinmez.