bugün

manderlay filminin setinde bir eşeği gerçekten öldürerek tepki almış bazı oyuncuların filmi bırakmasına neden olmuştur..
karısını doğum yaptığı hafta hem de yeni tuttukları bebek bakıcısıyla kaçarak terk eden, malum bebek bakıcısı ile hala evli olan danimarkalı asmış yönetmen, kamera ustası, dahi.
"antichrist" isimli proje ile, korku filmi çekme düşüncesini bir adım ileri götürmüş danimarkalı dahi yönetmen. filmin cast'ı ile ilgili herhangi bir bilgi henüz açıklanmamıştır.
filmlerinde rol alan kadın oyuncuların muhteşem perfonsmanslar gösterdiği ama bunu nasıl başardığını merak ettiğim yönetmen. çünkü dancer in the dark tan sonra björk bir daha herhangi bir filmde rol almayacağını açıklamış, dogville in çekimlerinde ise nicole kidman sinir krizi geçirmiştir. *
dogma95 akımının yaratıcısı. filmlerinde simgesel yaklaşımı ve otu boku sembolize etmeyi pek bir sever. işin ilginç yanı, bu temel sinema perspektifine sahip olmasının izleyiciyi kesinlikle bunaltmaması, sıkmaması ve filmlerini daha da izlenilir kılmasıdır. omuz kamerasını muhteşem ve her zaman tam yerinde kullanır. europe*, anlatımı ve işlenişi bakımından çok ama çok önemli bir filmdir. ancak kanımca en harika filmi için;

(bkz: breaking the waves)
(bkz: dancer in the dark)
kendine has tarzıyla çektiği, teknoloji unsurlarının geniş yer kapladığı filmleriyle, mesaj kaygısı gütmese de beğenilen, 90' lardan beri aşama kaydeden başarılı yönetmen.
cinayet sebebi adlı, cnbce ekranına da gelen filmde, senaryo, oyuncu seçimi ve ışıklandırma bakımından aştığını belli eden ünlü yönetmen.
(bkz: dogville)

bir film insanı bu kadar mı sasırtır, bu nasıl bir anlatımdır, bu nasıl bir tekniktir, bir adam boyle sert nasıl olabilir. basarılı, evet bana gore oldukca basarılı bir adam.
gerek yönetmenlik tekniği gerekse sinemaya getirdiği yeni anlayışla aşmış danimarkalı yönetmendir. dogma95 akımını yaratmıştır. filmlerinde sembolik sinema anlayışını bu kadar benimseyip, izleyiciyi sıkmadan, baymadan filmi kurgulayabilen yegane yönetmendir.

en başarılı filmleri *;

(bkz: breaking the waves)
(bkz: dancer in the dark)
(bkz: dogville)
(bkz: europe)
avangard sinemasının en önemli yönetmelerinden olan trier'i yakından tanımak isteyenler için agora kitaplığından jack stevenson'ın yazdığı Lars Von Trier adlı kitap tavsiye edilir...
bu arkadaşın filmlerini izlemesi zordur lakin eğlenceli... de değildir, ama güzel...liğide tartışılır.
farklılığı, ve kalitesi tartışılmaz...
filmelrinde kadın oyuncular her zaman ön plandadır. yeni başlayacaklar ilk önce dancer in the dark ile yavaş bir giriş yapmalı sonra dogville ile zevk basamakları tırmanmalı diğer filmleriyle doruklara tırmanmalıdır.
1956 danimarka dogumlu yönetmenlik hayatına reklam cekerek baslamış usta dogmacı yönetmen. Rivayet edilen odur ki cagan ırmak adı gecen zatı "kendini dogmanın mucidi sanmasın" seklinde azarlamıştır.
dogville gibi rezalet derecede sıkıcı, fakat sanatsal yönden sınırları zorlayan filmi dışında diğer bütün filmleri sürükleyici ve sorgulayıcıdır. karanlıkta dans'ta i've seen all'u söyleyen björk derin yaralar açar.
Lars Von Trier, gelmiş geçmiş en büyük sinema dehalarından bir tanesi. Bu tabii ki naçizane benim yorumum fakat sinema otoriteleri de sanırım farklı düşünmüyor.
Dogville'deki tiyatro sahnesinden bile daha fakir dekoru bize unutturup, -dekor, kostümler, teknoloji vb. hiçbir unsuru kullanmadan ki bunlar çoğu filmin tek kozu Hollywood'da- konuya yoğunlaştırabilecek, "insan ruhunun dehlizlerinde dolaştırabilecek", gerçek hayatın taa içinde hissettirebilcek kaç yönetmen vardır?
kendisi aynı zamanda kadınlara hitap eden porno filmleri çekmek için kolları sıvamış bir yönetmendir.
tuhaf çalışan beyin ürünü standart üstü işler ortaya koyabilmenin bedeli olarak şu an depresyonda olan yönetmendir (bkz: mavi ekran)

kariyeri için endişelenilendir.
annesi sanatcı kanı tasısın diye j.p.e.hartmann ın torunu ile yatıyor, bu gercegi kırk yasına geldiginde soyluyor lars'a. o sıralar doksan yasında olan babasını bulan lars, ona tanısmak istedigini belirtiyor. babası ise lars'ı reddediyor ve dilerse avukatı ile gorusebilecegini onunla konusacak hicbir seyi olmadıgını soyluyor.

biraz empati ile yaptıgı evliligi, sıradısı sinema dilini, annesi ile olan tuhaf iliskisini...

garip.
(bkz: riget)
çektiği epidemic "salgın" adlı filmle bana ekran başında işkence gibi iki saat geçirten yönetmen. Filmlerini bir kısım çok sever sanatsal bulur, bir kısım da nefret eder, arası yoktur.
alman soyadlı danimarkalı yönetmendir. dolayısıyla almanca bilip bilmediği merak konusudur.
dogville gibi bir film çekerek sinemanın vizyonunu genişletmiş yönetmen.
kuzeyin harika çocuğu lakaplı şahane yönetmen.
filmi ilk kez izleniyorsa "bu ne olum kamera arkası mı lan" şeklindeki tepkiler vermek veya bu tarz yorumlar duymak mümkün. şahsen ilk izlediğim filmi dancer in the dark olduğu için diğer filmlerine korkarak yaklaşmıştım. europa önce izlenirse tarzına ve o meşhur dogmalarına daha çabuk adapte olunur.
kullandığı kontra puntal kurgu tekniğiyle yeni dönem sinemada çığır açan bir yönetmendir.