nereye kadar.
herşey geride kalacakmış gibi, tüm sorunlardan uzaklaşacak, unutacakmış gibi gelir insana... ama siz o mekandan, o insanlardan, olaylardan uzaklaşsanızda, kimsenin sizi tanımadığı başka yerlere ulaşsanızda, sorular hep arkanızdan gelir. yiyip bitirir insan kendini. sonunda en acı şekilde yüzleşir kendisiyle... ve kabullenir bir hiç olduğunu!

geri döner o mekana ve insanlara... artık bir 'hiç' olarak katlanmak zorundadır herşeye. kaybedecek birşey de yoktur artık. hayat ne zaman tutunacak dala ihtiyacı olanlara uzatmıştır ki yardım elini?

hikayenin sonrasında ne olur bilemiyorum. heralde ya kaybolur insan sonsuzlukta ya da bir mucize olur, hayatı kazanır!
ve her defasında kendine yakalanmaktır.
kişinin kendini bir süreliğine moratoryuma alma durumu..
yinede dönüp arkana bakarak yaptığın eylemdir.
asla mümkün olmayacak durumdur.
berberde traş olurken baktığınız aynanın, arkanızda asılı olan aynadan yansıması suretiyle iç içe geçerek sonsuz olması gibi duran eylemdir. ya da bir köpeğin kuyruğunu kovalaması gibi beyhûdedir. o da olmadı, arkanızdan vuran ışıkla önünüze düşen gölgenizi kovalamak gibi yorucudur. ama kişi ne kadar yorulursa yorulsun, ne kadar kuyruğunu parçalarsa parçalasın aldığı ders geçicidir. kaçanın kovalandığı bir ortamda yetişen dimağların bolluğundan mütevellit, aynı olaylar pişer pişer önümüze gelir. başka bir perspektiften bakarsak;

(bkz: escape from destiny)
ben'i yok saymak.
gerçeklerden kaçmanın değişik versiyonudur.
bilgisayara girildiğinde hata veren eylemdir.
kendini görmezlikten gelmektir.

duygular kalbinizde ve beyninizde uçuşurken, onlardan inatla kurtulmaya çalışırsınız. utanırsınız, kendinize inanamazsınız, anlam veremezsiniz. şöyle bir silkelenip, başka şeyler üzerine düşünmek isterseniz. ve beş dakika sonra konsantrasyon darmadağın olur. bir bakmışsınız ki; kendinizi bıraktığınız yerde bulmuşsunuz. olmadı tekrar.. sil baştan.. sonuç? aynı durakta karamsar bekleyişler.. beş dakikalık aralıklarla nöbetleşe bekleyişler devam eder. bekleyişlerde ki nöbetleşmelerin bile kendinle!

anla artık. kaçılmıyor kendinden. varacağın nokta yine sen olacaksın..
yapılması gereken onca iş dururken akşama kadar internette takılmaktır.
kendi kendine (bkz: yakalambaç) oynamaktır.
temelde insanın kendini kandırararama durumunu, kaçmak fiiliyle konseptleyip vurgulandığı mümkünsüzlükür.
bir bilinmeyenli bir denklemin cevabını uzaklarda arama çabasıdır.
(bkz: kendini bulmak)
sonu basarisizlik olan eylemdir. (bkz: kendini bulmak)
örneğin karşılıksız sevmek ve bu uğurda onu unutmak adına onunla görüşmemeye çalışmaktır. telefonlara çıkmamak, msn'e, sözlüğe girmemek vs. gibi.

kaç bakalım, kaçtığın şey içindeyken...
asla münmkün olmayacak eylemdir.*
KENDiNDEN YORULMUŞ KiMSELERiN HAREKETi.
insanın kendini bile görecek gözünün olmadığı zaman yapabileceği eylemdir. faydasızdır, anlamsızdır. kişi kendinden ancak kendi yok olduğunda kurtulur ki belki bu bile imkansızdır. bu yalnızca sonu olmayan bir kaçıştır. çünkü insan ne kadar kaçarsa kaçsın ve ne kadar insanı atlatırsa atlatsın, aldatırsa aldatsın er ya da geç kendine yakalanır ve kendini ne aldatabilir ne de atlatabilir.
dönüş yolunda kendini kaybetmeye neden olabilecek hededir.
mümkünatı olmayan kaçış arzusudur. herkesden ve her şeyden uzaklaşmak isteği duyar insan zaman zaman ya da her zaman ama kendinden kaçamaz.
aynaya iltica ile sonuçlanacak olay...
kendimden kaçıyorum bana.
son noktası başladığın yere varmaktır ki kişi ancak o zaman anlar kaçamayacağını. kaçarken arkasına belki defalarca kez bakmıştır ve çok uzaklaştığını görmüştür sanki ama mütemadiyen arkasına bakarken önüne bakmayı unutmuş ve nihayetinde anlamıştır ki arkasında kalan yer aslında önünde göreceklerinden başkası değildir aynı zamanda.