bugün

--spoiler--

sen , ey fısıltılı şarkı ,ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya , işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. göz kırpmasalardı sana , düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
--spoiler--
Tarçın kokusu ve matruşka öykülerinin mutlaka okunması gereken yekta kopan eseri.
fil mezarlığı ve bilgi çağı öyküleri şiddetle tavsiye olunur.

kısa ama çok kısa hikayelerden oluşan yekta kopan kitabı. bir günde hatta 2 saat içinde filan bitirebilirsiniz. illa ki kendi yaşamınızdaki pişmanlıkları, boşlukları, güzellikleri, hüzünleri anlatan yerler yakalarsınız bazı öykülerde ve tekrar okursunuz onları. sonra tekrar ve tekrar ve tekrar... ama hayat o öykülerdeki kadar güzel değildir, oysaki hüzünler bile güzeldi okurken, öykülerde.
yekta kopan' a sitem etmek istersiniz benim etkilendiğim öyküden etkilenirseniz eğer; senin gazına geldim ama yine hayalkırıklığı yaşadım dersiniz. yazma abi, inandırma bizi insanların hepsinin senin kadar naif olabileceğine, olaylara senin kadar ince bakabileceğine dersiniz. hayatın gerçeklerine döner ve yekta kopan' a sağlam bir küfredersiniz ama eminim bir süre sonra bu kez hayatın gerçeklerinden bu kitaptaki o sevdiğiniz bir iki öyküye kaçar ve yekta kopan' a teşekkür edersiniz. öyle bir kitap işte. çok iyi değil, çok edebi değil; ama sıcacık bir kitap.
tarçın kokusu adlı öyküsü daha ilk cümlesinde beni benden almıştır:

--spoiler--
çürümüş bir hurmanın ,istemeden dışarı taşmış çekirdeği gibi sarkıyordu kalbim göğüs kafesimden. atıyordu yinede.
--spoiler--

içerisinde birbirinden güzel öykülerin olduğu bir yekta kopan eseridir. şiddetle tavsiyedir! matruşka, aşk mı oda ne? öyküleri çok iyi!
29 mart'ta aldığım mükemmel kitap. aldığımdan beri matruşkayı hiç okumadıysam 30 kere okudum. ilk okuyuşlarımda 1. bölümü anlatıyordu beni, şimdiden 3'teyim. 4'e doğru gidiyorum çok şükür. * *
--spoiler--
sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna.göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.her cellat önce kendisinin katilidir, belletiyorum bunu kendime.bil ki hala akıl erdirmeye çalışıyorum ''yaşamak'' denen bu sudan ve ateşten mürekkep oyuna.

***
sevgilim...
ya da artık sana ne dememi istiyorsan?diyebilir miyim peki, sence dilim varır mı?
sevgilim...
meğer her ayrılık, sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş.beden kendini sonsuza gömüyor, sadece dizeler ve duygular kalıyor geriye.şu anda, tam da şu anda, ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum.olmuyor.gözümün önüne, o sahil kasabasındaki evde -sahi neresiydi orası?- teninin bilgeliğini katarak yaptığın domatesli makarna geliyor.komik değil mi?gül o zaman, sen hep gül.dalgalar denizde dans ediyordu, senin omuzların kıpır kıpırdı.bir metin okumuştun sonra, sen mi yazmıştın, alıntı mıydı bilmiyorum,keşke bir satırını hatırlasam.''buğday nasıl makarna oluyor ?''demiştim oluyormuş meğer, her şey olabiliyormuş.şimdi dalgalar başka kıyılara vuruyordur lacivert bedenlerini.peki senin omuzların nasıl?
sevgilim...
meğer her ayrılık cesur bir bedelmiş.ama şu anda hatırlayamasam da sakın dudaklarını unutmamı bekleme benden.bir diyet gerekiyorsa eğer, artık makarna yemem.
komik değil mi?gül o zaman, sen hep gül...
***
bu yazının sana ait olmasını istiyordum.
o yüzden önce adını yazmak geldi içimden.
***
insan en kolay kendinden utanıyor, o yüzden sevmem aynaları.

***
--spoiler--

birbirinden güzel çok sayıda kısa öykülerden oluşmuş bir yekta kopan kitabı.sanki, sanki kitap okumuyorsunuz da böyle hiç görmediğiniz, tanımadığınız hatta tanışmadığınız bir dostunuzla sohbet ediyorsunuz.o kadar içten yazılmış.*
Yektoş'un şiirlerini bize öykü diye sattığı kitap.