bugün

bir paul auster romanı. sürükleyici olmakla birlikte üstadın vasat romanlarından biri. avrupa yazın ve sanat kültürünü hazmetmiş olmasına rağmen, auster in en önemli zaafı ya da çok okunmak adına tercihi olan kişisel ve yazınsal bir üsluptan yoksunluk, diğer pek çok romanında olduğu gibi hayal gücü ve yazma coşkusu ile telafi edilemediğinden olsa gerek, fazlasıyla sırıtıyor yazık ki. onun yerine, biraz zor okunurluğuna karşın abd romanının en önemli yaşayan temsilcisi olan nobelist toni morrison'un bir romanını alıp okumadığıma pişman eden romandır aynı zamanda.
herkese rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir paul auster romanı. okuması zevkli, sürükleyici ve duygusal bir kitap. kitabın ana karakteri august brill, geceleri uyuyamayan, yatalak, 72 yaşında eski bir kitap eleştirmenidir. kızı ve torunuyla beraber yaşayan august, yine uyuyamadığı bir gecede hatırlamak istemediği olayları kafasından kovmak için kendi kendine öyküler anlatır. kitap boyunca bir yandan august'un kendine anlattığı, amerika'nın ırak yerine kanlı bir içsavaşta olduğu hikayeyi dinlerken aralarda ise geçmişteki duygusal ilişkilerini, karısının ölümünü ve torununun erkek arkadaşının ırak'ta vahşice öldürülüşünü dinleriz. gece sabaha yaklaştıkça hikayeler ve anılar daha da yoğunlaşır. hikayesindeki kahramanlar iç savaşı durdurabilmek için "o yattığı yerde kafasında kuruyor, bize ise savaşıp ölüyoruz" dedikleri ve tüm bu vahşetin sorunlusu olarak gördükleri yaşlı bir yatalağı öldürmenin planlarını yaparken august ise kendi geçmişiyle hesaplaşır.

kitap bittikten bir süre sonra eminim august ile bir akşamüstü oturup çay içip muhabbet etmek isteyeceksinizdir.

eser ayrıca şu cümleyi barındırır;

"insanlar kırık kalp yüzünden ölürler. bu hergün olur, sonsuza kadar da böyle olmaya devam edecek."
--spoiler--
Sadece iyiler kendi iyiliklerinden kuşku duyarlar, onları iyi yapan da budur zaten. Kötüler iyilik yaptıkları zaman bunu bilirler, iyiler ise hiç bilmezler. Ömürlerini başkalarına bağışlayarak tüketirler, ama kendilerini bir türlü bağışlayamazlar.
--spoiler--
--spoiler--

kurgusu itibarıyla diğer kitaplarının yanında oldukça vasattır, ancak ara ara okuduğunuza sevinmenizi sağlayan satırlar da yok değildir: 'o sıralarda annem epey kilo alıp genişlediğinden memeleri de hayli büyüktü. sonia'nın ise belden yukarısı inceydi, göğüsleri ancak yeniyetme bir kızın göğüsleri kadardı, sadece miriam'a meme verirken biraz büyümüştü, ama annen memeden kesilince sonia'nın göğüsleri de gebelikten önceki halinden bile küçüldü. aradaki fark çok çarpıcıydı, miriam da bunu algılıyordu. annemin göğüs çapı neredeyse sonia'nınkinin yirmi katı kadar genişti. bir cumartesi sabahı annemle miriam kanepede oturmuş çizgi film izliyorlardı. araya bir pizza reklamı girdi. reklam şu sloganla bitiyordu: işte buna pizza derler! bir saniye sonra annen, anneme döndü, büyükannesinin sağ memesini ağzına aldı ve sonra işte buna pizza derler, diye bağırdı. annem o kadar çok güldü ki, yellendi, top gümbürtüsü gibi bir osuruk salıverdi. miriam da buna o kadar çok güldü ki, donuna işedi. kanepeden inip odada koşmaya ve var gücüyle haykırmaya başladı: osuruk-sidik, osuruk-sidik, dik, dik, dik!'

--spoiler--