bugün

Annedir.. Güzel bir varliktir.
Anne birinci kadındır her zaman. Ama 2. Kadın tektir her erkek için. Onu tek yapan da kokusudur. Öyle güzel kokar ki görmek, dokunmak, öpmek için değil sadece koklamak için yanında olsun istersin bazen. içine her çektiğinde ilk sigara gibi başını döndürüyorsa kokusu, o kadını bulmuştur erkek.
damarına basılmadığı sürece hep güzellik üretenlerdir.
ben erkeğin anaç ruhuyum,
mutfakta aşçısı,
koynundaki fahişesiyim.
kimsin diye soruyorlar bana; insanım diyemiyorum,
kadınım çünkü ben.
erkeğin eşi, sevgilisi, annesi, kızkardeşi olma sıfatlarına erişebilmiş özel bir varlıktır. tapılasıdır.
ömrünün 4 yılını regl, 1 yılını da ne giyeceğini düşünerek geçiren enteresan varlık. kuaför olayına falan hiç girilmemiş. gerçek bu.
dünya'daki en güzel varlık. her yeri öpülesi insan.
görsel
''işte böyle sürükler adamı venüs, Ruh ve bedence birbirine denk olmayanları, Götürür tunçtan boyunduruğa vurur Ve sonra bir kenardan bakıp için için güler.'' demiş horatius kadınlar hakkında ki haklıdır, eğer kadınlara düşkün biriyseniz bir süre sonra hayatınızın merkezi olurlar, hiç bir kadını sevmeseniz bile, dünya kadınlarınızın etrafında döner.
yaş 25 olunca görüntüden ziyade beynimde yarattığım bir olguya dönüşen varlık. istiyorum benimle aynı müzik türünü, aynı filmleri sevsin, aynı açıdan bakalım hayata. popüler kültürü defetmiş olsun, özgürlüğünü sadece benimle paylaşsın. tam dalarken bu düşüncelere ''olum burası türkiye sakin'' diyor içimdeki ses. sanırım aradığım şey binlerce mil uzakta bir ülkede
Erkeği karakterine göre seven varlık.
dediğin şöyle bir şey.
http://galeri.uludagsozluk.com/r/kad%C4%B1n-634017/
anadır, bacıdır. bir şair olmadan bu kadar tanımlanabilir kadın.

nazım hikmet ise kadını şöyle tanımlar;

kimi der ki kadın kış gecelerinde yatmak içindir,
kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde zilli köçek gibi oynatmak içindir,
kimi der ki ayalimdir, boynumda taşıdığım vebalimdir,
kimi der ki hamur yoğuran,

ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne vebal.
o benim kollarım, bacaklarım, yavrum, annem, karım, kızkardeşim, hayat arkadaşımdır.
Erkek cinsinden düşük cinsin adı. Hukuk önündeki eşitlikleri bile erkekler tarafından verilmiştir.
ya tanrıça ya da dünyanın en bayağı kişiliği olabilen yaratık. ortası bulunmuyor. ya da benim için öyleler.
"yaşamlarımız birer kısır döngü içerisinde dönüyor gibi. biz kadınlara biçilen toplumsal cinsiyet rolleri ile büyürken hep birilerine bağlı tanımlanıyoruz; birilerinin kız çocuğu, birilerinin eşi, birilerinin annesi… ama en kutsalı (!), hayattaki en önemli başarı (!), bir kadının yaşamazsa olmazı ‘’anne’’ olmak… birçok insan bu durumu kadınlığın bir parçası olarak görür de her kadını bununla özdeşleştirir. çocuğu olmayan ya da olmasını tercih etmeyen kadınların üzerinde, anne kadınların, üstünlük kurduğu bir durumdur bu! ama, biz kadın bilinci taşıyan kadınlar, tüm bu rollerin çok uzağında bir hayatı kurgulamak için çaba gösteriyoruz, anne… bize devletin bekası için reva görüleni reddedip; yaşamın, erk’ler, egemenler tarafından şekillendirilmiş olanın dışında, bizim için daha mümkün olduğunu önce kendimize, sonra da bu umudu taşıyan tüm kadınlara kanıtlamanın derdindeyiz. anne, biz feminist aklımızı, cesaretimizi ve kararlılığımızı yaşamın tüm damarlarına akıtmak için mücadele ediyoruz. neden mi?
çünkü, anne, biliyoruz ki; erk’ler ‘anne’lik safsatası altında, kadının özgür cinselliğini, aile içinde köle olarak kalmasını kontrol altına almak isterler. ama erkekler, kendileri için, yaşamsal pratiklerini ‘baba’lık görevleri üzerinden tanımlamaz, ‘baba’lıklarını yücelikle kutsamaz, cinselliklerini özgürce yaşamak için kendilerine çifte standart uygularlar. bir yandan, kadının özgür cinselliğine ket vururken, diğer taraftan toplumun tüm araçlarıyla; kadınların bedenini cinsellik üzerinden sömürmekten ve bir imge olarak erkeğin arzusuna sunmaktan çekinmezler.
çünkü biliyoruz ki; erk’ler ‘annelik’ üzerine uzun uzun söylemler çekerler ve hayatları boyunca yaşamalarının mümkün olmadığı bu deneyimi büyülü sözlerle anlatır dururlar. ama erkekler, bu sorumluluğun nasıl bir yük olduğunu hiç bilmezler, çünkü tüm bakım emeğini kadının üzerine yüklemekten çekinmezler. biz kadınları, istesek de istemesek de, bu ücretsiz kölelik düzenine mahkum etmek en çok işlerine gelen şeydir. böylece, kadınların kendilerine ait zamanlarından çalarlar, kendilerine pay ederler. ne tür bir erkeklik olursa olsun aynı mekanizmalarla işler süreç. bundandır ki meinhof “zor- korkunç zor…” sözleriyle başladığı konuşmasında ne haklıdır şunları söylerken; “tabii eğer erkeksen ve çocuklarla ilgilenen bir karın varsa o zaman her şey daha kolaydır ve işler yolunda gider… ama kadınsan ve bu görevi üstlenecek bir karın yoksa yani, her şeyi kendin yapmak zorundasındır”. işte bundandır ki; biz, kendi hayatlarımızın öznesi olmak isteyen kadınlar, ‘annelik’ görevlerini yerine getirmediğimiz ve verili kadınlık rollerini değiştirmeye kalktığımız için erk tarafından suçlu ilan ediliriz.
çünkü biliyoruz ki; erk’ler üçer çocuk çığırtkanlığı yapıp dururken ve her fırsatta kadınları doğurmaya zorlayan söylemlerini tekrarlarken, biz kadınları bu çocuklara bakmanın yükümlülüğünde bırakıp ev emeğine hapsetmekten hiç bahsetmezler. sözde, kadın istihdamı için kadınlara özel yasa değişikliğinden bahseden egemenler; doğum ve annelik izinlerinin uzatılmasına, kamu ve özel sektörde esnek ve yarı zamanlı kadın istihdamının teşvikine ilişkin pek çok düzenlemelerin, kadınların uzun süreli istihdamında olumsuz sonuçlara yol açacağını bilirler. sadece kendi işlerine gelen bu tür düzenlemelerle, bir kere daha bizleri ‘anneliğe’ ve ‘ev’e mahkum ederler. kadının iş hayatındaki varlığının desteklenmesine yönelik çözüm olarak, biz kadınların her seferinde dile getirdiği; sadece annelerin değil babaların da bulunduğu her iş yerine kreş talebini görmezden gelirler. sahte göstermelik yasaları, yaşamlarımızda sadece ‘anne’ sıfatı ile var olmamızı koşullar.
çünkü biliyoruz ki, erk’ler biz kadınları zorunlu anneliğe mecbur kılmak için kürtaj hakkımıza el koymaya çalışırken, yirmi ikisi çocuk otuz dört canı roboski’de katletmelerini, haklarımıza saldırı yoluyla meşrulaştırmaya çalışırlar. ‘kürtajın bir cinayet’ olduğu vurgusu ile topluma yaydıkları baskı ile birlikte biz kadınların bedenlerine, yaşamlarına, haklarına saldırıyı kendilerine hak görür, ama erkek devlet tarafından öldürülen çocukların hesabını sorduğumuzda ne haktan ne hukuktan bahsederler. kadının karnındaki embriyonun derdine düşenler, yaklaşık bir sene önce sokak ortasında vurulan ve kaybetmenin acısını hala yaşadığımız 14 yaşındaki berkin’in katillerini bulmak, araştırmak bir yana; ‘katil polis’e emri kendilerinin verdiğini söylemekten ve berkin’i ‘terörist’ diye damgalamaktan utanmazlar. gülsüm elvan’ı, çocuğunun katillerine hesap sordu diye yuhalatan, cumartesi annelerinin yıllardır süren dirayetli direnişini görmezden gelen erkek zihniyet, kadınların bedenlerini ve istenen ya da istenmeyen gebeliklerini gebliz’le (gebe, bebek,lohusa izleme sistemi), takibe almaktan ve kadınları bununla tehdit edip ailelerine deşifre etmekten çekinmezler.
çünkü, anne, biliyoruz ki, erk’ler ‘annelliği’ bambaşka bolca süslemelerle dolu tanımlara sokar, yüceltir, kadını sadece bununla değerli kılarlar; ama bir annenin sadece boşanmak istediği için çocuğu tarafından öldürülmesini hazırlayan altyapıyı günden güne işlemekten vazgeçmezler. erkek adalet, erkeğin kadınlara karşı başlattıkları bu kıyımda her türlü saldırıyı görmezden gelir, öldüren sevgiyi her koşulda destekler. çocuklarının gözü önünde annelerini dövmeyi, hatta öldürmeyi kendilerine hak bilen erkek cesaretini, sadece sevdiği(!) için öldürmekten beter edebilecek bir vahşetle, kadını öldüremiyorsa, hayatta en sevdiği küçük kız kardeşini işkenceyle yakarak katleden erkek zihniyetini pışpışlar ve tüm bu yaşanılanları erkek dayanışmasını sağlayacak tüm araçları geliştirerek; sanki olağan,‘normal’ birer vakaya dönüştürürler ve ‘anne’, ’çocuk’, ‘yüce’, ‘saygı’, ‘değer’, ‘sevgi’ kavramlarını paramparça ederler.
bu yüzdendir ki, anne, bizler; annesine yazdığı mektupta‘’… biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız” diyen ve filistin’deki tüm çocuklar için savaşan rachel corrie gibi tüm çocukları kendi çocuklarımız gibi severiz. yaşam haklarına sahip çıktığımız tüm canlılara olduğu gibi çocuklara da sonsuz saygı ile yaklaşırız. bizler, anne olmayı birer hane içi görev gibi yaşamak zorunda olmaktan ve çocukları birer gelecek güvencesi gibi görmektense; sadece kendi kararımızla, yaşamı paylaşmak, çoğaltmak için anne olmayı tercih ederiz. tüm annelerin çocukları için verdikleri mücadeleyi anne olmasak da sahiplenir, kadınların kendi sözlerini söyledikleri her alanda dayanışma göstermeyi kendimize sorumluluk biliriz. kadınların ve çocukların erkek şiddeti tarafından katledilmediği, anneliğin bir sıfat değil, kadınların yaşamındaki herhangi tercihten biri olduğu günler için mücadelemiz sürüyor. işte, benim sana bir gün değil her gün için hediyem…"

kaynak: mor masa ritueli
biz erkeklere en büyük gücü veren varlıktır. ne kadar erkek daha güçlüdür desek te kadınlar olmadan bir hiçizdir.
yeri gelince doğaüstü kabul edilen varlık.
saçını okşayan bir elle bile yaraları kapanabilecekken bazen dünyadaki herkes elsiz kalmışçasına kanayabilen varlık.
Biliyosunuzki kadın denilen varlık bizim örf ve anneannelerimizde kesinlikle yoktur. :Dd
çok fazla önemsenmemesi gereken varlık.

çok fazla önemser ve özel olduğuna inandırırsanız tepenize çıkmaktan başka bir halta yaramazlar.

herkesten önce kendinizi düşünün.
gerek anatomik olarak, gerekse zeka olarak erkek insanından daha üstün olduğunu düşündüğüm insan cinsi.
--spoiler--
ölmek cocukların asıl işiydi
ağlamaksa kadınların nasibi
--spoiler--
antichrist filmin de kadın ile ilgili beni çok ürküten bir tanımlama geçer ; "ağlayan bir kadın hile yapan kadındır. bacakları, bakışları, gözleri, saçları, göğüsleri ile kandırır".
Bel gamzesi olmalı ve göbeği açık kıyafet kombinasyonları giyebilmelidir.