bugün

stresten uzak, is disinda muhabbet etmek isteyen is arkadaslarinin bir araya gelip isle ilgili kritikler yaptiklari yemektir.
mesai arkadaşlığını pekiştiren, personelin kendisine anlam ve itibar kazandırdığı yemek.
tüm çalışanların kaynaşıp, daha verimli çalışmasına yönelik düzenlenen, samimi olmayan insanların, kadehleri vurarak "samimi olmak" denen şeyi icra ettiği bir iş yemeğindeyim. bu iş yemeği daha çok; "beyaz gömlekli kel ve gözlüklü adamlar derneği" ile "kırmızı şarap içip hadi biraz gerçeğimizden uzaklaşalım kadınları derneği" arasında düzenlenmiş ortak bir organizasyona benziyor. canım çok sıkılıyor.

sol çaprazımda oturan, siyah ceket-beyaz gömlek kombosunda, masadaki tek rakı içen kadın olan yeşim; masadaki tek canı sıkılan insan olma sıfatına erişmemi engelliyor. o kadar umursamaz bir tavrı var ki; göz göze geldiği her canlı, içersinden çıkılması imkansız bir varoluş mücadelesine giriyor. onunla göz göze gelmekten korkuyorum.

3 saat sonra...

masadakilerin durmadan yer değiştirip, alkolün artık gerçek yüzünü ortaya çıkardığı saatlerdeyim. bu tür masalarda, alkolü en çok tüketen, her daim canı en çok sıkılan insandır. onu uzaktan izleyip, kafasını çevirdiğinde göz göze gelmemek için meyve tabağını şuursuzca çatalladığım 3 saati geçirdim. hayatımda bu kadar elma tükettiğim bir gün daha olmamıştı sanırım. masada dikkatimi çeken şey, o ve meyve tabağı. o ise; özgüven timsali insan olan yeşim, adeta bir ahmetmişcesine neredeyse benle aynı miktarda rakı içti ve hala sarhoşluk belirtileri göstermemekte. sanırım bir yeşim görünümlü bir ahmet'e, kendimi zorla aşık ettim.

2 saat sonra

nihayetinde organizasyon bitmiş, herkes sarhoşluğuna gece serinliği üşümüşlüğü katıp, bineceği servisin kapısında kümelendi. onun biraz uzağında sigara içiyorum. o ise onunla konuşmaya çalışan müzmin bekarın varoluşunu umursamazlığıyla öldürme mesaisinde. allahım, ömrümde gördüğüm en güzel katil bu.

"..yok hayır, taksim'e gideceğim.."

aha! eve gitmeyip, geceye devam edecek anlaşılan. lan, acaba peşinden ben de takılsam mı? yok lan ne o öyle sapık gibi. arkadaşlarıyla mı buluşacak acaba? yoksa yalnız mı takılacak? bu saatte yalnız takılınır mı yaa? ulan çok da içti hea, kesin istifade edip yerler bunu. iyisi mi ben de gideyim amına koyim, zaten kafam güzel, eve gidip de napacağım? baktım uygun bir an yakalayamadım, gider kıvanç'ta kalırım. hea öyle yaparım deyip ineceğimiz yere gelmeyi beklemeye başladım.

önce o, sonra ben, servistekilere "iyi geceler" anlamına gelen göz kısmalar eşliğinde indik servisten. o'nu takip edebileceğime olan inancımı o an yitirdim. "takip etmek ne amınakoyim hangi yüzyılda yaşıyoruz" diye düşünüp, o'nun varoluşumu bıçaklamasını sağlayacak cılız bir "iyi geceler" çıkardım aramıza.

"iyi geceler"

aha! dişleri var!

-sen ne tarafa gideceksin yeşim?
+asmalımescit tarafına, sen?
-ben daha karar vermedim, bakacağım duruma göre
+hıı iyi bakalım

bu "hıı iyi bakalım" cümlesi, kaşların hafif yukarı kalkıp, alaycı bir ifadeyle servis edilmesiyle, tarihin en berbat zamparası ödülüne adaylığımı açıklamıştı. varoluşum ilk darbeyi almıştı. skor; 1-0

-organizasyon çok kötüydü yaa, başka bir yer bulamamışlar mı ehe
+aman ne bekliyorsun ki, hiç yapmasalar bizi de yormasalar keşke
-öyle valla
*sessizlik*
-sen arkadaşlarınla mı buluşacaksın?
+ı ıh, çok bunaldım yemekte, biraz dışarda takılıp havayı dağıtayım dedim
-hıı, iyi yapmışsın. ben de öyle
*ukala bir tebessüm; skor; 2-0*
-e beraber oturalım bir yerde
+ımmmm...iyi tamam

dört bir yanındaki lcd televizyonlarında müzik kanallarının oynadığı bir mekandayım. biralar söylenmiş, ilk sigaralar ateşlenmişti.

-(ekrandaki halil sezai'yi işaret ederek) ben bu adamı ilk defa dinliyorum şu anda biliyor musun?
+o kim?
*3-0*
-ya baya bi geyiği dönüyor internette ağlak falan diye
+hıı, tamam duymuştum
-birası güzelmiş ama
+hıhı

ne yaparsam yapayım, ondan beklediğim umut verici tepkiyi alamıyordum. o bir kadın değildi, kolları yorulmasın diye 33'lük bira içen, erkeklere azap olsun diye gönderilmiş bir varlıktı. arada sırada çantasından çıkardığı vişne aromalı dudak koruyucusuyla dudaklarını yumuşatıyor, ve bu bana onun bir kadın olduğunu hatırlatıyordu. evet, o bir kadındı, hiçbir şey imkansız değildi ve tanrılar bu kadar acımasız olamazdı...

-demek kedin var he, ben de besledim bir dönem
+hııı
-evet, bu arada biraz daha hareketli bir yere gidelim mi
+bilmem olabilir

içilen biralar sonrası artık sarhoşluk belirtileri göstermeye başlamıştı ve içimde 3-0'dan maçı çevirebileceğime dair umutlar yeşeriyordu. içinde bir ahmet de olsa, o dudak koruyucu kullanan sarhoş bir kadındı.

civarda epey isim yapmış bir rock bardayız. mekanın üst katına çıktığımızda, ortada müzikle alakasız dans eden, ona göre "özgün", bana göre "denyo" olan birine gözüm takılıyor. alaylı bir şekilde gülümsüyorum. bu gülümseme, içimdeki yeşerenlerin boy verdiğini bana hatırlatıyor. bardaki taburelere yerleşiyoruz. kafam güzel ve bir o kadar da uyku bastırmış durumda. içkileri söylüyoruz; sanırım müşterek bir intihar planındayız. o ise enerjisini kaybetmemiş, aksine içtikçe daha hareketleniyordu. sağ gözüm iflasını vermek üzereydi. bir an önce oradan çıkıp evine gitmeliydik. ben sağ gözü kapalı bir şekilde bu planları yaparken, o headbang yapmaya başlamıştı. aman allahım! uğrunda delirdiğim kadın, gözlerimin önünde headbang yapıyordu. çaktırmadan skor tabelasındaki haneme 1 puan ekledim.
*3-1*

artık daha fazla alkolü kabul etmiyordu bünyem. soda içmeye başlamıştım. o ise gitgide daha sarhoş bir hal alıyordu. planım güzel işliyordu. artık huzursuzlanıp mekandan ayrılmalı, ve onu evine bırakmalıydım. kim bilir, belki kendisi beni davet edecekti. ama etmese bile, ne yapıp edip o eve girecektim. bu artık benim bıçaklanmış varoluşumun hayata dönmesi mücadelesiydi.

"çok uykum geldi, artık gidelim. ayrıca sabah olacak neredeyse, bak herkes yavaştan dağılıyor" dedikten sonra toparlanmaya başladık. mekandan çıkıp hemen bir taksiye bindik. o taksiden ikimiz inmeliydik. evine yaklaştığımızda onu kapıya kapıya kadar bırakmak istediğimi söyledim. "gerek yok" dedi. "gerek var" deyip direttim. cevap vermedi. bu iyi mi kötü mü bilmiyordum. apartmanın önüne geldiğimizde, hızla parayı ödeyip taksinin dışına attım kendimi.

+eve gelemezsin
-pekala, ben de şu karşı apartmanın girişine yatarım
+saçmalama
-bak uykusuzluktan yıkılmak üzereyim, ayrıca sarhoşum. bu şekilde nasıl bırakacaksın beni
*sessizlik*
cevap vermeden elini çantasının içine daldırıp, eve doğru yürümeye başladı. "işte bu" diye yumruğumu sıktım ardından.
*3-2*

kapısının önüne geldiğimizde, kapının ardındaki kedisi kakao'nun miyavlamasını duyuyordum. kapıyı açtığında, bir çok köpek cinsinden daha iri boyutlarda bir canlı karşıladı beni.

-kedi demiştin?
+ahaha gürbüzdür biraz
-bence bu kuyruğu olan bir vaşak
+ahaha

salona geçmiştik. o kendine bir bira almıştı. hala içebiliyordu. ben ise uyumamak için kendimle mücadele ediyordum. kakao isimli vaşaksa halının ortasında kendi kuyruğuna saldırıyordu. demiştim; bu bir kedi olamaz. kuyruğunun olması onu kedi yapmaz. kaldı ki kakao da bu kuyruk hadisesinden memnun değildi.

fakat tehlike çanlarının sesi tekrardan kulaklarımda yankılandı. konuşmayı kesmiş, cnbc-e dizisi izlemeye başlamıştı. varoluşum yine tehlike altındaydı. arada ona laf atıyor, o ise kısa cevaplar vererek beni tokatlıyordu. vaşakla oynamaya çalışıyordum, o bile bana yüz vermiyordu. allahım, kuyruklu bir vaşak bile benden daha şekilli duruyor şu evde. ama böyle bitmeyecek bu gece, ölmek vardı dönmek yoktu. gözümü açtığımda onu altüst olmuş bir şekilde yanımda görmeliydim...

bir kıpırtıyla irkildim. televizyonun karşısındaki kanepede, koynumda bir vaşakla uyuyarak geceyi tamamlamıştım... tanrılar çok acımasızdı...
iş atılacak potansiyel ava yönelik yapılan organizasyondur.
biraz havadar olanı makbuldür.
görsel
güncel Önemli Başlıklar