bugün

(bkz: dayak)

sağolsun olur olmaz dayak atardı...
tahtaya kaldırıp kavga edilen çocukla kafalarınızı tokuşturması. Ardından daha sert bir şekilde tahtaya vurması *
ilkokul 2. sınıfa giden bir çocuğun kafasının tahtaya vurulması için ne yapması lazım ? denir şimdiki kafayla.
tırnaklarıyla küpe deliği açabilecek yeteneğe sahip olması.
tahtaya kaldırdıktan sonra toplama işlemini yapamadı diye ders bitiminden hemen sonra çocuklarla beraber yapılan veli toplantısında bütün velilerin önünde bu çocuk toplama işlemini yapamadı diye rezil etmek...daha 1. sınıftayken tahtaya yeni öğrendiği kelimeleri tam yazamadı diye tokat yemek..ve zincirleme reaksiyon sonucunda 25 yaşına gelince bi bok olamadığını görmek ne güzel.
-tuttuğum anı defterine her sene sonu bişeyler yazılırdı ve hocamızda 5. sınıfa gelince yazıcam çok güzel bir yazı derdi. öyle bekledim, bekledim 4 cümle bişi yazarak düş kırıklığına uğradım.
-sınıfın içinde attığı tokat hiç unutulmaz. bide kulağıma tırnağını batırması vardı onun yeri apayrı *
-son olarak hafızası nedeniyle unutulmazdır çünkü; 8-9 senedir görüşmemize rağmen beni ve annemi bir mağazada tanıması, üstüne birde biz söylemeden adımızı söylemesi..
-arada bir gelen tikle, gözlerini saniyede ortalama 10 defa kırpması
-şakak civarından çektiği saçlar
-öğretmen bebelerine tanıdığı ayrıcalık
-bizi, her beden eğitimi dersinden bir ders önce, taa cehennemin dibinde olan okuldan, topu olan arkadaşların evine göndererek plastik top aldırması
-özel işlerinde hep bizi kullanması (bankadan para çekmek için bizi göndermesi, yine cehennemin dibindeki bir büfeden sigara aldırması, öğle tatilinde yiyeceği ekmeği cehennemin dibindeki* bir fırından bize aldırması...)
-beden dersinde yönettiği(!) maçlardaki frikiklerde, baraj kurma girişimlerimize, "olan* bunun adı serbest vuruş. çekilin*önünden" demesi.
ilkokul öğretmeninin çeşitli nedenlerle insanın aklına kazınmasına sebep olan detaylardır..

ilkokulda yaklaşık 10 a yakın öğretmen değiştirdim fakat en unutulmazı 1. sınıf öğretmenimdi. kendisini unutulmaz kılan detay ise şudur; okula yeni başlamış bi çocuğum, annemden yeni ayrılmış olmanın garip bir güvensizliği var ve bana anne kadar sıcak davranan bir bayana öğretmenim diyorum neler olduğunu anlayamadan.. her neyse gel zaman git zaman, alışıyorum okula tabii.. 2.sınıfa geçtikten sonra günün birinde ders ortasında kapı çalınıyor, içeri okul müdürü, müdür yardımcısı ve daha önce bayrak törenlerinde hiç görmediğim 2 kişi daha içeri giriyor( bir erkek bir bayan)..

en önde oturmam dolayısıyla içeri girenler öğretmenle neler konuştuğunu duyabilmişimdir o zaman.

müdür: iyi dersler hocam, dersinizi böldüğümüz için özür diliyoruz öncelikle. ama milli eğitimden gelen arkadaşlarımız var ve sizle görüşmek istediklerini söylediler.

öğretmenim: tabii ki hocam, ne hakkında ?

bay a: hocam, neden burada olduğumuzu az çok tahmin ediyorsunuzdur.. görüldüğü üzere şu anda bir kamu alanındasınız ve başörtülü olarak bu alana girmiş bulunuyorsunuz. bildiğiniz gibi bu kanuna aykırı bişey. ve şu andan itibaren başörtüsünü çıkarmazsanız hakkınızda tutanak tutmak zorunda kalacağız.

öğretmenim: evet farkındayım. ama başörtümü çıkarmayı düşünmüyorum. sanıyorum tutanak tutmak zorunda kalacaksınız..

bayan b: demek başınızı açmamakta ısrar ediyorsunuz ?

öğretmenim: evet, bu yüzden de işimden olacaksam eğer hiç bişey diyemem. işimi bırakmaya hazırım. rapor yazabilirsiniz

bayan b: peki o zaman, öğrencilerinizle son günleriniz, onlara iyi bakınız..

(diyalog tamamen bu şekilde değildi tabi, az buçuk hatırlıyorum üzerinden 11-12 yıl geçmiş.. kaba taslak böyle şeyler konuşmuşlardı ama..)

ve aradan 1 hafta geçmeden, öğretmenin okulla olan ilişiği kesildi.. adamlar ve kadın sınıftan sınıftan çıkınca diyaloğa şahit olan 2-3 arkadaş gidip hocayla yalvarırcasına konuştuk, hocam okula girene kadar kapalı gelin, içeri girince açarsınız başınızı, biz sizsiz naparız diye.. ama kâr etmedi tabi.. dedim ya 1 hafta geçmeden hoca veda etti bize, gitti.. ve aklımda en çok yer eden şeylerden biri, hocayla konuşmaya giden 2-3 arkadaştık demiştim ya, orda bize söylediği şey şuydu biz sizsiz yapamayız dedikten sonra, yapmayın çocuklar, ben gidersem eğer hiç bırakmayın kendinizi, alışırsınız yeni öğretmeninize.. ben size güveniyorum.. başarılı olacaksınız ve en yüksek yerlere geleceksiniz siz.. siz bu ülke için en güzel şeyleri yapacaksınız.. şu anda hukuk okuyorum ama elini sallasan 50 tane hukukçu var artık.. layık olamadım sanki öğretmenimin güvenine, söylediklerine..

aklıma kazınan böyle bir öğretmenim var evet.. başörtüsünü savunduğum yok, öğretmenimi bu yüzden aldılar görevinden, ne biçim anayasa filan dediğim yok ki anayasa hukuku dersi görüyorum şu anda, böyle bişey demenin bi mantığı olmadığını öğreniyorum. ama böyle bir öğretmenim var işte.. acaip üzülmüştüm, her hatırladığımda üzülürüm..
genelde şu replikleri ilk onlardan duyduğumuz için unutulmaz olurlar;

ödevinizi unutunca,
-kendini de unutsaydın oğlum evde!

ders esnasında arkadaşlarınızla konuşup gülüyorsanız,
-evladım, komik bir şey varsa anlat biz de gülelim!

şaka maka, kişiliğinizin oluşmasında çok büyük bir payı vardır ilkokul öğretmeninin. hele bir de idealistse ve size gerçekten gereken eğitim-öğretimi vermeyi isteyen biriyse, kendinize ve topluma daha faydalı, bilinçli biri olursunuz. şahsen kendi ilkokul öğretmenime şükrediyorum bu konuda.
tahtada yumurta hesabıyla ilgili problemi çözemeyince bunu babaya anlatıp, bu kız okuyamaz okuldan alın deyip babanın tokadını yememi seyretmesi; ve 4 yıl matematikten nefret etmeme sebep olması... bu ilk, ilkokul öğretmenimdir benim. bir de madalyonun ikinci yüzü var. ikinci ilkokul öğretmenimle 5. sınıfta tanışmam. bana hem matematiği sevdirdi hem de hayatı... sayesinde öğrenim hayatım değişti ve kendime olan özgüven duygum ekildi ruhuma...

bugün burdaysam o "özel insan" sayesinde. oysa ikisi de ilkokul öğretmeniydi işte... ama aradaki kırmızı hat farklılığını asla unutmadım kendi öğretmenlik mesleğimde bu yüzden.
kulak memesini bükerek çekmesi ve cetvel vuruşu.
zırt pırt sıra dayağına çekmesi.
hemşerisi olduğu öğrencisine çok iyi davranması geri kalanı siktir et politikası.
avukat olan kocasının kartvizitlerini sınıfa dağıtması.

(bkz: adi karı)
hala görüşüyor olmamız.
eve misafirliğe * gelmesi.
4. sınıfta ilk ingilizce dersinin ilk saatinde "hello"yu doğru telafuz edemememden ötürü attığı tokatla sıraların altına sürüklenmem. 13 sene olmuş lan.
1)ikiye beş ölçüde olması ve 250 okka gelmesi.
2)sütun bacaklı, güzel ve seksi olması.
3)kızlar içinde yakışıklı, karizmatik bir hoca olması.
4)yada tarihi bir dayak yemek.

not: ikiye beş ölçüde 250 okka gelen bir erkek hocam 4. sınıftayken ellerimden tutup beni bana dövdürmüştü zorla.

not: 5. sınıftaki ingilizce hocam. ah ne güzel kadındı o. sütun bacaklı, iri göğüslü, uzun boylu, seksi bir kadındı. herkes hastaydı ona.
-burnunu oynaması.
-herşeye bir cevabı olması.
muhteşem olması.
öğencilerine babalık yapması,
yaşam koçu olması,
söylediklerinin 10 sene sonra bile yol gösterici nitelikte olması,
geleceğe ışık tutması,
ve en önemlisi öğrencilerine güvenmesi, onlara inanması.
(bkz: kimler geldi kimler geçti kimse sen olmadı öğretmenim)
ilkokuldaki ilk dayakların psikolojisiye etkisinin büyük önemi vardır. ayrıca ilk farklı cinslerle iletişim kurma zorunluluğu vardır. adı üstünde ilkokuldur. ilk heyecanlar, ilk çocukca aşklar, kavgalar...
süt içmediği için öğrencisini tokatlaması.

(bkz: seni bulacağım kadın)
(erkek öğrenciye genelde)
faullerinden tutup havaya doğru çektiğinde acı ile parmak uçlarında dengede kalmaya çalışırken bir anda tokat vurarak dengeyi kaybederek yere doğru 76.21 derece ile uçturtması unutulmaz...
* * *
gıcık modellerinin haftada ortalama 25 saatle ve öğrencinin içindeki nefretle pekişmesi.
1.95 boyunda kıvırcık saçlı bir kadın olması.
Müdür yokken bilimum hakaretlere maruz bırakıp müdür geldiğinde hiç birşey olmuyormuş gibi "yavrucuklarım" moduna girmesi.
beden eğitimi derslerinin %90'ında matematik işlemesi, beden eğitimi yaptırınca da eşofman giydirmemesi.
öğle yemeğime karışıp zorla mantar çorbası içirmesi.