bugün

"inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız."
ismini taşımakla şeref duydugum, adaletli ve doğruluğun halifesi.
adaletiyle ve halkına hizmet anlayışıyla meşhur 2. islam halifesi.. aç torunlarına yemek dahi yapacak erzakı olmayan bir kadına gerekli erzakı sırtında taşıyacak kadar hassas bir hizmet anlayışına sahip halife..
bir kişinin arazisinin üzerine yaptırdığı camii sebebiyle kendisinden şikayetçi olan bu kişinin şikayetinden sonra adalet namına camii'yi yıktırıp tarihe geçen şu sözü nakletmiştir: Camiyi yık, adaleti yıkma!
kırkıncı müslümandır. islamiyet onun müslüman olmasından sonra kapalı kapılar ardından çıkmıştır. herkesin gözünün önünde yaşanmaya başlamıştır. ayrıca peygamberin allahım şu iki ömerden birini islamiyetle şereflendir duasındaki ömerlerden biridir...
(bkz: bir diğeri için)
(bkz: ebu cehil)
Mehmet Akif, " Koca karı ile Ömer " şiirinde çok güzel anlatmıştır kendisini ve adaletini.
islam tarihinin halifelerinden biridir. bir userin hadlerini aşarak kendisine dil uzatması beni üzmüştür.(#3470655) hz ömer sözde azerbaycan da ki türkleri kılıçtan geçirmiş miş. eğer dinime söven türk olsada, yahudi olsada, yunan olsada, zaten ölmeyi çoktan haketmiştir efendi. insan 3 şey için yaşar zaten dini, namusu, şerefi.
medine'ye hicret ederken " karısını dul, çocuğunu yetim bırakmak isteyen varsa çıksın karşıma, ben medine'ye hicret ediyorum " demiştir ama tek kişinin bile karşısına çıkmaya cesareti olmamıştır.

peygamber efendimiz(sav) vefat ettiklerinde kılıcını çekip meydana çıkmış, " peygamber öldü diyenin kellesini uçururum " diyerek, aklını kaçırmış gibi ortada dolanmıştır. hz.ebu bekir onu itidale davet etmiş ve insanlara bir konuşma yapmıştır: " kim muhammed'e(sav) inanıyorsa, bilsin ki o(sav), vefat etmiştir. kim allah(cc)'a inanıyorsa, bilsin ki o(cc), ebedi ve ezelidir, o(cc)'nun için ölüm yoktur.. "
Hz. ÖMER iN (r.a) VEFATI



Amr b. Meymûn (rah) anlatıyor: Hz. Ömer'e suikast yapıldığı sabah ben de oradaydım. Aramızda sadece Abdullah b. Abbas (r.a) vardı. Hz. Ömer (r.a) namaz kıldırmak üzere mihraba doğru ilerlerken her iki safın arasına geldiğinde, "Safları düzeltin" der, ondan sonra diğer safa geçerdi. En sonunda mihraba ulaşır ve tekbir getirerek namaza başlardı.

Çoğu kere, özellikle sabah namazlarında cemaat namaza yetişsin diye ilk rek'atlarda Yusuf yahut Nahl sûrelerini okurdu.

O sabah da yine aynen yapmış ve mihraba geldiğinde niyetini ederek tekbir almıştı ki onun, "Köpek beni yaraladı" dediğini işittim. Mugîre b. Şu'be'nin kölesi Ebü'l-Lü'lü onu yaralamıştı. Kâfir adam ne olacak! Kullandığı bıçağın her iki tarafı da keskindi.

Ebü'l-Lü'lü mescidden elindeki bıçağı sağa sola sallayarak kaçmış, bu sebeple on üç kişi yaralanmıştı. Bunlardan, bir rivayete göre dokuzu, diğer bir rivayete göre de yedisi hayatını kaybetmişti.
Ebü'l-Lü'lü, ateşe tapan bir Mecûsî idi.

Bu esnada, tam mescidden çıkarken Irak hacılarından biri onu gördü. Hemen üstündeki cübbeyi çıkarıp üzerine attı. Ebü'l-Lü'lü de herkesin üzerine çullandığını ve yakalandığını zannederek kendini bıçakladı.

Hz. Ömer (r.a) Abdurrahman b. Avf'ı yerine, namazı kıldırması için geçirdi, çünkü ona en yakın o idi. Hz. Ömer'in arkasındaki herkes benim gördüklerimi gördüler. Arka saflarda ve mescidin ücra köşelerinde olanlar olan bitenden habersizdiler. Hz. Ömer'in sesi kesilince yanıldığını düşünerek, "Sübhânellah, Sübhânellah" demeye başladılar. Abdurrahman b. Avf kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer (r.a), "Ey ibn Abbas! Bak bakalım beni bıçaklayan kimmiş?" dedi. ibn Abbas, bu işi kimin yaptığını öğrenmek üzere yanından ayrıldı. Bir müddet sonra geldi ve, "Ey Ömer! Seni bıçaklayan Mugîre b. Şu'be'nin kölesi imiş. "Hz. Ömer (r.a), "Allah kahretsin! Ben ona daima iyiliği tavsiye edip doğruyu göstermiştim. Ama Allah'ıma şükürler olsun ki, benim ölümümü bir müslümanın elinden yapmadı. Medine'de gayri müslimlerin çoğalmasını isteyen sen ve babandı. Onlara en çok acıyan ve şefkat gösteren de Abbas idi." ibn Abbas, "istersen onların hepsini öldürelim?" dedi. Hz. Ömer (r.a), "Dilimizi konuştuktan, kıblemize yöneldikten ve haclarını yaptıktan sonra, artık böyle bir şey olmaz" dedi.

Sonra evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. insanlar şaşkındı. Sanki daha önce başlarına böyle bir felâket hiç gelmemiş gibiydiler. Kimi, "Yarası ciddi, hayatî tehlikesi var" derken, kimi de, "Zannımca önemli bir şeyi yok" diye konuşuyorlardı.

Sonra bir doktor getirtildi. Doktor hurma şırası içmesini söyledi. Biraz içirdiler, fakat bağırsaklarından dışarı akıyordu. Süt içirdiler, yine aynı şekilde oldu. Bunu görenler

Hz. Ömer'in öleceğini anladılar, çünkü bıçağın darbesi iç organlara kadar sirayet etmişti.

Ben de ziyaretine gittim. insanlar ona övgülerde bulunuyorlardı. Sonra bir genç geldi ve,

"Ey müminlerin emîri! Allah azze ve celleden sana müjdeler var! Zira sen Resûlullah'ın (s.a.v) sohbetinde bulunup onunla arkadaşlık ettin. Bildiğim kadarıyla da ilk müs-lümanlardansın. Sonra onların başına önder oldun ve adaletle yönettin. Şimdi de şehid oluyorsun." Hz. Ömer (r.a),

"Bu işler ne faydama ne de zararıma! Ben sadece bunların, âhiretim için yetecek kadar olmasını isterdim" dedi. Bu konuşmalardan sonra delikanlı ayrılmak üzere arkasını döndü. Entarisi uzunluğundan dolayı yerlerde sürünüyordu. Hz. Ömer (r.a), "O genci buraya çağırın" dedi. Onu bulup getirdiler. "Yeğenim! Elbiseni biraz yukarı kaldır! Böylelikle hem daha temiz kalmış hem de rabbine karşı daha takvâlı davranmış olursun" diye nasihatte bulundu.

Râvi anlatmaya şöyle devam ediyor: Hz. Ömer (r.a) oğlu Abdullah'tan ne kadar borcu olduğunun tesbit edilmesini istedi. Hesabın sonunda yaklaşık 86.000 dirhem borcunun olduğu ortaya çıktı. Hz. Ömer,

"Eğer ailemizin malı bu borçları ödemeye yeterse onlarla öde, yetmezse git Kâ'b b. Adîoğulları'ndan iste. Onlarınki de yetmezse Kureyş kabilesinden iste, başka bir yere de gitme. Bunlar yeterlidir. Borcumu ödedikten sonra müminlerin annesi Âişe'nin yanına git ve,

"Ömer'in sana selâmı var" de. Sakın, "müminlerin emîri" ifadesini kullanma, çünkü artık müminlerim emîri değilim. Sonra ona, "Ömer sizden, iki arkadaşının [Resûlullah (s.a.v) ve Ebû Bekir'in] yanına defnedilmek için izin istiyor" de dedi.

Abdullah Hz. Âişe'nin (r.anh) yanına gitti. izin alarak içeri girdi. Selâm verdi. Hz. Âişe (r.anh) oturmuş ağlıyordu. Abdullah, "Ömer b. Hattâb size selâm gönderiyor ve iki arkadaşının yanına defnedilebilmek için sizden müsaade istiyor" dedi. Hz. Âişe, "Ben orayı kendim için düşünüyordum, fakat bugün Ömer'i kendime-tercih ediyorum" dedi.

Abdullah babasının yanına döndü. Oradakiler Ömer'e, "Bu oğlunuz Abdullah, geri döndü" dediler. Hz. Ömer, "Beni kaldırın" dedi. Oradakilerden biri onu kendine yaslayarak kaldırdı. Hz. Ömer, "Ne haberler getirdin?" diye sordu. Abdullah, "Sevineceğiniz bir şey! Ey müminlerin emîri, Hz. Âişe (r.anh) izin verdi" dedi. Hz. Ömer, "Allah'a hamdol-sun! Benim için bundan daha önemli bir şey yoktu.

Öldüğüm zaman beni Hz. Âişe'nin odasına götürün.101 Abdullah, oraya girince Âişe'ye selâm ver ve, 'Ömer buraya defnedilmek için sizden izin istiyor' de. Eğer izin verirse beni oraya gömün, yok vermezse müslümanların umumi kabristanlığına götürürsünüz" dedi.

Biraz sonra müminlerin annesi (Hz. Ömer'in kızı) Hafsa (r.anh) geldi. Kadınlar onu örtüyorlardı. Onu görünce hepimiz ayağa kalktık. Babasının yanında kalıp bir müddet ağladı. Erkekler de içeri girmek isteyince onlara izin verildi. Ben de onlarla beraber girdim, içeriden Hafsa'nın (r.anh) ağlama seslerini işitiyorduk.

Erkekler, "Ey müminlerin emîri, bizlere vasiyetini et ve yerine halife bırak" dediler. Hz. Ömer, "Ben bu göreve Resûlullah'ın (s.a.v) kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu altı kişiden başkasını lâyık görmüyorum" dedi ve onları saydı: "Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Sa'd b. Ebû Vakkas ve Abdurrahman b. Avf.

101 Zira Hz. Peygamber'in kabri, Mescid-i Nebevi ile yan yana bulunan Hz. Âişe'nin odasında bulunmaktaydı.

ÖLÜM ve SONRASI

iMAM GAZÂLÎ
bazi rivayetlere göre hz muhammed, hz ömer icin
' eger bu dünyaya ben gelmeseydim benim yerime gelecek olan kişi ömer olurdu'
demiş. işte o kadar yuce bir insandir hz ömer.
kendisi adaletli olması ile tanınmasına ragmen islam'ı kılıç zoruyla kabul ettirmesiyle tanınır. hatta urfa yöresinde islam'ı yaymaya çalışırken 20 bin insanı öldürdüğü rivayet edilir.
adaleti ile tanınan hoş bir kul.keşke tanıyabilseymişim diyorum bazen.
(bkz: mümkün olmayan istekler)
(bkz: ya da sadece burada mümkün olmayanlar)
Halifeliği zamanında o derece adaletle hükmetmiştir ki gerektiği zaman en yakın arkadaşlarını bile devlet harcamaları ile ilgili hesaba çekmiştir. Örneğin, Hz. Halid bin Velid (r.a) bir sefer sonrası, kendisi ve ordusunu övücü şiir yazan Eş'as b. Kays'a onbin dinar bahşiş vermişti. Olay, halife Hz. Ömer (r.a)'e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gönderdi. 'Bu kadar bol parayı müslümanların malından, yani ordu tahsisatından verdi ise müslümanlara hıyanet etmiştir. Kendi kişisel payından, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. ikisi de câiz değildir.' Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid Bin Velid'i hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Hâlid, ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Hâlid'i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı.
şöyle bir sözü vardır:
inandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanırsınız. hz.ömer(r.a)
kendisine, bazı kaynaklarca iftira atılan halife.

--spoiler--
Hz. Ömer'e iftira!

Günümüzde kütüphanenin varlığı ile ilgili farklı tartışmalar olduğu gibi nasıl yok olduğu da büyük bir muamma. Ancak tarihçilerin önemli bir bölümü Roma imparatoru Sezar'ın kütüphaneyi istemeden yaktığını düşünüyor. Mısır'da tahtını korumaya çalışan Kleopatra'ya yardıma gelen dönemin ihtişamlı imparatoru Sezar, iskenderiye'ye vardığında limanda büyük bir direnişle karşılaşıyor. Sezar da direnişi kırmak için düşmanlarının gemilerini ateşe veriyor. Ateş hızla denizin yanıbaşında yükselen şehre sıçrıyor ve şehrin büyük bir bölümüyle birlikte kütüphane de yanıyor.

En ilginç iddia islam düşmanlığıyla bilinen Papaz Gregory Bar Hebraus'un, kütüphanenin Hz. Ömer'in emriyle yakıldığı iddiasıdır. Amr bin As komutasındaki islam ordusunun 639 yılından itibaren Mısır'ı fethetmesiyle birlikte iskenderiye de Müslümanların eline geçiyor. Ancak Mısır'ın Müslümanların eline geçmesinden tam üç yüz yıl sonra kütüphanenin Müslümanlar tarafından yakıldığını iddia eden Hebraus, bu iddiasını da Hz. Ömer'e atfen şu şekilde destekliyor: Amr bin As, iskenderiye'yi alınca Halife Ömer'e mektup göndererek kütüphanenin akıbetini soruyor. Ömer de cevabında ''Eğer bu Grek yazmaları Allah'ın kitabı ile uyumlu ise karışmayın, yok eğer Allah'ın kitabına ters iseler yakın.'' demiş ve kitapların yüzü dahi açılmadan hepsi altı ayda yakılmış.
--spoiler--

(bkz: iddaa dan öteye geçemeyen iftiralar)
islam'dan önce tipik bir cahiliye insanı iken, islam'dan sonra hazreti muhammed (s.a.v)'in "allah, hakkı ömer'in kalbi ve dili üzere koymuştur." diye bahsettiği bir insan olmuştur.

bakara suresini 12 senede yaşayarak ezberlemiştir.

üzerine hak geçmemesi için halifeliği zamanında çok fakir bir hayat sürmeyi tercih etmiştir, fakat sahabeler bu duruma dayanamamışlar, çekindiklerinden de bir şey diyemedikleri için hazreti ömer'in kızı olan ve aynı zamanda hazreti muhammed'in eşlerinden biri olan hz. ayşe hafsa'ya bu konuyu açmışlar, babasına söylemerini rica etmişlerdir. hz. hafsa bunu babasına dedikten sonra hz. ömer kızına peygamberin nasıl yaşadığını sorup "gerektiği kadar" cevabını aldıktan sonra benimde ebubekir ile allah'ın resulu'nün yanında gitmemi istemez misin kızım demiştir.
çünkü zamanında peygamber efendimiz hasır yatakta yattığından vücudunda iz çıktığı için hüngür hüngür ağlayan ve krallar ne şekilde yaşıyor ya allah'ın resulu, dünya ise senin için yaratılmıştır dediğinde peygamber efendimiz kendisine "dünya'nın onların, ahiretin ise bizim olmasını istemez misin ya ömer?" demiştir.
(bkz: ömer-ul faruk)
4 halife arasında en kudretli olanıdır.
4 halife arasında en heybetli olanıdır.

edit: buraya dikkat! (bkz: heybet)
bir gün ziyaret ettiği bir şehrin valisi önüne iki çeşit yemek koyunca bu şehrin sınırlarındaki herkeste bu iki yemekten var mı? diye sorup herkeste yok herkes vali mi yanıtını alınca valiyi görevden alan ul şahsiyet.
alevi vede şia mezhebinden insanların pek sevmediği islam tarihinde yer sahibi kişiliktir. cocuklarına bu yüzden onun ismini vermezler. osmanlı tarihindede ilginçtir ömer isimli padişah ve şehzade yoktur.
son peygamberin ümmetinin hz. ebubekirden sonra 2. kıdemli kişisidir...iranı fethetti..iran inancı olan şianın esas derdi budur...hz.ali hz.ömerin mübarek ellerini öperek biat etmişdir...elbette hz. ali namına hz. ömere sövmek imam ali gibi cesaret örneğinin korkarak yapacağı bir iş olmadığından imam alinin yolunda olunmadığının işaretidir...hz.isa veya hz.musa adına hz. muhammede küfür edenlerden farkı yoktur bu kimselerin...4 halife içinde en üstünü değilsede en öne çıkmışıdır...islamı dev bir coğrafyada hakim kıldı...yüce ismi dünyanın 4 köşesinde camii duvarlarında asılıdır...
pek çok müslümanın saadet asrındaki idolüdür.
adalet timsalidir. şayet peygamberimiz ''eğer benden sonra peygamber gelseydi bu ömer olurdu'' demiştie bu söz bile onu ne kadar kudretli yapar.
hz.ömer in arap milliyetçiliğine meyilli olduğu faraziyezisi bir fanteziden ibarettir. ihtimal iran ın müslümanlarca feth edilmesini onuruna yediremeyen fars fantezi üretim merkezinin mamülüdür..

aynen öyle de...

ehl-i sünnet kurucusu imam-ı azam ebu hanife ve ona atfedilen eserler ve dahi imam yusuf ve imam muhammed gibi talebeleri ve onlardan kalan bakiye şahittir ki tüm ehl-i sünnet gibi imam-ı azamda şeyhayn ın(hz. ebubekir ve hz. ömer) tüm ashab üzerindeki üstünlüğüne şehadet eder.bunun aksini iddia edecek her türlü söz düşünce ve tahrifat çabasının gene fars mamülü olması kuvvetle muhtemeldir...

imam ı azam ebu hanife nin hz. ali nin hz. ebubekir den üstün olduğunu(!) düşünmesini iddia etmek haddizatında büyük bir ironidir de...

zira imam ı azama nispet edilen bir kıssa aynen şöyledir...

Bir rafizi(şeyhayn'a söven) Hazret-i imama gelip şöyle bir soru sordu:
- insanların en kuvvetlisi kimdir?
- Bize göre Hz. Ali'dir, size göre ise Hz. Ebu Bekirdir. (Radıyallahü anhüma)
- Nasıl olur?
- Çünkü Hz. Ali hilafetin Ebu Bekri Sıddıkın hakkı olduğunu bildi, kabul edip ona teslim eyledi. Size göre ise Ebu Bekri Sıddık Hz. Ali'den hilafeti zorla aldı. Fakat Hz. Ali bir şey yapamadı.
Rafizi bu söz karşısında şaşırıp kaldı.