bugün

doganin mukemmel tasvir edildigi harika bir sait faik oykusu.
ezginin günlüğüne ait coşkulu neşeli hişt hişt sesleriyle başlayan bir şarkı.
ezginin günlüğü tribute albümüde fuat saka abimizin hakkıyla seslendirdiği eğlenceli ve güzel şarkı.
Ben de size bu güzel hikayeyi okutmakla mükellef olayım efendim.

***

yürüyordum. yürüdükçe de açılıyordum. evden kızgın çıkmıştım. belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. olur, olur! mutlak traş bıçağına sinirlenmiş olacağım.

otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala bir meseledir. kim demiş mesele değildir, diye? budalalık! ya yağmur yağsaydı? ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.

ukulata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm. birisi arkamdan:

-hişt,dedi.

dönüp baktım. yolun kenarındaki daha boyunu posunu almamış taze devedikenleriyle karabaşlar erik lezzetinde bana baktılar. dişlerim kamaştı. yolda kimsecikler yoktu. bir evin damını, uzakta uçan bir iki kuşu, yaprakların arasından denizi gördüm. yoluma devam ederken:

-hişt hişt, dedi.

dönüp bakmak istedim. belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. olabilir. gökten bir kuş hişt hişt ederek geçmiştir. arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. bir böcek vardır belki hişt hişt diyen.

hişt! dedi yine.

bu sefer belki de isteksizlikten dönüp baktım çalıların arasına birisi saklanıyormuş gibi geldi bana.

yolun kenarına oturdum. az ötemde bir eşek otluyor. onun da rengi çağla bademi, ağzı, dişleri, kulakları boynu ne güzel. otluyor. otları adeta çatırdata çatırdata yiyor. belki de bu çıtırtılı, çatırtılı sesi "hişt hişt" diye duymuşumdur. eşeğin ot koparışının sesinden apayrı bir ses:

- hişt hişt hişt, dedi.

hani bazı kulağımızın dibinde çok tanıdığımız bir ses isminizi çağırıverir. olur değil mi? pek enderdir. belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. olabilir.

birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı. bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş çekip aldı. her zamanki kül rengi, yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe.

yola indim. istediği kadar hişt desin. isterse sahici sulu bir dost olsun. isterse kimseler olmasın, kendi kendime kulağıma hişt hişt diyen bir divane olayım, ben, aldırmayacağım.

belki bir kuştur. belki tosbağadır. belki bir kirpidir. belki de yakın denizden seslenen bir balık, bir canavardır. karabataktır. mihalaki kuşudur.

iyisi mi ben kendim hişt hişt derim. o zaman tamamı tamamına pek hişt hişt seslenişine benzemeyen, benzemesin diye uğraştığım bir mırıldanmadır, tutturdum.

birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. kalpazankaya yolunu sordular. üstündesiniz dedim. sanki yol hareket etti. yürümediler. iki adımda benden uzaklaştılar. koyunların arasına yüzükoyun uzanmış papazın oğlunu gördüm. yüzünden *****, çilli horoza benzer bir mahluk kalktı. ağzının salyasını sildi. kuzuyu bacaklarından tuttu. kuzu ile yere yıkıldı. kuzuyu burnundan öptü. papazın oğlu çirkin, *****, otuzbirli bir yüzle baktı. şimdi bir çiçek tarlasında idim. bana hişt hişt diyen mutlak bir kuştu. vardır böyle kuşlar. cık cık demezler de hişt hişt derler. kuştu kuş.

bir adam yer belliyordu. belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu.

- merhaba hemşerim, dedi.

- ooo! merhaba! dedim.

tekrar işine daldı. hişt hişt, dedim. aldırmadı. bir daha hişt, dedim. yine aldırmadı. hızlı hızlı hişt hişt hişt!

-buyur beğim, dedi.

-bir şey söylemedim, dedim.

küçük parmağını kulağına soktu. kaşıdı. çıkarıp parmağına baktı. belin sapına siler gibi yaptı.

- hişt hişt, dedim.

yüzünü göğe kaldırdı. kuşlara baktı. denize baktı. dönüp şüphe ile bana baktı.

- bu sene enginarlar nasıl? dedim.

- iyi değil, dedi.

- baklayı ne zaman keseceksin?

- daha ister, dedi.

nefes alır gibi "hişt" dedim.

yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı.

- kuşlar olmalı, dedim.

- benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma, dedi, ne taraftan gelir? zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı.

- bir yıkatmalı, dedim, benim de geçenlerde ağırlaşmıştı...

- yıkattın mı?

- yıkatmadım, hacet kalmadı, doktora gittim. alıverdi; pislikmiş.

- çocuklar nasıl? diye sordum.

- iyiler, dedi. dokuzdu sekiz kaldı. biliyorsun dokuzuncusunun macerasını ya...

- sus, sus, dedim. yürekler acısı. haydi allahaısmarladık!

- haydi güle güle.

biraz uzaklaşınca:

- hişt hişt.

bu sefer yakaladım. bahçıvandı. oydu oydu.

- hadi hadi yakaladım bu sefer seni, dedim.

- yok vallahi, dedi, vallahi daha kesmedim bakla, senden ne diye saklayayım, parasıyla değilmi?

- sen değil misin hişt hişt diyen?

- ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir?

nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. gelsin de nereden gelirse gelsin! bir hişt sesi gelmedi mi fena. geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.

hişt hişt!

hişt hişt!

hişt hişt!

* * *

(bkz: sait faik abasıyanık)
sait faik'in bir öyküsü olmaklığının yanında, diyarbakırlı bir grup öğrencinin (hocaları murat özyaşar'la beraber) sait faik'e güzel bir selam gönderdiği edebiyat dergisinin adıdır. yılda iki kere çıkmaktadır yanılmıyorsam. notosöykü'nün bir sayısında semih gümüş yazmıştı bir şeyler "hişt hişt!" hakkında, sonra birgün'de haydar ergülen yazdı, radikal'de serhan ada sonra.. içinde lise öğrencilerinin yazdığı çok güzel mektupların olduğu, yine öğrenciler tarafından yazılmış öykülerin, şiirlerin olduğu, latife tekin, hasan ali toptaş gibi isimlerle söyleşilerin yapıldığı, her tarafından umut fışkıran bir diyarbakır dergisi "hişt hişt!". murat özyaşar'ın ve diyarbakır birlik lisesi öğrencilerinin eline, emeğine sağlık olsun.
(bkz: leylaklar)
insanın içini açan bir şarkı.
ezginin günlüğü ve sait faik anıştırmalı şarkı olacak o kadar.

http://www.youtube.com/watch?v=9TlROKWRdDg&feature=related
fuat saka'dan dinlemek ayrıcalıktır,

http://fizy.com/#s/1lrm15

su uyandı sen uyanmadın aşkolsun
salınıp çık içine bahar dolsun
ne bu dünya böyle kalacak,
ne geçmiş ziyan olacak
açacak akşamlardan mor leylaklar

gecelerden çiğ düşmüş dallarıma
dile gelmiş o dilsiz sevdalar
ışığın var mı?, yak biraz,
aydınlansın gecemiz
açayım deli gibi uyansın bu bahar

hişt hişt! hişt hişt!

leylaklar açmış gördün mü?
dallardan bahar inmiş duydun mu?
karanlıklar içinde bir ışık var
mor mor mor leylaklar

uyan gönlüm hadi perdeni aç,
çilen doldu kafesinden kaç,
uyan gel uykundan dünya aşk görsün..
aslı hişt değil pişt'tir. bununla ilgili birde tekerlemeye benzeyen söz dizisi bulunmaktadır.
-"pişt" diye kesen traş bıçaklarımız.
-"küçük" paketler halinde.
-"kardeş" bakkaliyesinde bulunmaktadır.
burgazada'dan leylâk kokulu bir rüzgar esmiş, ezginin günlüğü'ne ilhâm olmuş. güzel hikâye. hikâyeye perçinlenip cepte taşınması gereken bir şarkı.

'ışığın var mı yak aydınlansın biraz gecemiz'
yolda yürürken duyduğunuzda ve etrafınıza baktığınızda kimseyi göremediğinizde sizi tedirgin edebilecek söz. ancak bunu söyleyenin müzip bir tatlı olduğunu bilirseniz tedirgin olmadan o sesin gelmesini beklersiniz.
uyan gel uykundan dünya aşk görsün...

(bkz: ezginin günlüğü)
en keyifsiz halde bile keyiflendirebilecek bir şarkı...
inanılmaz bir sait faik öyküsü.
bu öykü benim yaşam felsefemi oluşturuyor diyebiliriz. o yüzden bu öykünün bendeki yeri ayrıdır. eğer okumadıysanız şiddetle okumanızı tavsiye ederim.
Sait Faik' in güzel mi güzel hikayesi.
~Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak tıraş bıçağına sinirlenmiş olacağım.
Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekalâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.

Çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm. Birisi arkamdan:

- Hişt, dedi.

Dönüp baktım. Yolun kenarındaki daha boyunu posunu almamış taze devedikenleriyle karabaşlar erik lezzetinde bana baktılar. Dişlerim kamaştı. Yolda kimsecikler yoktu. Bir evin damını, uzakta uçan bir iki kuşu, yaprakların arasından denizi gördüm. Yoluma devam ederken:

- Hişt hişt, dedi.

Dönüp bakmak istedim. Belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. Olabilir. Gökten bir kuş hişt hişt ederek geçmiştir. Arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. Bir böcek vardır belki hişt hişt diyen.

Hişt! dedi yine.

Bu sefer belki de isteksizlikten dönüp baktım çalıların arasına birisi saklanıyormuş gibi geldi bana.

Yolun kenarına oturdum. Az ötemde bir eşek otluyor. Onun da rengi çağla bademi, ağzı, dişleri, kulakları boynu ne güzel. Otluyor. Otları adeta çatırdata çatırdata yiyor. Belki de bu çıtırtılı, çatırtılı sesi hişt hişt diye duymuşumdur. Eşeğin ot koparışının sesinden apayrı bir ses:

- Hişt hişt hişt, dedi.

Hani bazı kulağımızın dibinde çok danıdığımız bir ses isminizi çağırıverir. Olur değil mi? Pek enderdir. Belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. Olabilir.

Birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı. Bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş çekip aldı. Her zamanki kül rengi, yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe.

Yola indim. istediği kadar hişt desin. isterse sahici sulu bir dost olsun. isterse kimseler olmasın, kendi kendime kulağıma hişt hişt diyen bir divane olayım, ben, aldırmayacağım.

Belki bir kuştur. Belki tosbağadır. Belki bir kirpidir. Belki de yakın denizden seslenen bir balık, bir canavardır. Karabataktır. Mihalaki kuşudur.

iyisi mi ben kendim hişt hişt derim. O zaman tamamı tamamına pek hişt hişt seslenişine benzemeyen, benzemesin diye uğraştığım bir mırıldanmadır, tutturdum.

Birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya yolunu sordular. Üstündesiniz dedim. Sanki yol hareket etti. Yürümediler. iki adımda benden uzaklaştılar. Koyunların arasına yüzükoyun uzanmış papazın oğlunu gördüm. Yüzünden aptal, çilli horoza benzer bir mahluk kalktı. Ağzının salyasını sildi. Kuzuyu bacaklarından tuttu. Kuzu ile yere yıkıldı. Kuzuyu burnundan öptü. Papazın oğlu çirkin, aptal, otuzbirli bir yüzle baktı. Şimdi bir çiçek tarlasında idim. Bana hişt hişt diyen mutlak bir kuştu. Vardır böyle kuşlar. Cık cık demezler de hişt hişt derler. Kuştu kuş.

Bir adam yer belliyordu. Belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu.

- Merhaba hemşerim, dedi.

- Ooo! Merhaba! Dedim.

Tekrar işine daldı. Hişt hişt, dedim. Aldırmadı. Bir daha hişt, dedim. Yine aldırmadı. Hızlı hızlı hişt hişt hişt!

- Buyur beğim, dedi.

- Bir şey söylemedim, dedim.

Küçük parmağını kulağına soktu. Kaşıdı. Çıkarıp parmağına baktı. Belin sapına siler gibi yaptı.

- Hişt hişt, dedim.

Yüzünü göğe kaldırdı. Kuşlara baktı. Denize baktı. Dönüp şüphe ile bana baktı.

- Bu sene enginarlar nasıl? Dedim.

- iyi değil, dedi.

- Baklayı ne zaman keseceksin?

- Daha ister, dedi.

Nefes alır gibi hişt dedim.

Yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı.

- Kuşlar olmalı, dedim.

- Benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma, dedi, ne taraftan gelir? Zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı.

- Bir yıkatmalı, dedim, benim de geçenlerde ağırlaşmıştı…

- Yıkattın mı?

- Yıkatmadım, hacet kalmadı, doktora gittim. Alıverdi; pislikmiş.

- Çocuklar nasıl? diye sordum.

- iyiler, dedi. Dokuzdu sekiz kaldı. Biliyorsun dokuzuncusunun macerasını ya…

- Sus, sus, dedim. Yürekler acısı. Haydi Allah'aısmarladık!

- Haydi güle güle.

Biraz uzaklaşınca:

- Hişt hişt.

Bu sefer yakaladım. Bahçıvandı. Oydu oydu.

- Hadi hadi yakaladım bu sefer seni, dedim.

- Yok vallahi, dedi, vallahi daha kesmedim bakla, senden ne diye saklayayım, parasıyla değil mi?

- Sen değil misin hişt hişt diyen?

- Ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir?

Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.

Hişt hişt!

Hişt hişt!

Hişt hişt!
~
ismi "hişt hişt" olan her şeyi pek severim,
sait faik ve ezginin günlüğü.
bol hişt'li sait faik öyküsü

buradan okuyabilir: #2905809
buradan da dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=C2Q8_zJgkSA
internetten yayımlanan yeni bir öykü mecrası.

https://histhist.com

(bkz: histhist com)

düzenleme: sosyal medyadan takip etmek isteyen olursa diye bkz.

https://twitter.com/histhistcom
https://instagram.com/histhistcom

kısaca @histhistcom
"hişt hişt hişt hişt
küçük hanım küçük hanım küçük hanım."
çalıkuşu dizisinin korkutucu repliğidir.
şurada seslendirdiğim bir sait faik hikayesi:

https://www.youtube.com/w...?v=HCqrXYpTT2E&t=307s
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar