bugün

(#37445066)
Önceden bahsettiğim bu gözleri görmeyen küçük çocuk bu sabah annesiyle okula giderken kaldırımda bir ağaca çarpıyor, annesi elinden tutuyor ama biraz aceleci bir çocuk. Annesi ancak “oğlum yavaş ağaç var” demekle yetiniyor, ardından sessizce yolu bitiriyoruz.

Yamru yumru tümseklerle dolu kaldırımı, kaldırımı park alanı diye kullanan otomobili, kaldırım üzerine dikilmiş ağaç, direk, reklam tabelası gibi şeylere hiç anlam veremiyorum. Sağlıklı bir insan için bile tehlike teşkil ediyorken gözleri görmeyen veyahut tekerlekli sandalye kullanan fiziksel engelli bireyler için kaldırımlar sanıldığı kadar güvenli değil.

Ama o beyaz bastonlu küçük çocuğun aklında kalan tek bir şey var. Az daha ilerliyoruz okulun kapısından geçmeden umut annesine diyor ki “şimdi ben ağaca çarptım ya ona zarar mı vermiş oldum?”
üzerinize afiyet geçen gün arkadaşlarla burger king’de yemek yiyorduk, yedik içtik eğlendik falan tuvalete çıktık dönüşümüzde bir suriyeli çocuk oturmuş bizim masaya arta kalan kolayı içiyordu, o zaman insan sorgulamaya başlıyor verilen her şeyin kıymetini çok daha iyi anlıyor.
Bu gün cafe de otururken bi çingene çocuğu 5-6 yaşlarinda yanima doğru geliyordu peçete saticak cafe nin patronu nu görünce hizlica uzaklaşmaya başladı kaçarken kafasini masanin kenarina vurdu .bu çocuğun okumasi gerek hayatin da belki 50 sene çingene olduğu için hor görülecek 10yasinda sigara tiryakisi olucak 100 lira kazansa dünyalar onun olacak adaletini sikim dünya.
çalışmak zorunda olduğum * dersin notunun 96 sayfa olduğunu ve bir yıllık dönemde 28 civarı hafta olduğunu düşünürsek haftada max 4 sayfa çalışarak halledebileceğim sonucunun geçici sevincini bir an olsun yüreğimde duydum.
fakat sonrasında notun sol üst köşesinde yazan 1. dönem ibaresini görüverince tüm dünyam yıkılıverdi.
düz lisede okuyan ortalama bir öğrenciydim son sınıfta yardırana kadar. çok da kitap okuan biri değildim. bir gün babamla 2012 filmini izliyoruz hani şu maya kehanetiyle ilgili olan. filmde felaketi abd başkanına anlatan jeolog abd başkanının kızıyla muhabbet ediyor tavlamaya çalışıyor falan filan. aralarındaki diyalogda şöyle bir cümle geçiyor: ''... lise kariyerim 3000 kitaptı ... '' diye. babam bana dönüyor espirili bir dille ''oğlum senin lise kariyerin kaç kitap? '' diye soruyor. afallıyorum sözlük. çok iç burkmasa da bazı gerçekleri yüzüme soğuk su misali çarpıtıyor bu söz.
Annemin ilaçların içindeki çoğu maddeye alerjisi var. Başı ağrısa hap bile kullanamaz. Grip olsa antibiyotik hiçbir şey kullanamıyor. E yaşlandı şimdi ayakları ağrıyor. Uyuşuyor. Eskisi gibi yürüyemiyor. ilaç kullanamam diye doktora gitmeye de ikna edemiyorum. Onu öyle çaresiz görmek kalbimi acıtıyor.
Yağmurlu havaları çok seviyor olmama rağmen işin içine lodos girince soldan soldan gelen migren, muhabbeti çekilmez yancı arkadaş gibi yağmur keyfime dahil oluyor.

Buradan tıp doktorlarına sesleniyorum, şu migren belasını tarihe gömün artık.
yüreğimiz kabardığında her birimiz kahramanız. her şeyi yakıp yıkmak, uzaklaşmak, onurundan taviz vermemek, aşkının peşinden tüm düzeni alt üst edip gitmek, işi gücü bırakmak... sonra korkular kontrolü alıyor. kaybetmek, hayal kırıklığı yaşamak, geride kalanları düşünmek, gelecekte pişman olmak ve dahası... bir anda olduğun yerde kalıyorsun. kaldığın yerde de acabalar hiç bitmiyor, kendini bir mengeneye sıkıştırıyorsun. yıllar da böyle geçip gidiyor, aynalar isyanını dinliyor, şarkılar, günlük avuntular sıkışmışlığına eşlik ediyor.
Annemin uzulmesi ...
Anadolu lisesi okuyup hiç bir yere gidememek.
Sanatçıların, futbolcuların, mankenlerin aldığı paralar. Cidden merak ediyorum bu parayı hakedecek ne yapıyorlar?
Bu saatten sonra hiç bir şekilde gerçekleşemeyecek şeylerin her gece ve gün hayallerini kurmak. Olmayacak oğlum işte işine baksana sen.
Öğlen eve dönerken otobüste, bir kadın bindi; kadın soluk yüzü ve derin iç cekmesiyle dikkatimi çekmişti. Hemen arkama oturdu ve telefonla konuşmaya başladı.

Bu kadın 2 çocuk annesi, evli ve "aldatılmış" bir kadın. Kocasına boşanma davası açmış ve belli ki telefonda konuştuğu kişinin şahitlik yapmasını istiyor. Kadının kocası Abbas, kadının telefonda konuştuğu kişi olan Erdal'a "çalışacak birini bulur musun" diyor. Erdal da, Ceyda isminde bir kızı buluyor ve bu kız garson olarak ise başlıyor. (E yuhhh ismini nerden öğrendin demeyin, kadın hepsinin adını söyledi ve olayları teyit edercesine konuştu.) Sonra Abbas, Ceyda'yı çok beğeniyor ve aralarında muhabbet oluyor falan filan kıza ahlaksız teklifte bulunuyor. Ceyda'da kabul ediyor. Olaylar gelişiyor ondan sonra.

Kadın o kadar çok üzgün, içten ve gururu incinmiş şekilde konuşuyordu ki yüreğim parçalandı. "Aldatırsa boşanılır, ne güzel o srfzden kurtulunur" diye bakılıyor olaya ama öyle değil işte maalesef her şey; bir de acı tarafı-hayal kırıklığı var. Ülen 2 çocuğun var srfz Abbas, sevmiyorsan karını düzgünce boşa ne aldatiyorsun.... Eşe sadakatle davranilmayacaksa insanlar neden evlenir ki....

sadakat
sadakat
sadakat
Cep telefonun en sık aranan kişiler listesinde tostçunun paket servis numarasının kız arkadaşından yukarıda olması.
görsel
Yalnızlığın dibinin dibini görmektir.
görsel
azönce benzinin litresini 5.68 liradan aldım.
kendine hitap eden kişiyi , arkadaşı bulamamak. yapayalnız oturup iç sesinle muhabbet etmek.
bir şeyi çok istemen ama olmaması.
Cevap/haber beklemek.
kırılmış insanın çaresizliği.
Kırılmış ya da kırmış olmak.
Kimse gozlerimin icine bakarak “seni seviyorum” demedi.
herkes birisini seviyor. lakin kimse bir birini sevmiyor. acaba neden böyle bir düzen var. doyumsuz muyuz yoksa. aslında herkes zamanında yara almış ve artık ben dahil şu kafadayım; zamanında çok fedakarlık yaptım çok yoruldum birazda ben durayım karşı taraf yapsın diyoruz. herkes bir birinden bekleyince adımı bu böyle oluyo tabi. hatta sınıftaki kız arkadaşım aşkımdan ölsemde açılmam diyo. böyle bi kör bağnaz yapıya sahip olursak dünya ne hale gelir. aşkın kızı erkeği mi var. böyle böyle artık en erken evlenme yaşı 30 a çıkacak. o da mecbur kaldıklarından dolayı olacak. kendimizi kandırmayalım dünya olarak hiç iyiye gitmiyoruz.
Normalde hiç hoşlanmadığım uyuz olduğum bir insanın babasının taziyesine gittim az önce.

Kadınların çığlık çığlığa ağlamaları. Sessiz derin derin düşünen insanlar, uzaktan gelen tanıdıklar.. Kalabalıktı baya.

Erkek olduğu için ağıtlarla ağlayamıyordu. iş arkadaşları karşısındaydı. Gözleri kıpkırmızı dolu dolu. Ama yaş gelmiyor. Sağolun diyebiliyordu sadece. içim acıdı.

Belki de bir hafta önce çok sinir olduğum insana öyle üzüldüm ki. Fakat ölüm insanları bir araya getirme özelliği ile bunu kırdı.

Herkes üzgün ve bir aradaydı.

Dönüşte de bir düğün salonun yanından geçtim orda da insanlar bir aradaydı. Mutlulardı.

Hayat işte bir yanda birileri ölüyor bir yanda da birileri hayatını birleştiriyor. Ve birileri de doğuyor. Hepsi aynı anda yaşanıyor.