bugün

siz saatleri

Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızsırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.
Aylar birbirinin içinden yürüyebilir. Ağustosta bile Marta gönderme vardır. Yine de gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır.
Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.
Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.
Aylar ayları açıklıyor.
Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.
Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.
Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.
Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.
Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.
Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.
Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.
Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.
Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.
Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.
Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.
Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.
Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.
Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış.
Bakır kaptan günlük kokusu yayılır.
Geceyle birlikte.
Gece de.
Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?
iki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? ..

cemal süreya
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

Orhan Veli

not: kusura bakma ORHAN VELi. ismini büyük harflerle yazmama izin yok.
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı TARANCI
beni bir titreyişle an
sana ben kalbimin terini verdim
ruhumun titremelerini
gözlerinin ışığı benimdir
saçlarının rüzgarı benim
adın aya yazılmış şiirdir
uzayıp giden yollardır sözlerin
gözlerin..ahh gözlerin
şarkılarda kalan son çaredir
beni bir bakışla an
aşk dağa yürüdü şimdi
kokun kaldı bir...
biliyorsun.
hala birine aşık olabilirim.
sana hiç benzemeyen çocuklarım olur…
adının hiç anılmadığı bir hayat kurarım.
hayalimdeki yüzünü eskitir zaman…
biliyorsun.
herkes bir yolunu bulup tamamlanır aslında.
herkes unutur.
annenin cüzdanından çaldığın paralar gibidir bazı şeyler.
belli oluncaya kadar devam edilir.
biliyorsun.
belli oldun!
biliyorsun.
unutabilirim.
zaten ben kimleri unuttum.
onlardan biri olur, hayatımın en kullanılmayan yerine kaldırılır suretin.
tozlanırsın.
üzerin örtülür…

biliyorsun.
seni sevdim!
bir gün kör kalsaydın da severdim.
ellerin olmasaydı mesela.
ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa…

biliyorsun.
kimsenin tek bir seçeneği yok bu hayatta.
hala bana seni unutturacak insanlar tanıyabilirim.
başka bir ses kazınır kulaklarıma.
biliyorsun herkesin kendini kurtaracak bir bahanesi vardır aslında…

oysa;
ölene kadar seni sevebilirdim.
eğer biraz yardım etseydin bana!
Gittiğim her yerden az evvel çıkmış gibiyim
Nereye bakarsam bakayım bulamıyorum kendimi
Olduğum hiçbir yerde değilmişim gibi geliyor
Olmadığım her yerde varmışım gibi.
NÂZIM HiKMET

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız

biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız

biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lâcivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız.

HiLMi YAVUZ

#nazımhikmet116yaşında
for what it's worth
it's never too late to be
whoever you want to be.
i hope you live a life you're
proud of, and if you find
that you're not, i hope
you have the strength to
start over.

f. scott fitzgerald
YENiDEN Her şey güzel olacak yeniden..Yeniden başlayacaksın herşeye...Yeniden heyecanlanacaksın elin ayağına dolaşacak sesin kısılacak yeniden konuşurken..Elini tutmaya cesaret edemeyeceksin yeniden...Hayaller kuracaksın yeniden yıkılmasın diye...Şarkılar onu hatırlatacak yeniden..Sevgiyle bakacak biri yeniden sana merhameti göreceksin gözlerinde birinin yeniden...Ve yeniden kıyamayacaksın birine canını veresin gelecek onun için...Kızdıracaksın sinir edeceksin yeniden ...Ve yeniden kıskanacaksın birini senin olsun isteyeceksin yanlız senin bir tek senin... Gözün kimseyi görmeyecek yeniden dünyan olacak her şeyin olacak yeniden.. Çiçekten taç yapacaksın yeniden birinin başına..Şakalaşacaksın kırıldı diye korkacaksın yeniden...Yıldızları izleyeceksin biriyle yeniden bir yıldızınız olacak...Saçını okşayacaksın birinin şefkatle.. Yanında güvende hissedecek biri yeniden ...inanacaksın birine yeniden yalan söylemez diyeceksin...Kaderim diyeceksin birine yeniden ...Dualarına ekleyeceksin korkacaksın kaybetmekten yeniden...Düşünemeyeceksin bile yokluğunu boğazın düğümlenecek yeniden...Soluk alamaz olacaksın o yokken yeniden..Geleceği paylaşmak yetmeyecek geçmişi de onunla paylaşamadığın için üzüleceksin ...Ve ona da yaralı kalbinde bir yer vereceksin bir gün giderse hiç dolamayacak bir yer... ( Hakan Çalışkan)
Bugünü Nazım Hikmet'e ayırıyor ve pek bilinmeyen iki şiirinden birini buraya bırakıyorum. iyi ki doğdun üstad.

Bütün Yolculuk Boyunca Hasret Ayrılmadı Benden

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
gölgem gibi demiyorum
çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da
Ellerim ayaklarım gibi de değil
uykudayken yitirirsin elini ayağını
ben hasreti uykuda da yitirmiyordum
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
açlıktı, susuzluktu demiyorum
sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil
giderilmesi imkânsız bir şey
ne sevinç ne keder
şehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiz
içimdeydi dışımdaydı
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden
zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan
hasretten gayrı.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

nazım hikmet ran
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka
Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka
Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye
Bir şey daha var, bütün yaptıklarından başka
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal

Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia

özdemir asaf
http://www.dailymotion.com/video/x3min3r

(bkz: cahit zarifoğlu)
Hayat kısa Kuşlar uçuyor.
önce bütün şairlere selam
sonra şunu söylemek isterim
ölüm hiçte güzel değil...
ne sabah var ne akşam
sokakların ellerinden öperim bana yaşamasını öğretmişlerdi.
dost olsun düşman olsun insanlara iyi günler dilerim.
söyle sarı saçlı daktiloya ben yokum artık!
vefasız dostlara hatırlat kimseye kalmaz o dünya.
nasıl unuturum güzeldi yaşamak
fakat hakkı varmış Oktay'ın
hatıralarda dal istiyor kuşlar gibi konacak...
sanma ki derdim güneşten ötürü;
ne çıkar bahar geldiyse?
bademler çiçek açtıysa?
ucunda ölüm yok ya!
hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
güneşle gelecek ölümden
ben ki her nisan bir yaş daha genç
her bahar biraz daha aşığım;
korkar mıyım?
ah, dostum, derdim başka.

neden liman deyince
hatırıma direkler gelir
ve açık deniz deyince yelken?
mart deyince kedi
hak deyince işci
ve neden ihtiyar değirmenci Allah'a inanır
düşünmeden?
Yaşamak istedikçe

Ağaçlara kara kuşlar dadanmış
Elmalar delik deşik,
baba ölmüş, alacaklı sarmış evi
Yüreğimiz delik deşik,
Rüzgarların çeneleri çözülmüş
toprak bizi çekiyor
Dünyamız delik deşik.

cahit ırgat
ismet özel - amentü

insan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
yazayım mı buraya bir sıla şiiri. Kanatayım mı gözlerinizi ? Ya da Yunus Günçe'den yazıp sokayım mı sizi krize.
1969 / yıkılma sakın

Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
ayaklarım donukladı gelgelelim
sağlığın yerinde mi? Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşmazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?
Boşuna mı sokuldu bankalara
petrol borularına kundak
kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
bütün devrimcilerin çektikleri
biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...

ismet özel

https://soundcloud.com/em...py/y-k-lma-sak-n-smet-zel
Kitabımı sana adamak istedim
Gözlerine baktım
Gözlerin yok
Öpmek istedim
Yüzüne baktım
Yüzün yok
Tutmak istedim elini
Elin yok
Isıt sözlerimi yüreğe işleyen kulakların yok
Anlat bana bişey anlat
Dilin yok
Haydi yanyana yanın yok
Kitabımı sana adamak istedim
Adın yok
Güvercin getirdi şiirimi geriye
Bu dünyada anlattığın kadın yok..

aziz nesin
turgut uyar'ın pek sevdiğim 2 şiirinden ikincisi.

(bkz: senfoni)

Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli
Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.

Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.

içim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.

Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.

Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım.

Üçüncü Şahsın Şiiri/Attila ilhan
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı...