bugün

Başörtülü kadın Gülse Birsel'le fotoğraf isteyince...
Hürriyet yazarı Gülse Birsel başörtülü bir kadının kendisiyle fotoğraf çektirme isteğiyle ilgili yaşananları yazdı...
Ege’de bir çarşıda dolaşıyorum. Girdiğim dükkâna, arkamdan kalabalık bir grup genç kız girdi. Sonra da fotoğraf çektirmek için bir sıra yaptılar. Selfie’ler çektiriyor ve “Dizi yap, onu yap, bunu yap, durmaa!” şeklinde talep ve azarlara maruz kalıyorum.
Beni sokaktan gören kapalı bir hanım da girdi dükkâna. Yanıma geldi. Genç kız kalabalığından tam duyamadım ama “Fotoğraf çektiremeyeceğimiz için bari bir öpebilir miyim” gibi bir şey söyledi. “Tabii” dedim, sarıldık öpüştük.
Ben o hanımın, üzerimde şort ve askılı bir üst olduğu için, hayat tarzı gereği benimle fotoğraf çektirmek istemediğini düşündüm!
Meğer o da, kapalı olduğu için benim onunla fotoğraf çektirmek istemeyeceğimi sanmış!
Dükkân sahibi, genç kız kalabalığından uzakta olduğundan, söylenenleri daha net duyduğu için o hanıma “Niye Gülse Hanım sizle fotoğraf çektirmek istemesin?” deyince karşılıklı durumu anladık!
Yani, o kapalı hanımla şortlu bendeniz, sarılıp öpüşmekten gayet memnunuz ama ikimiz de diğerinin, kendi çevresine karşı bu samimiyetin hesabını veremeyeceğini düşünüyoruz! Üstelik, ikimiz de kibarlıkta öyle zirve yapmışız ki, bu durumu hoş görüyoruz!
Durum anlaşıldıktan sonra “Estağfurullah, aşkolsun”lar ve “Allah razı olsun”lar havada uçuşurken, o coşkuyla sarılıp 27 poz filan verdik!
Yıllardır aynı şeyi düşünüyorum. Başörtülü-başı açık çatışması dev bir balondur, altı boştur, gerçek hayatta karşılığı yoktur. Aksini savunanlar ve özellikle hem hayatta hem internet ortamında aksi durumu pompalayanlara şüpheyle bakarım. Trol veya bu çatışmadan çıkar devşirecek karışık tipler olduklarını düşünürüm. Bizi böyle önyargılı, böyle birbirinden çekinir hale getiren, aynı fotoğrafta birlikte gülümsememizi yıllarca engelleyen siyasetçiler, inşallah geceleri rahat uyumuyorsunuzdur!
Gülse Birsel
Gülse birsel, gülmese ikideprem -_- tamam.
rol yeteneğini referans aldığımda gerçek bir kavga anında süper yelloz bir ses tonuna bürüneceğine emin olduğum kişi.
tek kelimeyle zeki insan.
nehir kitap ozelligi gosteren, yine de birbirinden bagimsiz konulari ele aldigi kitaplarini okumanin eglenceli oldugu kendisiyle barisik oyuncu.
--spoiler--
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi!
Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı, susup otururdun.
Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.

Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler!

O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular?
Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...

Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!

HERKESiN KEYFiNi KAÇIRDIM
Ay kıyamaam!
Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım.
Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı.

"Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.

Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak
"Alırım ayağımın altına" diye başladı ve
"Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!

NE DERDiM KALDI NE DE TASAM

Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.
Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo...
Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifler ibir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!
Ülkenin gençlerine bak.
Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
Gelecekten çok umutluyum çok.

Gülse BiRSEL
--spoiler--
avrupa yakası'ndaki aslı karakterini oynadığı günden beri hayranıyım bu hatunun.
yazdığı dizi/filmlerin senaryolarındaki ince esprileri, küfrü basmadan da komik olabilmenin mümkün olduğunu gösteriyor.

üstelik doğal bi güzelliği olduğunu düşünüyorum.
en azından kafalarda oluşan; hokka burun, pürüzsüz cilt, surat dolu makyaj, botokslu yüz, dolgu dudaklar gibi güzellik algılarını yıkıyor.

toplumun kadınları tek bir fabrika ürünüymüşçesine birbirlerine doğaldan uzak yollarla benzetmesinin aksine gülse birsel kalıplaşmış fikirlerden çıkmış, suratına koca bir gülümseme yerleştirerek güzel olmayı başarabilmiş.

ha tabii bunlar fiziki özellikleri hakkında düşüncelerim. son zamanlarda ülkede olanlar için kendisi de kayıtsız kalamamış, kıvrak zekası, sivri dili ve lafı gediğine sokma becerisiyle almış başını gidiyor köşe yazarlığı yaptığı gazetede.
Kadının bacak boyu ortalama türk erkeğinin boyu kadardır.
Kadının gölgesi üzerlerine düşse "yarabbi şükür" demesi gereken Haspalar Beğenmiyorlarmış.
doğal hızması olan kişi.
Yalan dünya, avrupa yakası gibi dizilerin senaristi. Zeki olduğu çok belli efenim. Türkiyemnin en zeki kadınlarından diyebiliriz.
görsel
gag programıyla en azından benim ilk defa piyasada gördüğüm dekolte yakışmayan sırık hatun.
iyi yazar. kötü oyuncudur.
murat birsel'i hic sevmem. 36'lik gulse bekar olsa idi, tam 11 yas farkimiza ragmen ne yapip edip evlenecegim tek kadin derdim. aradigim her ozellik onda sanki, tabii ki cok fazla ama oyle iste. hersey yakisiyor ona, yapamayacagi sey yok mu acaba? egitim, yetenek ve basari. bogazici ekonomi, colombia cinema mezunu. aktuel'de calisti; esquire, harper's bazaar'in yayin yonetmenligini yapti. gazetelerde kose yazarligi cabasi. cesitli moda, sanat ve yayin danismanligi daha. sonra g.a.g. kirdi gecirdi. oyuncu ve senaristi oldugu avrupa yakasini izlemeyen turkiyeli? ve 3 kitabina gelince; bir turkiye'li icin 2002 sonrasi genel kulture katki yapacak cinsten eglenceli eserler. hadi hep beraber taslayalim onu, cunku cok meyve veriyor...
Yakında kanal d'de "yalan dünya" adlı dizisi başlayacak olan yazar. Cihangir'de geçmekteymiş. Nihal yalçın, sarp apak, hasibe eren, Altan erkekli varmış. Avrupa yakası bittiğinden beri yapılan ikinci komedi filmi gelmektedir. Yahşi cazibe denen sefil gani müjde projelerinden, akasya durağımsı saçmalıklardan kurtuluyoruz.