bugün

şimdi sen çırılçıplak elma yiyiyorsun
elma da elma ha allahlik
bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
kuşlar uçuyor üstünde
gökyüzü var üstünde
hatırlanacak olursa tam üç gün once soyunmuştun
bir duvarin üstünde
bir yandan elma yiyorsun kırmızı
bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak
istanbulda bir duvar...
işte bu boşluk, durmadan bizi çağırıyor
Kremler, pudralar, iç bunaltıcı kokular gibi
Bir kır bekçisi köpeğini sevdi
Bir çcuk delinmeş bir kovayı sürüdü – nereye?
Bir kadın bağırdı bağırdı bağırdı
Tam on yıl öncesine yarayacak bir sesle.
Kapat ışıkları karanlığımızda tanışalım .
Mum niyetine yaktığımız bedenlerimiz olsun.
"Bensiz
Densiz"
Arsız
Aralıksız
Ahlaksız..
Gel, tüm ışıklarım yanık.
Nemli bedenin,
ikliminle gel.
Nefretin, terinle gel.
ister kavrulmuş kahve çekirdeği sıcaklığınla, ister serinliğinle gel..
Yaktığın gemilerle, tayfamı yakarak gel.
Biramın köpüğünde, sigaramın ziftinde, rüyamda gel.
Günaydın de gel, uyanamayacağım en ağır uykularıma.
Özlem, şimdi gidip uyuman konusunda da,
ikircikliliğindir:-
” O, şimdi uyuyor mu – uyuyor olsa da, yarın
yorulmasa…” – ” O, şimdi uyuyor mu : uyumuyorsa,
beni düşünüyor olsa – ben de gidip uyumasam…”

oruç aruoba
Herşeye Devam Kadın, Hiçbirşey Yarım Değil.
Sen Bütün Hayatım Yani, 17 Yaşım Benim.
Titanic Olsan Buzdağları Gözyaşlarımdan Erir Benim.
Hastalığıma Çare Sen, Yani Buna Deva Denir...

Saat Geçmez, Akıl Kalmaz Her Tarafı Hasret Sardı.
Hayatıma Aldıklarım; Bugün Hayatımdan Aldı.
Sakin Kaldım Duvarlarla Konuştum Yine Seni Yazdım.
Seni Değişmem için Dünyaları Verseler Sensiz Yapamazdım.

Cümlelerim Kağıtlarda, Döktüğüm Ağıtlar Var.
Kötü Günümde Nerdesin ? Tabi iyi Günde Hatırlarlar.
Şimdi Yatıyorum, Tüm Gece Adını Sayıklarsam...
(Boşver) Zaten Hayallerim Yazılı Kağıttan Kayıklarda.

Bir Satır Cümle O Gözlerinden Okudum.
Şimdilerde Özlüyorum Güven Veren Kokunu...
Elimde Bir Kadeh ''Sen'' Eskilere Dokunup,
Boşuna Sormayın Ben Kaybettim Yolumu.

Bulutlarda Ağlar Hani Çok B*ktan Halim.
içinde Bana Kalan Bir Parça Var mı? Sahi.
Sensizlik mi Cezam? Bilirim Hayat Değil Adil.
Kendimden Vazgeçtim Ya Şimdi O mu ? Ben mi ? Katil...

Bugünler de Gecelerime Huzursuzluk Hakim.
Sıradışı Bir Halim Aşk'ı Kusursuzluk Abi.
Çölde Bi' Papatyayken Gözlerimse Yağmur.
Uykusuzluktan Şiş Gözleri Ve Bir O Kadar Mağrur.
ilkerYünel...
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni

Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni

Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek
Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni

Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
isteyene ver sen anı, bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum
iki cihanda maksudum, bana seni gerek seni
Ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
siktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
rakı içeceğim
intihar edeceğim
kıçınıza kına yakın!
Hep yokuşlarda gülüşlere düştük
Adam gibi dik yaşayamadik hayati.
Bir şiir bir geceye değer,
Bir şiir bir uykuya değer,
Bir şiir bir uyanmaya değer,
Bir şiir bir sigaraya değer,
Bir şiir bir rakıya değer,
Bir şiir bir şarkıya değer,
Bir şiir bir türküye değer,
Bir şiir bir ağrıya değer,
Diye-diye..
Meğer.
-özdemir asaf
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak.
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak.
Kadın sustu.
Sarıldılar.
Bir kitap düştü yere,
kapandı bir pencere,
Ayrıldılar.
gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime.
-ahmet telli
Herkes gider
Ne?
Bilmiyor muydun sanki
Sevgili kalbim!
Neden hala apartman boşluğunun
gün ışığı görmeyen penceresinde
kuş sesleri beklersin..

ali lidar
siyah belki aldatır içindeki beyazı
talihin aynaları kırıyorsa,hüzündür
sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı
beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür

sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis
ben acının zehrine su katan hummalı dev
gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis
gözlerimi yakıyor bu karayel,bu alev

sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı
ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım
senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı
ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım

bilmem neyi aradım bir ömür kuşlarında
binbir gece yürüdüm hangi muamma için
zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında
benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
nurullah genç
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim.

Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün?
Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı?
Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün.
Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı?

Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat?
Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi?
El aç yalvar gündüze geceye boyun uzat
Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi?

Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim
Anne istemiyordum ne tacı ne sarayı
Anne karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?

Cahit sıtkı tarancı.
Bir deniz seyret
Bir papatya tak saçına
Küçük bir şiir iliştir kalbine
iki dize sev
Gülümse hafifçe
Büyük bir ağaç gölgesi
iki çocuk kahkahası
Küçük bir dokunuş
Naif bir bakış
Kirpik ucunda güneşler biriktir
Uyan uyan
Düşlerinde kalmasın
Yarınlara güzel hayaller yetiştir.
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

Palyaço - Turgut Uyar
https://www.youtube.com/watch?v=bNUfff_nDAI
Gönlümü hoş tut, sonu gelmez kaygıların
Gök kubbede, çatışması bitmez yıldızların
Senin toprağa karışacak bedenin ise
Tuğla olacak sarayına başkalarının..
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak.
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak.
Kadın sustu.
Sarıldılar.
Bir kitap düştü yere,
kapandı bir pencere,
Ayrıldılar.

Nazım hikmet ran - bir ayrılış hikayesi.
Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
geldim seninle gerçekleri konuşmaya:
Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan.
Geldim seninle umudundan konuşmaya,
kızının nasıl olduğunu bilmeden
kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.
Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
Dinle, emekçi büyükanne,
inan gelen insana,
göremeyecek olsan da geleceğe inan.
Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran
acımasız Tanrıya da dua etme.
Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için
ölümden acımasını isteme;
gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,
her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,
huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.
Bir ayağın çukurda ihtiyar Maria,
o gideceğin günlerden biri
otuz kefen tasarımı
bakışlarıyla selamlayacaklar seni.
Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,
suskun kalacak odanın duvarları
birleşince ölüm astımla
ve sevdaların boğazına dizilince.
Bronzdan dökülmüş üç okşama
(geceni hafifleten tek ışık)
açlıkla kuşanmış üç torun
her zaman bir gülümseme buldukları
yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.
Hepsi bu olacak, ihtiyar Maria.
Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan,
geçti keder içinde hayatın, ihtiyar Maria.
Bulandırdığında gözbebeklerinin acısını
sonsuz dinlenmenin buyruğu,
ömür boyu angaryadaki ellerin
son şefkatli okşayışı içine çektiğinde
onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,
zavallı ihtiyar Maria.
Hayır, hayır yapma
bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran
umursamaz Tanrı'ya kendini teslim etme,
ölümden aman dileme,
korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,
sonunda kuşandı astımla.
Fakat bildirmek istiyorum ki sana
umutların kısık ve yiğit sesiyle
intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,
ideallerimin en doğru boyutuyla
yemin etmek istiyorum.
Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
Huzur içinde yat, ihtiyar Maria,
huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.
YEMiN EDiYORUM Ki...
görsel
Buyurun
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
içinden konuşma!
Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan
Misal şimdi yan yana uyumak var
Uyumamakta hayır var da
Uyumakta ne mahsur var
Bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye
Secdelere küs alnımda bir kara bir kara
Kalksak gitsek ya şimdi
Belki Abant olur belki Porsuğun kenarı
Bayram namazından sonra
Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..

ali lidar
ağlamak anlamaktır
Ayaklarına dokunurum gölgede, ellerine ışıkta,
yol gösterir bana kartal gözlerin uçarken de
Matilde, ağzından öğrendim öpüşlerle, öğrendi dudaklarım hemhal olmayı ateşle.
Ah o kesin yulaf mirası bacaklar,kırların kalbine
uzanan savaş,
dayadım da kulaklarımı sinene
kanım işledi o saat dağlı sesine.
(bkz: pablo neruda)
"Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu...

Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan'ların.
Ölünmüş, canım,ölünmüş
Murad alınmış...

Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.

içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık..."

ahmed arif