bugün

bir baskasi icin imzalanan esaret sozlesmesi. esaret dediysek bunda gonulluluk esasi vardir.
hayatının aşkını bulduysan bir an önce gerçekleştirmek istediğin, aşk gerçek aşksa, onu öldürmeyen daha da güçlendiren eylem.
birine ait olmak.
birazda şans işidir.
insan tarihinin belki de en gizemli noktası. çünkü tarihi incelediğimizde insanların en başından beri evlenmediklerini biliyoruz; ama tam olarak ne üzerine ve ne zaman evlenmeye başladığımızı bilmiyoruz.

evlilik gibi bir kurumun biz insanlarda olması çok-tek eşlilikle ilgili bir şey. evrimsel olarak düşünelim. biz insanların evrimi otçul’ dan etçil’ e doğru. en yakın akrabalarımız olan büyük primatlar polijindri dediğimiz bir cinsel sistemle ürerler. harem usulü diye açıklayabiliriz bunu, bir erkek ve birçok dişi. ancak bu çok riskli ve yorucu bir sistem, özellikle erkeklerin yaşayabilmek için birbiriyle muazzam rekabetini gerektiriyor. ama monogami, yani bire bir gibi bir sistem sayesinde toplum enerjisini başka yerlerde kullanabilir, cinsellik için çatışmak yerine besin bulmak gibi, sonuçta daha fazla erkek daha fazla kas gücü demek. e, bu durumda bizler köklerinde, dolayısıyla içgüdülerinde harem olan bir türüz ve bu içgüdüler erkeklerimizi birden fazla kadın istemeye yöneltiyor.

bir mağara adamı topluluğunu düşünün. bütün erkekler çalışıyor, avlanıyor; ancak içlerinde güçlü olan biri veya ikisi bütün kadınları alıyor. bu durumda diğerleri neden avlansın ki? gidip sürü dışında birey olarak da yaşayabilir. nitekim kurtlar ve diğer birçok avcı hayvan bu yüzden monogami sistemini geliştirmiştir. her erkek bir dişiyi alır. ama insanlar primat kökleriyle içgüdüsel olarak monogamiyi kabul etmezler, evlilik kurumu da bunu güvenceye alır. yani özetle evlilik de tıpkı devletin kendisi gibi yapay bir kurumdur. tüm bu bilimsel anlatıya destek olarak tüm dinlerdeki ilk erkek-kadın anlatılarını da inceleyebiliriz, hiçbirinde bir evlilik yoktur. kuran' ı ya da eski ahit' i inceleyin; ademle havvanın evlendiğine dair bir ibare de bulamayacaksınız. evliliğe ilişkin hikayeler hep sonraki kuşaklara atfedilmiştir.
benim karşı olduğum eylemdir. en azından erken olanına karşıyım. aşkı öldürdüğüne inanırım ama daha ötesi bir insana bu kadar güvenilemeyeceğine, bir insanın bu kadar sevileyemeyeceğine inanırım. burada sevmekten kastım sizin karşı tarafı sevmeniz değil, karşı tarafın sizi sevmesi.
dünyanın en mükemmel ilişkisinde bile eşit sevgi diye bir şey yoktur. taraflardan biri illa ki daha az seviyordur. bu iki sevgi arasındaki farkın mümkün olduğu kadar az olması sağlıklı bir ilişkinin gereklerindendir.
bence evlilik aşk üzerine kurulan bir birliktelik değil; sadakat(fedakarlık) ve sevgi üzerine kurulan bir birlikteliktir. sadakat bir fedakarlıktır. çünkü insan her zaman birini arzulayabilir, ama birlikte olduğu kişiye sadıksa o güdülerine mantığıyla ket vurmalı ve o arzunun peşinden gitmemelidir, ancak böyle sadık kalınabilir. ayrıca sadakatin tanımı da önemlidir, bu da kişiden kişiye değişir. kimisi için tek gecelik ilişki bile sadakatsizlik olmazken, kimisi bir hayali bile kaldıramayabilir.
kimsenin evliliğini eleştirmek gibi bir derdim yok sadece kendim için konuşuyorum şu an; benim her sevgilimin yeri ben de ayrıdır. acı tatlı pek çok anı bırakmışlardır bende. dolayısıyla şu an birlikte olduğum kız için de böyledir bu. onu üzenler, onu mutlu edenler olmuştur ve o bunları asla unutmayacaktır. eski sevgilisiyle görüşmeyebilir, konuşmayabilir, ben aklına geliyor mu diye sorarsam mesela hayır da diyecektir; ama ben kimleri aklına getirip kimleri getiremediğini asla bilemem. diyebilirsiniz ki hiç sevgilisi olmamış kızla evlen o zaman. peki öyle yaptık diyelim ama ya o kızın platonik bir aşkı varsa? ya bana sarıldığında onu hayal ediyorsa? bu sadakat midir? bunlar evliliğe karşı olmamın duygusal sebepleri. bir de sosyal sebepler var;
insan ne kadar özgür olduğunu iddia etse de, ne kadar birey olmak istese de toplumsal bir varlıktır ve toplumun ona yüklediği görevler vardır. bir ev kirliyse, dağınıksa ayıplanacak olan kadındır mesela ya da bir evde ekonomik sıkıntı varsa bunun sorumlusu erkektir. komşularla ilgilenmiyor, onları önemsemiyorsunuz diyelim. o kızın annesi, babası, halası, kuzeni, dayısı vs. onların hepsini önemsemek dahası sevmek zorundasınız.
evliliğin ritüellerinden gelinlik denen o gereksiz, amaçsız ve pahalı giysiden; o aptal ağır makyajdan, düğün pastası denen yağ ve krema yığınına takmam gereken paralardan ha bir de gereksiz akraba tavsiye ve adetlerinden bahsetmiyorum bile. sadece tek bir örnek vereyim; ben bayramda öz amcama gitmez onun elini öpmezken bir kızın dayısının, halasının elini niye öpeyim?
24 yaşındayım ve büyük ihtimalle ben de evleneceğim, ama otuz yaşında kadar kesinlikle düşünmüyorum. zaten daha okul bitecek(bu sen inşallah), askerlik var(bir bedelli daha bekleyeceğiz artık), iş kuracağım filan zaten istesem de en erken 30 olur. ekonomik olarak çok güçlü olmalı ve kimseyi -eski sevgilileri- dert etmeyecek, kıskanmayacak konumda olmalıyım. ayrıca benim egolarım da çok yüksektir. benim eşime sırf benim eşim olduğu için kimse laf edememeli, ama burası türkiye. seni de, eşini de kanun korumaz; para korur. yine ben eşim olarak seçtiğim kişiyi asla aldatmak istemem tabii aldatılmak da. dolayısıyla evlilik kararı almak benim için bazı şeylerden vazgeçmek, bazı güdülere ket vurmak; bazı güzelliklerin yerini başka güzelliklere bırakmasını kabul etmektir. bunun için de belli bir olgunluğa ulaşabilmem gerekir. tabii aynı şey evleneceğim kız için de geçerlidir.
ayrıca dünya üzerinde mutlu evlilik yok denecek kadar azdır da o konuya girip uzatmak istemiyorum daha fazla.
evlenmemeyi tavsiye etmiyorum, evlenin ama erken evlenmeyin. kendi hayatınızı kurmadan, tek başınıza ayakta durmadan evlenmeyin ve evlendiğiniz zaman hayatınıza müdahale ettirmeyin. sizin bir yolunuz vardır, evleneceğiniz kişinin de bir yolu. kendi yollarınızda yürürken karşılaşırsınız. zorla yolları birleştirmeye çalışmayın. yollar yakınsa biraz siz kayarsınız ona doğru(fedakarlıklar) biraz da o gelir ve aynı yolda devam edersiniz hayata. ama illa ki aynı yolda yürümek zorundayız diye zorlarsanız birbirinizi, taraflardan birinin sabrı tükenir birgün ve kaçar gider kendi yoluna. siz de etrafınıza bir bakar ve kendinize sorarsınız; ''ben ne zaman, nasıl geldim buraya? nerede tanıdığım insanlar, nerede sevdiğim şeyler...'' yapmayın sakın bunu kendinize.
köle edinmenin yolu.ilk senelerde olmasada zamanla gerçekleşir.kaçarı yoktur.
her yiğidin harcı değildir evlilik. evlenmek için kalp, akıl, huzur, iman, ahlak şarttır kesinlikle.
güzel olduğuna inandığım resmi müessese.
biri beni alsa hayır demem. mis.
insanlar birleşir, hayvanlar çiftleşir.
insanların birleşmesini sağlayan kurum ailedir.
Hwyallerindeki insana kavuşamayınca %99.99261 ihtimalle formalitelere uymak için girişilecek eylem.
delirmiş insanların işidir ya da çaresiz. ben çaresiz olanlardan olacağım herhale...

not: evlenmiyoum lan öyle bir planım da yok ama hani ileride mecbur kalırsam böyle bir saçmalığa belirteyim dedim. *
evlilik;nerde çokluk orda bokluk durumundan başka bişey değildir. Sevgilinizle yıllarca beraber olursunuz,herşey normaldir iki kişi kimseye hesap vermeden,kimseyi bulaştırmadan güllük gülüstanlık yaşarsınız herşeyi.

Sonra evlilik kararı alırsınız birde bakmışsınızki bir sürü insan sizin adınıza kavgalar yapıyor,sizin adınıza kararlar alıyor,sizin adınıza yemekler düzenleniyor..v.s... çift olarak garip bir şekilde anlamadan birsürü olayın içinde bulursunuz kendinizi,yok efendim adettenmiş düğün yemeği,yok efendim ev görmeye gelinirmiş,yok efendim bilmemne bilmemne....

Adetti,gelenekti,görenekti derken saçma bir şekilde kalabalığın içinde kaybolup gidersiniz ,Üstelik bu noktaya nasıl geldiğinizi kendiniz bile anlamaz,şaşırırsınız.. eskisinden daha az yalnız kaldığınızı düşünürsünüz eşinizle, çünkü gelen giden bitmez,akrabalar,çay muhabbetleri v.s..

Biraz kendinizi GERi çekip, bu gitmeler-gelmeler bana göre değil kardeşim ya ben kitabımı okumak,eşimle yalnız kalmak ve filmimi izlemek istiyorum demeye kalksanız, ya eşiniz kırılır yada ailesi hımmmmm bak gördünmü ne soğuk nevale insan istemiyor bu fAlaan derler. Sonra o kalabalık eşinizin beynini işlemeye başlar(eşiniz gerçeten doğru insanmıydı bu noktada iyi anlaşılır)

sizi hala küçük çocukları gibi gören aileleriniz size bir rahat vermezler ve sanki siz evcilik oynuyormuşsunuz gibi dışardan müdahale ederler. Evlilikte çiftlere düşen en büyük rol; ailelerinin çenelerini kapatmaktır. Herşeyden önce iki yetişken insan olduklarını, kendilerininde onlar gibi bir aile olduklarını, ve bu aileye müdahale hakları olmadıkları onlaa anlatılmalıdır. Fakat bunu iki tarafta yapmalıdır.

evet insan sevdiği için bazen saçma şeylere katlanmak zorunda kalabilir. Ama unutmayınki katlandığınız şey eviliğiniz süresi içindeyse herzaman tekrarlanacak bir durum demektir çünkü evlisiniz. Evilikte en uygun yaşam şekli sade olanıdır,evinize sayılı vede saygılı insanın girip çıktığı, kendinizi saçma bulduğunuz ortamlarda bulmadığınız, hobilerinize ve yaşam şeklinize saygı duyan sizi gelenek görenek kısmıyla boğum boğum boğmayan anlayışlı bir eşe sahipseniz zaten ne mutlu.
Sevdiğin yegane adamı unutmak için gerçekleştirdiğinde, en fazla üç yıl sonra "dulken unutmaya çalışırım daha iyi" deyip bitireceğin müessese. (bkz: ilk aşk)
Eskiden insanlar evlenince müstakil evlere taşınırdı.Yani evlenirlerdi.Şimdiki gençler ise katlı apartmanlara taşınıyorlar yani evlilik artık katlanmaktır.
yalnızlık korkusu olan kişilerin bundan kurtulmak için birbirine sığınmasıdır.
yeni nesilleri büyütmek için ideal tek eşli aile yapısının yasallaştırılmış ve her iki tarafın ve çocukların haklarını korur hale getirmiş kurum.
insanın durup dururken kaşınarak kendisini bitirme sanatıdır!
sultanlığı yıkan.
birbirine aşık insanların bu aşklarını doyadoya yaşayabilmek için oldukça yüklü bir masraf yaparak ailesini, eşi, dostu, milleti kandırma şeklidir.
hayatın belli bir döneminde yapılan taraflar arası sessiz bir anlaşma yahut protez kol bacak hatta beyin gücüdür.
çoğu zaman yararlıdır.
fakat yalnız kalmak ve gerekli görüldüğü taktirde dışarıdan yardım alıp protez kullanmaksızın sürünmek
ve sürünmekten zevk almak sanattır.
herkesin 22-23 yaşından sonra delicesine istediği, evlendikten sonra da bekar arkadaşlarına "sakın ha sakın. evlenip ne yapacaksın. paranı da kazanıyorsun. çekilir mi o sıkıntı." diye bahsettiği dünya müessesesi. şuana kadar da görmedim ki; " aa kesin evlenmelisin. bak ben çok mutluyum şöyleyim böyleyim bik bik bik." demekki turşu gibi bir şey.
haftasonu kahvaltılarının saatlerce sürmesidir.
yüksek derecede sorumluluk getirir. zordur zor.
yoğurt yapmayı öğrenmektir *