bugün

devletin bunca yıldır insanları dersimde isyan vardı diye kandırmasına benzer şekilde, ermenilere soykırım uygulamadık gibi basit bir şekilde geçiştirmeye çalışması sonucunda ortaya çıkmış sorundur.
ermeniler ile türklerin arasına fitne sokulmak için gündem yapılan mevzudur. gerçekliğiyle ilgili herkes kendi ırkınca bir tavır takınır. ermeniler böyle bir soykırım olduğunu söyler, türkler olmadığını söyler. gerçek ikisi de değildir aslında. ermeniler o dönemde mağdur edilmiştir ancak bu bir soykırım boyutuna ulaşmamıştır.

bunları gündem yapmak anlamsızdır. sonuçta o dönemdeki ermeniler de türkler de muhtemelen şuan ölüdür. tarihi kaynaklar da net değildir. dolayısıyla bunları gündem yapmak; insanların milliyetçi/ırkçı duygularını kabartmak, ermeniler ile türklerin arasını bozmak, daha önemli mevzuların gündem olmamasını sağlamaktır.
Ermeni sorununda gelinen noktada Avrupa Birliği üyeliğinin neredeyse başat koşullarından birisi olarak dayatılan "soykırımı tanıyın" çağrısı, Türkiye'yi bir açmazla karşı karşıya getirmiş bulunuyor.

Hazırlayan: Cem Fakir NTV-MSNBC 01 Haziran 2005

--spoiler--

- Hükümet bir politika değişikliğiyle bundan sonra daha aktif bir siyaset izleme kararı alırken, üçüncü ülkelerin soruna müdahalesi durumu daha da zorlaştırıyor.

Ermeni Sorunu, genellikle Türkiye kritik dönemlerden geçerken sahneye kondu. Tehcirin sorumlusu olarak gösterilen ittihat ve Terakki önderlerine birbiri ardına suikast düzenlendiğinde, Anadolu'da yeni bir ulus devletin kuruluş mücadelesi veriliyordu. 70'lerde ortaya çıkan Ermeni terörü, Kıbrıs Harekatı sonrası oluşan uluslararası baskı ortamında yoğunlaştı. Ermeni sorunu şimdi de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girebilmek için çaba gösterdiği günlerde, dozu giderek arttırılan bir konu olarak gündeme geliyor.

Şükrü Elekdağ: Bugün de Ermenilerin Türkiye'ye karşı kullanıldığını gözlemlemekteyiz. Şimdi bazı Batılı devletler bunu Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanmak istemekte belli ödünler almak için Türkiye'den. Bazıları ise Türkiye'nin dış politikasını yönlendirmek ve AB yolunda Türkiye'nin önünü kesmek için kullanmaktadırlar.

Taner Akçam: Daima eğer bir ülkenin içinde bir problem varsa, o ülkenin dışındakiler bu problemi kendi doğrultularında kullanmak isterler; bu genel kuraldır. Önemli olan şudur, eğer ortada bir sorun varsa biz bu sorunu sorun olmaktan nasıl çıkartırız. Onu kullanana, Avrupa bu konuyu kullanıyor diye Avrupa'ya bağırmak yerine "o sorunu sorun olmaktan nasıl çıkarırız" diye düşünmemiz gerekiyor.

Halil Berktay: Ermeni soykırımının tanınmasının Türkiye'ye herhangi bir şekilde dışarıdan uluslararası kuruluşlar tarafından, AB sürecinde veya üçüncü ülke parlamentoları tarafından dayatılmasına hatta üçüncü ülke parlamentolarının bu konuda kararlar almalarına karşıyım. Bu bana tarihin ahlak zabıtası rolüne soyunmak gibi geliyor. Parlamentolar karar alacaklarsa, kendi ülkelerinin karanlık sayfaları hakkında karar alsınlar.ingiliz veya Fransız parlamentoları Ermeni meselesi ile ilgili karar alacaklarsa, 19. yy sonu 20. yy başı emperyalizmi için bir özeleştiri yapsınlar ve Ermeni sorunu ile diğer milli meselelere müdahaleleri ve tarafları azdırmaları açısından özeleştiri yapsınlar. Bu mantığı sürdürürsek eğer, bence 1915 Ermeni sorunu konusunda karar alması anlamlı parlamento varsa, o da bir tek Türkiye Parlamentosu'dur.

AB SÜRECiNDE ERMENi SORUNU

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik müzakereleri için tarih aldığı 17 Aralık zirvesi, Ermeni sorununun gündemde uzunca bir süre kalacağını açıkça gösterdi. Gerçi zirvede soykırımın tanınması bir şart olarak sunulmadı ama Fransa ve Hollanda gibi bazı üyeler, müzakere sürecinde bu konuyu gündeme getireceklerini açıkça belirttiler.

Bu dönemde, daha önce hiçbir aday ülkeye böyle bir yaklaşım sergilemeyen Avrupa Birliği, Türkiye'ye "tarihiyle yüzleşmesi"ni tavsiye etti. Bugün 1915'te soykırım yapıldığının Türkiye tarafından kabul edilmesi gereği artık tavsiyeyi aşmış, dayatmaya dönmüş durumda.

Derya Tulga: Michel Rocard var bu eski Fransız başbakanlarından. Bu AB'ye Türkiye'nin girişini destekleyenlerden. Adam açıkça "Türkler biliyorlar" dedi. "Ermeni soykırımını tanımadan Avrupa'ya adım atamazlar. Biliyorlar, kendilerine bildirildi. Bu bir yolla formüle edilip kabul edilecek." Yani mühim olan bizim gibi ayaktakımını uyutmak. Yutturabilirlerse şayet Türkiye bunu tanıyacak. Ben size bir şey daha söyleyeyim, bunun hiç yeni bir tarafı yok. Türkiye zaten yıllardır bu metotların peşinde.

Halil Berktay: Bakın biz bunu kabul edersek, tehcirin büyük faciaya dönüştüğünü filan, adına ne derseniz deyin. Kabul edersek ardından toprak ve tazminat talepleri geleceği söz konusu değildir. Benim kanımca Türk Devleti, Türk Dışişleri, Genelkurmay herkes çok iyi bilmektedir ki aslında böyle toprak ve tazminat talepleri gelemez. Asıl mesele başka bir şeydir.

Bu büyük psikolojik virajı nasıl alacaksınız meselesidir. Türkiye içinde ve dışında, Türkler arasında, Ermeniler arasında, Almanlar arasında ve ingilizler arasında şu çok yaygın olarak konuşuluyor: 17 Aralık 2004 zirvesi pazarlıkları sırasında Başbakan Erdoğan'ın heyetinde bulunan adı verilmeyen ama çok yüksek bir Türk diplomatı Avrupalı muhataplarına kabaca şöyle demiş. "Bizden kabul etmemizi, hatta hemen kabul etmemizi istiyorsunuz; ama nasıl kabul edebiliriz ki. 70 yıl inkar ettikten sonra" demiş. Bu, bütün problemi gözler önüne seriyor.

TÜRKiYE'DEN SiYASi GiRiŞiM
17 Aralık sonrası süreçte Türkiye üzerindeki baskı artarken, Ermeni sorununun çözümüne ilişkin yeni açılımlar da gündeme geldi. 8 Mart'ta bir araya gelen Başbakan Erdoğan ve CHP lideri Deniz Baykal, soykırım iddialarına karşı ortak hareket etme kararı aldı.
Başbakan Erdoğan konuyla ilgili konuşmasında, "AB içinde de bu konu sürekli önümüze getiriliyor. Aslı astarı olmayan iddialar netice vermez. iddia sahipleri iddialarında samimiyse, biz arşivlerimizi açtık. Gelin siz de açın, tarihçilerden oluşmuş bir heyet çalışsın, ardından atılması gereken adım neyse atarız" dedi.

iktidar ve muhalefetin bu mutabakatının ardından, 13 Nisan'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde oturum düzenlendi. Tüm partilerin onayıyla yayınlanan deklarasyonda tarihsel gerçeklerin gün ışığına çıkarılması istendi. Deklarasyonda, ingiltere'nin 1916 yılında yayımlanan Mavi Kitap'ının propaganda malzemesi olduğunu açıklaması ve Türkiye'den özür dilemesi talebi yer aldı.

Şükrü Elekdağ: TBMM'de bu kitabın çürütülmesini sağlamak amacıyla ingiliz Parlamentosu’ndan bir talepte bulunuluyor. Söylenecek husus şu; daha önce Alman vahşetiyle ilgili kitap, ingiliz Parlamentosu tarafından bunun bir savaş propaganda malzemesi olduğunu tanımak suretiyle çürütüldü. Şimdi aynı hareketi Türkiye ile ilgili olan Mavi Kitap için de yapın.

Derya Tulga: Mavi Kitap kendi kendini naksetmiş bir kitap. Farzedin ki ingiltere, "soykırım olmamıştır" dedi. Ne olacak? Zaten dedi ingiltere. "Aa ingiltere bunu dedi" mi diyecekler? Ucuz bir zafer mi kazanmak mı istiyorlar. Git Fransa'ya dedirttir. Fransa "var" diyor. Neden ingiltere'nin üstüne gidiyorsun ki.

ERMENiSTAN’A MEKTUP

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki mutabakatın ardından, Başbakan Erdoğan da Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan'a bir mektup göndererek ortak komisyon kurulmasını önerdi. Bu öneri bazı tarihçilerden de destek buldu.

Justin McCarthy: Bu konuyu tarihçilerden daha iyi bilecek ya da tartışacak kimse yoktur. Evinizde lavabonuz bozulsa muslukçu çağırırsınız siyasetçi değil. Siyasetçilerin yapması gereken, tarihçilere "biz sizi destekleyeceğiz ve söyleyeceklerinizi dinleyeceğiz" demek ve onları çalışmaya teşvik etmek. Bence CHP ve AKP bu anlamda iyi bir iş yapıyorlar; bir araya geldiler ve tarihçilerden oluşan bir komisyonun bu konuda çalışması gerektiğini söylediler.

Boris Mihailoviç: Bence bu konu bilimsel olarak araştırılmalı, yani bu konu politik çerçeveden çıkartılmalı. Bu konuyu araştıracak birçok tarihçinin ve bilim adamının dahil olacağı bir komisyon oluşturulmalı. Bu komisyonda sadece Ermeni ve Türkler değil aynı zamanda Avrupalı bilim adamları da yer almalı. Tüm dokümanlar, anı kayıtları ve arşivler incelenmeli. Burada dengelere dayalı politik bir oyun söz konusu ve ben bu politik oyunu çok ciddiyetsiz buluyorum. Yani Karabağ sorunu gibi birçok sorunu birbirine karıştırmak istiyorlar.

Hırant Dink (Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni): Eğer Ermenistan kendi geleceğini ve tüm Ermenilerin geleceğini düşünüyorsa, Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunmalıdır. Ermeni sorununun konuşulması bugün Türkiye'de bir taleptir. Bu talebe katkıda bulunulmalıdır. Tarihi tartışmayabilir ama tarihin konuşulması konusunda katkıda bulunmalıdır. Tartışmasın ama konuşsun ve şunu da unutmasın: Türkiye aslında tarihe ilişkin gerçeği bilmiyor. Ne biliyorsa şu an onu söylüyor. Dolayısıyla şu an Türkiye'nin karşılıklı bilgi değişimine ihtiyacı var tarihe ilişkin. Ve Türkiye buna hazır olduğunu da söylüyor. Bence bu cevabı kesinlikle bir yana itmemesi lazım Ermeni dünyasının.

Ne var ki Türkiye'nin, 1915 olaylarının ortak bir komite tarafından incelenmesi önerisi, Ermeni muhatapları tarafından sıcak karşılanmadı.

Andranik Markaryan (Ermenistan Başbakanı): Bunu iki tarafın tarihçilerinin tartışması, mantığa yakın gelmiyor. Biz soykırım oldu mu olmadı mı bunu tartışmayacağız. Biz soykırım nasıl tanınacak, tanınma şekillerini konuşacağız. 1 milyon insan mı 1.5 milyon insan mı öldü bunu tartışacağız. Olup olmadığı tartışma konusu değil. Soykırım iddialarının kabulünü diplomatik ve ekonomik ilişki için başat bir sorun olarak ortaya koymuyoruz. iddialar bizim için ana şart değildir ancak çözümlenmesi gerekmektedir.

Vartan Oskanyan (Ermenistan Dışişleri Bakanı): Türk tarafından, tarihçilerin bir araya gelmesi ve arşivlere bakıp soykırımın olup olmadığının araştırılması konusunda teklifler hep yapılagelmiştir. Bizim buna tepkimiz hep aynı oldu. Biz, hükümet düzeyinde bunu tartışamayız; çünkü tarihi yeniden yazamayız. Bizim için bu çok açık. Bakın çok açık konuşuyorum. Türkiye eğer "soykırım iddialarını bir kenara koyalım ve diplomatik ilişki kuralım, sınırı açalım" derse biz yarın kabul ederiz. Hiçbir önkoşul öne sürmüyoruz. Ne Karabağ, ne sınır sorunu... Böyle bir diyalog başarının ilk adımıdır. Ermenistan ilk adımı atmak istiyor ve top artık Türkiye'dedir.

SOYKIRIM TARTIŞILMAZ iDDiASI

Ermeni dünyasında, yani hem Ermenistan yönetiminin, hem de diasporanın asla ödün vermeyeceklerini söyledikleri, "Soykırım tartışılmaz, yalnızca kabul edilir" görüşü birleştikleri tek konu. Diaspora, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini fazla umursamazken, Ermenistan yöneticileri ilişkilerin iyileştirilmesi için soykırımın kabulünü önşart olarak ileri sürmeyeceklerini söylüyorlar. Soykırımın tanınması halinde, arkasından ne gibi taleplerin gelebileceğini kimse tahmin edemiyor.

Anthony Barsamyan (Amerikan Ermeni Asamblesi Direktörü): Ermeni Asamblesi'nin görüşü şöyle: Soykırımın sonuçlarına hükümetler karar verecek. Türkiye soykırımı tanıdıktan sonra bir araya gelip, bu tanımanın sonuçlarının ne olacağına karar vermek tamamen Türk ve Ermeni hükümetlerine kalacak. Ermeni soykırımı konusu aslında çok basit bir konu. Bir gerçek var, o da Ermeni soykırımının yaşanmış olması. Sınırların açılması, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, Türkiye'nin Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile ilişkileri gibi çok daha karmaşık konular da var.

Bütün bu meseleler hükümetler arasında tartışılmalı. Ermeni Asamblesi temel olarak soykırımın Türk Hükümeti’nce tanınması ile ilgileniyor. Soykırımın tanınmasının ardından ne geleceği konusunda her Ermeninin farklı bir görüşü vardır. Ama bence bu konuyu ele alması gereken Türk ve Ermeni hükümetleridir.

Lourent Leylekyan (Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı): Bu soykırım reddedildiği sürece, sorun siyasi boyutta kalacaktır. Tanındığı anda tarihsel bir mesele olmaktan çıkacaktır. Kabul edilmesinin ardından her şey olabilir. Politik görüşmelere, güç dengelerine ve günün atmosferine bağlı. Ama ilk tamir ahlaki açıdan olmalı. Sonra sınırlar, finansal boyut konuşulur.

Faruk Loğoğlu (Türkiye'nin Washington Büyükelçisi): Ermeni düşünce yapısının içinde tabii bütün bu unsurlar var. Önce sözde soykırımın tanınması, arkasından da onu takip etmek üzere toprak talepleri, tazminat talepleri gibi unsurlar da onların gündeminde. Bunlar bu safhalarda fazla dillendirilmiyor; ama tabloya baktıklarında resmi bu şekilde gördükleri kesin.

Derya Tulga: Türkiye'nin bunu tanıdığını farzet, arkasından bir şeyin gelmesi veya gelmemesi? Ben size diyorum, siz soykırımı tanımasanız da sizden toprak istese, tanısanız da toprak istese Türkiye yine savaşacaktır. Bunu Taner Akçam da gitmiş söylemiş onlara. Siz bu adamlara "toprak istiyoruz" derseniz sizle savaşıyoruz demektir. Siz gelin yine tazminat isteyin. Tazminata gelince... Tazminat nasıl alınacak? Amerikan mahkemelerinde bunlar aynı Yahudilerin yaptığı gibi kolektif davalar açacaklar. Bunun için de soykırımın tanınması zaten şart değil ki."

1915 olaylarına ilişkin ortak komite kurma önerisinin Ermenistan'da olumsuz karşılanmasının ardından, AKP hükümeti şimdi politika değişikliğine gidiyor. Kısa süre öncesine kadar savunulan "konuyu tarihçilere bırakalım" politikasının yerine, iddiaları çürütmek konusunda daha aktif bir tavır sergileneceği belirtiliyor. Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'nin, kısa vadeli politika değişiklikleriyle, Ermeni sorunu konusundaki uluslararası baskı ve kuşatılmışlıkla nasıl başa çıkacağını ise zaman gösterecek.
--spoiler--
malum pkk sorununun çözüme doğru gittiği bu sürecin ardındaki asıl sorunun ermeni sorunu olduğunu
çok ama çok yakında hep birlikte göreceğiz.

pkk konusunun işlendiği programlarda, bir kez olsun ermeni kelimesi geçmez dikkat ederseniz.
dağlarda ölen, ermeni pkk'lılardan hiç söz edilmez mesala.
geçenlerde fransada öldürülen ve pkk'nın kurucularından olduğu bilinen sakine cansız'ın ermeni
kökenli olmasını garip bulan tek bir cümle duydunuz mu medyada.
yine bazı kimselerin iddia ettiği gibi öcalan'ın ermeni kökenli olduğunu duyup da, yahu ne diyor
bu adamlar, acaba bu iddia doğru mu diye medyada hiç üzerine konuşulduğunu duyan oldu mu.

bakın bu konuda yusuf halaçoğlu ne diyor.

''1915'teki tehcir sırasında bazı Ermeniler bazı bölgelere yerleşerek kendilerini Alevi-Kürt olarak göstermeye başladılar. Mesela, Tunceli'nin Ovacık ilçesindeki ve Sivas'taki bazı Alevi Kürtler Ermeni asıllıdır. Ama buradaki Alevi Kürtlerin tamamının Ermeni asıllı olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Ermenilik'ten Alevi-Kürtlüğe dönenlerin birçoğu da samimi değil. Kilise kurma çabasında oldukları biliniyor. Mesela, bazı PKK'lılar sünnetsiz çıkıyor. Terörün hangi bölgelerden çıktığına iyi bakmak lazım. 1936-37'de devlet bu dönmeleri ev ev tespit etmiş.''

ayrıca şu anda kürt aşireti olarak bilinen 20 tane aşiretin de ermeni olduğunu belgeleriyle anlatıyor
halaçoğlu. http://videonuz.ensonhabe...ini-kurt-olarak-tanitiyor

yani turp'un büyüğü heybede.
http://www.idefix.com/kit...?sid=XIJQPSC1DD0D9Q0PYR20

Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi/ mehmet perinçek.
ermeni sorunumuz da var değil mi bizim Ermenilerin de
Azeri kardeşlerimizi katlettiği hocalı katliamı kimsenin gözünün önünde değil
ama Ermeniler bas bas bağırıyor Türkler bizi katletti diye tüm ülkelere kabul ettirmeye çalışıyorlar bu durumu. Karşı bir görüş savunacak olunsa lafı ağzımıza tıkıyorlar. Suçsuzken suçlu olmak da var hayat.
bkz: http://ilknurburcukeser.b...kacnda-ermeni-sorunu.html
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, 1926, cilt 3, sayfa 434-440.
Çeviri: Mahmut Ayaz ve Prof. Dr. Aydın ibrahimov
Rus komünistlerinin bakış açısını yansıtan bu yazı 1926 yılında basılan Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin üçüncü cildinde V. Gurko-Kryajın imzasıyla ve Ermeni Sorunu başlığıyla yayımlanmıştır.

--spoiler--
Ermeni sorununa iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek, Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmek istenmesi görülür. Bu sorunun içsel doğası, Ermeni burjuvazisinin öncülüğünde Ermeni ulusunun, ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ve bunun sonucunda Ermeni burjuvazisinin gelişmesi için bu sorun hayata geçirildi.
Ermeni sorunu, Ermeni ulusunun başına Konstantinapolis’in (istanbul) mali aristokrasisi geçtikten sonra, 18. yy.da başlamıştı. Tüm Anadolu’ya yayılmış olan Ermeni halkı kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiye’nin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin, hükümete, valilere vb. kredi verilirdi. Öte yandan, bu burjuvazi din adamlarının, kilisenin büyük rolüyle halkı yönetiyordu. (1453 yılında Osmanlıların istanbul’u (Konstantinapolis) fethetmesinden sonra istanbul Patrikliği kuruldu; bu patrikliğin aracılığıyla Ermeni burjuvazisi halkı yönetiyordu). Bu patrikliğin nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir şura (kurultay) oluşturulmuştu. Esas olarak halkı yöneten bu şura idi.
Türkiye’de Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerika’da yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiye’nin el sanatlarında, Ermeni esnafları Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Yalnız Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeni çiftçilerinin siyasi ve ekonomik durumları çok kötüydü. Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğu’ya taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü mahiyeti taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiye’nin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi kendi ekonomik ilişkiler aracını Ermenilerin orta ticaret burjuvazisinden seçti. Batının desteğiyle bu burjuvazi güçlendi ve Ermeni milli hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. Bu milli hareket özellikle Moskova ve Tiflis’te yaşayan Ermeni aydınları tarafından destek aldı.
Bu kentler 1870 yıllarında (Rus liberal hareketinin etkisi altında) Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Yazılı ve sözlü olarak ulusal bilinç gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusya’da, hem de Türkiye’de yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkmaya başlıyordu. Ermeni orta burjuvazisinin ilk adımları, kilisenin etkisinin azalmasına yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi kent esnaflarına dayanıyordu. Bu hareket kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. (Esas olarak istanbul patrikliğini hedef alıyordu ve bu savaş galibiyetle sonuçlandı. Orta burjuvazi, seçkinler kurultayında yer aldı ve bu seçkinler kurultayı maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı).
Çiftçiler önceleri bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiye’de Ermeni çiftçilerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar. Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler yerleşik hayata geçiyorlar ve Doğu Anadolu’nun dağlık kısımlarında topraksızlık nedeniyle Ermeni çiftçilerini oradan sürmeye zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini arttırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdiler. Yani Doğu Anadolu’da Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladılar. Bu süreçten sonra, Kürtlerle Ermeniler arasında kanlı kavgalar kan davasına, katliamlara dönüştü. Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleridir. Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni sorunu, Rusya, ingiltere gibi büyük ülkelerin karışmasıyla iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi “Hıristiyanların Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarılması” sloganlarıyla Karadeniz’i ve Boğazları gasp etmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı milli-siyasi gelişimi için kullanıyor ve Rusya’ya yönelerek, bu sloganlarla Türkiye’deki Ermeniler arasında propaganda yapıyordu. 1870 yılına kadar süren Türk hükümetinin olumlu yaklaşımını, Ermeni burjuvazisinin bu tür tutumu tam tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkas Büyük Valisi’nden ve Patrik Nerses’in de başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusya’dan resmi destek başvurularından sonra kesinleşti. Bu başvuruları kullanarak Rusya, Saint Stefan Anlaşması’na 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre Türkiye, Ermeni vilayetlerinde (Doğudaki beş il) reformlara başlamalıydı. Bu reformlar bitinceye kadar Rusya tarafından işgal olunmuş Türk arazileri Rusya ordusunda kalmalıydı. Fakat Rusya’nın bu girişimi, Ortadoğu’da onun esas rakibi olan ingiltere tarafından reddedilmişti. ingiltere, Berlin Kongresi’nde anlaşmanın 16. maddesini yeni bir maddeyle, 61. maddeyle değiştirdi. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni illerinde talep olunan reformları yapıyor, ancak reformların kontrolü yalnız Rusya tarafından değil, Berlin Kongresi’ne katılan altı büyük devlet tarafından da yapılacaktı. Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Yani Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer ülkeler de yardımcı olacaktır. Bu yanılsama Ermenilere “Büyük Ermenistan” idealini, ‘denizden denize kadar’ (Karadeniz’den Akdeniz’e kadar) sloganlarıyla ingiliz diplomasisi tarafından pompalanıyordu. Ancak, yönelişin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan izole etti. Ermenilerin kendileri Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. ingilizler ise Rusya’nın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyordu. Türkiye’de kendi siyasetlerini uygulamak için indilizlere Ermeniler pek gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ve ingiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiye’yi Rusya’dan korumak için ingiltere Türkiye’den Kıbrıs’ı almıştı. Bu nedenlerle, Çarlık Rusya’sının Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra, ingiltere, Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük ülkelerin oyunlarında rolünü anlayan Türk hükümetinin ‘himayesine’ verdi.
Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler başlar. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadolu’da Ermenileri katletmeye başlar. Özellikle bu kırım 1890′lı yıllarda geniş çapta oldu. “Büyük Ermenistan” temelini oluşturan çiftçilerin soykırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Aynı zamanda Rusya’nın Transkafkasya (Güney Kafkasya) bölgesinde Hınçak ve Taşnaksütyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler Türkiye’ye propagandistler ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, başlamış olan hareket nedeniyle, Berlin Kongresi’nde kabul edilmiş olan 61. maddeye büyük ülkelerin dikkatini çekmekti. Fakat bunu hem büyük ülkeler, hem de Türkiye unutmuştu. Aynı yönde, Batı Avrupa’da bu partilerin yurt dışı komiteleri de çalışıyordu. 1890′lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin biricik partisi Taşnaksütyun oluyordu. Ermenilerin gerilla hareketine Türk hükümetinin yanıtı çok sert oldu.
Batı ülkeleri bu olaylara karşı soğuk ve mesafeli yaklaştılar. Rusya o sırada Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) Ruslaştırma siyasetini uyguluyordu ve Ermenilere özel statü verilmemesini de açıkça ilan etmişti. Almanya ise o zamanlar bu sorunlarda açıkça Sultan Abdulhamit’in siyasetini destekliyordu.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasi kanadı olan Taşnaksütyun Partisi politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksütyun Partisi Osmanlılara karşı, muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlının içindeki ihtilalci hareketlere katılmaya başladı. 1907′de Taşnakların girişimiyle Paris’te Osmanlı imparatorluğu’nda yaşayan tüm muhalif partiler kongrelerini yaptı ve bu kongrelerde devleti devirme planı kabul edildi. 1908′de devrim oldu fakat Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasi çevreleri yeniden yönlerini değiştirerek, ilk yöneldikleri Rusya’ya tekrar yöneldiler.
Rus Çarı Ermenilere yardım elini uzatır ve 1. Dünya Savaşı’nın kokuları gelmeye başlar. Rusya yöneticileri Ermenilerin bu yönden büyük siyasi önemi olacağı hesabını yapar. 1913′te Rus diplomatları, örgütleşmiş Ermeni burjuvazisi ile anlaşma yaparak, Türkiye’den Doğu illerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914′ün Ocak ayında Türkiye, Almanya’nın desteğinde, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlarda bu reformların büyük ülkelerin kontrolü altında yapılması gerekiyordu, özellikle Rusya’nın. Rusya’nın bu girişimi, 1. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa ki Ermeniler “Büyük Ermenistan” sloganını unutmamışlardı ve bununla birlikte Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Bu çeteler, açıkça Türk hükümetine karşı eylemlere geçtiler, ancak bir şey elde edemediler. Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu Doğu Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusya’ya kaçtı, 400 bin kişi ise islam’ı kabul etti.
Rusya’da 1917 Şubat Devrimi, Ermeni sorununda yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Güney Kafkasya (Transkafkasya) Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograd’dan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) milli burjuva partileri iyice geliştiriliyordu (Gürcü Menşevikleri, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917′nin yazında Tiflis’te yapılan çiftçi kurultayında Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloku kurulmuştu. 1917′nin Ekiminde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, Doğu Anadolu’da 1. Dünya Savaşı’nda Rusya tarafından işgal olunmuş Türkiye topraklarının Rusya’nın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden ibaret Milli Şura kurulmuş ve bu şuranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kurulmuştu. Yeniden Ermeni-Türk tartışmaları ortaya çıktı. Bu tartışmaların sonucunda, 1918′in Haziran ayında Transkafkasya Birliği dağıldıktan ve üç cunhuriyetin ortaya çıkmasından sonra Ermenistan, Konstantinapolis Anlaşması’ndan sonra Türkiye’nin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin olmak üzere iki kazayı kapsamıştı. Bu kazalarda toplam 400 bin kişi yaşıyordu. 1. Dünya Savaşı’nın sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni olanaklar yarattı. Ermeniler o sırada galip devletler için gerekliydi: Birincisi Türkiye’ye karşı (Kilikya), ikincisi, Sovyet Rusya’ya karşı (Transkafkasya). Ermeni sorunu yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti bu ülkelerden Kars ilini, 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları vs. toprakları Ermenistan’a dahil etti. Ermenistan’ın nüfusu 1.590.000′e yükseldi. (795.000 Ermeni, 575.000 Müslüman), 140.000 diğerleri). Fakat Ermeniler bu arazileri yeterli görmediler ve Gürcüstan’dan Ahalkalak ve Borçalı’yı, Azerbaycan’dan Karabağ, Nahçıvan ve Gence kazasının güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, ingilizlerin Transkafkasya’yı işgali sırasında, bu toprakları zorla topraklarına katmak istediler. Bu olay Gürcüstan’la (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycan’la uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu % 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. Asıl şiddetli savaş Karabağ’da sürüyordu. Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti Türkiye sınırında Kürtlerin saldırılarına da maruz kalıyordu (Oltu-Sarıkamış bölgesinde). ingilizler Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman ingilizler bütün gücünü Sovyet Rusya’ya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusya’ya karşı Denikın’ın Beyaz Ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacı, Ermenistan Cumhuriyeti’ni Denikın’ım Beyaz Ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919′da ingiltere ile iran’ın anlaşmasından ve Konstantinapolis’in (istanbul) işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğu’da ingilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. ingilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. Sn. Remo Konferansı’nda 1921 Nisan-Mayıs aylarında Ermeni sorunu Batı Avrupa emperyalistlerinden ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler)’ın Yüksek Konseyi, “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. Başkan Wilson, Akvam’dan alınmış karara göre Yeni Ermenistan’ın sınırlarını belirledi. Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tümü Ermenistan’a verilmişti. Ermenistan’ın toplam alanı 30.000 mil2, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Ancak, ABD politikacıları kendi başkanlarından daha akıllı çıktılar ve ABD’nin onları yönetmekte hiçbir çıkarının olmadığını hesaplayarak, Senato’da Wilson’un teklifini reddettiler. Yeniden Ermenistan dayanaksız kaldı. Aynı işi Fransızlar 1919′da işgal ettikleri Kilikya’da yaşayan Ermenilere yaptılar. Fransızlar Ermenilere, işgal ettikleri topraklarda devlet kurdurmak vaadinde bulunmuşlardı. Bu vaadle Ermeniler, Kilikya’da yaşayan Müslüman nüfusa karşı harekete geçtiler. Ankara hükümeti 1920′de Kilikya’ya daimi ordu gönderdi ve bu ordular Fransızları deniz kıyısına kadar sıkıştırdı. Bunun sonucunda Fransızlar Türkiye ile barış görüşmelerine başladılar. 1921′de Fransa Türkiye ile barış anlaşması yaptı. Bu anlaşmaya göre, Fransızlar Kilikya’dan vazgeçtiler. Ermeniler tekrar yalnız kaldılar. Sonuçta Kilikya’yı terk ettiler (Suriye’ye, Kıbrıs’a, Mısır’a kaçtılar).
Bu olaylardan sonra Ermeni sorunu Güney Kafkasya’da (Transkafkasya) yoğunlaştı. Yine de Taşnaklar şovenist-ırkçı politikalarını sürdürüyorlardı. Ermenistan’da halkın durumu çok kötüydü. Ermeni halkının içinde bulunduğu kötü durum, Sovyet Rusya’ya karşı sempatiye yol açtı. Bu sırada, 1920′li yıllarda Sovyet Rusya ile Ankara arasında dostluk ilişkileri kuruluyordu. Taşnaksütyun’lu Ermenistan, bu ilişkiye engel olmaya çalıştı. Taşnaklar, Türkiye’nin Batıda çeşitli cephelerde açtığı savaş nedeniyle Ankara hükümetine karşı harekete geçtiler. Eylül 1920′de Karabağ’da ve Nahçıvan’da gerilla hareketine başladılar. Bununla birlikte Ermeniler ingilizlerden silah alarak, Kars’ta ve Erivan’da Müslümanlara karşı soykırım yaptılar. Şörel, Daralagöz, Kağızman Surmanlı, Karakurt ve Sarıkamış yörelerinde yerleşim birimlerini yok edecek derecede yakıp yıktılar. Türkler de karşılık verdiler. Türkler, Karabekir Paşa ile Halil Paşanın Doğu Cephesi orduları ile sert yanıt verdiler. Erivan hükümetinin ordusu darmadağın oldu. 2 Kasımda Kars geri alındı. Aleksandropol’ü (Gümrü) ele geçirdiler. Ermeni hükümeti Türklerle çok ağır koşullarda barış anlaşması yaptı. Ermeniler bu anlaşmaya göre tüm işgal topraklarını terk ettiler. Bununla birlikte, Ermeni ordusu 1500 kişiden çok olmamalıydı, bu ordunun 8 topu, 8 tane de makinalı tüfeği olmalıydı. Bu anlaşmayla Ermeni halkı Taşnaklara karşı kızgınlığını dile getirdi ve Ermenistan’da Ruslar tarafından Sovyet iktidarı kuruldu. 1921′de yapılan anlaşmayla Gümrü Anlaşması feshedildi ve Türkiye ile Ermenistan arasında şimdiki sınır belirlendi. Batı Avrupa emperyalistleri tarafından Lozan Konferansı’nda Ermeni sorunu yeniden gündeme getirildi, ancak başarılı olamadılar.
--spoiler--
doğu perinçek davası hakkında isviçre' de alınan mahkeme kararından sonra, ermeni cephesinde bir hayli ciddi serzenişlere yol açan sorun. Ayrıca sorun ermeni sorunu değil, sözde ermeni sorunudur. Ortada bir sözde soykırım olduğundan dolayı, sorun da ' sözde ' olmalıdır.

Bakalım 2015 yaklaşıyor. Ermeniler bu yılı bir iki sene önce ' sözde soykırım iddialarının altın yılı ' olarak ilan etmişlerdi. Çok merak ediyorum ne yapacaklar.
benim bu konuda şu kitabın bilmem kaçıncı sayfasında bu yazıyor şu yazıyor diyip kaynak gösterecek kadar bilgim yok o yüzden pek bişey söylemek istemiyorum. ama ermenilerin hocalı katliamında adamın kafasını kesip hamile karısının da karnını yarıp kafasını oraya koyduğunu, dayısı orda şehit düşmüş bir azeri arkadşımdan duyduktan sonra kimse kusura bakmasın ama ben ermenilerin taa amk. Normalde ben genelleme yapmam ama bu hareketi yapan cani ermenistanda ulusal kahramanlık ödülü almış.
üzerine uzun uzun konuşulabilinecek bir konu, fakat diyelim soykırımı tanıdık; kabul ettik. sonra ne olacak? Doğu topraklarını verecek miyiz? Kesinlikle isteyecekler. pislik milliyetçilerden değilim. beraber yaşasak; bu acılar yaşanmasa ne güzel olurdu! erzurum'da soad konseri dinlerdik birader! fakat yaşandı ve yapacak bir şey yok. özür dilesek, kabullensek bile iş toprağa gelecek ve tabiki orada hepimiz bir dur diyeceğiz. bu konuda tartışmayı çok isterim.*
ermenilerin götlerinden uydurdukları bir sorunla birlikte vatan haini yazarımız konuyu tekrar gündeme taşıdı ayda e az 1-2 program yapilan tartisma konusudur bize yapamadiklarini şimdi diğer türk kardeşlerimize yapıyorlar.
rusların vaatlarine kanıp güzel güzel yaşarken bir anda sivilleri katletmeye başlayan ermeniler aslında ihtilal olmasa gayette başarıya ulaşmıştır. eğer ruslar geri çekilmese ermeni sorunu çok başka boyutta olacaktı. belki de hiç olmayacaktı. pkk hakkari de değilde ankarada kurulacaktı belki ama yenilince ağlayan ermeniler nasıl etsekte biz buraları alsak diye türlü iftiralar ortaya atmaktadır. kurdukları terör örgütleriyle bu bölgeyi kürtler ve türklerden temizleyip, bir kürt devleti kurdurup, bu devletin yönetici kadrosunu ele geçirmeyi yada belki de ermenistana bağlamayı hedeflemektedir.
şimdi sen kalk bu kadar tezgah kur, insanları öldür, iftiralar at biz de sana üzülelim, inanalım.
ermeni sorunu 1964 yılından beri bir soykırım olarak gösterilmekte ve 41 ülkede bunu kabul etmektedir. bunu nedeni ermeni diasporası ve onların 4t politikasıdır. 1915 senesinde ermeniler ve türkler arasında karşılıklı bir boğazlaşma olup iki taraftan da hayatını kaybeden insanların varlığını onlar ötekileştirerek dünayaya ermeni soykırımı olarak tanıtmakta ve yaptıkları propagandalarda başarılı olmaktadır. soykırım idaları ağır bir suçlama olmakla beraber asılsızdır. uluslararası arenada türkiyenin imajını düşürmekte kalmayıp hitler benzetmesi dahi yapılmaktadır. zamanında soykırım yapan ülkelerin ermeni soykırımının varlığına inanması ve bunu türkiyeye kabul ettirmek istemeleri utanç verici bir durumdur.
ermeni sorunu yoktur sadece ermeniler vardır. ermenileri ortadan kaldırırsak ortada o sanal sorun kalmayacaktır.
ermenilerin ne kadar sorunlu olduğunu içeren söz öbeğidir.
Siyasilerin zoralamalari sonucunda çıkan sorundur. Halk arasında bir sıkıntı bulunmamaktadır.
ermenilerin kendi kendilerine sorun yarattığı sorundur.
buna soykırım diyenler avrupanın amerikanın yaptığı nedir o zaman güçlü olunca her şey kapatılıyor osmanlıya türkiyeye gelince soykırım oluyor akıl var mantık var soykırım yapmak isteyen adam neden tehcir yasası çıkarsın o zaman avrupa,amerika ve onun uşaklarının türkiyeyi karalamak için uydurduğu palavralardır savaş zamanı ermeniler öldü de ahırlara doldurup ateşe verip türkleri öldüren ermeniler soykırımcı değil mi?gidin işinize bu sadece türkiyeyi bölmek isteyen amerika ve avrupaların oyunundan başka bir şey değil cezayir yahudi japonya soykırımları bosna karadağda ermenilerin yaptığı soykırım değildir tabii anadoludaki kurtuluş mücadelesini saymıyorum olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek düpedüz hainliktir uzaktan atıp tutmak kolay bizim topraklarımızda diğer ülkelerdeki yapılan zülümlere sessiz kalan avrupa amerika bize gelince aslan kesilir Mehmet Akif ne güzel demiş emperyalistlere 'Medeniyet dedidğin tek dişi kalmış canavar' .
Yüz yılın yalanından doğan bir sorundur.
Günümüzde devam eden sorundur. Kendisini kürt sorunu olarak makyajlamıştır.
(bkz: ) http://hazretivoyvoda.blo...016/03/ermeni-sorunu.html
büyük bir bölge den sonrasını okumadım.
bir kürt sorunu değildir.
ben soykırımmış falan bilmem bildiğim 1 şey varsa Sarıkamış türküsü çalsa Türk de duygulanır, Kürt de, Ermeni de.