bugün

serserilerin yanında rahatım, çünkü bende serseriyim. kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem, toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam der bizim alkolik moruk. bense okudukça bir yanım tekrar tekrar içmek bir yanım ise yazdıklarında baş rol almak ister. içmek, tembellik, sevişmek kısacası yaşamak. bazen set biri oluyorum ama tadıma bakarsanız hala tatlı bütün mesele söylemeye korkuyor olmam. hani sevgiliniz size , beni sevdiğini söyle der de söyleyemezsiniz ya aynen öyle. seni seviyorum alkolik moruk toprağın bol olsun..
herkese renkli günler
ayyaş olmanın en kötü yanı başka ayyaşlar da tanıyor olmaktır diyen orijinal mağara adamı.
tarzı sözlük içinde ve türk edebiyatında bir çok yazarı etkilemiştir.
--spoiler--
Bazı insanları acı büyütür ve yaşatır. Acı çekmeden; daha doğrusu yeterince acı çekmeden, yitirmeden, o korkunç yalnızlığı tatmadan kendisi olamaz bazı insanlar. Ne zaman ki en sevdikleriniz yan çizer,ne zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini, ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfederseniz, o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya.
--spoiler--
Van Gogh, aşık olduğu hayat kadını tarafından reddedilmesi üzerine onda en beğendiği şey olan kulağını kesip gönderir. Bukowski de Van’a şiirinde şöyle seslenir:

“Van Gogh kulağını kesip
bir
orospuya verdi
orospu
hunharca fırlattı
kulağı
sokağa tiksinerek.

Van,
orospular
kulak
istemezler
para isterler

sanırım bu yüzden
muhteşem bir
ressamsın sen
başka
bir şeyden
anlamadığından…”
bugün doğum günü olan moruk.saygıyla anıyoruz en büyük ayyaş yazarımızı.
iyi ki doğmuştur,
kedilere benzeyen yazar....
kitaplarında araya sıkıştırdığı tespitlerle mest eden ölümsüz yazar.

--spoiler--

" biliyorsun beni, severim markette dolanmayı, sonra tuvalet kağıtlarının olduğu rafa geldim ve 92 yaşında bir kadın gördüm, en hesaplı tuvalet kağıdını arıyordu. "
" iyi de herkes yapar bunu. "
" tamam ama, 92 yaşındasın, yarın ölebilirsin, üç kuruşun hesabını yapmanın ne anlamı var? yani, 92 yaşında sıçabiliyor olmak zaten muhteşem bir olay, neden en pahalı tuvalet kağıdını alıp bunu kutlamıyorsun ? "

--spoiler--
Üstad' ın " kadınlar" adlı eserini okuduktan sonra, kadınlara bakış açım değişmedi.
çünkü yazar orada da kadınları cinsel bir meta olarak görmekteydi.
oysa bir arkadaşım yazar' ın " kadınlar" adlı eserini okuduktan sonra, kadınlar' a karşı bakış açımın değşeceğini söylemişti.
Ulan acaba benim penceremde mi var bir problem?
çok çok sevmediğim ama muazzam saygı duyduğum yetenekli bir ayyaştır. tarzı, fena halde etkisi altına alır okunduğu zamanlarda sizi. ne abartıldığı kadar iyi, ne abartıldığı kadar kötü bir yazardır. he buradan "ortalama" olduğu sonucuna ulaşmak da sağlıklı değil. zira yukarıda bahsettiğimiz "yeteneklilik" gibi bir hal var bu adamda. hani nasıl diyeyim bazı insanlar vardır en güzelli hikayeleri anlatırken sıkılırsınız dinlemekten ama bazı insanlar da vardır ki en saçma şeyi anlatırken bile dinletir kendisini. heh işte bu adam ikinci gruba dahildir.

kendisiyle ilgili daha önce de yazdığımı hatırlıyorum "yarım kitap boyu otsbir çekişini anlatmış" diye eleştiren var bu adamı ya hu. ama ters açı yaptığımızda "yarım kitap boyu otsbir çektiğini okutmuş" oluyor bu adam.

olay da özetle budur.

vaktiyle misafirhanesinde konuk olduğu kız yurtlarında fena arıza çıkartmışlığı da vardır bu hergelenin.
bohem takılmayı seven gereksiz tiplerin taptığı boş insan.

üstüne üstlük bir de eşek yüküyle çirkin amına gömdüğümün hızanı.
viskisi hiçbir zaman dolu olmayan zat. her zaman ''viskisinde kalan son yudumu da'' içer ve yoluna devam eder bu adam. herhalde tekelden gidip ''bana dibinde bi yudum kalmış viski getiriniz'' diyerek alıyordu içkisini. bi gün de dolu olsun o şişen. bohem takılmaktan çok, bohem takıldığını göstermek isteyen bir tip görüyorum bukowski okuyunca. argoları fazla zorlama, isyanları fazla yapmacık.. ''fakir ama bilgili, bilgili olmasına rağmen bunu umursamayan adam'' gibi görünmeyle kafayı fena halde bozmuş sanki. gençken: ''ulan benden ne bok olur'' diye düşünmüş, hiçbir bok olmayacağına karar vermiş ve hiçbir bok olmayan adam olup, bu alışılmamış adamı edebiyata sokmaya karar vermiş gibi. her şey planlı sanki. küçük akıllı hippiler ve özentileri de ''bukowski başka yaa'' diyerek bu çarka dahil olmuşlar. ne nietzsche'nin bıyığı olabilir bu herif, ne de dostoyevski'nin sakalı. viskisinden kalan son yudumu da içtikten sonra şişeyi götüne sokup kitap yazar anca.
tüm o kadınlar, içki ve at yarışı sadece hikayelerinin fonudur bu adamın. hikayelerinde, şiirlerinde hüzün fırlar sayfanın içinden. sözcüklerle silkeler adamı.

aslında kendine kültürlü havası vermek isteyen insanlar için süper malzemedir. okursun bir kitabını. internetten bak. evet, bütün kitapları aynı yazıyor değil mi? üç sayfa üst üste 31 çekmeden oku bir önce. mizah ve yalın dil. bak ne demiş adam. "entellektüel; basit bir şeyi karmaşık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay."

kendisi bir şiirinde geleceğini düşünürken, "gerizekalı ve vasıfsız işçide karar kıldım. diğerlerinden çok daha kolay görünmüşlerdi." demiştir. ve eski yazarları anan bir şiiirinde; "yeni celineler, yeni hemingwayler nerde" demiş ama söz dostoyevski'ye gelince "onu saymıyorum bile yeri doldurulamaz" demiştir.

son yudumla ilgili ise, hollywood romanında anlatır. barfly filminin çekimleri bitmiştir ve sahne seçimi yapılırken charles bir sahneye itiraz eder. bu sahnede mickey rourke, yarısı dolu bira bardağını itip, benden bu kadar dedikten sonra bardan kalkmıştır. bunu gören charles bu sahneyi sildirmiş ve böyle bir şeyin gerçek bir ayyaş tarafından kabul edilemeyeceğini söylemiştir.

kitaplarında her zaman kendine sert bir hava katmaya çalışmıştır. ama ara ara indirmiştir gardını. bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atar demiştir. born into this'de evlenmeden önceki son aşık olduğu kızla ilgili bir şiir okurken gözlerinden yaşlar dökülmüştür. yine aynı yazar, fante'nin ölüm töreninde koşma yapması istenmiş fakat o ağlamaktan konuşamam demiş ve bunu reddetmiştir.

kendisi 10 sene posta memurluğu yapmış ve bir çırpıda yazarlık kariyeri için, aylık 100 dolar karşılığında (ki bu para ayrıldığı eşi ve çocuğu içindir.) işi bırakmıştır. kendisi gerçekten çok bilgili bir insandır. isteseydi o çok sevdiğiniz, kasıntı edebiyatı yapan tiplerin alası olabilirdi. ama o hemingway'den aldı; fante'den aldı; saroyan'dan aldı; carson'dan aldı; turgenyev'den aldı; celine'den aldı; içine hüznünü ve mizahını kattı.

son olarak kendisi söylesin;

daha henüz yeraltı oluşmamışken yer altı'ydım ben..
pis genç bir adamdım..
ben hip'tim zaten..
görsel
“Bazı insanları acı büyütür ve yaşatır. Acı çekmeden; daha doğrusu yeterince acı çekmeden, yitirmeden, o korkunç yalnızlığı tatmadan kendisi olamaz bazı insanlar. Ne zaman ki en sevdikleriniz yan çizer,ne zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini, ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfederseniz, o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya..”
Suda yan ateşte boğul, şiir kitabının yazarı. Bir çok underground edebiyatçıya ilham olmuş çirkin Hank. Serçe gibi şiiri özeldir.
''Ne zaman ki en sevdikleriniz yanıltır sizi, ne zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini, ne zaman ki yalnızlıktaki o muhteşem gücü keşfedersiniz, işte o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya.''
okuyucu kitlesi düşündürücü olan bir yazar. yazılarını keşfettiğim ilk günlerde, gezinirken bir alıntısının altında uzunca bir yoruma rastlamıştım. yazan şahıs, insanların onu tatmin etmediğini söylüyor, tek sığınağının kitaplar ve sinema olduğunu belirtiyor ve bukowski ve kendi gibi insanların hep yalnız olduğunu ekliyor. ardından şu şarkıyı paylaşıyor http://www.youtube.com/watch?v=Bag1gUxuU0g şu. burdan kocaman bir hassiktir diyorum.
facebookun şöhret ettiği yazarlardandır.
ilâhı olarak kabul ettiği john fante'den, edebiyat nâmına, birazcık olsa bile bir şey öğrenememiş; pek sevdiği louis ferdinand celine'nin sıçtığı bok olamayacak şair/yazar bozuntusu.
it's possible to love a human being if you don't know them too well

bizim gerizekalı yazarlarımızın sanat kaygısı dolu yazılarından çok çok daha ilerde yazılara sahip, deli bir adam. öyle edebiyat

yapayım kaygısı yok bunun. betimlemeymiş, kinayeymiş, yok efenim ılık esen rüzgarın yüzümüze değişi,yok kıçımızı okşaması, batan

güneşin içimizde oluşturduğu o masum kıpırtılar falan yok bunda. lafı öyle bizimkiler gibi dolandırıp 100 sayfalık romanı bin sayfa

haline getirmez.
kendilerini cool sanan ergen arkadaşların ilgiyle okudu yazar.
Kendi de dahil her şeyle dalga geçebilen ve bunu yaparken de eğlenen dahi yazar. Bir dahidir çünkü, karşı çıkmak için bir gerekçe aramaz. Bizzat varolmanın kendisi bir karşı çıkma biçimidir çünkü.

“Ben kendimin tanrısıyım. Biz kilisenin, devletin ve eğitim sistemimizin öğrettiklerini silmek için buradayız. Biz bira içmek için buradayız. Biz savaşı öldürmek için buradayız. Biz garipliklere gülmek ve hayatımızı ölümün bizi almaktan korkacağı kadar iyi yaşamak için buradayız.”
en güzel kitabı kadınlardır. güzel bir belgesel yapılmıştır hakkında, okurlarının mutlaka izlemesi gerekir. hayatı sadece içmek, yazmak olan yazar - şairdir.
''taşaklarına bir tekme çak,
çılgın gibi havaya zıplayana dek,
dans eden çitlerin dışında
düşün dışına
baygın
düşünceye dek.'' kahramanın yokluğu.
yeraltı edebiyatına ilgisi olanların mutlaka okuması gereken, oldukça akıcı yazan yazar.
güncel Önemli Başlıklar