bugün

tanım: hiç bitmeyecek olan intikam çeşididir. ömür bitse de bu intikam bitmez demek makuldur.

Pis, kirli bir sokakta yürümenin zor olduğunu bilerek atıyordum adımlarımı.
Biraz yağmur, biraz çamura bulanıyordu ayakkabılarım, üstüm başım.
Değer diyordum, bu gece her şeye değecek.
Velhasıl; can yakmak istiyordum.
Farkedilmediğini düşünen bir şarapçının koynundaki şişe gibi, sallana sallana yürüyordum.
Kimse farketmiyor sanıp, geçen gemiye doğru bakarak ona da küfrediyordum.
Evin önüne geldiğim vakit, camdan çıkmasını bekliyordum.
Pijamalarıyla öyle aniden yakalamayı diliyordum, biraz utandırmak için.
Öylesine bir hissiyatla, edeceğim küfürleri, yapacağım saçmalıkları planlıyordum.
Zile basmaya üşendim tabi. Onca yolu yürüyen ben, heyhat!
Bir an önce ayakkabılarımı çıkarmalıydım, su geçmeye ramak kalmıştı.
Perdenin açılışını görmezden gelip bağcıklarımla oynamaya başladım.
Pijamalarla yakalanmış gibi, öylesine bir ev haliydi benimki.
Saçma bir hissiyat.
Pis, kirli sokak kokuyordum.
Kapı açıldı. Apartman bulanık görünümlü, insan ölüsü kokuluydu.
Işık aramaya koyuldum.Bir ışık yandı, lakin asansörün zımbırtısıydı işte.
Kapı açıldı, karşımda bulanık bir siluet.
Cebimdeki bıçağı çıkaracaktım ki, açık ağzımı kapattı.
''Sus'' dedi.
''Haklıydın, bu gece her şeye değecek.''
Asansöre çekildiğimi son anda fark ettim.
Temiz, deniz kokuluydu. Biraz tuzlu, biraz yosunlu.
Kaçıncı kata çıktığımızın farkında değildim.
Soracaktım.
Elleri burnumun direğindeydi. Susmamı istiyordu, anlamıyordum bu kaçıncı susuştu?
Asansör durdu. Koridorda bir köpek leşi duruyordu, sahne değiştiren bir yönetmen gibi.
Beni evinin kapısından içeri soktu.
Çok zordu aslında eylemsiz duruşu.
o da biliyordu, bu gece her şeye değecek.
Karşı koymaya çalışırken, konuştu, konuştu, konuştu.
Yine aynı sesi duymak aslında biraz acı veriyordu.
Kalbimi ben de yoklayacaktım ki, iki kadeh getirdi.
Ben içmem dedi, neden iki kadeh? dedim.
Çünkü sen, ben değilsin. Ben senden farklıyım, sen benden.
Sen, içine işlemiş bir zehir. Lanetlenmişsin. dedi.
Beni lanetleyen o olmalıydı. Ahları tutan tek zavallı o olmalıydı.
En güzel aşkları yaşamak isteyen o, en kaliteli viskiyi içende.
Bana kendimi anlatamazdı...
Gitmeliydi. Tam bıçağı çıkaracaktım ki yine konuştu.
Fotoğrafların bulunduğu bir odayı gösterdi.
Git bak kendine, dedi.
Hayırdı cevabım. Beni kontrol altına almaya çalışıyordu. Bu gece bitecekti her şey.
Bana yaptırdıklarının cezasını çekmeliydi.
Tanrı bana yaptıklarımı sorduğunda, onu suçlayacaktım.
Bu gece her şeye değecekti.
Sabaha her şey bitmeliydi, kanlı ellerimle orayı terk etmeye yemin etmiştim.
''Bizi nasıl öldürürsün'' dedi. Güldüm. Fotoğrafların bulunduğu odaya doğru yürüdüm.
Benim fotoğraflarımı asmıştı duvarlarına. Bu affedilmek isteyen bir kölenin, ölmeden önceki son arzusu gibi bir şeydi.
Yüzüne baktıkça nefret ediyordum yaptıklarından.
Biraz da, bana benziyordu.
''Hadi gidelim, onunla konuşalım, belki bu sefer...'' dediği anda bıçağımı cebimden çıkardım, boynuna hızlı darbelerle kesikler attım.
Can çekişen köpekler gibiydi.
'Ben senim' di son sözü.
Hemen ellerimi yıkadım. Asansöre doğru koştum koridor leş kokuyordu.
Kapıdan çıktığımda bir an önce ayakkabılarımı çıkarmalıydım, su geçmeye ramak kalmıştı.
Pis, kirli bir sokakta yürümenin zor olduğunu bilerek atıyordum adımlarımı.
Biraz yağmur, biraz çamura bulanıyordu ayakkabılarım, üstüm başım.
Farkedilmediğini düşünen bir şarapçının koynundaki şişe gibi, sallana sallana yürüyordum.
Kimse farketmiyor sanıp, geçen gemiye doğru bakarak ona da küfrediyordum.
Sonra... Şehrin en pis sokağına doğru ilerledim.
Şehir kokusu, insan leşleri gibiydi.
Şaşkınlığımın son demlerindeydim.
O fotoğraflar benimse, başka silüete bürünen kimdi?
içimden bir ses: ''Sus'' dedi.
Ellerimle ağzımı kapattım.
Ölmemişti.''Bizi nasıl öldürürsün'' dedi. Güldüm.
Ben, iki kişiydik.

Hayal Çankay
güncel Önemli Başlıklar