bugün

gitmesine izin vermektir. hele ki korkularınsa seni engelleyen en çok da onun kaçıp kurtulmasını istemektir, senden mümkünolduğunca uzak olabilmesini sağlamatır. *
en asil duygunun insanının en asil duygularından biridir.
(bkz: köpek gibi sevmek)
yaşarken ölmeyi peşinen kabullenmektir. çünkü hiçbir aşk mutlu sonla bitmez...
hayata bağlanmak için yapılması gereken en mantıklı şeydir.
biri yüzünden çok acı çekmekle sonuçlanır genelde. yine de deneyin şansınızı, ne kaybedersiniz ki sağlam bir kalpten ve gerçekleşemeyecek hayallerden başka?
eğer karşılıksız ise alkolık olmaktır. meyhanelerde yoklama aldırmaktır. universiteyi uzatmaktır. saçları dökmektir. yaşadığınınız şehri terketmektedir.
herşeyin fazlası zarar olduğundan ötürü bünyeye zarar vermesi olası bir durumdur.çok seven istismar edilir genelde, karşıdaki değerini anlayamaz ...
nerde duydum ya da okudum hiç hatırlamıyorum ama şöyle bir cümle kurmuş birisi ve iyiki de kurmuş;
'sevdiğin zaman gitme vakti gelmiştir'
sekste kendinden önce onu düsünmektir, önceligin onun hazzı olmasıdır.
şıpsevdi sakızlarındaki karikatürize edilmiş eylemleri gerçekleştirmeyi istemektir. *
kaybetmeye korkacak bir şeyin daha olmasıdır.
(bkz: ben onu çok sevdim)*
"o"nun siz sevmediği anlamına gelir... sevgili olarak düşünürsek...
o biri buna değen biriyse sonsuz mutluluk demektir.
cogu zaman karsiligini alamamak, uzulmek, sevdigine pisman olmaktir. ve sevilenden nefret etmektir.
(bkz: yalan dostum aşk diye bir şey yok)
dış ilişkiler muhabirleri malumunuz. satır aralarını okurlar. mesela türkiye cumhuriyeti başbakanı, abd'ye, beyaz saray'la görüşmeye gitsin. abd başkanı, türkiye başbakanına "merhaba" dediğinde bile bizim dış ilişkiler uzmanları "satır aralarını okumak lazım. abd başkanı acaba merhaba derken ne kastetmiş olabilir?" soruları ile başlayarak bu merhabaya olmadık anlamlar yüklerler. yenilen yemeğin tuz miktarından, ortadoğu projelerini "sökmeye" çalışır bu uzmanlar. zordur işleri.

birini çok sevmek, işte bu uzmanlık dalına yelken açmak gibidir. sevilen kişinin her lafına, her jestine, yürüyüşüne bile anlamlar yüklenir. her gün bakkal amca size merhaba derken aklınızdan bir kez olsun bile "acaba bakkal amca da beni seviyor mu" sorusu geçmez iken, sevdiğiniz kişinin "merhaba"sına dair on sayfalık hikaye yazacak duruma gelinir. sevdiğiniz kişinin "nasılsın" sorusu, arkadaş ortamlarında iki saat boyunca anlatılıp, eni sonunda sevilen kişinin bununla bir mesaj verdiği tesbitine varılır. öyle bir hal almıştır ki durum sanki sevilen kişi bir dahi, ince ve küçük şeylerden çok anlamlı mesajlar veren ve sürekli de bu şekilde düşünebilen bir kişiymiş gibi düşünülür. hatta bu durum zaman zaman seven kişinin, sevdiği karşısında dilinin tutulmasına, ne derse karşı tarafın o müthiş zekası ile dediklerini psikolojik boyutundan başlayarak süzeceğine inanılır. çünkü, seven kişi karşı tarafında böyle küçük şeylerden anlamlar çıkarıyor olduğunu düşünür. halbuki yoktur böyle bir şey, bu ruh hali sadece sevene mahsustur.

birini çok sevmek böyle boktan bir durumdur işte. dış ilişkiler muhabiri olup çıkarsınız bir anda. aslında yaptığınız da en hakikisinden kendinizi kandırmaktır. sevdiğiniz kişi, sizi seviyor olsaydı "küçük merhabalarla mesaj verme" yolunu değil, sevgisini yoruma gerek bırakmayacak şekilde yansıtıyor olacaktı. * *
sonrasında içinizde hiçbir duygu kırıntısı kalmamasına sebep olur... sonrasında gelen insanları sevemezsiniz... sonrasına hiçbir şey bırakmaz o birisi... hayatınız, hayallerinizi yok eder... siz birini çok seversiniz o gider ve size toplanması çok zor binlece parçaya bölünmüş bir iç acılar yıgını kalır...

her şeyin "o"nda başlayıp, "o"nda bitmesidir... hiçbir şey kalmayana kadar sevilmeye devam edilir... bazen bir ömür kısa bile gelebilir o birisini sevmek için...

ve pişman olmamaktır "o"nu sevdiği için...
- birini çok sevmek, berkcan.
+ e tamam sevmek işte.
- ya ama öyle değil çok böyle.
+ ha o zaman farklı. senin bahsettiğin birini sevmek değil. daha çılgın versiyonu yani.
- evet. aşkııııım.....
birinin kim olduğu oldukça önem teşkil eder.
onun için düşünmeden canını verebilmektir. o mutlu olucaksa ondan uzakta durmaktır veya onun hep yakınında olmaktır çok sevmek. herşeyden vazgeçebilmektir. kısacası fedakarlık gerektirir sevmek. kolay bir iş değildir.
kişinin çıkarsız ve umarsızca karşıdaki insanın uğruna ömrünü adaması. onun için yaşamaktır çok sevmek, onu her haliyle kabullenmek, delice kıskanıp ölürcesine aşık olmaktır. yıllarca vazgeçememek karşıdakinin ruhuna müebbet esir olmaktır. Engüzel müebbettir çünkü sonsuz hürriyettir birini çok sevmek. insan olmaktır, hayattan zevk almak mevsimleri yaşamaktır birini çok sevmek.
hata... çoğu zaman bir hayal kırıklığının başlangıcı...

siz çok seversiniz ama o, sizin onu sevdiğiniz kadar çok sevmez bazen. canınız yanar...

--spoiler--
bağlanmıyacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

(bkz: CAN YüCEL)
--spoiler--
tehlikelidir, ve cogu kez bir yanılgıdan ibarettir.