bugün

şu sözü gerçekten muhteşemdir;

"tek kitaplı adamdan korkun!"
"Bilim, felsefenin başarılarından, felsefe de bilimin başarısızlıklarından örülmüştür." demiş bir ağabeyimiz.
https://www.facebook.com/...59&type=2&theater
sanılanın aksine çaydanlık metaforunun ancak yönteme ilişkin bir eleştiri olarak anlaşılırsa anlamlı olduğu görülür. ancak richard dawkins gibi bazıları verilen örneği yanlış anlamış buradan dinin özüne ilişkin sonuçlar çıkarmıştır. böyleyken de aslında daha genel bir felsefi sorunla ilgilidir ama bu sorunu irdeleyenin richard dawkins'in militan kafası olduğunda ulaşılan sonuçların ne kadar saçma olabildiğini de görmüş olduk.

(bkz: russell in çaydanlığı)
"eğitim üzerine" adlı güzel bir kitabı vardır.
bertrand russell, yaşlı bayan ve kaplumbağa...

Günlerden bir gün ünlü bilimci gökbilimi üzerine bir söylev vermektedir.

Dünyanın güneşin etrafında nasıl döndüğünü, güneşin de galaksi denilen uçsuz bucaksız yıldızlar kümesi etrafında ne şekilde
devindiğini anlatır.

Konuşmasının sonunda salonun en arkalarında oturan ufak tefek yaşlı bir bayan ayağa kalkar;

"Bütün söyledikleriniz saçma sapan şeyler. Aslında, dünya dev bir kaplumbağa'nın sırtında bir tepsi gibi durmakta!" der.
Bilimci, yüzünde esaslı bir gülümseme ile yanıtlar:

"Peki, ya kaplımbağa neyin üstünde duruyor?"

"Sen çok akıllısın delikanlı, çok akıllı" der yaşlı bayan.
"Ama ondan aşağısı hep kaplumbağa!"

Stephen W. Hawking- Zamanın Kısa Tarihi
Sadece günahları olanların Tanrı'ları vardır. - Bertrand Russell
aşağıdaki sözü söylemiş düşünürdür, ne güzel demiş, size bir ülkeyi hatırlattı mı?

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır."
Kendisi idolümdür.

1872’de Londra’da doğar, ingilizlerin eski ve soylu bir ailesindendir ama bir iddiaya göre ilerleyen yaşlarında soyluluk unvanını reddeder,

1890 yılında Cambridge’e girer ve felsefe, matematik ve ahlak okur,

1910-1916 arasında aynı üniversitede rektörlük yapar,

1916’da, kendi ülkesinin galip geleceği I. Dünya savaşına karşı çıktığı için tutuklanır ve görevinden uzaklaştırılır. Altı ay hapis yatar,

Hapisten çıkınca, ABD’de California Üniversitesinde rektörlük görevini üstlenir,

ikinci dünya savaşından önce Çin ve SSCB gezilerine çıkar, ancak Rusyadaki izlenimlerinden sosyalizm adına karamsar görüşlerle döner,

1931'de, Lordlar Kamarasında, erkek kardeşinin yerine geçer,

1950'de, bütün çalışmaları Nobel Edebiyat Ödülü ile onurlandırılır,

1954'te BBC'de yayınlanan ünlü "insanın Sorumluluğu" adli konuşmasında Bikini Adasındaki hidrojen bombası denemelerini lanetler. Bunu Nobel Ödüllü bilim adamlarının tepkisini dile getiren Russell- Einstein bildirisi ve her ikisine de başkanlık ettiği Doğu ve Batı dünyasından bilim adamlarının katıldığı I. Pugwash Konferansı (1957) ile 1958'de başlatılan Nükleer Silahsızlanma Kampanyası izler,

1960'ta ise başkanlıktan ayrılarak kitlesel pasif direniş eylemleri düzenlemeyi amaçlayan daha militan yaklaşımlı 100'ler Komitesini oluşturur,

1961'de eşi ile birlikte önderlik ettiği kitlesel oturma eylemleri yüzünden 2 ay hapis cezasına çarptırılır ama sağlık nedenleriyle cezası 7 güne indirilir,

Russell, Küba Bunalımı ve Çin-Hindistan sınır çatışmaları nedeniyle devlet başkanları ve dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri nezdinde girişimde bulunduğu 1962 yılında 80 yaşındadır,

Warren Raporunun yayımlanmasından sonra Kennedy suikastını araştıran komiteye başkanlık eder,

ABD'nin Vietnam politikasına şiddetle karşı çıkar. Fransız varoluşçu düşünür Jean-Paul Sartre Yugoslav tarihçi Vladimir Dedijer, Polonya asıllı yazar Isaac Deutcsher ve daha başka ünlülerin de katkısıyla Uluslararası Savaş Suçlan Mahkemesini (Russell Mahkemesi) toplar.

Seksen dokuz yaşında olduğu halde, Parlamento Meydanında nükleer silahlanmaya karşı yapılan bir gösteri sırasında tutuklanır.

Hayatı boyunca, matematik, mantık, felsefe, ahlak ve eğitim konularında fikir üretti ve bu fikirleri çok sayıda kitapta sergiler ama dünya üzerinde ismini esas ünlendiren gelişmeler her zaman savaşın ve silahlanmanın karşısında yer alması olur.

Altını çizdiğim bazı cümleleri;

"akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir."

"insanlar bilgisiz doğar, aptal değil, eğitilerek aptal olurlar."

"Kendi refahımızı, herkesin refahının güvence altına alınmasının dışında bir yolla güvence altına alamayız."

"savaş kimin haklı olduğunu değil, kimin geriye (sağ) kalacağını (ve muhtemelen yakin geleceğe hakim olacağını) belirler."

"işinizin çok önemli olduğunu düşünüyorsanız, bu sinirlerinizin ciddi biçimde bozulduğunun en açık göstergesidir."

"içgüdüsel yapımız iki bölümden oluşur; birisi kendimizin ve çocuklarımızın yaşamını geliştirmeye, diğeri ise rakip gördüğümüz kişilerin yaşamını engellemeye yönelir. Birincisi yaşama aşkını, sevgiyi ve psikolojik olarak sevginin bir kolu olan sanatı içerir; ikincisi de rekabeti, milliyetçiliği ve savaşı. Geleneksel ahlak birincisini bastırmak, ikincisini yüreklendirmek için her şeyi yapar. Oysa ki, gerçek ahlak bunun tam tersini gerektirirdi."

“insanlığın iki tür ahlakı vardır. Biri sözünü edip uygulamadığımız, diğeri uygulayıp sözünü etmediğimiz.”
albert einstein'ın en yakın arkadaşıdır. einstein dahi onunla felsefe konusunda tartışacak kertede olmadığını söylemiştir. türk aydınları ve üniversite hocaları tarafından çok sevilse de, genç nesiller tarafından tanınmaz bile. tüm eserleri türkçeye çevrilmiştir. ve söylemesi ayıptır ama ben de russell'in tüm eserlerini okumuş biriyim. orhan hançerlioğlu bile onu idealist ilan ederken hataya düşmüştür. çünkü o kensini bir kitabında " ben materyalist değilim ama idealist hiç değilimdir." demiştir. kendisi hem bilimde hem inançta bilinmezcidir.

ayrıca kendisi wittgenstein'nın hocasıdır. bir başka özelliği ise marksizim'i çok sert eleştirmesidir. bu yüzden solcu aydınlar tarafından hiç sevilmez. kanımca en önemli eseri "anlam ve doğruluk üzerine" dir. ayrıca rahip copleston ile tartışması youtube'ta vardır. bu tartışmayı izleyin sonra dönüp bizim ateist-müslüman tartışmalarına bakın. (bizdeki entellektüel seviye yerlerde.)

eğer ingilizce bilmiyorsanız, bu tartışma russell'in " neden hıristiyan değilim" kitabında türkçe olarak yayınlanmıştır.

not: sözlükte o'nun hakkında çok yalnış bilgiler girilmiştir. kısa zaman sonra bunlara mukabil buraya iyi bir reddiye yazıp bu yalnışlıklara bir son verme niyetindeyim...
bana "Yalnızca günahları olanların tanrıları vardır." cümlesi ile kendini tanıtmış 20. yy'ın başlarında yaşamış ünlü düşünür.

1872 de doğup, 1970'te hayatını kaybetmiştir. tam 97 yıllık ömründe yarattığı eserleri aşağıda ki gibidir. Okunasıdır.

The Principia Mathematica (Alfred North Whitehead)
Batı Felsefesi Tarihi (1945)
Neden Hristiyan Değilim
Özgürlük Yolu
Bilimin Toplum Üzerindeki Etkileri
Politik idealler
Evlilik ve Ahlak
Aylaklığa Övgü
iktidar
Eğitim Üzerine
insanlığın Yarını
Din ile Bilim
“cinsel merak da öteki meraklar gibi tatmin olur olmaz ölür; bu yüzden, gençleri sabit fikirden kurtarmanın en iyi yolu, onlara istedikleri kadar bilgi vermektir.

edepsizliğin önüne geçmenin tek yolu, sırrı ortadan kaldırmaktır.”

bertrand russell.
''Çağımızın en büyük sorunu; akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.''
agnostik'dir. işi sağlama almıştır.
"öğretmeye değmeyecek bilgilere sahip olan, bu bigileri de öğretme yeteneği bulunmayan eğitim uzmanları, gençlerin yaradılışları gereği, eğitimden dehşet duydukları sanısına kapılmışlardır; bu yanlış sanıya da kendi eksiklikerini görememeleri yüzünden düşmüşlerdir.
çehov'un bir kedi yavrusuna fare tutmayı öğretmeye çalışan bir adamı konu alan hoş bir öyküsü vardır. yavru kedi, farelerin peşinden koşmayınca adam onu dövermiş. sonunda yetişkin bir kedi olduğunda, her fare gördüğünde korkuyla siner olmuş. çehov şunu ekler: "bana latince öğreten de bu adamdı." kediler de yavrularına fare yakalamayı öğretirler; ancak bunun için onların içgüdülerinin uyanmasını beklerler. o zaman yavrular bilginin elde edilmeye değer olduğu bir zamanda annelerine katılırlar; böylece disipline gerek kalmaz."
(bertrand russell, sorgulayan denemeler)
martin hidegger'in kemiklerini sızlatan iddialarda bulunulan filozof.
ne kadar az bilirseniz, o kadar şiddetle savunursunuz demiş.
" Her konuda tedbirli olmalıyız, ancak; severken tedbirli olmak gerçek mutluluk için en zararlısıdır."
sorgulayan denemeler iyidir. Tavsiye ederim.
"sevgi bilgeliktir, nefret aptallık."

altına imzamı attım.
geçtiğimiz yüzyıla damgasını vurmuş matematikçi filozof. birbirinden kıymetli dilbilim epistemoloji ve metafizik görüşlerinin dışında barışseverliği ve hümanizmi özellikle ülkesi ingiliz emparyalizmine karşı onurlu duruşu takdir edilesi filozoftur.

tanımlanabilen kesin bir bilginin asla olamayacağına inanan ve hakikat ile bilimsel kesinlik arasındaki farkı ortaya koyan meşhur mantıkçı hindi hikayesi şöyledir:

…Mantıklı hindi çiftliğe varır varmaz her sabah saat 9′da yem verildiğini fark etti. Ama iyi bir tümevarımcı olduğu için hemen bir sonuca varmak istemedi. Bekledi ve her gün tekrar tekrar gözlemledi. Bu gözlemlerini değişik koşullarda tekrar etti: Çarşambaları, perşembeleri, sıcak ve soğuk günler, yağmurlu ve yağmursuz günler. Her gün yeni bir gözlem ekledi ve sonunda bir sonuç çıkardı: “Her sabah saat 9′da yemek veriliyor bana”. Fakat bir yılbaşı günü kural bozuldu: Mantıklı hindi saat 9′da yemini beklerken boynu kesildi…
Felsefeye başlayacaklar için(ben zevk için okuyorum) üç ciltlik batı felsefesi tarihi kitapları okunabilir.
Kitap alfa yayınlarindan çıkmış ve gayet başarılı çeviri, basim olmuş.

Bir yakın dönem filozofu.
askerde disko cezasına çarptırılınca "iktidar" isimli kitabını okuyarak tanıştığım, taşşaklı bir yazardır kendileri. bu şekilde cezayı avantaja çevirmişliğim vardır.
ingiliz filozof , matematikçi, tarihçidir. felsefe sorunları, mutlu olma sanatı, aylakkığa övgü, özgürlüğün yolu ve batı felsefesinin tarihi kitaplarının yazarı aynı zamanda
ne kadar az bilirseniz o kadar şiddetle savunursunuz. sözününde sahibidir.
''Basit ama büyük ölçüde kuvvetli üç tutku benim hayatımı yönetti: aşk arzusu, bilgi arayışı ve insanlığın ıztırabına duyulan dayanılmaz acıma. Bu tutkular beni, güçlü rüzgârlar misali, düzensiz bir rotada oraya buraya sürüklerken, devasa keder okyanusunun üzerinden umutsuzluğun sınırlarına ulaştırdı.

Aşkı aradım çünkü aşk, birkaç saati için diğer tüm hayatımı feda edebileceğim, muhteşem coşkuyu getirdi. Aşkı aradım çünkü o, dünyanın kenarından soğuk, dipsiz, ölü uçuruma doğru, titreyen bilinçsiz bakışa benzeyen, korkunç yalnızlık duygusunu giderdi. Son olarak, aşkı aradım çünkü esrarengiz bir minyatürde, aşk birliğinin, aziz ve şairlerin hayal ettikleri cennete delalet ettiğini gördüm. Bu, insan hayatı için çok iyi görünse de, benim aradığım ve sonunda bulduğumdur.

Aynı tutku ile bilgiyi aradım. insanların kalbini anlamak istedim. Neden yıldızların parladığını bilmeyi diledim. Ve akışın ötesinde tutan sayılarla Pisagor’un gücünü kavramaya çalıştım*. Fazlasını değil ama bunun birazını başardım.

Mümkün oldukları müddetçe, aşk ve bilgi, cennete doğru önderlik yaptılar. Fakat merhamet beni her zaman dünyaya geri döndürdü. Acı haykırışların yankısı yüreğime aksetti. Açlık çeken çocuklar, zalimlerden işkence gören mazlumlar, evlatlarına yük olan aciz yaşlılar ve tüm yalnızlık, yoksulluk ve acı dünyası, insan hayatının olması gereken şekliyle dalga geçti. Bu şeytanı yatıştırmayı çok istedim ancak başaramadım ve ben de acı çektim.

Bu benim hayatımdı. Yaşamaya değer buldum ve şans verilseydi seve seve ikinci kez yaşardım.''

what i have lived for yazısından