bugün

Her çi reft ez-ömr yâd-ı ân be nîkû mî-konend
Çehre-i imrûz der-âyîne-i ferdâ hoşest

Ömürden geçip giden ve geriye kalan her şey
güzel bir sûrette anılır.
Bugünün çehresi, yarının aynasında güzeldir.

Sâ’ib-i Tebrîzî
Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dil-ber mi yok
Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok

Bu şehirde aşka kabiliyeti olan gönül mü yok ya da sevgili mi yok?
Mecliste sarhoş olmadığına göre acaba şarap mı yok, kadeh mi yok?

Şeyhülislâm Yahyâ
Ey gönül bir derde düş kim anda dermân gizlidir
Gel karış bir katreye kim anda ummân gizlidir

Ey gönül! Öyle bir derde düş ki içinde derman gizli olsun.
Gel, öyle bir katreye karış kî içinde umman gizli olsun.

Eşrefoğlu Rûmî
Âteş-i aşka düşelden beri bildim bunu kim
Vâ'izin nâr-ı cehennem dediği firkat imiş

(aşk ateşine düştüğümden beri bunu bildim
vaizin cehennem ateşi dediği ayrılık imiş).

usuli.
Ol ganiyim ki bu bâzâr-ı fenada feleğe.
Metelik vermek için bende bozukluk yoktur.

hafız yusuf ararat.
bir yar arardım tab'ıma muvafık
muvafık sandığım yar çıktı münafık.
Dost bi-vefâ, felek bi-rahm, devran bi-sükûn.
Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, tali' zebûn!

(bkz: Fuzuli)

Anlamı; “Dost vefasız, felek acımasız, dünya karışık
Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim âciz”
şarâb-ı aşkını nûş ettir yâ rab
içelim im’ânla bayrâm edelim
“irci’î” hitâbın gûş ettir yâ rab
göçelim îmânla bayrâm edelim

AŞKÎ'ye bezl eyle sen dîdârını
Lutfunla sevindir ben dildârını
Firdevs-i âşiyân eyle dârını
Açalım ihvânla bayrâm edelim

aşkî/ (bkz: muzaffer ozak)
Derdim nice bir sînede pinhân ederim ben
Bir âh ile bu âlemi vîrân ederim ben

Nef’î.
nâbi olamaz her güle bir bülbül-i mahsûs
cânân olur ammâ olamaz cân müte'addid

(ey nâbî! her güle bir bülbül mahsûs olamaz, cânân çokça vardır ama cân çok olamaz.)

(bkz: Nabi)
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi

Yahya Kemal.
Ders-i aşkın müşkilin Yahyâ nice halleylesin
Söyleyenler kendini bilmez bilenler söylemez

Şeyhülislam Yahya.
Tüketdi sanma hezârân hikâyet-i aşkı
O kıssadan dahi söylenmedik neler kaldı

(bkz: Keçecizâde izzet Molla)
“Gözgü-durur dünyâ sana ibret gözüyle baksana
Senden gelir yine sana bu kahr u lutf u hayr u şer”

(bkz: Yunus Emre)

gözgü: ayna
ger nâme-i vefâ resed u ger peyâm-ı cevr
mâ-râ hoşest herçi zi-cânâne mî-resed

(ister vefa mektubu ister cefa haberi gelsin
sevgiliden gelen her şey bizim için güzeldir)

(bkz: selimi)
öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
men kimem, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?

gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
sorsa canân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir?

(bkz: fuzuli)
aşıklar kimdir? derlerse sadi şiraziye kulak verelim;

âşıkân koştegân-i ma’şûkend
ber-neyâyed zi-koştegân âvâz

(âşıklar, maşukun yolunda ölenlerdir,
ölülerin avazı çıkmaz ki)

(bkz: sâdi-i şîrâzî)
ez vey heme mestiyyu gurûr est u tekebbür
vez mâ heme bîçâregî yu acz u niyâz est

(bkz: hâfız-ı şirâzî)

(o hep mest içinde, hep gururlu, hep kibirli.
bîçârelik, âcizlik ve niyaz ise bizden yana.)
În kadar kez to boved çend dilî şâd besest
Zindegânî be-murâd-ı heme kes netvân kerd

(Bu dünyada senden sadece birkaç kişinin memnun olması kâfîdir. 
Herkesin arzu ettiği hâl üzere yaşamak bir insan için mümkün değildir)

(bkz: Sâ’ib-i Tebrîzî)
güzeller mihri-bân olmaz dimek yanlışdur
ey bâkî olur va’llâhi bi’llâhi hemân yalvarı görsünler

(bkz: baki)

*yalvarı kelimesinin diğer bir anlamı da gümüş paradır.
görsel
“ey ki hergiz ferâmuşet nekonem
hîçet ez bende yâd mî âyed?“

(ey seni hiç unutmadığım!
hiç beni hatırladığın oluyor mu?)

(bkz: hafız-ı şirazi)
çi mestiyest nedanem ki ru bema averd
ki bud saki-yu bade ezkuca averd

(bilmem ki uğradığımız sarhoşluk, ne çeşit sarhoşluktu, saki kimdi, bu şarabı nereden getirdi?)

(bkz: hafız-ı şirazi)

öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür
men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür

(bkz: Fuzuli)

dil farklı olsa da kalpler birdir!!
aşk çun da’vî cefâ dîden guvâh
çun guvâhet nîst şod da’vî tebâh

(aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide
eğer şahidin yoksa davayı kazanamazsın)

(bkz: mevlânâ)
herkesi kû dûr mand ez asl-ı hîş
bâz cûyed ruzgâr-ı vasl-ı hîş

(aslından uzak düşen herkes
onu aslına kavuşturacak rüzgârı bekler)

(bkz: Mevlana)