bugün

eskiden pazara denk gelirdi 5 nisan hatta günlük güneşlik bir pazar öğlesine. ne de çabuk değişti her şey. kapanan fasıllar belki bir daha açılmayacaklar. ama ne çare destursuz birer arkadaştırlar hatıralar, olmadık zamanda karşılaşılırlar. kızsam da silip atamam ondan.
öylesin;

sen çok güzelsin, cansın, canansın.

evet, öylesin.
(bkz: umarım öylesi bu yazıyı okur)
bu yazıyı öylesi(ne) yazdımdam yola çıkarak.
hakikaten ha. havalarda bi sıcak bi soğuk.
umut+heycan+kasvet+sıkıntı pek yorucu bir ruh hali oluyor...
bir gün gelicek benım olucak hersey. öğle dusundugunuz gibi mal, mülk, karizma falan değil benim isteklerim. bana yarayan istekler değil, hatta herkese yarayacak şeyler istiyorum ben. boşver gitsin olmucak duaya amin denmez nasıl olsa...
öylesine yazdım, ölesine sevmek için...
acıktım ya.
saat 1 ve ben ayaktayım yarın mesai var, ne yapsak yaa...
yuhara. saat cidden 2 ye geliyor. üstteki entry sağ olsun yeni fark ettim.

editeyşın: yok olum yeni pc'nin saatini ayarlamayı becerememişim. yanlış alarm. dağılın.
karamsarlık, kararsızlık, kötü olaylar...
hangileri, hangisi, ne, nasıl? bilinçsiz bir beynin komutlarıyla çıkıyor bu yazı. küçükken bizi küçük şeyler mutlu ederdi. yeni alınan bir oyuncak, bir şeker, yeni keşfettiğimiz bir oyun. şimdi değişen ne? hiçbir şeyden memnun olmamamız, şu hayata "berbat" şey gözüyle bakmamız, daha nicelerinin beynimize yerleşme nedeni ne diye sorduk mu kendimize? hayır. sadece bir şeyler oluyor ve biz şikayet ediyoruz. hangisi daha kötü? yaşamın kötülüğü mü, buna rağmen hiçbir şey yapmamamız mı, bunları önümüze koyup düşünmemiz mi? en kötüsü belli ama; duygularımızın olmaması. hissizleştik. bütün duygularımızı aldık ve bir kutuya koyduk. hatta kendimize öyle kötülük yaptık ki onu çok uzak, ulaşamayacağımız bir yere koyduk. insanın bir duygusunun olmamasının somut bir örneği bu yazı. hiçbir şey ifade etmeyen, anlamsız kelimeler topluluğu...
hepsinin kendi içindeki anlamsızlığı, bütünün anlamsızlığı, derinliği...
işte yine saçmalıyorum. amacımı bilmiyorum. duygularımın canı cehenneme! şimdi yazının huzurundan usulca ve malca ayrılıyorum. nokta!
hayat ne kadar garip diyorum bazen. ne kadar garip ve anlamsız. belkide garip olan bizlerizdir. hayatı çekilmez yapan da bizizdir. küçükken gerçekten her şey çok kolaydı. korkunca masaların altına saklanır kendimi korurdum. şimdiki korkularım masanın altına kaçacak kadar küçük değil. korkuyorum... annem korurdu hep kollarında "geçti yavrum" derdi. şimdiki acılarımı kendime bile söyleyemiyorum. hayatta çok keşkelerim oldu. ama hiç "keşke" demedim. hayattan da pek bi beklentim olmadı aslında. sadece mutlu olmayı bayağı istedim. ama o da olmadı pek. ya ben mutluluğa yakışmıyordum ya da mutluk bana. bi yerlerde hep sorun vardı ve olmaya devam edecek. tüm acılara, korkulara rağmen ölmeyi hiç istemedim. canıma kıyayım falan gibi sığınaklar aramadım. ölümü istemek kaçmak demekti. ölümü istemek yenilgileri kabul etmekti. mutlu rolünü oynayan palyaçoyum ben. evet evet ben bir palyaçoyum. onlar da öyle değil midir? insanları güldürmek için her şeyi yaparlar fakat çoğunun gerçek yüzü mutsuzdur. biliyorum biliyorum bu da yalnış. gerçek yüzünü insanlara göstermemek de yalnış. bunlardan da anlaşıldığı üzere benim hayatım gerçekten garip. sevdiğimden çok sevildim, üzdüğümden daha az üzüldüm. sorunum çevreyle değil kendimle. ben benliğimde yalnızlığı yaşıyorum. kimsenin bana yardım etmesini izin vermiyorum. ben kendime vermem gereken değeri vermiyorum ve kendimi sevmiyorum. özlemim var içimde hep neye olduğunu bilmiyorum. ama hep bir şeyleri özlüyorum. özlemime kavuşacağım günü hayal ediyorum ama o gün gelir mi bilmiyorum. mutlu olmayı gerçekten isteyen insanlar hakediyor bence. mutluluk değerini bilmeyenlerin elinde heba olup gidiyor ve hiç kimse bir şey yapamıyor. hakettiğimi düşünmüştüm ama dediğim gibi mutluluk bana yakışmıyor.
az da olsa perdeyi araladin, pencereden disari bakacagin gunler yakinda. gunes isigi gozlerini kamastirdi ama korkma alisacaksin bunada tipki karanlikta golgenle konustugun gibi alisacaksin. zaman tekeri hizli yada yavas donmus dusunme artik bunlari. dalindan koparilan yesil erik buzusmustu, kurumustu... simdi topraga dustu, yeniden filizlenmeye ihtiyacin olan tek sey ise cansuyu.
özlemek acı veriyor ama değişene ayak uydurmak kadar değil.
gurur mu bu, özlem mi anlayamadım sözlük...

ilk aşkım askere gitmiş. fotoğraflarına rastladım az önce. uzun uzun baktım fotoğraflara. ne kadar da değişmişiz, doğaldır üstünden yılar geçti. benim hayatımda ondan sonra kimse olmadı. insan bir süre sonra yabanileşiyor işte... yerine koyamamanın ötesinde bir de artık uzaklaşmak ve korkmak da var.

evet hayat devam ediyor, şimdi bir şekilde bir yerlere gelmeye çalışıyoruz, uğraşıyoruz, didiniyoruz. çalışmayı, bir şeylerle sürekli uğraşmayı ve meşgul olmayı seven bir insan olarak şu anda mutluyum sanıyordum, ta ki fotoğraflarını görene kadar. insan üstünden ne kadar uzun zaman geçmiş olursa olsun o günlere dönebiliyor anında. hem onu öyle asker kıyafetleriyle görmek... annesini de tanıdığımdan, gururlanıp ağlayacağını bilmek her ne kadar artık alakadar etmese de üzüyor insanı.

umarım askerliğin bittikten sonra hayalini kurduğun eve ve düzene sahip olursun ne diyelim. belki bir gün bir yerlerde kesişir yine yollarımız, yine iyi haberlerini alırım. hayalini kurduğun gibi sarışın bir kızın olur, mutlu olursun.
çok uykum var sözlük ama işteyim uyumamalıyım. Üstelik yolculuk da yapıcam bugün, otobüste uyurum artık. Of akşamda düğün var çok sıkıcı. Yarın olsun bir an önce.

(bkz: bekle beni istanbul)
Yirmi adet entry girmem gerek çaylaklıktan kurtulacağım yahu..
sizin de hayatınızda dolduramadığınız boşluklar var mı? kıçınızı yırtsanız da değiştiremediğiniz durumlar falan. ne bileyim... mesela: ne yaparsanız yapın asla yaşanmamış sayamadığınız, üstünü örtemediğiniz, görmezden gelemediğiniz şeyler... ve insanlar.

sizi hırpalayan, yoran, yalanlar söyleyen ama ne yazık ki hayatınızdan çıkaramadığınız insanlar oldu mu hiç? benim olmadı. onlar zaten hep benimleydiler. neyse. tatsız mevzuular bunlar. başıma müthiş bir ağrı saplandı. buraya yazmak da çözüm değil. iyi geceler.
hepsini okudum ibret aldım. -çaylak-karakter-sınırı-sınır-sınır-sınır
hayatımın bir özetini çıkarmam gerekseydi, yazacağım tek şey üç nokta olurdu. çünkü anlatmaya değecek bir şeyim yok. kim daha iki riyakar? ben mi yoksa alın yazım mı? buna cevap veremediğim için ideallerimden vazgeçtim. artık tek hedefim, hiç bir şey. *
toplaşıp iftar yapmak yerine toplaşıp sahur yapmak daha eğlenceli olabilir diye düşünüyorum.
--spoiler--
dün söyledim ya ben gittim... Bana karşı tavrın değişene kadar yokum ben.
--spoiler--

diyen sevgiliye

--spoiler--
güle güle git
--spoiler--

dedikten sonra ne bekler ki bir insan... nasıl bir hal tavır bekler?

güle gitmeyi deniyordur işte giden...

eğer o metindeki ana fikir sonsuza kadar gidiyorum olsaydı ona bile denmezdi "güle güle git"...

her neyse öylesine yazdım ve güle güle gittim işte.
esme deli rüzgar.. esme..
hayat işte... nerede neyle karşılaşacağın belli olmuyor. senin üzüntün bir başkasının mutluluğu olabiliyor. sen burada yemek beğenmezken afrikada her gün insanlar açlıktan ölüyor.
--spoiler--
üstü kalsın
--spoiler--