bugün

Sultanım!! beni bu güne getiren o muhteşem kadın!! gerçi bunu sende biliyorsun ama ben yine de 1 kez daha hatta gerekirse 1 kez daha söylerim validemm!! ben seni çok seviyorum.. Rabbim seni bizim başımızdan ayırmasın benim yaşam mimarım..

Benim sırdaşım, en yakın dostum.. sen bu hayattaki hiç bir şeye benzemiyorsun.. seni kırarsam beni affet olur mu? hani küçükken hayalini kurduğum şeyler vardı yaa.. büyüyünce çok param olunca hani sana villa, araba, şoför ve hizmetçi alacaktım.. yaptım sultanım! sana kalbimin en güzel yerinden bir villa aldım.. arabaya param yetmedi.. hizmetçiye de güven olmaz.. ben sana hizmet ederim.. senin şoförün de olurum hatta.. yeter ki sen bana gülümse.. bana o yumuşacık kalbinde yer vermeye devam et.. benim bir tanecik meleğimm..
anne nasıl yanlış banka hesabına yatırırsın parayı. seni seviyorum annecim. * *
ne olur gitme anne, gitme yalvarırım. .
ahh anne ya. nasıl bir yüreğin var senin böyle. eşşek kadar adam olduk. artık yuvadan uçma vakti de yavaş yavaş geliyor. hala akşamın bir vaktinde kalan son cevizleri kardeşimden gizli gizli getirip çekmeceme koyuyorsun. yarın yiyiyim de kafam çalışsın diye. ben ne diyim sana be anne.
çok fazla konuşuyorsun.biraz sessiz ol ve güzel yemekler yap.yerim gıdını.

edit:kendi anneme yazıyorum empatik troll.*
kıymetlim benim,
sessizim, sabıkalı gibi hep dışarda olanım. içeri giremeyenim, labirentim. senin en çok çocuk suçluluğun yakışıyor bakışlarına. anne tarafın bir yana, çırpınışların herkese yetebilmek için ve dayanman zulmün her türlüsüne... bir yana...
en çok masumiyetine tapınıyorum evvel allah elbette.
kıymetlim benim,
kederini su gibi akıtıveren bir anda, bir evlat sesine hayata direnen, solmaktaki çiçeğim. neşesi saman alevim, bahtında gemiler devrilenim. meleğim...
asaletine çiğnendiğim, hasretinde sürüklendiğim, tezek kokmasına imrendiğim, kazma tutmasına delirdiğim. tarlasında hep yaban otlar bitenim. yeşermeyenim yeşermeyenim...
kıymetlim benim,
sessizim.
annem, birtanem, meleğim.
anneciğim,
göğsümden eksik olmayan hırıltı, iki adım atıp durup yutkunarak ve ölmekten korkarak soluklanışım, çaresizliğim, böyle yaşamaktan nefret edişim; ama yaşamak zorunda oluşum...
anneciğim,
yüreğine hançerler saplamamak için bile bile açmayışım telefonu, okuyamayacağını bilsem de mesaj atışım, iyiyim deyişim. bugün mesela, işe gidemeyişim; ama ilaç da içmeyişim, sabahtan bu saate dek usanmadan ağlayabilmiş olmam, kısa süreli sık aralıklı nöbetlerim...
anneciğim,
ne yan yana ne ayrı gayrı olamayışımız, çaresizliğin, çaresizliğim. çaresizliğimiz...
ben senden önce ölmeliyim ölmeliyim; ama ecelimle. kutsal bir hatıra olarak kalmalıyım bir bok olamadığım şu hayatın anı defterinde.
yokluğunu duymayanlara ne basit bir iştir nefes almak. oysa ben, oysa benimle beraber her gece sen...
bir seferde olsun bitsin diye dualar etmekteyiz. bir seferde.
bıçak gibi kessin isterim soluğumu kaderim.
ben; kaderinde doğal afetler seyir eden bir deniz misali, rüzgara hasret. kızın.
Yokluğunu görmemek ümidiyle, seni çok seviyorum.
sakın gitme...
aşkın adısın..
"anamm, garibanamm, çilekeşanamm, lütfen o yakalı tişörtümü giymemi isteme benden, lütfen, bak, allahın adını vermedim henüz ama beni buna mecbur etme!"
son zamanlarda sadece seni inceliyorum. yaptıklarını, tavırlarını.. anladım ki zerrece umrumda değilim. beni yok sayarak hayatına devam edemezsin. gözlerini yumduğunda görmezden gelebileceğin herhangi bir şey değilim ben. anladın mı?

sen gözlerini yumduğunda sesim kulaklarını tırmalayacak. kulaklarını tıkadığında bu eller yakana yapışacak. ben senin sıkıldığında sandığa kaldırabileceğin oyuncağın, canın istediğinde yanında taşıyabileceğin bi çanta değilim.
ölümü özledim anne.
dediklerin bir bir çıkıyor annem. insanlar yalancı, insanlar riyakar.
babama bile güvenmiyorum artık anne. ve erkekleri hiç anlayamıyorum.
erkekler biz kadınların anlaşılmaz olduğunu düşünüyor ama ben onları anlayamıyorum.
bi de blogumu açmıyorlar anne. içimi sana döktüm o yüzden.
tıpkı r.t.e'nin günlüğü gibi.
neyse hoşçakal.
annem benim... ne kadar tartışsak ta gülüşsek te yeri gelince ağlasak ta senden değerli insan yok galiba olamazda. her ne kadar kıyafetlerin neden ortada ? neden kirliye atmıyorsun ? ben sana şu saatte evde ol demedim mi ? nerdeydin yine ? zevksiz misin ? gibi türevleri arttırılabilen sorular yöneltip sinir krizi geçirmeme sebep olsan da sen bir tanesin... ne kadar halimden şikayet etsem de sen hep benimle ol sakın beni bırakıp dönülmez yolculuğa çıkma. hep sinir et hep söylen ama beni bırakma anne seni çok seviyorum.
anneeeeeee seni çok özledim!!!
Sana bir kere bile bunu söyleyemedim ama galiba seni çok seviyorum aney. Olmadığını düşündüğüm zamanlar aklımı en çok bu kabus kurcalıyor. Ama evlat acı söyler, dizileri azaltmalısın! Ayrıca sona eren aşk-ı memnu psikolojisinden de derhal çıkmalısın.
Aney: Deprem Bihter(Richter) ölçeğine göre 9 şiddetindeymiş.
Ben: !
naber kanki?
merhaba anne, nasılsın? sesim net geliyor mu? sanırım bu aralar sigarayı biraz fazla kaçırdım, o yüzden boğuktur sesim. ya da duymasan ne farkeder ki? hissetmiyor musun neticede, bendeki de soru yani.

çok özlüyorum anne, senin yanında olduğum, kollarınla sardığın günleri çok özlüyorum. bir zamanlar çok dinlediğim o şarkıda ki gibi anne, çocuktum, kırılgandım ben. bir tek senin görebildiğin o varlığımı da yok ediyorum diye korkuyordum. ki çoğu zaman yaptım da bunu. hiç acımadım kendime, sana. ben büyüdükçe varlığım da kırılganlığını yitirdi. sebep ne ben, ne sen, ne bir başkası oldu. kimse suçlu olmadığı halde herkes suçluymuş gibi davrandım.

büyüdüm, ellerimde büyüdü anne. daha çok sarılabildim sana. artık ben senin koynuna değil, sen benim koynuma yaslıyordun başını. sonra bir anda, ne olduysa o an da..

benden başkalarını seversin diye korktum. sırf bu kıskançlığım yüzünden kız kardeşimi öldürmeye kalkmamış mıydım zaten? ama küçüktüm o zamanlar, sayılmaz. *
hep zaman geçti anne, dur diyemedik. demek istemedik. çünkü durmayacağını da biliyorduk.

zaman geçti, büyüdük, birlikte büyüdük. tıpkı o şarkıdaki gibi, zaman geçer büyürüz.

her şey bir yana da annem, çok özlüyorum gerçekten. hani diyorum eskisi gibi olsa, yine söz söylesen her şeyime. beni dinlemeden yargılasan, kısacası karışsan bana. ''içme o sigarayı!'' diye bağırsan. masaya oturup dağınık saçım başım, üstüme 3 beden büyük hırkamla yazdığım yazılarımı benden gizli okusan. ''hakan seni sevmiyor'' lafında haklıydım diye yüzüme çarpsan. ama ben hala onu sevsem. özlüyorum annem.
bir sigara yakayım şimdi.
kahvem içmemi istemediğin gibi.
saçım başım hala dağınık.
ama ben. özlüyorum.

kızın.
seni çok özlüyorum anne. senin kokunu özlüyorum anne. hasta olduğum zaman başımda yine bekleyecek misin, bana yine sarılır mısın anne?

edit: anneme yazdığım yazıyı niye eksi oylarsınız ki merak ediyorum. sizemi yazdım anneme yazdım.
şu televizyonun sesini kıs artık.
özledim annem..
çöpü çıkarmayı 19347. seferdir unuttuğumu biliyorum. bir kere daha hatırlatsaydın ne olurdu ki? o zaman kesin atardım.
(bkz: b12)
geçen gün sırf salak saçma bi tartışmaya karşı yaptığım inattan dolayı oturup sofradaki o böreği yemedim. günlerdir dır dır ettim, sırf benim için yaptın onu, buna rağmen tavır yaptım, üzül diye heralde, salaklık işte, bakma, yapıyorum arada. o zaman söylememiştim ama şimdi söylüyorum, gece 2de soğukken bile yenmesine rağmen o börek baya bi güzel olmuştu ya, seviyorum seni..
bugün doğum günün annem.
iyi ki doğdun. iyi ki varsın.
seni ne kadar sevsem az, çünkü biliyorum ki senin sevgin kadar kimse sevemez kimseyi.
iyi ki varsın iyi ki.