bugün

"Peki ya Stalin, Mao gibi diktatörler de ateist değil miydi? Buna ne diyeceksin? Ateizm işte bu tür vahşetlere yol açıyor… işte bu da bir ateistin ahlaklı olamayacağını gösteriyor."

Evet, Mao, Stalin gibi bazı diktatörler ateistti fakat bu durum "ateizmi" ahlaksız bir sistem mi yapar? Ya da sırf bu sebeple her ateistin diktatör olma eğilimi olduğu sonucunu mu çıkarmamız gerekir? Onların ateist olması, bu eylemlerini ateizm için yaptıkları anlamına gelmez. Yine büyük diktatörler arasında olan Ayetullah Humeyni, Korkunç ivan, II. Leopold gibi insanları ele alalım. Üçü de sakal bırakmıştı… Bu durumdan yola çıkarak sakal bırakmakla diktatör olmak arasında bir bağ kurulabilir mi? "Üçü de sakal bırakıyordu, bu tesadüf olamaz. Buradan da anlıyoruz ki sakal bırakmaya eğilimli olan insanlar aynı zamanda diktatörlüğe de eğilimlidir!" demek ne derece kabul edilebilir olabilir. Peki ya bu durumda kurulabilecek ilişkide hangi soruların incelenmesi gerekiyor? Aşağı yukarı şu önermelerin doğruluğu gösterilmelidir ki kurulan bağlantı iş yapabilsin:

1-Bahsi geçen ahlaki eğilimin başka bir faktörle ortak noktası (ateizm, sakal bırakma vs.) bulunmalıdır.
2-Bahsi geçen ahlaki eğilim ortak faktör adına yapıldığına dair deliller getirilmelidir.
3-Bahsi geçen ahlaki eğilimin ortak faktörün zorunlu sonucu olduğu gösterilmelidir.

Herhangi bir ahlaki eğilimde belirli kısımlarda ortak faktörler bulmak oldukça doğaldır. Örneğin müzik dinleyen insanlar içinde "hırsız olmaya yatkınlar" alt kümesini oluşturmanız ve bir tür ortak faktör belirlemeniz oldukça basittir. Katillerin arasında sanata ilgi duyanları, tecavüzcülerin arasında şiir yazanları, diktatörler arasında ateist olanları bir kümede toplamanız kadar kolay bir şey yoktur. Bu sebeple (1) için delil getirmek ilişki kurma açısında vasat derecede yetersizdir. Bu durumda kurulan ilişkiyi doğrulamak adına (2) ve (3) numaralı öngörmelerin gösterilmesi gerekir.

Bahsi geçen toplumsal ahlaka zararlı kişilerin ateist olması, onların bu hareketi ateizm adına yaptığını göstermeyecektir. Tıpkı sakal bırakan kişilerin sakal bırakma adına diktatörlüğü seçmemiş oldukları gibi… Stalin, Mao, Pol Pot gibi diktatörlerin yaptıkları zulümlerin sebebi Marksizm’e duydukları bağlılıktan kaynaklanmaktadır. Diktatörlerin amaçlarını ve eğilimlerini incelediğinizde çoğu zaman siyasi bir kaygı içerisinde oldukları kolaylıkla fark edilecektir. Onların derdi dine karşı bir duruş olan ateizm değil, siyasi bir duruş olan Marksizm’dir. Yani (2) numaralı beklenti hüsrana uğrayacaktır.

(3) numaralı beklenti söz konusu olduğunda işler çok daha belirgin hale gelecektir. Bahsi geçen argümanın abesliğini görmek adına bu öngörme beklentisi yararımıza olacaktır. Zira ateizm size belirli emirler vermez, ne yapacağınızı buyurmaz, ateizm sizin üzerinizde duran bir otorite değildir, ahlaki bir sistem değildir… Ateizm yalnızca tanrının varlığına yönelik bir duruştur. Ateizm yalnızca tanrıya inanmayan kişinin etiketidir, bu durumda ateist birinin herhangi bir hareketi ateizmi bağlamaz. Ateizm size 10 Emir sunmaz. Ateizm dindarları öldürmenizi gerektirmez. Ateizm diğer insanlara yardım etmenizi zorunlu kılmaz. Ateizm hırsızlık yapın demez. Ateizm bu konular hakkında suskundur; çünkü konusu bu değildir. Bu durumda bir kişinin hırsızlık yapması da komşusuna yardım etmesi de "ateizm sebebiyle" yapılan hareketlerden değildir. Bu tür ahlaki eğilimler özel anlamda kişilerin yetiştirilme tarzına, genel anlamda genetik faktörlere bağlıdır. Bir kişinin ateist olması, kendisinin belli ahlaki eğilimlere sahip olmasını zorunlu kılmaz. Bir kişi bir ahlaki harekette bulunurken bunu ne ateizm adına yapar ne de ateizmin zorunlu bir sonucu olarak yapar…

Tüm bunları bir kenara bırakırsak adı geçen diktatörlerin, bu hareketlerini, yaptıkları zulümleri ateizm adına yapmaları da oldukça anlamsız olacaktır. Nasıl olur da bunları ateizm için yaparlar? Kim inançsızlık uğruna savaşa gider ki? Ateizmin hangi kuralına uyarak bunu yapar? Ateizmin sunduğu bir ölümden sonra hayat ideali veya sizi yargılayacak otorite de yoktur ki bunları göz önüne alarak diktatörlük yapılsın. "Ateizm bana ölümden sonra yok olacağımı söylüyor. Evet, işte bu görüş için elime silah alıp savaşmalıyım" diye düşünen biri olduğunu mu iddia edelim? Gerçekten istenen buysa, böyle bir şeyi savunmanın absürtlüğünü fark edememiş demektir.

Bunun dışında yazı boyunca bahsedilen "ateistlerin toplumsal yarar sağlayacak davranışlarda bulunması imkansızdır" savı yerine pratik anlamda gözleyebileceğimiz "dindarların çoğu din adına sayısız vahşete imza atmaktadır" savını ortaya atıyorum. Ciddi bir inceleme sonrasında dindar insanların, dinin ve dini emirlerin sayısız vahşete imza attıklarını görmek mümkündür. Bunların küçük bir kısmını şu şekilde sıralamamız mümkündür:

- Tasavvufun en çok anılan isimlerinden biri olan Hallac-ı Mansur "Enel Hak(Ben Tanrıyım)" dediği için müşrik olduğu söylendi, elleri ve ayakları kesildi, derisi yüzüldü, yarı canlı şekilde haça gerildikten bir sonraki gün idam edilmiştir.

- Günümüzde Müslüman terör örgütleri "Allah-u Ekber" nidalarıyla namaz kılmayanların kafasını kesmektedir.

- Hristiyan militanların düzenledikleri Haçlı seferleri yıllarca sürmüş olup sayısız masum insanın ölümüne sebep olmuştur.

- 13 yaşındaki Ayşe Duhulov, 3 erkeğin tecavüzüne uğradığını itiraf ettikten sonra, bölgeyi kontrol eden aşırı dinci militanlar tarafından "evlilik dışı ilişki kurma" suçuyla recm cezasına çarptırılmıştır (recm cezası: kişi kafası dışarıda kalacak şekilde toprağa gömülür ve ölene kadar taşlanır.)

- Atefah Sahaaleh 13 yaşındayken bir erkekle aynı arabada görüldüğü için hapis cezasına çarptırılmış, hapisten çıktıktan sonra 51 yaşındaki bir taksi şoförü tarafından tecavüze uğramış ve bunun üzerine idam edilmiştir.

- Gerek dinler arasında bir dini diğerine benimsetmek amacıyla, gerek mezhepler arasında hangi görüşün doğru olduğu konusunda fikir birliğine varılmadığından dolayı her iki taraf da birbirlerini "müşrik, kâfir, yoldan sapmış" olarak gördüğünden tarih boyunca din ve mezhep savaşları yapılmıştır.

- Ortaçağın karanlık döneminde Hristiyanlar tarafından, günümüzde Müslümanlar tarafından bilim ve bilimsel gelişmeler engellenmiştir, engellenmektedir. Bruno evrenin sonsuzluğuna dair öğretisi yüzünden yakılmış, Galileo yeni kozmolojik fikirleri yüzünden ev hapsine çarptırılmıştır.

Dinsel vahşetler konusunda, bir ateistin dinin sunduğu mutlak ahlak kurallarına uymadığı konusunda söylenecek çok şey var. Gerçekten dindarların bu hareketlerini yapmadığım için ahlaksız mı sayılmalıyım? Bunun için ölümü mü hak ediyorum? Dinin ahlakını reddetmem dindeki ahlakın toplumsal zararlarla dolu oluşundandır. Kutsal kitaplardan yola çıkarak modern bir ahlaki sistem oluşturabilmeniz için ayetleri cımbızla seçmeniz gerekir. Yeni ateizmin en önemli temsilcilerinden Richard Dawkins’in de bu konuda söyleyecek bir çift lafı var:

--spoiler--
Dindar bir kişinin ileri sürebileceği mutlak ahlak zinaya karşılık insanları taşlamaya dinden çıkmaya karşılık ölüme sebt günü yasağını çiğneyenlere karşılık cezaya yer verebilir. Bunların hepsi dine dayanan mutlak ahlak kurallarıdır. Mutlak bir ahlaka sahip olmayı istediğimi düşünmüyorum. Ben, üzerinde düşünülmüş, akıl yürütülmüş, irdelenmiş tartışılmış bir ahlakı, adeta akıllı bir tasarımı istiyorum. 21. yüzyılın modern insanları arasında kabul gören ahlak kurallarına bir bakarsanız... Artık köleliğe inanmıyoruz. Kadınların eşit olduklarına inanıyoruz. Kibar, anlayışlı olmaya inanıyoruz. Hayvanlara iyi davranmaya inanıyoruz. Bunların hepsi yeni olan şeyler. incil ve Kuran'da bunların temeli çok az var. Bunlar, ortak akılla, makul tartışmayla, argümanla, yasal teoriyle, siyaset ve ahlak felsefesiyle zaman içinde gelişen şeylerdir. Bunlar dinden gelmiyor. Dini metinlerde iyi bir şeyler bulmak için işinize geleni dikkatlice seçmelisiniz. incil ve Kuran'ı amacınız doğrultusunda araştırırsınız ve kimi zaman gelir ahlak konusunda kabul edilebilir bir ifade bulup "Şuna bak işte din bu" dersiniz ve tüm korkunç şeyleri atlarsınız. "Aaa, biz bunlara artık inanmıyoruz, biz büyüdük" dersiniz. E, herhalde büyüdük. Seküler ahlak felsefesi ve rasyonel tartışma sayesinde büyüdük.
--spoiler--

Bunlarla beraber ateizm ve ahlak arasında dinin kusurlu olması durumunda beklememiz gerektiği gibi pratikte de uyum vardır. Örneğin hapishanelerin ateistlerle dolup taşmadığını, toplumsal ortamda her türlü kötülüğün ateistlerden gelmediği gibi bariz sonuçlara ulaşmak çok zor değil. Federal Hapishaneler Bürosu istatistiklerine göre tutuklular arasındaki ateistlerin oranı yalnızca yüzde 0,2 gibi küçük bir oran. Bu konu hakkında Başarısız Hipotez Tanrı kitabındaki analizinde de Victor Stenger buna benzer bir sonuca ulaşmıştır.

--spoiler--
Öte yandan yayınlanmış araştırmalar, çocuklara aile üyelerinden biri tarafından cinsel taciz riskinin ailenin dinsel mezhebinin tutuculuğuyla orantılı olduğunu, yani aile dinsel yazıları ve diğer öğretileri ne kadar harfi harfine uygulayan bir mezhebe üyeyse o kadar yükseldiğini göstermektedir. Benzer şekilde, aile içinde eşlere (kadınlara) yönelik tacizlerin, ailenin devam ettiği kilisenin cinsiyet rollerine ve hiyerarşisine yaklaşımındaki katılıkla doğru orantılı yükseldiği görülmektedir.
--spoiler--

Bunların yanında dine bağlı ülkeler ile suç oranları arasında inceleme yapılırsa dine bağlı ülkelerin suça daha fazla eğilimli olduğu görülebilir. Ateizm nüfusunun fazla olduğu isveç, Norveç gibi ülkelerde refah seviyesinin inançlı nüfusunun fazla olduğu Türkiye, Irak, iran gibi ülkelerden oldukça yüksek olduğu göze çarpacaktır. Phil Zuckerman’ın yapmış olduğu ayrıca Sociology Compass adlı dergide yayımlanan anketlerden de ateistlerin teistlere göre, çocuklara fiziksel şiddet uygulanmasına, işkenceye, ırkçılığa, cinsel ayrımcılığa, idam cezasına orantısal olarak daha fazla karşı oldukları sonucuna ulaşılıyor. Alman yazar Gero von Randow'un bildirdiğine göre muhtelif sosyopsikolojik araştırmalar, dinsizlerin suç oranının "dikkat çekici bir şekilde daha düşük olduğunu" ortaya koyuyor. Bunların dışında ABD Ulusal Bilimler Akademesinin %90’dan fazlasının ateist ya da agnostik oluşunu ve bu bilim insanlarının adam öldürmeye, tecavüze, hırsızlığa bulaşma eğiliminin daha düşük olmasını dikkate alırsak bahsi geçen ateizm ve ahlak problemi garip sonuçlara ulaşacaktır. Elbette tüm bu eğilimler dinden kaynaklanmıyor, fakat hiç değilse bu sonuçlardan yola çıkarak "Ateistler ahlaklı olamaz ve değildirler" savı çürümüş olacaktır.

Dinin tüm bu bireysel ve toplumsal vahşetleri karşısında ateizm ahlaksızdır, ahlaksızlıktır, tüm kötülüklerin anası ateizmdir, öyle mi? Dinin toplumsal zararları karşısında tek kötülük kaynağının ateizm ve ateistler olduğu kanısı yerle bir edilmiştir. Peki ya dindarların yaptığı bu vahşetler aslında bir tür yanlış ilişki kurmak olamaz mı? Nasıl olur da ateistlerin vahşetlerini yanlış ilişki olarak nitelendirirken dindarların vahşetlerini dine bağlayabiliriz? Dindarların yaptıkları bu toplumsal zararlar aslında (1) numaralı ifadeyi yerine getirip (2) ve (3) numaralı ifadeleri yerine getirmiyorsa tıpkı ateistlerin yaptığı kötülükleri ateizme atfedemeyeceğimiz gibi onları da dine atfetmeyiz. Fakat temel problem ateistlerin hırsızlık yaparken veya farklı bir kötülükte bulunurken bu hareketlerini ateizm adına yapmadıkları fakat dindarların bu tür vahşetleri din adına yaptıklarıdır. Bir dindar da hırsızlık yapabilir bir ateist de… Bir dindar da bir ateist de hırsızlık yaparken bunu dinleri veya dini duruşları için yapmazlar, bu sebeple bu hareketleri dini duruşlarından bağımsız olduğu için bu tutumlarına bağlanamaz. Fakat bir dindar ateistleri sırf ateist olduğu için öldürüyorsa, namaz kılmayanların kafasını kesiyorsa bu hareketleri dinleri için yapmaları sebebiyle dinin toplumsal statüsünü gösterecektir. Bir dindar küçük bir kız çocuğuna tecavüz edebilir ama bu hareket dindarın dininden bağımsızdır, bu sebeple dinin toplumsal statüsünü göstermez ve bu hareket dine bağlanamaz; bir dindar aynı zamanda küçük bir kız çocuğuyla evlenebilir ve çoğu bu hareketi din sebebiyle yapar(hadisler aracılığıyla). Bu sebeple küçük bir kız çocuğuna tecavüz etmeyi dine bağlayamayız ama küçük bir kız çocuğuyla evlenmeyi dine bağlayabiliriz. Çünkü biri (2)’yi sağlarken diğeri sağlamaz. Bir ateistin yaptığı vahşetlerle bir dindarın yaptığı vahşetler arasındaki temel fark budur; bir ateistin yaptıklarını ateizm adına yaptığını gösteremezsiniz ama bir dindarın yaptığı şeyleri din öyle emrettiği için yaptığı gösterilebilir.

Tüm bunlara rağmen dindarların yaptıkları hareketler dinin toplumdaki konumunu gösterir, dinin ne olduğunu değil… Kusursuz olan dindarlar değildir ama din kusursuz olabilir. insanların bazı hareketleri din adına yapmaları dinin bunu emrettiğini mutlak surette göstermeyecektir. Bu durumda dinin kaynağına bakarak, bizzat kutsal kitaptan kesitleri sunarak (3) numaralı öncülü de yerine getirmiş oluruz. Bu durumda dinin kaynağının yeterli bir ahlaki sistem olamayacağı da dinin pratikte dindarları ahlaklı yapmadığı da gösterilmiş olur. Peki dindarların bu hareketleri dinin kaynaklarından (ayetlerden ve hadislerden) kaynaklanıyor olabilir mi? Bunu anlamak için dinin kaynaklarına bir göz atmamız gerekir:

- Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescidi Haram'ın yanında, onlar savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa onları öldürün. inkâr edenlerin cezası böyledir. (Onlar savaşmadıkça savaşmayın hükmünün yalnızca Mescidi Haram’ın yanında geçerli olduğuna dikkat ediniz) (Bakara 191)

- Ey Peygamber! inkarcılarla ve iki yüzlüler ile savaş; onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür!(Tahrim 9)

- Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yargılayan, esirgeyendir. (Tevbe 5)

- Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları azaplandırsın, rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandırsın, kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah Bilendir, Hakimdir. (Tevbe 14-15)

- Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.(Burada karşı taraf savaşmıyor olsa bile, karşı tarafın yalnızca hak dini benimsememesi durumunda dahi savaşmanın gerekliliği anlatılıyor) (Tevbe 29)

- Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Çıkmazsanız Allah size can yakıcı azapla azapeder ve yerinize başka bir millet getirir. O'na bir şey de yapamazsınız. Allah her şeye kadirdir. (Tevbe 38-39)

- isteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır. (Tevbe 41)

- Ey Peygamber! inkarcılarla, ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı sert davran. Varacakları yer cehennemdir, ne kötü dönüştür. (Tevbe 73)

- Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek Peygamber'e ve müminlere yaraşmaz.(Tevbe 113)

- Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır. (Maide 33)

- Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir. (Maide 38)

- Ey inananlar! Yahudileri ve hıristiyanları dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez. (Maide 51)

- Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kafirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına!" Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu. (Enfal 12)

- Eğer, velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet, aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur. (Nisa 3)

- Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Nisa11)

- Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. iyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tür. (Nisa 34)

Elbette dini vahşetler yalnızca Kuran kaynaklı değildir. incelendiğinde Tevrat ve incil’de de toplumsal açıdan refahı zedeleyen sayısız anekdota rastlarız. Bunlardan yalnızca birkaçı şunlardır:

- Tanrınız rab bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız. (Yasa’nın Tekrarı 7:3)

- Sokakta kılıç onları çocuksuz bırakacak; Evlerinde dehşet egemen olacak. Delikanlısı, genç kızı, Emzikteki çocuğu, aksaçlısı ölecek. (Yasa’nın Tekrarı 32:25)
- Şimdi git, Amalekliler`e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür. (1.Samuel 15:3)

- Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. "insanın düşmanı kendi ev halkı olacak." (Matta 10:34/36)

Anlaşılan o ki bir dindar savaşa giderken de karısını döverken de hırsızların ellerini keserken de bu hareketlerini dine dayanarak gerçekleştiriyorlar. Bu durumda kusursuz olan ne dindarlardır ne de din… Dinin kaynağı bizzat vahşetin kaynağıdır. ‘Kusursuz olan dindir dindarlar değil’ iddiası ancak dindarların hareketlerinin dinden bağımsız olması durumunda geçerli olabilir fakat görünen o ki böyle bir durum pek mevcut değil. Dindarların yaptıkları bu tür ahlaksızlıkların çoğu ateistlerinkine benzemez. Zira ateistler hareketlerini ateizm için ve ateizmden kaynaklanarak yapmazlar fakat dindarlar hem din adına hem de dini metinlere dayanarak bu davranışlarda bulunmaktadırlar. Elbette bir reformcu Müslüman çıkıp bu ayetleri kendi ahlak anlayışına uyacak şekilde düzenleyebilir, ayetlerdeki kelimelerin kökleriyle oynayarak, ayetleri değişik yorumlayarak Kuran’ı kendi ahlak anlayışına uydurabilir. Fakat bu hareket köktenci dindarların bahsi geçen ayetleri doğrudan anlamalarıyla belli başlı vahşetlere imza attıkları gerçeğini değiştirmez.
ateist diktatörlük ve dinsel vahşettir.