gözümüzde canlanan çaresizliğin,kimsesizliğin göstergesi ,insan ruhunun doğum sancısı,kimi zamanda ne hissettiğimizi anlamaktan aciz kaldığımızda yaşadığımız duygudur, yalnızlık...

peki ya asıl yalnızlık..

Gece...
Saat kaç,hangi gündeyiz bilmiyorum...
Başıma dayanılması güç bir ağrı saplanmasına karşın,kalkıyorum...
Kalkmam gerek,özgürlüğümün ilk saatleri bunlar....
Kaçıramam hiçbirşeyi...
Geriye dönüşüm başladı yavaş yavaş...
Sakin,her şey yavaş....
Teker teker yaşamam gerekiyor...
Duvardan destek alarak kapıya doğru ilerliyorum...
Bu soğuk duvarlara hiç yabancı değilim aslında....
Belki de yanlızlığımın tek şahitleri onlar...
Kapıyı arkamdan sessizce kapatıyorum...
Sanki bana gitme diyecek biri varmış gibi...
Sessiz sedasız çıkıp gidiyorum...
Sokak kapısının ,gürültülü kapanışı bir kez daha ürpermeme neden oluyor...
Ve derin bir nefes alıyorum, sonrasında.....
Kimse yok sokaklarda....
Sessizliğin çığlıklarını duyuyorum adeta. Ağlamaktan çizgi haline gelen gözlerim...Eski anıları çok güçlü olan,bileklerimdeki yara izlerim...
Ve içimde,yaşamama isyan eden, ruhumla....
Herşeye rağmen yürüyorum....
Karanlığın beni kendine çekişine yabancı değilim...
Karanlıkta attığım adımlara alıştım....
Önümde simsiyah uzanan ,bu boşluğa artık isyan etmiyorum....
Yenildim,kabul ediyorum....
Daha fazla, karşı gelecek güç bulamıyorum kendimde...
Bağırmıyorum,evet bu sefer bağırmıyorum...
içimde kopan fırtınayı...
içimdeki çöküşleri....
Şu an dışarıdan duyabilecek durumda değilim...
Bildiğim tek bir şey var...
Şu an varmam gereken bir yer...Bu belki bir şans ,belki geri dönülmez bir yolculuk....
Ancak orada olma isteği, pek çok olumsuzluğu yıkıp geçiyor....
Gidiyorum...Arkamda, bir boşluk bıraktım sadece...
Durduracak kimse yok beni...
Attığım her adımda, biraz daha yanıyor canım...
Soğuktan çatlayan dudaklarım,gözümden akan yaşlarla ıslanıyor....
Omuzlarımda artan yüke aldırmadan ,atıyorum kararsız adımlarımı....
Adım adım yaklaşıyorum, sonu belirsiz gerceğe...
O hiçliğe dair, pek çok şey hatırlıyorum...
Asi sandığımız ,ancak dirennçsiz olan ruhlarımızı,tutkularımızın önüne geçemeyen bedenimizle körelletiğimiz...
Doğru olduğunu sandığımız hayal kırıklıklarımız...
Koşarken önümüze çıkan her engelde geriye kaçışlarımız...
Bunlardan sadece birkaçı...
Bu çıkmazın her anında duyduğum şüphe giderek artıyor...
O yer,kaçışlarımın sonuçsuz kaldığı....
Düşüncelerime koyu bir renk katan tek yer adeta...
Güneşin siyahını gördüğüm...
Karanlığın asilliğine asık olduğum...
Gidecek tek bir yerim bile yokken bana en karanlık köşesinden yer veren...
Vazgeçemediğim o yer...
Karşısındayım işte...
Kaçıp gitme isteği dolduruyor içimi ansızın...
Ancak o an fark ediyorum,geride kimsemin olmadığını...
Bu kez, sadece yürüyorum...
Hava da asılı kalmış bu kokuyu duyduğumda, buraya ait olduğumu bir kez daha anlıyorum...
Artık sonuna geldiğim yolun merdiven basamaklarına oturuyorum...
Geçmişte hatırlamak istemediğim anılar, inadına beni içine çekiyor...
Tekrar tekrar yaşıyorum bu boşluğu...
Usulca çıkıyorum merdivenleri...
Bir an sadece,bir an o düşünce geciyor aklımdan...
Saniyelik düşüncelerin kurbanı ben,bir kez daha gücümü toplamaya yelteniyorum...
Hiç acele etmeden çıktığım basamaklar, oluşan bütün gölgelerimi gizliyor...
Son basamakla birlikte duyduğum şüphe,kendisini büyük bir heyecana bırakıyor...
Onları duyuyorum...
Ve duyduğum her sözde biraz daha güçlü hissediyorum...
Bakan ancak bir türlü görmeyen o gözler,ne yazık ki konuşma çabalarımı havada asılı bıraıyor....
Soğuk,trabzan demirinde ki elim daha da sıkılaşıyor...
Çaresizliğe adım adım yaklaşan ben,bir hareketle,geçiyorum demirin ardına...
Kötü bir son ya da yeni bir başlangıç ne olacağını bilmiyorum...
Ancak bir şeyden eminim...
Hayata tutunma sebebim yok...
Gülebilmek için iyi bir nedenim yok...
Mutluluk kelimesi benim için erişilmez bir değer...
Baska bir seceneğim olduğunu ise hiç zannetmiyorum...
Bir geri dönüş veya bir şans daha yok..
Son kez,titriyorum içimdekileri dışa vuramamanın isyankarlığı ile...
Son kez,hayal ediyorum,belki de yaşıyorum her hücreme kadar onları..
Son kez kimseyi düşünmeden yeni bir karar veriyorum...
Ve son kez derin bir nefes alıyorum...
Siyahın hıçkırıkları her tarafı sararken,boşluğa bıraktığım bedenim hiç bir şeyin farkında olmaksızın,saniyeler geçmeden kendini taş zamin üzerine savunmasızca çarpıyor...
Yüzümde her zamankinden daha sahte belli belirsiz bir gülümsemeyle aldığım bu koyu virajı büyük bir sessizlik içinde izliyorum...
Sabahın ilk ışıkları siyah ile birlikte doğarken,insanlar bedenimi yine kendimin oluşturduğu kızıllığın içinde buluyor...
Yüzlerinde ki şaşkınlık ve dehşet ifadeleri yeni bir kalabalığın oluşmasıyla iyice artıyor...
Korkularımın sonunda geldiğim ,bu yerden artık pişmanlık duymuyorum...
Kararlı ve simsiyah attığım adımlarımı, borçlu olduğum geçmişim artık beni takip etmiyor...

Bu artık yeni bir başlangıc...koyu bir başlangıç...
derin bir uyku...
dusumde
dusundum ister istemez
aklima takildi
yalnizligin adi

tam o sirada
bir sinek
beni uyandirdi
gercek bir sinek
yalnizligin adi
dusumde kaldi...

o.a.
annenin olmaması...............................................................................................
okuduğum zaman tüylerimi diken dikem eden, beni uzaklara götüren şiiiri barındıran başlık.
Yalan dünyada tek başıma olmam.Kimsesiz,amaçsız,nedensiz.
(bkz: afili yalnızlık)
siz onun zerre umrunda değilken, sizin hala her an onu düşünmekten kendinizi alıkoyamamanızdır.
bazen çok daralıp bunlaırız belki kızarız bazı şeylere insanlara ve o an konuşacak yanımızda birilerinin olmasını bekleriz ve teleon rehbernde 100 tane isim bile olsa o an yanında olamayacak seni anlayamayacak bi insan olduğunu görmektir yalnızlık.
kalabalık içindeki yalnızlıktır (derler)...
onca ses,gürültü,arkadaş,dost vs. varken o sizin yanınızda olmasada, aklınızın onda olmasıdır.
geçmeyen , çaresi olmayan tek kalış, yalnızlıktır.
öldükten sonra başlar.
doğumla beraber başlar.
Aynada gördüğünden bile daha aşina bir yüz gibi, her gün daha da çok iliklerine işleyendir.
iç dünyana doğru uzanan kimi karanlık kimi aydınlık yanlarınla buluşup konuşmaktır.
yalnızlık kendi elini tutmak, yorganın altında.
Emre aydın şarkısı gibi olan söz öbeği. Uzak durulması gerekir.
yanında istediğin değilde başkası varken hissettiğin duygudur. yara bandının işe yaramadığı ender durumlardandır.
Asıl yalnızlık annesi babası olmayan, şefkat sevgi görmeyen insana denir.
Asıl yalnızlık nedir?

Bunu görebilen insan azdır, ödüllendirilmelidir. Yanındaki insan sayısı değildir insanı yalnızlıktan uzaklaştıran, sen ağlarken kaç tanesinin yanında olduğudur.

Çok arkadaşım var, yalnız ağlarım.

Çünkü herkes gibi ben de yalnızım...
kalabalıklar içinde iken olandır.
yalnızlığın mükemmel halidir. tırnaklarla kazıya kazıya kazanılan zor bir mertebedir. mertebe deyince yüksek bir yer çağrışımı yapıyor, çukur da olabilir o. bu dönemler acı vericidir insan için. sosyal hayat ile anlaşmazlıklar hat safhadadır. lakin asıl yalnız insan, bu günün geleceğini çok önceden gördüğü ve hatta onu bu noktaya taşıyacak hamleleri yıllar öncesinden ağır ağır yaptığı için bu durumda olmasına şaşırmaz. sadece acı çeker. fiziksel ruhsal pürüzsüz bir acı çeker. bazen zevk bile alır yalnızlar bundan. bazen de öldürecek gibi olur bu acı. tarifi zordur. bu sosyal lafına da çok kılım bu arada, icat edeni sikim.

asıl yalnızlık, benim gözlemlediğim kadarıyla daha çok 7-12 yaş zamanlarında filizlenmeye başlar. aile-akraba ile gidilen pikniklerden kaytarıp odaya kapanıp düşünmeler ile başlayan serüven, kişiyi, hayatının orta yerinde bir tımarhanede delirmeye ya da bir otel odasında intihar etmeye kadar götürür. herkes de şaşırır sonra. "hiç beklemiyorduk" derler. yalnızların deli ya da anormal görünmemek için harcadıkları çaba ile dünyanın yarısına 200 yıl enerji sağlanılabilir. bu tür insanlar ardlarında bıraktıklarının "hiç beklemiyorduk onu bundan" dememesi için sürekli olarak rol yaparlar. aslında rolü onlara başkaları yapar, geç anlarlar.

bir yalnızı, yalnızlığının ileri boyutlarında, dönüşü olmayan zamanlarında yakalamadıysanız eğer, onun tanıdığınız en neşeli, en eğlenceli, en-en-en insan olduğunu iddia edip durabilirsiniz diğerlerine. henüz tutunduğu dallar vardır ve o dalların bir gün kopacağını bile bile, o gün henüz gelmediğinden yalnızımız kendisinden küçük bukleler sunar insancıklara. kimse pat diye kuyusunun derinliğini göstermez bu dünyada. bilinçaltlarına girmek için zaman-alkol-uyuşturucu veya anlamak gerekir.

asıl yalnızların tek ve en büyük gayesi anlaşılmak sanırım. sürekli kendilerini anlayacaklarını düşündükleri kişileri çekiyorlar mıknatıs gibi. sahte yalnızları... aile ile uyumsuzlukları çok önceye dayansa da aileden kopmaları uzun zaman alıyor. duygularını gizlemeyi iyi biliyorlar. işte bunlar hep finale giden evre. işte bunlar hep seks.

bir yalnız, sadece o büyük acısını ortadan ikiye bölmek ve "ben de yalnızım, anlıyorum seni" diyen birisine tutunup hayatını çekilir hale getirmek için insanlarla tanışıyor yaşarken.

yalancı yalnızlarla, çevresinde 1000 kişi olduğu halde yalnızlık etiketinin onu daha önemli ve gizemli gösterdiğini düşündüğü için öyle davrananlarla, sürekli başkalarına sığınmayı adet edinmişlerle, yarınını düşünenlerle, hayatı seven morali bozuklarla, antidepresan ergenleriyle, kendini filozof sanan geri zekalılarla, toplumun onu dışladığını bağırıp durmayı gurur sayan pislik aktivistler ve siyasi bir görüşe tapanlarla bu evrelerde karşılaşıyor asıl yalnız.

bu insanlar, kamu spotları ve sikik çocuklar duymasın dizisinde arzu edilen toplum profilinin az-çok dışına çıkmış olmayı başarabildikleri için mıknatısı oluyor gerçek yalnızların.

boşa değildir ki, karşı cins ile sikiş hikayesi fazla olan insanların yalnızlığın son evresine daha yakın olması. yalnızlar aslında en çok sevişenlerinizdir. düzenli insanların küçük kaçamak hayallerini gerçeğe dönüştüren insanlar bunlardır. çünkü kaçmakla geçer hayatları. kaçamak kelimesini "umut" olarak görmeleri bu yüzdendir.

önce arkadaşlar elenir. bir yalnızın güvendiği herkes mutlaka asıl yüzünü gösterir zamanla. bunun ilk örneği de lise arkadaşları olur ne tesadüf ki. herkes kaçar yalnızın yalnızlığının pis kokan yüzünü görünce.

sonra yalnızlar kadınlara yönelir. ya da erkeklere. onları anlayacak kişilerin, cafede karşılaşılan toplu gruplardan ziyade, çift kişilik yataklarda onlara sarılanlar olacağını düşünürler.

birbiri ardına gelir, ardından 3-5 ay alkol alınacak yarım kalmış aşk hikayeleri. sona yaklaşırlar.

o kadar çok görmüştürler ki, konuşmak bile istemezler, tepkileri zayıflar. bilirler çıkarcıları ve dünyadan tiksinmeye başlarlar.

ailen de gidecek yalnız kişi. anne, kardeş dediklerinin de farklarının olmadığının farkına varacaksın. bununla başlar son zamanlar. ya koparsın, ya koparılırsın onlardan bir gün bir başkası tarafından.

anlarsın aslında herkesin bir şekilde rol yaptığını. birisinin birisine olan "koşulsuz" adı altında hiçbir duygusunun olamayacağını. koşulsuz sevgi, nedensiz nefret... bi git! yok bunlar.

bu evrelerden geçip ayakta kalmak zordur. püre eder insanı yalnızlık. gençlik günlerindeki, "kimse beni anlamıyoo" triplerine benzemez bu.

"aaa aynen ya ben de öyleyim" diyen sahtekarlara kanılan zamanlara da benzemez. tanju okan olup, 8 bira, 2 paket sigara gidersin bir zaman. ama bunun da sonunu görecek kadar biliyorsundur.

asgari disiplinle içersin. "kalan hayaller neydi?" sorusunu sık sık sorarsın. doğuştan gelen o umursamazlığınla ölüm korkusunu atlatırsın. bunda etkisi olan yaşamına teşekkür edersin. lsd denemeden bitmemeli bu masal dersin.

hırsı olanlara, para hırsı olanlara, kendisini satmaya hazır olanlara, sürekli sığınak arayanlara, muhtaç değilim kimseye diyerek daha çok aday yaratmaya çalışanlara, "konu komşu ne der" ekseninde çıkan boktan ailene, şeytana dönen tanıdıklarına, mutsuzluğunu görünce uzaktan sessizce gülümseyenlere uzaktan bakarsın. bunlar seni sinirlendirmekten ziyade sakinleştiriyorsa eğer başlamıştır yalnızlık.

uğraşlar edin ey yalnız. dünya kupasına sar. çok teknik konuları ezberle. samanyolu tv'de "kendini unutan gelin" gibi dizileri izle. dinginleş.

aşırı duygusal yapın ve vicdanın yüzünden bu dünyada oynadıkları oyunu kurallarına göre oynayamadığını hatırla her zaman.
bunu nefrete dönüştürecek evreleri çoktan aştın sen. asacağım keseceğim demezsin artık.

barındırdığın sevgiyi kanalize edebileceğin kadar çok sevdiğin bir şey bul. hayvan olur, nesne olur. yeter ki onunla bir sevgi bağın olsun.

"artık çok katılaştım panpa" deme yaşlarını geçtin sen. sen katılaşamazsın. bu senin yaradılış zaafın. düşünmek de kanserin. düşünmeni engellemesi için uğraşlar edin ve bedenini uyuştur. zaafını kabullen, kanserinle savaş. olay basit.

bu zamanların yaşam iksiri sadece bu.
Tek başına sahur yapmaktır.
kalabalık içinde yalnız olmaktır.