iyi adammış vesselam, bazı kitaplarını severek okudum, okuyorum.
türk edebiyatının ''anlaşılmaz adamı''ıdır.
şiirleri okura kendisini hemen ele veren türden değildir, bu açıdan zordur onun şiirlerini gerektiği gibi ''tatmak.''
bir günün sonunda arzu
yorgun gözümün halkalarında
güller gibi fecr oldu nümayan,
güller gibi... sonsuz, iri güller
güller ki kamıştan daha nalan;
gün doğdu yazık arkalarında!
altın kulelerden yine kuşlar
tekrarını ömrün eder ilân.
kuşlar mıdır onlar ki her akşam
alemlerimizden sefer eyler?
akşam, yine akşam, yine akşam
bir sırma kemerdir suya baksam;
üstümde sema kavs-i mutalsam!

akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam!
Gece Adam'dır.
En iyi şiiri kesinlikle merdiven değil o belde olan şairdir.
Çocukluğundaki acıları her daim yüreğinde taşır, onun için acılar ve dış dünyanın zihinde uyanan ve maddecilikten sıyrılmış ilahi fotoğrafı ilham kaynağıdır.
Arap kökenli olduğu söylense de o bunu pek kabul etmez.
Sürekli çirkin olduğunu düşünür ama aslında o kadar da çirkin birisi değildir.
Fakat sahip olduğu baudelaire ruhuna bunu anlatmak ne kadar mümkün olabilir ?
"Bütün gün kırlarda, deniz kenarlarında dolaştık. Güneş, hayale müsaade etmeyecek tarzda her şeyi vazıh ve berrak gösterdiği için yalnız gözlerimizle yaşadık ve hiç eğlenmedik.

Ağaçların tozlu yapraklarını, kayalar üzerinde durup soyulan kertenkeleleri, denizin kirli suları altında cam kırıklarını, paslı tenekeleri, eski pabuç nâşlarını seyretmenin ne kadar çabuk ruha kesel verdiğini tecrübe etmeyen var mı? Güneşli geçen bir gezinti gününden sonra, akşamüstü eve mahzun ve nevmid dönmemenin mümkün olmadığını tecrübelerimle bilirim. Güneş, bütün gün, insana doğru fakat acı şeyler söyleyen bir arkadaştır. Onun ışığında eğlenmenin ve mes'ut olmanın hiç imkanı var mı?

Nihayet akşam oldu. Karanlık bastı. Karşı karşıya oturmuş iki insan, artık yüzlerimizi görmüyor, yalnız seslerimizi duyuyorduk. Birden, arkamızda garip bir fısıltıyı andıran bir hışırtı duyar gibi olduk. Başımızı çevirdik: iki büyük fıstık ağacı arkasından kırmızı bir ay, sanki yapraklara sürünerek yükseliyordu. Birden etrafımızda dünyanın bütün manzaraları değişti: Sanki Japonyalı bir ressamın siyah mürekkeple çizdiği mübhem ve nâtamam bir âlem içinde idik. Artık her şeyi sarahatle görmek ve tahayyül etmek imkanının sarhoşluğu vücudumuzu, yavaş bir afyon dumanı gibi uyuşturuyordu. Etrafımızda, gündüzün bütün uyuz ağaçları yerine zengin bir orman vücud bulmuştu. Karşıda yemek yiyen fakir ailenin kirli kızları, yüzlerine vuran ay ışığı içinde birer murassâ hayal olmuşlardı. Denizin bulanık suları boşalmış ve onun yerine şimdi sahilin kumları üzerinde ziyadan bir mâyi sallanıp bir şarkı söylüyordu. Dünyanın güzelliğinden korkmaya başlamıştık. Zira aydan akan büyünün saadetiyle ruhlarımız çatlayacak kadar dolmuştu.

Ay! Ay! Yalancı ay! Zekadan harab olanları dinlendiren hayal gibi, güneşten bunalanları da teselli eden sensin!"
türk edebiyatının en başarılı şairlerinden biridir. şiirleri mükemmel bir ahenk içerir. kendisiyle tanışmam ise hababam sınıfı kitaplarından birinde şiirinin geçmesi sayesinde olmuştur. iyi de olmuştur.

(bkz: melali anlamayan nesle aşina değiliz)
arap kökenli olduğu için ırkçılığa maruz kalmış eski şairimiz. Şiirlerinde anlam aranmamasını, ahenk ve kafiyenin şiire anlam kattığını söyler. o, anlama bak demese de ben onun kemiklerini sızlatarak şiirlerinin hep anlamını incelerim. merdiven adlı şiirinde ölüm temasını çok iyi işlemiştir.
yakup kadri karaosmanoğlu'nun hatıralarında anlattığına göre çok alıngan ve çok çabuk küsen bir kişiliği varmış.

izmir'de öğretmenlik yaptığı sıralarda italyan asıllı bir kıza aşık olmuş ve aşkı takıntı haline getirmiş. Aynı zamanda yakup kadri ile birlikte kordon civarında takıldıkları bir mekan varmış. Burada o zamanlar gençlik dönemlerini yaşayan şükrü saraçoğlu ve arkadaşlarıyla buluşur eğlenirlermiş. Şükrü saraçoğlu, ahmet haşim'in bu aşk mevzusundan dolayı biraz acımasız bir şaka yaparak kızın bir başka erkekle kaçtığını söylemesi üzerine ahmet haşim tabiri caizse çıldırmış. Bu kaçırılma olayını polise haber vermeye kalkmış. Bunun üzerine şaka yaptıklarını açıklamışlar çok da özür dilemişler fakat ahmet haşim o öfkeyle izmir,'i terk etmiş.

O çok ünlü göl saatleri şiir kitabındaki meşhur " bu dem göllerde bir kamış olsam " mısrasına sahip şiirini de karşıyaka yakınlarındaki bir sazlıktan ilham alarak yazmış.
Aksam yine aksam..
Gollerde bu dem bir kamis olsam ..
Dizelerinin sahibi sairdir. Kel oldugu icin cirkin oldugunu sanir ve kimse gormesin diye hep aksamlari disari cikarmis. Bu yuzden aksam vakitlerine yazmistir siirlerini.
melale alışkın olmayan nesle aşina değiliz
dizelerinin sahibi şairdir. çirkin olduğu için güzeldir. kendisine mektup yazacak kadar yalnızdır.
Durgun bir yaz akşamı, güneşin batmasına yakın saatlerde, bir göl veya sulak bir alan kenarında, rüzgarın hafif hafif tüylerinize dokunduğunu hissettiğiniz o manzarada, onun "Bir günün sonunda arzu" şiirini okuyarak ruhunuzu tatlı bir hülyaya daldırabilirsiniz.
melali anlamayan nesle aşina olmayan şair. şiiri sözden ziyade musikiye yakın bulurdu. bir de:
"şule-i bi-ziya-yı hüzn-i kamer
mülteci sanki sade ellerine"
diye tasviri var ki böyle bir tasvir yapmak sağlam g.t ister yani.
genç nfk nın ilk defa şiirini okuduğunda, dönüp de nfk ya: ''Çocuk, bu sesi nereden buldun sen?'' sorusunu yöneltmiş şairdir.
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir karanfil.
Gönlüm acısından bunu bildi.
Vurulmuş gibi yer yer,
kızgın kokusundan kelebekler
Gönlüm ona pervane kesildi.
Dizelerinin sahibi sembolist şair. Bağdat doğumludur. Hayatı boyunca kendini çirkin sanmış kadınlardan uzak durmuştur.
çiçekli şiirler yazmış bir yazar.

Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Gönlüm acısından bunu bildi!
metaforlarıyla büyüleyen, köpek düşmanı olduğu için kendisinden nefret ettiren yazar.

makyaj konusunda da ciddi takıntıları var.
"bize göre" ve "paris-frankfurt notları" adlı eserlerini okumanızı tavsiye ettiğim yazardır. köpek düşmanı ise eğer daha da sevdim, hoşt lan it...
Üniversitedeki hocamızın yanağında Şark çıbanı vardı ve kızıllığı çok severdi dediği şair.orhan Veli nin inceden dokundurduğu şair. Dili çok ağdalı.

--spoiler--
Akşam,akşam yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam.
--spoiler--
Orhan veli
--spoiler--
Bir de rakı şişesinde balık olsam
--spoiler--
akşam olunca bütün çirkinlikler kapanır, karanlıkta kalırlar ahmet haşim de kendisinin çok çirkin olduğunu düşünmekte ve bu yüzden şiirlerini genellikle günün bu saatlerinin motiflerini kullanarak yazardı.
örneğin; akşamüstü güneş batarken ki kızıllık.
Nereden de geldi aklıma, Şiirindeki müzikaliteyle bir kez daha hayran etti kendisine:

"Denizlerden esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin."

Fonda "ssss" şeklinde bir rüzgar sesi vardır sanki.

Merdiven ile anlam yönünden yarışabilecek fakat biçim yönünden merdivenin yanından geçemeyeceği bir şiiri için (bkz: o belde)
(bkz: gecelerin şairi)

Yazdığı siirlerin anlamını kimsenin bilmesini istemeyen sair. Kendisiyle birlikte şiirleride ölmüştür. Cünkü tüm anlamları kendisiyle götürmüştür.
Etkilendiği fransız şiirinden -sembolizm bağlamında- çok daha yetkin şiirler ortaya koymuş şair. Hepsi bir yana edebiyat ve şiir anlayışını gayet haklı bulurum. Şiiri, daha genel anlamda edebiyatı, bir ideolojinin sözcüsü olarak kullanmak yerine estetiğin bir anlamda tezahürü olarak ele alması -haklı olarak- takdir ve tebrik edilecek bir şeydir.
orhan veli, onun bir mısrasına nazire olsun diye "rakı şişesinde balık olsam" demiştir.
onun mısrası dem olsam mı neydi, aman siktiret aramaya üşendim şimdi, merak eden gavas araştırıp bulsun omg.
az önce çalıştığım fecr-i ati dönemi sanatçısı.