ismi yanlış okumadınız, evet basurcu agah yazdım.

basurcu agah, 19. yy sonlarında şam'dan istanbul'a gelmiş bir araptı.

tıp eğitimi almamıştı, basur merhemi üretip, basur hastalarına uyguluyor, onları tedavi ediyordu. ürettiği merhemin formülünü ise kimse ile paylaşmıyordu. (artık içine deve sidiği mi koyuyordu nedir)

her ne ise, basur kremi ile ünlenen agah efendi, bir şekilde saraya girmişti.
belli ki padişah abdülhamid'in de basur sorunu vardı.

sarayda hızlı yükseldi basurcu agah efendi. önce paşa yapıldı, oldu mu sana basurcu agah paşa???

paşa yapılmak da agah efendiyi kesmemişti.
o padişah efendi hazretlerinin en yakınındaki isimdi. günde kaç kere padişah ve halife efendi hazretlerinin neticesini gören tek kişiydi.

aynı zamanda hızlı bir jurnalciydi basurcu agah...

ve hoop, paşalıktan sonra abdülhamid'in baştabip'i oluverdi...

tabip olmayan bir baştabip, günde asgari 2 kez abdülhamid'in götünü görüyordu osmanlı'da...

sonra cumhuriyet geldi.
liyakati getirdi.

basurcu agah, sarayın eski baştabip'i olarak muayenehane açmıştı istanbul'da.

açamazdı...zira diploması yoktu, tabip değildi.

cumhuriyetin sağlık bakanlığı yetkilileri basurcu agah'a ceza keserek muayenehanesini mühürlediler.

ama alışmış kudurmuştan beterdi.
liyakatsiz, yetersiz, diplomasız basurcu, kendi ürettiği kremi ile, merdivenaltında hasta tedavi etmeye devam etti.

1928 yılına gelindiğinde, basurcu agah'ın liyakatsiz yöntemlerle tedavi ettiği 2 hasta hayatını kaybetti. basurcu agah efendi tutuklandı ve hapse atıldı...

işte osmanlı'da liyakat ve cumhuriyet döneminde liyakat arasındaki fark siyah ve beyaz kadar netti arkadaşlar.

bir yanda kendisine darbe yaparlar korkusu ile liyakatli subayları kışlaya, donanmayı da zincirleyerek haliç'e kapatan ama en yakınına liyakatsiz bir arap'ı sokarak her gün kıçını gösteren bir anlayış, diğer yanda eğitimsiz, liyakatsiz birine muayenehane dahi açtırmayan cumhuriyet...

siz hangisinde yaşamak istiyorsunuz?

cumhuriyet fazilettir...

#tarih
Tengir baba yine sahalara döndü. Aynen eski günlerdeki gibi.

Bakalım aptülhamitçi öşek tayfası bir cevap verebilecek mi?
Denize düşen yılana sarılır, derler. Kıçını kime gösterdiğinin bence bir önemi yok; fakat koca donanmayı sırf kıç korkusundan çürüten herifin adını Türkiye'nin en önemli gemilerinden birine vermek, gerçekten ironinin babasıdır gözümde.
Sonra milyar dolara mal olan o geminin de Antalya limanında çürümeye bırakılması hiç şaşırtıcı olmamıştır.

Dinciler böyledir. Günlük yaşarlar, fırsat buldular mı atar tutarlar, sıkıyı gördüler mi kuyruklarını kıstırırlar.

Bunların yönettiği bir devletin devlet ciddiyetine, kararlılığına uygun hareket etmesi mümkün değildir.