bugün

30 yaşın bir vücut için bir dönüm noktası olduğunu düşünülürse gayet olağan bir durum.
Belki 2 haneli bir ayının 2. basamağında ki bir rakam artışı belki de ömürden geçen bir 10 yıl. istemiyerek gelinen bir 30 yaş ve gençlikten ortayaşlılığa geçişin yaşattığı bi sendrom. :( Hayatı ve ölümü değerlendirmek için gelinen belki de bir milat. Acaba ben kaç yıl/yaşına kadar yaşarım yada ben bu zamana kadar neler yaptım gibi...
sürekli 29,5 ta kalınarak atlatılabilecek sendrom.
(bkz: önümüzdeki 5 sene 29 5um)
10 yıl öncesinden oluşmaya başlayan sendromdur.

şimdi bana her yaşın ayrı güzelliği var geyiğini yapmayın. Kırışık suratın, morarmış göz altının, dökülmüş saçların, sararmış gözlerin ... of tamam ya sustum.
3 ve 0'ı yan yana hayal etmenin insanın gücüne gitmeye başlaması durumu. geriye dönüp bakarsınız, yıllar avuçlarınızın arasından kayıp gitmiş. oysa ki ilkokula başladığınız ilk gün, mahalledeki ilk aşkınız, ergenlik gel gitleriniz, lisedeki o sivilceli zorlu yıllar, ardından üniversite, özgürlük dönemleri dün gibi hepsi zihninizdedir. ama hepsi geridedir. artık 30 olmuşsunuzdur. çalışıyorsunuzdur, sorumluluklarınız fazladır, artık kendiniz için genç kelimesini kullanamıyorsunuzdur. siz artık orta yaşlı bir bireysinizdir.
ruhun genc kalmasi ne kadar onemli olsa da, 10 sene once 20 yasindasinizdir, 10 yil sonra 40 yasinda olacaksiniz.
Bir ikilem icinde kalirsiniz, hem genc hem orta yasli olmak gibi bir tercihiniz yoktur kisaca yas 30 olmustur. 20 yasinizdayken 10 yil sonrasi icin ne dusunduguzu hatirlamaya calisirsiniz. ogrenilen sudur, kendinizi daha iyi hissetmek icin 40 yasiniz hakkinda hic bir plan yapmamak. sizin planlarinizin pek bir onemi yoktur hayat icin, suruklenip gitmektesinizdir neticede. siz en iyisi bos verin, unutmak icin gidin bir fish card alin, biraz alisveris yapin rahatlayin, ay sonu ekstreye bakip aglayin.
yaş 35, çay eksikliğine bağlı aşağıda yazılı sendromları yaşıyorum:
- 24 saat çay içme sendromu.
- yolculuklarda saat başı bazen yarım saatte bir, bir benzin istasyonuna dalıp çay molası sendromu.
- çay sevmeyen kişilere pek uğramayı istememe sendromu
- bira bardağında overdose çay içme sendromu.
başka da bir sendromum yoktur, yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.
birkaç küçük numarayla yaklaşık 8 yıl geciktirilebilecek sendromdur. şöyle ki:

1) sigara bırakılır. ömür 5 yıl daha uzadığı için yaş otomatikman 30'dan 25'e düşer.

2) içki bırakılır. 2 yıl daha.

3) biraz da spor ve dikkatli beslenme ile toplamda cillop gibi bir sekiz yılınız daha olur.

(bkz: ben kendimi bölye kandırıcam!)

not: sigara ve içiki kullanmıyor iseniz ne güzel işte, sendromu şimdiden yaşamanız için bir neden bulunmamaktadır.*
kendini bok gibi hissetmene neden olan sendromdur.
tanrım yarın hiç olmasın hala 20 lerdeyim.
güvercin ürkekligi.bir kazmaya sap olamayan versiyonu ise elem vericidir.
bazı kişilerde olmayan sendromdur. bende olmayan sendromdur yazsam sadece sizi ilgilendirecek derecede subjektif denecek.* başka kimi örnek verebilirim bilmiyorum. 25 yaşına girdiğimde ne hissettiysem aynısını hissettiğim bir yaştı.
ulan genclik gitti, düsüncelerine salar insan kendini, zor bir dönemdir bazilari icin. girisi suskun cikisi muhtesem sendromdur. 40. yas mi? Heralde hidayete ermege hazirlanalicagi icin sendromsuz olsa gerek.
bu hayatı, ben 30 yıl nasıl da yaşadım sendromudur. ya da nasıl yaşadım sendromu. bir kere;
dogurganlik olasiliginin giderek dusen östrojen seviyesi nedeniyle azalmasına;

kadinin en guzel ve cekici oldugu, kisiliginin ve kadinsiliginin oturdugu yaslar 30'lu yaslardir gibi sözlerin daha sık duymaya;

keşke, keşke, keşke envanterleri yapmaya sebep veren sendrom.

hani böyle, virajı alamayacağınıza kendinizi inandırıp, ama gene de almaya çalışıp, alamayıp ortadaki refüje bindirirsiniz ya aynen öyle bir şey.
acı bir gerçek! iyimser bir ihtimal, yolun yarısı demek. manasız sıkıntıların, sebepsiz kasvetlerin dönemi. başlı başına ağır bir sendrom.
geriye dönüp baktığın zaman yaşananlara; çoğu dönemler mutlu olunsa dahi, yeterli ve gerekiği gibi yaşanmamış gelir insana. ve ilerisi için kaygısız ve kayıtsız kalamadığın sınırlı bir döneme geçiştir. kısacası ağır bir bunalım.
en azından benim için
çünkü, yirmiler bitmiştir. ne yapacağını bilememenin, rüzgarlara kapılıp kendini tanımadığın kıyılarda bulmanın, o kıyılardan tekrar kendine dönmeye çalışmanın yaşları yirmiler, nihayete ermiştir.
başka başka adamların ve kadınların peşinden kendinden epey uzaklara gidip, sonra o tanımadığın yerlerden kendine dönmeye çalışmadın mı?
* * *
çünkü, artık çocuk değilsin. çocuk kalmak üzerine yapılan edebiyatları koy bir kenara, hepsi saçmadır aslında. büyümek iyidir. çocuklar insana yakışmayacak kadar acımasız olabilirler. çocuklar insanlara hak etmedikleri merhametleri gösterebilirler. çocuklukla ilgili bir tek "şaşırmak yeteneğini" alabilirsin yanına. almalısın, becerebilirsen mutlaka!
çocuk sanıp seni aslında hiç de çocukça olmayan cümlelerini gürültüye getirmediler mi? şimdi sen de "büyüklerin" arasındasın, sözlerinle onların ağırlığındasın.
* * *
çünkü gövdenin bir rahiyası var artık; yaşadıklarından dolayı ağır ağır birikmiş. uçuşamayacak kadar ağırsın şimdi. kendini kaldırıp oradan oraya koymak istediğinde bunu nasıl yapacağını öğrenmiş olduğun için hafif.
çakılıp kaldığın zamanlarda nereye, nasıl gidileceğini, varılacağını bilmediğin için donup kalmadın mı kendinin karanlıklarında? şimdi sen kendine alışıksın. dibe vuran hallerine, sonra nasıl çıktığına alışıksın. şimdi artık sen kendinin düşmüş ve kalkmış hallerine tanıksın.
* * *
ömrün en güzel yerindesin. gençliğin tatlılığıyla ihtiyarlamanın bilgeliği arasındaki en tepedeki noktada duruyorsun. ister yine uçuşur ister beğendiğin yerde durursun.
şimdi sen büyük yolculuklara hiç korkmadan çıkabilirsin. şimdi sen tam kendine göresin.
* * *
artık başkalarının senin hakkında düşündükleri de önemli değil. sen artık bir kayalıksın, hayat eteklerine dalga dalga vuruyor. sözler, kötülükler, su kabarcıkları gibi sönüveriyor. sen yine orada duruyorsun. rüzgar uğulduyor tepelerinde; sanki gülüyorsun.
tin tin tini mini hanım gibisin. peşinde bir rüzgarla yürüyorsun sanki. sen yürüdükçe rüzgar estiriyorsun. böyle hissetmek iyi geliyor ya da. ama kendini sevme işini abartmayacak kadar da kendini biliyorsun. efendisin, iyisin. canın fena sıkılsa da ara sıra artık kendini tedavi etmeyi biliyorsun.
* * *
otuz iyidir. çünkü sen otuzsun. bu kadar. kendinin tadına bakıyorsun. dünyaya gelmiş ve yürümekte olan birisin. bir gün gideceksin. sen bu halin tadına bakıyorsun, bu gövdenin içinde olmayı, böyle bir beyin ve böyle bir kalp taşıyor olmayı elinden geldiğince deniyorsun. şimdi sen artık abartmıyorsun. abartmadığın için zaman daha az sürtünüyor sana. sen artık daha ziyade tıngır mıngır cümleleri seviyorsun. tıngır mıngır... tıngır mıngır... ellerini başının arkasına koyup, ayaklarını şöylemesine uzatıp dünyanın hallerine bakıyorsun. dünya da senin hallerine... otuz iyidir. çünkü sen şimdi otuzsun!"

(bkz: ece temelkuran)
içine düştüğünüz boş bir havuzdur.

ağaçların her yıl sonunda gövdelerine bir çember daha eklediklerini düşününce.

29 dan 30 olmak ya da 30 dan tekrar 30 * olmak üzerinize çizilen kalın bir çember hissi verse de boş bomboş bir duygu aslında.

önemli olan içi güzelliklerle dolu güzel bir yaş. yani bu yaz aylarında dolu dopdolu serin bir havuz.
güzel bir yaş olamakla beraber hayatınızın yönüne göre kararlar almaya başlayacağınız yaştır. hayata dair dönüm noktasıdır.

evli değilseniz ama sevgiliniz varsa evlenip çocuk sahibi olmak isteyebilirsiniz.
sevgiliniz yoksa evliliği tamamen unutup çocuktanda vazgeçip kendinize dönük bir hayat tarzı seçebilirsiniz.

bir çok şeyi sorgulatan yaş. iş , eş , yaşam kısacası herşey bu yaşta oturuyor ve kalkmıyor.
bana sorarsanız gençlik 33 yaşından sonra bitmektedir. sendromun adı 33 yaş sendromu olarak değiştirilmelidir. *
Ne gençsin ne de orta yaşlı.

Saçın beyazların istilasında, Siyah monta düşen minik kar taneleri gibi. Yüzünden okunuyor tüm yaşanmışlıkların. ifaden oturmuş yerli yerine. çizgilerin daha belirgin. Yaşadığın 30 yılın bıraktığı hüzün, kızgınlık, mutluluk... Kızınca belirginleşen kaşlarının arasındaki çizgiler sen çatmasan da hazırlar orda. Hüznün ve yorgunluğun gözlerinin altına yerleşmiş, siyah bakkal torbaları gibi, iğreti ama gizleyen... Güldüğün zaman elmacık kemiklerin nasıl da meyilli hemen ön plana çıkmaya... Biliyorlar çünkü artık gülmenin kıymetini.

Delikanlı gibi savaş meydanlarında en önde koşmaya mecalin yok bundan böyle. Hacet olmadığını görmüşsün. Her daim elinde kalkanın ve hatta silahın, tetiktesin. Farkındasın her şeyin. Ezberlemişsin, defalarca tekrarlamış her şey kendini. Görmüş geçirmişsin. Bir o kadar da geçirilmişsin. Tüm yaralarından dersler çıkarmışsın. Yeni yaraya yer kalmamış, tüm yerler kat karşılığında arsa sahiplerine dağıtılmış.

hesabın kapanmış eskilerle. Kimseye söylenecek sözün kalmamış. Faydasızlığını öğrenmişsin bunların. Öğretmişler. herkeste bir parçan kalmış. eksik kalan yerlerine gömmüşsün özlemini ve hoş ezgilerini.

sorumlulukların artmış. beklentiler artmış. hem beklediklerin hem de senden beklenilenler... daha gerçekçi olmuşsun. hayallerin farklılaşmış. yapamadıkların arkanda içinde ukte. yapamayacaklarının farkında... en verimli çağının geçmişte mi kaldığı, şimdi mi olduğu yoksa gelecekte mi yaşanacağı belirsizliği yakanda. hayatı kaçırdın mı, yakaladın mı yoksa kovalıyor musun sorusu zihninde.

Bir de olacakları biliyorsun.

Aldığın kiloları zor vereceksin artık. sağlık bela olacak kısa bir süre sonra. hem spora da başlamadın hala. sigaraya hiç girmeyelim. Daha da çirkinleşeceksin. performansın düşecek, Eskisi kadar sevişemeyeceksin mesela. Aşık olmak çok zor artık. Aşık olunmak da öyle. Doğru insan kategorisinde değerlendirileceksin bundan böyle.

Yok yok güzel şeyler de olacak. Çirkinleşeceksin dedim ya. Bir o kadar da karizman artacak. Karizmatik ve olgun erkek diyecekler. Çok önemli bir şey bu. Gerçekten.

Allah da "çirkin ama karizmatik ve olgun adam" icadını çıkarandan razı olsun. olgun kısmı yoksa da ben ekledim. çok da şey oldu bence. oturdu. oturaklı oldu.

30 yaş sendromu; bu halet-i ruhiye içerisindeki bir adamın yaşadığı ızdıraptır.
kadınlar için minimum seviyedeki sendromdur. çünkü araştırmalara göre kadınların kendilerini en seksi hissettikleri yaşlardır.
(bkz: 30 undan sonra büyümeyen bayanlar)
cennette insanların yaşı hep 30larda olacakmış.belki yeryüzünde de aslında en güzel yıllarımızdır.artık kafamız karışık değildir,hayatı enli boylu tanıyoruzdur.boş hayaller yoktur.hayatın zevkleri netleşmiştir.ne istediğimizi biliyoruzdur ve ne istediğini bilen insanın mutlu olması da kolaydır.heryere gidebilecek kadar genç,herşeyi yapabilecek kadar özgür,fırtınaya kapılmayacak kadar bilge,hala güzel/yakışıklı olacak kadar gencizdir.iyidir be 30lu yaşlar?hı?dimi?hadi ama ikna olun!
ufak ufak başlayan çizgiler, eski hırslardan arınmış bir ruhla beraber, gençlik elden gidiyor sendromudur. ne çabuk da geçmiştir yıllar inanamazsınız.
genelde kadınlarda ortaya çıkan genellikle vücut olarak pek bir değişiklik olmayan ama psikolojik olarak cildin sarktığını felan düşünerek bunalım benzeri bir durumdur.
bu dönemde bayanların kozmetik ürünlerine harcamaları artabilir dikkat edilmelidir.
(bkz: bayanlarda yaşlanma korkusu)
30 yaşı en güzel yaştır, erkek ve kadın da, bilinçlenme hayatı biraz olsun çözebilme ekonomik özgürlüğünü kazanma vs, 30 yaşın da tavan yapmaktadır.