bugün

sendika org

referandum sonrası en güzel ve gerçekçi değerlendirmelerden birinin ferda koç tarafından yapıldığı site.

büyük tehlike’ye karşı “birleşik direniş düzeni” – ferda koç 14 eylül 2010 - ferda koç

“ben demiştim” demek için alıntılamıyorum. maksadım yalnızca “fikri takip”. 28 ağustos’ta sendika.org’da yayınlanan “referandum ve büyük tehlike” başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim: “referandum süreci, akp iktidarının toplumsal dayanağının “anadolu gericiliği” olduğunu bir kez daha gösteriyor. bu gerici toplumsal blok türkiye'de demokratik, bağımsızlıkçı ve özgürlükçü bir dönüşümün yaşanmasının da kürt sorununun çözümünün de önündeki temel toplumsal engeldir. dp döneminde oluşan, 1960'ların sonunda çözülmeye başlayan, mc'ler ve 12 eylül'le yeniden birleşmeye yönelen bu gerici bloğun akp tarafından güçlü bir biçimde ‘bütünleştirilmesi’, türkiye solunun ve kürt özgürlük hareketinin önündeki gerçek büyük tehlikedir. akp'nin olası bir referandum zaferi bu yönde atılmış önemli bir adım olacaktır.”

başkalarını bilmem ama, referandum benim beklediğim gibi sonuçlandı. bu nedenle akp’nin referandum zaferinin “nasıl” ortaya çıktığını tartışmak yerine bundan sonra ne olacağıyla ilgilenmek benim için daha anlamlı.

sonuç o kadar da “fena” değil. “züğürt tesellisi” yapmıyorum; rakamlardan söz ediyorum. akp sağın hemen bütün güçlerini “tepeden” veya “tabandan” birleştirmesine karşın “evet” oyları (bdp’nin %6 olarak kabul edilebilecek boykot oyları hesaba katıldığında) %54.5’te kaldı. buna mhp’nin “hayır” veren %6’sını kattığımızda, referandum tablosu sağın %60’lık bir oy oranına sahip olduğunu gösteriyor. oysa bir önceki seçimde türkiye’deki “sağ”, yani “milliyetçi-mukaddesatçı” denilen oyların oranı %70’i aşmıştı. dolayısıyla referandumdan sol adına çıkarılacak ilk sonuç, “sağın durakladığı” olgusudur.

boykot oyları hesaba katıldığında %39.5 olarak gerçekleşen “hayır” oylarından mhp’nin %6’sını çıkardığımızda geriye kalan %33.5’luk oy tabanı ile bdp’nin %6’lık oy tabanını birlikte hesapladığımızda türkiye’de sözcüğün geniş anlamıyla “sol”un oy oranı uzun yıllardan sonra ilk defa %40’ı yakalamış görünmektedir. (chp’nin “sol” bir parti sayılıp sayılamayacağı tartışmasından bağımsız bir biçimde, chp’ye oy veren seçmenin kendisini “sol”da saymasını referans alıyorum. bdp’nin ve seçmen kitlesinin aynı geniş anlamda “sol”da sayılması gerektiği ise bir başka gerçektir). hatırlanacağı gibi geçtiğimiz genel seçimlerde bu oran %28’di.

sağın duraklamasını tartışırken öncelikle altını çizmemiz gereken nokta, 2001-2008 arasında “muhafazakar sağ-merkez”in akp ve mhp’den oluşan iki kanatlı bir yapıya dönüşmüş olduğu gerçeğidir. sağın duraklaması bu kanatların ikisi için de geçerlidir. referandumda mhp tabanından verilen “evet” oylarının önümüzdeki süreçte akp oyu haline gelip gelmeyeceği şimdiden kestirilemez. ancak, akp’nin yaşamakta olduğu duraklamayı aşmak için mhp oylarına talip olduğu da artık açıkça görülmektedir. mhp liderliğinin “hayır”ına karşın yaşanan bu “taban hareketi”nin mhp yönetimi üzerinde yaratacağı baskının mhp ile akp arasındaki ilişkilerde ciddi bir değişim yaratacağını söylemek de bir kehanet sayılmaz. mhp yönetimi ya akp’ye karşı politikasını gözden geçirerek, tabandaki “birleşme” eğilimini akp ile yapacağı açık ya da örtük bir koalisyonla “yönetecektir”; ya da “daralmayı” göze alarak akp ile arasındaki mesafeyi açmak için “yukardan” şiddetli bir zorlamaya yönelecek ve “safra atarak” akp’nin mhp tabanına doğru genişlemesinin önünü açacaktır. her iki durumda da iktidardaki sağın politikalarının ırkçı-otoriter bir doğrultuda gelişmesi neredeyse kaçınılmazdır.

bu kestirimin doğru kabul edilmesi halinde erdoğan’ın ilan ettiği yeni anayasa’nın ancak bir akp-mhp anayasası olarak “yapılabileceği” de görülmelidir. (akp’nin ’82 anayasasını demokratik bir doğrultuda değiştirme vaadini öne çıkararak “evet” bayraktarlığı yapan soytarıların bu durumu da pişkinlikle karşılayacaklarından, hatta yine bir yolunu bulup “üste çıkacaklarından” hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır).

bu sonuç bir başka gerçeğin de kanıtıdır: gündemdeki “anayasa reformu”, neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının“değişen ve gelişen” ihtiyaçlarını karşılamayı, ’82 anayasası’nın bu ihtiyaçlar bakımından içerdiği elverişsiz unsurlarından temizlenmesini hedefleyen bir “siyasal uyum” programından ibarettir. neoliberal yeni sömürgeciliğin “yeni anayasası”nın akp-mhp koalisyonunda ifadesini bulan “sağ çoğunluğa” yaptırılması da “eşyanın tabiatına” uygun olanıdır.

dolayısıyla referandum, “türkiye’deki kürt sorunun çözümünün abd’nin ve dolayısıyla akp’nin politik programında birincil bir amaç olarak yer aldığı” biçimindeki tasavvurların gerçek dışılığının da göstergesi olmuştur.

sol oylardaki “yükseliş”in önemli bir unsurunun chp oylarındaki toparlanma olduğu bir başka gerçektir. chp’nin %30’lar seviyesindeki nispeten “kalıcı” oy tabanının baykal yönetiminin simgelediği ırkçı-devletçi-sermaye yanlısı politikalarla “dağıldığı” biliniyor. bu dağılmanın arkasındaki gerçek, chp’nin kürtler, aleviler, ilerici aydınlar, işçiler ve yoksul halk içindeki desteğinin uğradığı büyük erozyon bulunuyordu. kılıçdaroğlu ile birlikte chp’nin bu “kayıplarını gidermeyi” hedefleyen bir “söylem”e yönelmesinin, chp’nin “dağılan” geleneksel tabanında belirgin bir kıpırdanmaya yol açtığı görülüyor. bu söylem düzenlemesindeki bir dizi tutarsızlığa karşın, kürt sorunundaki politikalarda giderek öne çıkan özeleştirel ifadeler; toplumsal politikalarda işçi ve yoksul halkın taleplerini gözeten “sol” söylemlere yönelim, chp’nin dağılan tabanını toparlayan asıl motivatörler gibi görünmektedir. referandum sonucu chp’nin kürt özgürlük hareketi ile işçi sınıfı ve halkın hak mücadeleleri ile olumlu bir ilişki kurduğu ölçüde geleneksel oy tabanını “sol” bir kitle halinde toparlayabilmesinin olanaklı olduğunu göstermiştir. chp kurmayının bu olanağı değerlendirip değerlendir(e)meyeceği ayrı bir tartışma konusudur.

ancak “sosyal demokrasi”deki bu “toparlanma” eğiliminin kürt özgürlük hareketindeki, güvencesiz işçi hareketindeki ve halkın hak mücadelelerindeki gelişmelerle olumlu bir ilişki kurmaya yönelir “gibi görünmesinden” kaynaklandığı ortadadır. chp’deki bu söylem değişimi, chp’nin bir “başarısı” değildir; tarihsel süreç, chp’yi bu “değişime” mecbur etmiştir. chp kürtler’e, işçilere ve halka sırtını döndüğü ölçüde dağılmış ve tükenme noktasına gelmiştir. buna karşılık kürtler, işçiler ve yoksul halk ırkçılığa, neoliberal yeni sömürgecilik politikalarına karşı direnişlerini sürdürmekte inat etmişler ve bu direnişe özgü politik alternatifleri inşa etme yoluna da girmişlerdir. chp’yi yeniden sol söylemlere zorlayan da bu politik-toplumsal mücadele sürecidir. “söyleyene değil, söyletene bakılmalıdır”. “söyletenler”in referandum sürecindeki politik performansları ise şimdilik “ayrı ayrı” başarılardır.

kürt özgürlük hareketi, bölgedeki “boykot” oranlarıyla kürt sorununda çözümün muhatabının kürt halkı olduğunu göstermeyi ve akp’nin “kürt sorununun çözümünü sağlayacak tek güç” olduğu yalanını açığa çıkarmayı başardı. referandum sonuçları, kürt özgürlük hareketinin “boykot” tutumunun referandum sonucunu olumsuz etkileyeceği, hayır oylarını erozyona uğratacağı yönlü eleştirilerin tam olarak yerinde olmadığını da gösterdi. (“boykot” tavrının başlangıcında özellikle bdp içerisindeki kimi kürt politikacılarının ve aydınlarının akp ile “pazarlıkçı” bir beklenti içinde bdp’yi fiilen hareketsiz hale getirdikleri bir gerçektir. ancak kürt özgürlük hareketinin liderliği bu kısa süreli “kararsızlığı” günü gününe değerlendirmelerle aşmayı ve “boykot” politikasını “kürtlerin hayırı”na dönüştürmeyi başardı.)

“fırat’ın batısında” ise halkevleri-ödp-tkp-emep’in oluşturduğu “halkın hayırı var” inisiyatifi, her şeyden önce türkiye solunun onlarca yıllık mücadeleler içinde üretilmiş temel konumlanışını bugünün siyasi mücadelesine taşıyan sağlam bir omurga oluşturmayı başardı. bu “omurga”, ilerici emek, meslek ve halk örgütlerinin “hayır” siyasetini sosyalist bir pozisyondan kavramalarında önemli bir rol oynadı. sosyalistlerin ilerici kitle örgütleriyle kurduğu bu diyalog, çok kısa bir süre içinde referandum sürecindeki “sol tez”i biçimlendirdi. sürece “itirazımız yalnızca iki maddeye” diyerek başlayan chp, referanduma bir ay kala “hayır”larının arasına “yerindelik denetimi”, “birden fazla sendikaya üyelik hakkı”, “kamu çalışanlarına grev yasağı” gibi unsurları da almak zorunda kaldıysa, bunda “halkın hayırı”nın belirleyici bir rol oynadığının teslim etmek gerekir.

referandum sürecinde “sol” politaları kendi gerçeklikleri içinde cisimleştiren bu iki inisiyatif merkezinin “kürtlerin hayırı” ile “halkın hayırı”ndan yola çıkarak mhp’leşen akp’ye (veya akp-mhp koalisyonuna) karşı birleşik bir “direniş düzeni” üretmeleri, solun ve türkiye’nin geleceğini biçimlendirebilir. bu noktadaki en önemli engel ise türkiye sosyalist hareketindeki ( “sosyal şoven tortu”nun bir ifadesi olan) ve kürt özgürlük hareketindeki (“ilkel-milliyetçi tortu”nun bir ifadesi olan) “sınıf mücadelesi” ile “kimlik mücadelesi”nin birbirini reddeden iki ayrı doğaya sahip olduğu yanılsamasıdır. bu yanılsama ancak pratikte ve bilinçli pratikle aşılabilir.

akp’nin mhp tabanına genişleyerek veya mhp koalisyonu ile anadolu gericiliğini “bütünleştirmesi” büyük bir tehlikedir. ancak bu “büyük tehlike” gelişirken, türkiye sol’unun dağılan “doğal temeli”ni, sosyalist aydınları, işçileri, kürtleri, alevileri ve yoksul halkı bir araya getiren bir “diriliş dinamizmi”nin yaratılmasının olanaklarını da önümüze koymaktadır.

http://www.sendika.org/