bugün

askeriye kantini

vitrin düzeninden yoksun kantin.

camın en önünde don, bisküvi, çorap, içlik, traş kolonyası, kek, jilet yan yana durur. kola istersiniz fanilaların altından çıkar vs..

sigara azdır ve çeşit sıfırdır. parliament asla bulamaz, dışarıdan ajan ayarlarsınız. mesela tekelle tanıdık olduysanız size her gün tel örgülerin ardından sigara atar, isterseniz kutu içki de..

kantinin açık olduğu saatler, kantin sorumlusunun keyfine kalmıştır. istediği zaman açar, istediği zaman kapatır. ta ki komutandan zılgıtı yiyene dek..

sıra asla bitmez, alt devreler en arkaya geçer ve hep arkada kalır. neden mi? üst devreler arkadan gelip öne kaynak yapar da ondan.. tabi poşetler yani kısa dönemler hariç..

sıranın önüne geçmek için kullanılan taktiklerden biri de; ''olm ahmet yarbayım muratti istedi, acil bekliyo '' tadında yalanlardır. bir olur yerler, iki olur yerler, üçüncü de yemezler. hayır yani komutan cidden bekliyor olsa bile yemezler.

sırf bu sebeplerden dolayı, askerlikte kantinci, çaycı, terzi, berber gibi stratejik konuma sahip askerlerle aranızı iyi tutun. benden söylemesi..

ya da benim gibi üst düzey bir komutanın askeri olun, bölük komutanı bile dışarı istediğiniz gibi girip çıkmanıza karışamasın. işlerinizi elinizi kolunuzu sallaya sallaya dışarıda halledin. inzibatlar çevirdiğinde ben tugay karargahtan, bilmem kim paşanın yazıcısıyım deyin, kimlik bile sormasınlar..

ama yine de o sıranın arkasına geçerdim, çünkü hiçbir zaman beklemezdim. sağolsunlar bana işim nasıl olsa aceledir diye hep yer verirlerdi..