bugün

hava

iskender pala'nın geçen hafta zaman gazetesinde kaleme aldığı güzel yazı:

Hava, hayatı oluşturan diğer üç unsur (ateş, su, toprak) arasında ruhanî yanı en yüksek olanıdır ve melekler havada uçarlar.

Cinler, ruhlar ve insanın hayal gücüne hitap eden hayalî varlıklar onun içinde bir başka boyutta kendilerince bir hayat sürerler. Çok sevinçli olduğumuz vakitler uçmak gelir içimizden. Kuşlar gibi özgür olmak... Üç boyutu birden yaşamak... Bu ancak havayı hissetmiş bir varlığın hayali olabilir. Nitekim uçaklar, kelebekler veya bülbüller; hava olmasa asla uçamazlardı. Avucumuzdan üfürdüğümüz kuru bir gül yaprağı, eğer hava olmasaydı, yere bir külçe gibi çakılırdı.

insan havayı göremez, yakalayamaz, kontrol altına alamaz, ama eylemlerine bakarak onu hemen yanı başında, çevresinde hisseder. Bir şeyler duyarız ve havanın orda, işbaşında olduğunu biliriz. Dalgalanan ekinler, savrulan yapraklar, göklerde dolanıp duran bulutlar veya denizlerde gezintiye çıkan yelkenliler... Vınlamalar, uğultular, hüzünlü şarkılar, şiddetli ulumalar... Ağzımızı açınca ciğerlerimize; derin nefeslere ve soluk soluğa bir hayata... Havanın bizi yaşatabilmek için kafalarımızın üzerinde, 480 km. yüksekliğe kadar 5500 trilyon ton ağırlıkla bu işleri yaptığını okuduğumda çok şaşırmış ve onun bu ağırlığı altında pestilim çıkmadığına hayretler ederek Şirazlı Sa'dî'nin o ünlü kitabı Gülistan'ın başlangıç cümlelerini hatırlamıştım: "Alınan her nefes ömrün uzamasını, verilen nefesler de vücudun rahatlamasını sağlar. Demek ki her nefeste iki nimet vardır; her nimet için de bir şükür lazımdır."

Hava, canlıların enerji sermayesidir. Bu sermaye bedenin bilumum faaliyetlerinde harcanır. Yanıp sönen bir ateş böceği, marul yaprağı kemiren bir kaplumbağa, aşk şarkıları söyleyen bir kanarya, avını kovalayan bir kılıç balığı veya aslanın önünde kaçmakta olan ceylan, tıpkı insanlar gibi aynı havayı kullanırlar. Yani şu anda aldığımız bir nefes, bundan kırk bilmem kaç bin yıl önce Afrika'daki bir gergedanın ağzından çıkmış olabilir. Nuh Nebi veya Hz. Ali'nin ciğerlerinde de dolaşmış olabilir. içimizdeki hava daha önce sayısız boyutlarda başkaları tarafından kullanılmış olan havadır. Belki de bu yüzden Allah insanlara ömür verirken görece takvim yıllarını, ayları, gün veya saatleri değil de nefes hesabını esas almıştır. Ömrümüz, söz gelimi 999 milyar 999 milyon 999 bin 999 nefes olsun. Biz o son 999'uncu nefesi aldığımızda zamanın dışına bir yere çıkarılırız. Sahne gerisi değildir burası, kulis de değildir. Seyirciler arasını da hesaba katmayın. Şöyle daha dışarılarda bir yer. Yerden ziyade havaya yakın, belki onun içinde, yanında, kıyısında, her neyse... Bedenin öldüğü ama ruhun yaşamasını devam ettirdiği bu 999'uncu nefes aslında yalnızca maddeyi (canlının maddî varlığını; masivayı) ilgilendirir. Demek ki hava insanın ruhuna bir hayat mekanı olmakla kalmıyor, onun maddî hayatına da bir sınır çizebiliyor.

Sigara yasağı artık kapalı mekanlardan açık mekanlara taşıyor. Metropoller temiz hava için kavga verir hale düştüler. Ağaçlandırma faaliyetleri dünyanın her yanındaki çevreci örgütlerin en birincil faaliyet alanları. Küresel ısınma yavaş yavaş kendini hissettirmekte. Havadan sudan işlerin çağı geçeli çok oldu. Neredeyse kır havaları tüplere konulup marketlerde satılacak noktalara gelindi. Temiz havanın lüks tüketim malzemeleri arasında sayılmasından Allah bizleri korusun.

BEDAVA HAYAT

Ne diyordu Orhan Veli:

Bedava yaşıyoruz, bedava / Hava bedava, bulut bedava /

Dere tepe bedava, / Yağmur çamur bedava

Şimdilerde bütün bunlar için devletin büyük yatırımlar yaptığına bakmayın, gerçekten bir vakitler bunlar bedava imiş. Bakınız bedava kelimesine; Farsça "bâd (rüzgâr, hava)" ile Arapça "heva (hava, yel)" kelimelerinin tamlamasıyla oluşmuş, "bâd-ı heva" olmuş. Yani "hava rüzgârı" gibi bir şey. Sözlüklerde bu kelimenin karşısında "bir karşılık ödenmeden elde edilen şeyler hakkında kullanıldığı" yazılıdır. Yani rüzgâr veya hava vererek yapılmış bir ödeme biçimi gibi. Hatta dilimizde bir de "bedavadan da ucuz" vardır.

insanın havaya olan ihtiyacının çokluğu düşünüldüğünde havanın bu derece ucuz bulunması doğrusu şükre seza bir şeydir. Lakin daha derin bir bakış hemen görür ki hava aslında bizi dünyalık yapan şeydir de. Yani insanın içindeki hava, ona dünyaya ait olduğunu hissettirir. Nitekim hava ile heva da aynı kelimedir. Heva, "heves, arzu, istek" gibi anlamlar taşır ki bu da insan nefsinin tabiatı gereği olan şeylere meyletmesi, yani ulvî varlığını ıskalayıp süflî cihete yönelmesine yol açar. Havanın heves olması halinde insan ruhunda kırılmalar başlar ve gönül aynası buğulanır, havaî bir mizaç edinilir. Ne diyelim: "Allah bes; bakî heves!" veya "Hevâ-yı aşka uyup kûy-ı yâre dek gideriz (Aşk arzusuna uyup sevgilinin mahallesine kadar gideriz)."

Güzel havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli