bugün

deatly

yazasım var ya buralara. ama nereye ne yazsam bilemedim. kafamın içi olmuş tbmm. öyle bağırtılar, çığlıklar varki içerde, öyle bir keşmekeş. bülent arınç var içerde ağlayan. kamer genç var. avrupa birliği bakanı bile var. içerideki herkes kendini doğru görüyor. küfür kıyamet, seviyesizlik, saygısızlık. içerdeki her fikir kendini haklı sanıyor. içerisi olmuş gezi parkı olayları. bir tarafta güzellikler olabileceğini düşünüp her şeye rağmen direnmeye çalışan fikirler, diğer tarafta direnirsen, dayanırsan sonun şu olur diye tehdit eden korkular...

ilk entrymi 2007 de girmişim bu sözlüğe. altı yıl geçmiş aradan. uzun zaman altı yıl. altı yılda insan çok şey yaşıyor. yaşamayanı da vardır tabi. altı yıl önce tam da o zamanlar bir işe girmiştir bazısı. sonra evlenmiştir. işinden evine gitmiştir, oturup televizyon izlemiştir, sonra karısına sarılmıştır, sabah kalkıp tekrar işine. hafta da bir iki sevişmiştir. sahibinden.com u açıp para biriktirince hangi arabayı alayım diye bakmıştır. sonra para biriktirmiştir biraz biraz. istediği arabayı alamamıştır ama, bir araba almıştır. o ara sevişmelerde birde çocuk yapmıştır. kira yeter artık, krediyle bir eve girmek lazım demiştir. ayda bir iki eşiyle dışarıda yemeğe gitmiştir. sonra dönüp acun izlemiştir. sonra tekrar kalkıp işe.. ve belki şunu demiştir içinden; hayat ne acayip. altı sene önce hiçbir şeyim yokken şu anda bir eşim, işim, bir çocuğum ve bir arabam var...

yazdığım kurguya özendim. hayat bu ya işte, altı sene önce biri bana çıkıp dese, gün gelecek ve bu şekilde bir hayata özeneceksin, şöyle okkalı bir siktir çeker ve en fazla gülerdim. lakin daha şimdi, hayatını yazarken özendim şu herife. göbekli, gözlüklü, içki içmeyen, genellikle kumaş ya da keten pantolon giyen, pazar günleri en büyük eğlencesi fırına kadar gidip sıcak simit almak olan, kimseye çaktırmadan içine pembe jartiyer giyen, gömleğinin düğ...jartiyer!! aboovvvv..tanga mı lan o götündeki? herif sapık çıktı. ulan özendiydik bide biz bu ibneye. ahanda öpmeye çalışıyor. rujlu rujlu hemde dudaklar..kaç kaç kaç...

olum peki taylan, ne yaşadın altı yılda derseniz, bana oğlumlu konuşma, enseni emerim senin der ve konuya girerim. vazgeçtim, girmem. tanımadığım, etmediğim adama ne anlatıcam lan. ben mi açtım konuyu? haklısın lan ben açtım. kafam karışık işte. yahu özet geçeyim o zaman. çok güzel zamanlarım oldu altı yılda. geceleri sabahlara kadar eğlendiğim, 24 saat uyumadığım, katıla katıla güldüğüm, hayat ne güzel lan dediğim zamanlarım. tabi çok sürmediler. hani klişe bir tabir ama, sonrasında çok düştüm kalktım dizlerim, kollarım hep yara oldu. yaralar kurudu, kabuk bağladı derken yine düştüm ben takılıp bir şeylere. yaralar tekrar açıldı. böyle böyle yaralar sabitlendi yerlerinde, kabul tutmadı artık. öyle kanadı, alıştım bende buna. iş, güç, aile oldu mortal kombat. kıran kırana mücadelelerin sonunda en güzelinden finish him'leri yedim. tabi dost, arkadaşta çok kalmadı. altı yılda beni seven birden çok kadın oldu, ama ben sadece bir kadını sevdim. çok ağır laflar yedim, yeri geldi çok ağır laflar ettim. gururu onuru sıfırladığım zamanlar oldu, delice korktuğum günler geceler. ağlak bir adam oldum bu arada, mızmız sevimsiz bir adam. çevremdeki insanlar değişti. kalbimi eline alıp parçalayanlar, dengesizliğime dem vuranlar, karakterimi artık beğenmeyenler. neler neler...

ama hep mucizelere inanmışımdır ben. hep bir şekilde her şeyin düzeleceğine, bir anda yoluna gireceğine inanmışımdır. ve günlerden bir gün o beklediğim mucize bir anda gerçekleşti. gece rüyama giren bir ak sakallı dede, beni alıp başka bir eve götürdü. sonra dede birden bire kayboluverdi. evin içinde sessizce çalan ilginç bir müzik, ama kimsecikler yok. müziğin sesi biraz tanıdık ama, uzaktan geliyor. ne olduğunu bir türlü seçemiyorum. nerden geliyor bu ses diye evi dolaşmaya başladım. odaların tamamına baktım ama müziğin kaynağını bulamadım. sonra banyoya doğru yöneldim. kulağı kapıya dayadım. ve evet, kaynağı sonunda bulmuştum. müzik sesi banyodan geliyordu. yavaşça kapıyı açtım. önce beyaz bir ışık görüyorum sandım. sonra anladım ki o gördüğüm beyaz bir ışık değil, duşun altında birbirine kitleyen üç tane aksakallı dede idi. tabi ortamında verdiği etki ile çalan müziği sonunda tanımıştım. bastonların da işin içine girmesiyle ağlayarak kaçtım ben o evden. durup kustum bazı bazı ama sonra yine koşarak kaçtım. hayaller aleminden kurtulana kadar..

demem odur ki dostlarım, hayat öyle boktandır ki, her şeyin bir anda düzeleceğini sanıp mucizelere inananları dedeler sker. asla ama asla tam olarak düzelemezsiniz. asla ama asla koşulsuz sevilemezsiniz. asla tam olarak mutlu ve sakin olamazsınız. sizi asıl güçlü kılacak olan, asıl mutlu edecek olan mutsuzluğunda hayatınızın bir parçası olduğunu bilmek. mutsuzlukla karşılaştığınızda mucizeler beklememek ya da ondan kaçmaya çalışmak yerine mutsuzluğu da mutluluk gibi koynunuza almak olacak. olum işin bu kısmında çok sıçtım biliyorum ama sıkıldım lan artık. zaten bir anafikire istinaden yazmadım. yazmak istedim kafam karışık diye. bak gülüyor. gülme lan.