bugün

football manager 2012

istikrarlı bir şekilde ilerlediğiniz zaman başarıyı bulabileceğiniz oyun.

her menajerlik serisine başladığım gibi bunda da 5 adet lig açıp(türkiye, italya, ispanya, ingiltere, fransa) galatasarayımla oyunuma başladım. galatasaray'daki ilk sezonum tabii ki sıfır transferle geçti ve bu süreçte takımı ve oyunu tanımaya özen gösterdim. zira ilk senemde şampiyon olamadım ama play-off gruplarında 3.lükten 2.liği yakalayabildim ve şampiyonlar ligine katıldım. dolayısıyla gelen para ve futbolculardan bir kısmını göndererek bütçemi güçlendirdim. artık yeni sezonda tek hedef şampiyonluk ve şampiyonlar liginde gruplardan çıkıp gidebileceğim yere kadar gitmekti. o sezon şampiyon olduk açık ara farkla ve şampiyonlar liginde 2. turda real madrid'e elendik. ama tt arena'daki ilk maç unutulmazdı. 1-0 geriye düştüğümüz maçı ikinci yarıda 2-1 kazanmayı bildik ama yetmedi.

3. sezonuma başlarken yaptığım transferlerle takımı komple yenilemiştim. cristian benitez adlı kolombiyalıyı getirip forvete koydum ve adam takıma çabucak ısındı. attığı gollerle beni kendimden geçirdi derken ortaya takımda değiştiremediğim tek faktör, sabri faktörü çıktı...

herkesi takımdan gönderirken bir tek sabri'yi tutmak istemiştim. sebebi de belliydi, alt yapıdan çıkan tek galatasaraylı o kalmıştı takımımda ve kaptandı. her maç oynamıyordu belki ama oynadığı maçlarda yüreğini ortaya koyuyordu sabriciğim... taa ki olaylı fenerbahçe maçına kadar.

maçın 4. dakikasında sabri takımını 10 kişi bıraktı. ardından benim için hezimet sayılabilecek bir skorla sahadan, kendi sahamızdan mağlup ayrıldık; 1-3.

kızdım! ne kızması nevrim döndü. maçın ardından basın toplantısında sabri'nin hareketini savunmadım diye morali düştü kaptanın. ardından 2 hafta maaş kesintisini taktım buna, moral sıfır... 2 gün sonra benimle görüşmek istediğini belirtti ben de görüştüm. ona haksızlık yaptığımı düşünmüş... takıma yaptığın haksızlık ne olacak dedim, bana saygı göstermelisin dedi, ulan takım galatasaray, ben de bu takımın patronuyum sen bana saygı göster edepsiz dedim, ağladı bu! bildiğin ağladı ya, konuşmayı terk etti! 2 gün sonra takımdan ayrılmak istediğini belirttiğinde bir şeylerin ters gittiğini anladım. ama iş işten çoktan geçmişti... sabri takımdan gitmek isterken aynı zamanda kulüp içerisinde huzursuzluk yaratıyordu. bir kaç futbolcu benimle konuşmak istedi, kabul etmedim, en sonunda 2. kaptanımız selçuk inan konuşmak isteyince kıramadım ve konuştuk. takım arkadaşına yapılan saygısızlığı kabul edemezmiş... ona da bastım kalayı, o da gitmek istediğini belirtti, onu da transfer listesine koydum! asabiyetim profesyonelliğimin önüne geçiyordu ancak bu arada şampiyonlar liginde çeyrek final gelip çatmıştı. o gün chelsea ile oynarken aklımın ucundan hiç geçmedi bir gün bu takımın başına geçeceğim ama abramoviç beni aklına yazmış anlaşılan. chelsea'yi evine boş gönderdik o akşam; 2-0. ama takım içi huzursuzluk lige çok olumsuz yansıyordu ve bir beşiktaş maçı. sakatlıklardan dolayı kadro kurmakta sıkıntı çektiğim için mecburen sabri ve selçuk'u ilk 11'de oynattım. oynatmaz olaydım... ve o maçtan sonra anladım ki benim artık bu takımda yerim yok...

istifamı verdim hemen maçın ardından. ünal aysal sağolsun hemen kabul etti, vay efendim 2 sene şampiyon yaptın, vay efendim şampiyonlar liginde galatasaray'ın adını tekrar duyurdun falan demedi hiç yani... ben de aldım valizimi ve galatasaray'a değil sabri'ye küskün olarak ayrıldım çok sevdiğim kulübümden...

işsizlik günleri zor olmadı. bir kaç ay sonra birer birer avrupa kulüplerinden istifa sesleri yükseldi. ilk önce napoli istedi beni, gitmedim. sonra atletico madrid istedi, orada da arda var diye gitmedim. ardından brescia menajeri istifa etti ve adım brescia ile anıldı ama kulüp zaten borç batağında olduğu için istediğim parayı veremedi(eğer verselerdi giderdim).

ve derken türkiye milli takımımız dünya kupası elemelerine de katılamadı ve mustafa denizli ile yollarını ayırdı. hemen başvurdum, "milli takım için çalışmak benim için şereftir" dedim ve göreve kabul edildim. ilk işim takımı emrelerden, sabrilerden, servetlerden kurtarmak oldu. kaleye volkan demirel yerine oyunda barcelona'nın ikinci kalecisi konumunda olan onur kıvrak'ı geçirdim. defans 4'lüsü gönül, egemen, serdar kesimal, serkan balcı'dan oluşuyordu artık. defansif orta saha pozisyonunda jem karacan, hemen yanında oyun kurucu pozisyonunda nuri şahin görev alıyordu... onların önünde arda turan, mehmet ekici, burak yılmaz ve forvette de mevlüt erdinç... gençlere de yer veriyordum takımda elbette... gökhan töreler, muhammet demirciler, gökhan süzenler, hakan arslantaşlar, necip uysallar ve daha niceleri hep benim zamanımda ilk kez a milli formayı geçirdiler sırtlarına...

her şey çok güzel gidiyordu. euro 16 elemelerinde grupta liderdik. israil'i evimizde 4-0, belçika'yı deplasmanda 2-1, san marino'yu evimizde 7-1 ile geçmiştik... derken chelsea fc yollarını teknik direktör villas boas ile ayırdı... umursamadım en başta çünkü milli takım bana yetiyordu. ancak gelen teklif ile bir durup düşünmem gerektiğini anladım. hem kulüp hem de milli takımı yönetebilirdim. öyleyse neden denemiyorum deyip chelsea ile göreve başladım. kulüp 12 hafta sonunda topladığı 11 puan ile 14. sıradaydı ben takımın başına geçtiğimde. di maria, darijo srna, leighton baines takımın yeni yüzlerindendi. gerisi bildiğin chelsea... ancak bir kaç eksik sezdim hemen, 35 yaşındaki lampard ve terry a takımda yoklardı. hemen reserve takıma baktım bir de ne göreyim, bu ikisi reserve takımda... hemen ikisini çıkardım ve 2008'deki galatasaray formülünü bu takımda uyguladım. o sene mucizevi bir geri dönüşle ligi şampiyon bitirdik. takımın benimle beraber kendine güveni gelmişti. ardından abramoviç de kesenin ağzını açında transferde bir bir bombaları patlattım.

önce neymar'ı getirdim brezilya'dan... artık avrupa yüzü görmeliydi. ardından eden hazard katıldı takıma. porto'dan genç yıldız james rodriguez'i de oyun kurucu olarak monte edince takımın teknik ve yaratıcı tarafı tavan yaptı. ancak savunma ve kale sıkıntı veriyordu yaş ortalaması yüzünden... kaleye curtois'i defansa da eski chelsea'li rajkovic'i ekledim. defansif orta sahaya da essien ve mikel'den arda kalan zamanlar için maxime gonalons'u getirdim. şimdi chelsea tek hayali şampiyonlar ligi kupası için savaşmakta...

milli takım görevim de devam ediyor ayrıca. euro 16'yı benim gözümde garantiledik ancak matematiksel olarak 2 maç daha kazanmamız gerekiyor. ama üzülmeyin canlarım emin olun o maçların da üstesinden geleceğiz ve özlenen milli takımı hep beraber yaratacağız...

hee galatasaray ne durumda merak etmiyorum? ediyorum tabii ki. en son baktığımda ligde 11. sıradaydılar. başlarında imparator fatih terim vardı, sağ bekte ise sabri...

edit: an itibariyle chelsea ile ikinci sezonun 28. haftasındayım. fa cup'ta finale 1 maç kaldı, ligde manchester city'nin ardından 2. durumdayım ve şampiyonlar liginde yarı final ilk maçında real madrid ile karşılaşacağım. kadro şu;

gk: courtois (cech yedek kaldı bu sezon, adam gelişsin diye koydum 1-2 maçta kaleye bir daha bırakmadı allahsız...)

dr: ivanovic
dc: rajkovic
dc: david luiz
dl: baines

bwm: rodriguez (porto'da oynuyor kendisi, orta sahanın her yerinde görev yapabiliyor)
ap: juan mata

wr: neymar
10 numara: hazard
wl: di maria

fc: fernando torres.

yedekler:

cech, marcellis, terry, ramires, josh mcclaush mu ne bi topçu alt yapıdan, j. ayew, lukaku.

man. city neden mi lider? 34 maçta 54 gol atan agüero'ya sahipler... 31 maçta 43 asist yapan sneijder'i söylemiyim hiç...