türkiye'de 4 nisan 2008 tarihinde gösterime giren bir film. oyuncu kadrosunda lost dizisinin jack shephardmatthew fox da vardır.
tipik bir amerikan filmi, aksiyon sahneleri basarılı, 90 dakika süren filmde amerika baskanına yapılan suikasti farklı baskıs acılarıyla izlettiriyor, bu da onu seyreder kılıyor.
matthew fox un oyunculuğunu daha iyi gormek umuduyla gittim lakin 8 dakikayı aşmamıştır toplam seyrimiz. 10 üzerinden 7 lik film.
güzel ve farklı gözüken ama yine ve malesef hollywood klişesi olmaktan öteye gidemeyecek bir sona imza atmış film.

--spoiler--

"kardeşim bu amerikalılar ne melek insanlarmış böyle, bir karıncayı bile incitmeye çekinen insanları var. taa başkanından en altta sıradan bir zencisine kadar. zenci menci deyip geçmeyin (ya da afro amerikan diyelim ehehe) haa. amerikanın havasını teneffüs etmişse melek olması yeterlidir" gibi bir mesajı adapte etmeye çalışıyor film.

operasyonun beyni olan adam olabildiğince kötü yapılmaya çalışılmış. önüne geleni öldürüyor. arkadaşlarını bu yola başkoyduğu yoldaşlarını bile şahit olmaması için yok ediyor. yani -eeee siz türkler nasıl diyorsunuz?- tam bir orospu çocuğu * resmedilmiş. amma velakin bu kadar cana kıyamakta beis görmeyen adamımızın, bir veledi ezmemek için bu tür atraksiyonlara girebileceğine kargalar bile güler. eğer muro bu adamı görseydi diyeceği laf şu olurdu. "nalet olsun senin bu içindeki çocuk sevgisine!" niye filmi böyle bağlamaya çalışmışlar ki. saçma sapan bir durum olmuş.

ben zaten seyrederken o çocuk sahnesine bile yeterince ifrit olmuştum. "ne ulan bir amerikalının içindeki çocuk sevgisin göstermek için senaryoya kıytırıktan bir anneli çocuklu sahne eklemişler" izlenimi uyandırdığı için de o çocuğu her görüşümde "gebersin(!) de kurtulalım" dedim. tabi filmlerde çocukların asla ölmemesi gerçeğinden haberdar olduğum için filmin içine edebileceğini de aklıma getirmiştim. neticede de o veled-i zinanın yaptığı aşırı mallıklar ile filmin içine edildi.

nasıl edildi bakalım. içinde yüksek çocuk sevgisi bulunan amerikalı eli kameralı adamımız, yavrucağı içinde çocuk sevgisi o kadar da fazla olmayan ispanyol bir polise teslim etmekle ondan kurtulduğunu sanarak yanılmıştı. polisin elinden nasıl ve niye kaçtığını anlayamadığımız gereksiz varlık anna da mallığın zirvelerine tırmanarak, yol ortasında arabaların geldiğini görünce yürümeyi değil de durmayı tercih ediyor. (gerçi niye yola çıktı orası da muallakta. kaldırımdan yürüsene be çocuk!) bir de bekliyor ki birisi 50 m uzaktan koşarak gelsin de onu kurtarsın. neticede de öyle oluyor. saatte 90:takribi km hızla kayan ambulansın önünden çocuğu "yürüyerek" çeken adamı görüyoruz. yahu öyle yürüyerek kaçılabiliyorsa eğer kayarak gelen arabadan, o mal çocuk da öyle yapsaydı ya donup bekleyeceğine!

bu sonu hazmedemedim arkadaş ben. zaten amerikan başkanı ölmedi diye deli oldum. adamlar amerika başkanını rehin olarak alıp ne yapacaklardı da öldürmediler orasını da bi söyleseydiniz keşke. jack shephard abimizi o tarafta gördüğümüzden mi nedir teröristerle karşı bir sempati beslediğimi de itiraf etmeliyim.

ha bir de çok kolay yakalandı başkan. tek adam, tak tak vurdu herkesi. kurtlar vadisi pusu'da kızdığımız sahnelere benzer şeyler oldu. üstelik ispanya'daki her esmer insan, -ki muhtemelen faslı olan- ihanette rol oynadı. resepsiyonistinden kameramanına, berboyundan polisine kadar. "insanlar amerikalı değilse, asla güvenilmezdir ve içlerinde her daim ihaneti veya terörizmi barındırır. güvenmeyin ulan bunlara" alt mesajı çıkardım ben.


--spoiler--

ah ah ne güzeldi oysa film. 11 14 ile bile kıyaslarım belki demiştim başlarda.
--spoiler--
elemanın, ki bu eleman duvarla araba arasında sıkışmasına rağmen arabadan çıktığında sendelememiş ve alnı bile kanamamış bir elemandır, başkanı kurtardığında kurduğu cümle;
"başkanım sizi kurtardım."
o kadar emek vermişin, her türlü aksiyonu yaşamışın, sadık bi imaj çizmişin. bu mudur yani, daha iyi bi cümle kuramadın mı be kardeşim, böyle bi başa kakma şekli var mıdır?
neyse, onu geçelim koşarken o kadar iyi çekim yapan, sabit duruyo gibi görünen bi kamera varsa biri bana özelden söylesin.
birde anna'nın annesinin tepkisi hasta etti beni. adam o kadar koşmuş, çocuğu kurtarmış, yeri gelmiş çocuğu korumuş eee peki sonuç ne; "teşekkürler"
kadın resmen teşekkürler dedi ve döndü, gitti. tamam napsaydı yani diyebilirsiniz ama türkiyede teşekkür faslı bi 3 saat sürdüğünden sebep bana garip gelmiş de olabilr tabi. bu da hayatın gerçeği mesajı deyip geçelim o zaman.
ha film kötü müydü, hayır böyle ayrıntılara takılmazsak, ki izlerken takılmıyosunuz zaten, gerçekten iyi bir film, özellikle çekimler çok iyi.
Ama jack'i izlemek için gidecek olan kız arkadaşlarımı şimdiden uyarmak isterim; jacki filmin büyük bir bölümünde göremeyeceksiniz.
--spoiler--
Kurgu olarak iyi düşünülmüş bir "bir amerikalı dünyaya bedeldir" filmi. 8 farklı bakış açısı; The Air I Breathe tadında bir film izleyecebileceği hissine kapılanları yanıltabilir.
Film başlarda oldukça akıcı geçiyor. Ancak klişelere bağlı kalmak gibi bir misyon üstlenmiş gibi görünen film belli bir yerden sonra sıçmaya başlıyor. 10 üzerinden 4,5'tan 5'lik bir film.
tek kelimeyle mükemmel bir film. değişik kurgulanmış, değişik bir tarzı var. mathew fox u da görmek sevindiriciydi.
yukarıdaki entrylerde de belirtildiği gibi, kurgusu ile göz dolduran bir film. fakat özellikle arabayla kovalama sahnesindeki saçmalıklar insanın canını sıkıyor.

--spoiler--
arabaya bildiğin kamyon çarpıyor ve airbag denen icattan eser yok. işin ilginç yanı adam duvarla kamyon arasında kalmışken hiçbir şey olmamış gibi çıkıyor.
ikinci saçmalık ise; amerika birleşik devletleri gibi teknolojinin eşiği bir ülkenin başkanı, 4 tarafı binalarla çevrili açık bir alanda konuşma yapıyor, frekans bozucu diye bir aletin varlığından eser yok.
üçüncü saçmalık adamın silahı counter strike oynarmış gibi kullanması. böyle bir aletin varlığını iddia eden lütfen beri gelsin.
bir de vantilatörü kontrol etmeye giden adamın silahla bir alakası olduğu aşikardı ve beni hiç şaşırtmadı.
--spoiler--

bu olumsuzlukların dışında olayın içindeki herkesin bakış açısı, yakalanan bazı görüntüler hoş olmuş. zaman öldürmek için yeterli bir film.
gayet başarılı bir filmdi. kurgusu iyiydi ve eduardo noriega mükemmeldi.
mantık hataları vardı elbette.
misal filmin başrolü, suikastçi vs. hepsi bir cep telefonuydu.
navigasyon özelliği olan bir cep telefonu...

içimizdeki amerikan nefreti sebebiyle olsa gerek, filmin sonu çok üzücüydü.
bir kez daha anlaşıldı ki mr.president e hiç birşey olmaz.

filmin ana fikrini ve vurucu cümlesini jack * abimiz söyledi
"bu savaş asla bitmez"
her ülkenin kendi korkularını filme çektiğini varsayarsak tipik bir amerikan filmi diyebiliriz. fakat şahane kurgusuyla yine mi başkan yine mi suikast demeden izlettiriyor.
güzel olmasına güzel bir film de, muhteşem bir film olma potansiyeline sahipken entrye böyle başlıyor olmam üzücü bence.. ancak diyalogların ve bazı sahnelerin inanılmaz basitliği, bir kaç içinden kolayca sıyrılabilecek mantık hatası ve sonda bas bas 'us rocks' diye bağırıp bunu gözümüzün içine sokması, objektiviteden ziyadesiyle uzak olması gibi sebepler yüzünden sadece heyecanla izlenen ve yer yer başarılı bir şekilde içimize işlettiği terör korkusuyla adamı derinden etkileyen, uzunca bir klip olmuş..

--spoiler--
o değil de telefona bittim lan resmen.. o ne aletmiş lan öyle.. vantilatör çalıştırır, silahı hazırlar, başkanı vurur, telsizi var, ütü yapar, şikayet etmez vs.. o barnes denen adam da sağlam herifmiş valla.. herifin 1) götünde bomba patladı, 2)kafasına kamyon girdi, 3)kucağına araba düştü, 4)omzundan vuruldu, hala kapı gibi başkan da başkan diye dolanıyor.. bir de bir olay var ki anlayan mesaj atsın bu forest whitkaer karakteri 'ahanda valla shooterı çekiyom' diye gaza gelmişken bir adam görmedik mi olm orada?.. hayal miydi o?.. ne oldu o herife?..
--spoiler--

yine gidin lan güzel film.. ha unutmadan:

--spoiler2--
forest whitaker bir embesili oynuyor..
--spoiler2--
salamanca'da abd başkanına suikast girişiminin 8 ayrı karakterin bakış açısından 12:00pm'e döne döne anlatılması bi noktadan sonra bayıyor olsa da mevzunun iç içeliği, karmaşıklığı ile kurgusunu beğenmemek haksızlık olur. görev uğruna ekibindekileri çatır çatır öldüren Edgar Ramirez'in; küçük bir çocuğun hayatı için yemişim görevini demesi, ajan barnes'in bombadan, kazadan, kurşundan sapasağlam kurtulması gibi mantıksızlıkları gözardı ettiğimizde, ikinci bir 11 14 beklentisine kapılmadıkça filmden keyif almamak için hiç bir sebeb yok. az ile yetinmeyi biliyorsanız, iki damla tadı için keçiboynuzu kemirmeyi seviyorsanız izlemekten keyif alacağınız bir film. amerikalıların bakın biz teröre karşı nasıl mesafeliyiz, ne iyilik meleği, dost canlısı insanlarız muhabbetlerinden bahsetmeye bile değmez. eğer holivut yapımı bir "başkana suikast" filmi izlemeyi göze almışsanız bunları kabul etmiş sayılırsınız.
öncelikle en heyecanlı yeri'nin daha iyi olabilirmiş de olmamış dediği bir filmi izleme gafletinde bulunduğum için kendilerinden özür diliyorum tekrar.

tüm eleştirilere rağmen çapraz kurguyla düğün çekseler izlerim dediğim için izledim filmi. ama üstteki entrilerde dendiği gibi ne kadar klişe varsa kullanmışlar. yine de diye başlamak isterdim bir cümleye de akisyon seviyorsanız kaçırmayın derim ama aklınızda bir acaba bile varsa acaba başka bir film mi izlesem diye o filmi izleyin, eminim daha güzeldir.

olmamış film.
hakkında söylenenler doğruysa rashamon'la benzer tarzda olması muhtemel film.
az önce geldiğim film.
filmin başı ve hatta ilk yarının öncesine kadar izleyeni sıkan* *, parçadan bütüne gittikçe ise insanı saran film.
ama filmin başında kimin iyi; kimin kötü oluğunu anlıyorsunuz bu kötü olmuş.
ayrıca matthew fox ve forest whitaker döktürmüştür. garip olan filmin kaçış kovalama sahnesinde kullandığı arabayla, iki arabayı yararak arasından geçerken araca pek bir şey birşey olmaması. yani ön taraf hiç ole kötü gözükmüyordu.
tahminimce 2 veya daha çok araba parçalamışlar.
genel olarak ilk yarı sıkan; ikinci yarı saran filmdir.
Sonunu tutturamamış film, çok güzel sahnelerle açılıyor ama sonunda vasat amerikan filmlerinden farkı kalmıyor.

(bkz: Olmamış)
kullanılan vectranın ön tarafında 21410941049 darbe almasına rağmen hava yastığının açılmadığı film.
türkçe isminin "lost'taki dr. jack'in oynadığı film" olarak çevrilmemesine şaşırdığım gudik film.
"bir amerikalı dünyaya bedeldir, ajan; kamyonun arasında kalsa da, orasından burasından vurulsa da, iğnenin deliğinden geçer, başkanı kurtarır, amerikada bu böyledir, amerikanlar harika, mükemmel ötesi, olağanüstü vs yetenekli insanlardır, terör müslümanlardır, araplardır vs" adamların bu imajı kanalize etmek için ne kadar çaba sarfedip, ne büyük actionlarla film çevirdiklerini bir kez daha görmek istiyorsanız, bu filme gidin.

keşke biz de "türk" olmaktan "müslüman" olmaktan, bu kadar gurur duysaydık, "türk" olmaktan "müslüman" olmaktan bu kadar gurur duyan zengin iş adamlarımız, para babalarımız paralarını türk sinemasına yatırsalardı ve dünya türkleri tanısaydı diye düşünüyorum.
(bkz: thomas barnes)
Yaklaşık 20 dakika içinde yaşanan bir suikast girişimini farklı insanların gözünden anlatan bir film. Bu mantıkla çekilmiş benzer filmler izlemiştim dolayısıyla orijinal bir fikir diyemem ama sinemadan anladığım kadarıyla şunu söyleyebilirim ki kurgu aşamasında oldukça problem çıkartabilecek bir film olmasına rağmen kusursuz kurgulanmış. Ayrıca benzerlerine göre çok daha kompleks bir senaryosu var. Özellikle kameranın mükemmel kullanımıyla ile yakalanan detaylara hayran kaldım.
Filmin son yarım saatinde ise başta tempo olmak üzere trafikte geçen sahneler, kazalar ve tabiî ki kahramanımızın ölümden kıl payı ile sıyrılma olayları çok abartılmış. Normal diyorum. sonuçta birinin tüm olayları çözüme kavuşturması gerekiyordu.
Sinemayı önce eğlence sonra sanat olarak görenler için türünün en iyilerinden biri ama önce sanat diyenlere bu mantıkla çekilmiş bir diğer film olan the elephant'ı öneririm.
--spoiler--
lost adasında hayatlar kurtaran jack'in kötü adam olarak karşımıza çıktığı film. evet, üzgünüm katillerden biri de uşak.
--spoiler--

jack(!) i bırakıp gelelim filme. farklı bakış açılarıyla, ki zaten film türkçeye de bakış açısı diye çevrilmiş, iyi kurgulanmış bir film. klişe sahneleri bolca barındırıyor olsa da, pire için deve yakmayalım, aksiyon sevenler bu filmi de seveceklerdir.

--spoiler--
arabalar atlıyor-zıplıyor, kamyon "özel ajanı" duvara sıkıştırıyor, araba akordeon olduğu halde ajanımız turp gibi, arabadan atlayıp koşmaya başlıyor... bayağı "özel" bir ajan kendisi.
--spoiler--

özetle film başkanı kurtarma temalı klişe hollywood filmlerinin çok değil, biraz ötesinde... bol bir vakitte izlenebilir.
boomtown dizisinin sinemala$tırılmı$ versiyonu olan film.

ayrıca özellikle opel marka astra modeldeki araçları gözümüzün içine sokmak için çaba göstermi$ler filmde.
aksiyonun tavan yaptığı, görselliğin doruk noktasına ulaştığı, ama yine de boş boş amerikan propagandasının yapıldığı film. aksiyon görsellik falan diyoruz ama artık bunu halledemeyen hollywood filmi var mı?

---spoiler---
nereden başlasam. film, amerikan başkanı suikastini 8 kişinin olay anındaki gözünden anlatıyor. güzel bir meraklandırma taktiği görüyoruz. zira bir kişinin bakış açısıyla görünen bir olayın aslında farklı birinin bakış açısından bakıldığında öyle olmadığını görüyoruz ve " vay amına koyim adamlar kurgu yapmışlar lan" diyoruz. yerseniz.

en basitçe göze çarpan ve "hassssiktir lan" çekmeme sebep olan nokta; kendi decoyu öldürüldükten sonra kaldığı otele intihar saldırısı düzenlenen amerikan başkanının o duruma bile "teröristlere onların yöntemleriyle karşılık veremeyiz. bu tam da onların istediği birşey" tarzı yaklaşıp fas'taki kampın bombalanmasını engellediği yerdi. gözlerimi yaşarttınız bay başkan, bu kadar insancıl bir abd başkanı ancak filmlerde olabilir tezini doğruluyorsunuz. bu kadar saftirikçe bir propaganda yapılmaz. akıllara hemen bush gelir. bir de; her zaman ki gibi, abd teröristlere karşı çarpışıyor. teröristler fas'lı araplar falan.

inanılması güç bir nokta ise, kendi güç nüfuzunu tahdit edecek her türlü anlaşmayı veto eden amerika'nın, filmde dünya barışı liderliğini üstlenmesi ve dünya liderlerini tek çatı altında toplamış olması. inanabiliyor musunuz buna?

filmin asıl sıçtığı, kurgunun çöktüğü nokta ise, bir amerikan başkanı'nı kaçırmak için binlerce insanın hayatını hiçe sayarak orada burada bomba patlatan, hatta intihar bombacısı kullanan terörist efendinin, küçük bir kız çocuğuna çarpmamak için tüm planladığı olayın içine ettiği yerdir. anneli-çocuklu sahneyi ilk gördüğümde yine sevgi kelebeği amerikalılar dedim içimden, ama nerden bilebilirdim ki, aslında o küçük kız çocuğu olayı koparan karakter olacakmış(!!)

---spoiler---

bu arada bizim köyden jack'i, hain rolünün hakkını verirken görmek güzeldi.
bakış açısı- vantage point (2008) yapımı izleyiciyi koltuğuna kitleyen bir yapımdır... şiddetle tavsiye ederim...

(bkz: bakış aşısı)
başta amerikan başkanı olmak üzere tüm amerikalılar melektir... filmden çıkarılcak sonuç bu. ayrıca matthew fox un döktürdüğü falanda yoktur topu topu 15 dk anca görünüyodur tüm film boyunca.

(bkz: olmamış)