bugün

entry'ler (319)

akp nin izmir i alma ihtimali

her ne kadar yapılan seçim anketlerine güvenmesem de, bahsedilen şirket tarhan erdem'in başında olduğu konda olunca iş değişiyor. son 2 genel seçimi nerdeyse kesine yakın sonuçlarla bilen konda şirketinin, izmir'deki yerel seçimlerle ilgili anketi durumla ilgili fikir verebilir. anket sonuçları bana da biraz enteresan geldi ama tarhan erdem'in sırf manipülasyon amaçlı böyle bir harekete gireceğini de hiç sanmıyorum.

http://www.milliyet.com.t...ori=ege&b=&ver=62

melih gökçek vs kemal kılıçdaroğlu

+ankara büyükşehir belediyesi hakkında bazı yolsuzluk iddialarını günd...
-yea bahın sayın dündar, alayı uydurma bunların, ben bunun elindeki kağıda baktım, hepsi iftira.
+isterseniz lafımı bitireyim. bu iddialar belgelerle netlik kazanıncaya kadar geçen süre içinde...
-şimdi sen onu bırak da, deniz baykal'ın 1965'te çekilen şu fotoğrafına cevap ver. hıshıshıs (pis pis gülme efekti)
*sayın gökçek lütfen müdahale etmeyin.
+...bu süre içinde her ne kadar iş kılıfına uydurulmaya çalışılmışsa da, ilk düzenlenen eveklar işi tüm açıklığıyla orta...
-hepsi sahte belgeler bunlar, ben adam gibi adamım arkadaş, hepsinin ipliğini pazara çıkarıcam, konuş sen konuş. dinlemiyom ki ben seni aleleleleleleyy.
+botaş'la ilgili görülen...
-bırakın bunları şimdi kılıçdaroğlu, sizin bu zihniyetnizi herkes biliyo artık, biz milletin gözünde arşa yükseldik, hıshıshısss.

yaklaşık bu şekilde geçmesini beklediğim derbi.

1 aralık 2008 gökyüzündeki ay yıldız

gökyüzünde benzer bir şeklini görünce ilkin şaşırdım. çünkü bir yıldız ayın yakınlarında bu kadar çok parlayamaz. ben de fırsat bu fırsat deyip bir fotoğrafını çektim. ancak daha sonra baktım ki gazetelerin internet sitelerinde bile yer almış bu görüntü. venüs ay yakınlaşmasından doğan ilginç ve güzel bir görüntü imiş. fotoğraf için:

edit: fotoğrafı daha güzel çekilmiş haliyle değiştirdim.

http://img83.imageshack.us/img83/6389/aybg3.jpg

nuhungemisi

sözlüğün aklı başında ve birikimli olan az sayıda yazarlarından biri. böyle bir ortamda, bu kadar emek harcanmış entrylerini yazmasına gıpta ile baktım. artık takipçisiyiz.

pi sayisini 5 almak

sayıları yuvarlama işini abartmış, kolaycı, matematikle arası bakkal defteri kıvamında olan insan davranışıdır. sınıftaki diğer öğrenciler pi sayısını 3 almanın mücadelesini verirken bu eleman çıkıp "hocam o değil de biz bu sayıyı 5 alalım mı?" diyerek marjinal bir çıkış yapar.

aslında pi sayısını 3 almakla 5 almak arasında benim açımdan hiç bir fark yoktur. çünkü her iki durumda da sonuç yanlış çıkacaktır. pi sayısı pi sayısıdır. o virgülden sonra eklenen 14159265... kısmı canımız ciğerimizdir, bizi kesin sonuçlara götürür. ama tabi bu uyuşuk heriflere de böyle yol verirsek ilerde daha fazlasını da isteyebilrler:

-...evet arkadaşlar, çemberin yarı çapı da 6 cm olduğunu göre, çevresi kaç cm dir?
-hocam pi şeysini 10 alabilir miyiz?
-pi neysi?
-anla canım, sayı işte. 10 alalım mı biz onu?
-sebep?
-yav yorma işte hoca beni. yuvarlak hesap 10 diyelim biz buna, çıkan sonuca bi sıfır ekleriz olur biter. sonuçta gönüller bir olsun, kafalar yorulmasın.

tahayyül

her seferinde umarım kendi başlığıma yazdığım son entry olur diyorum ama sanırım bu mümkün değil. istemediğim bir şeyi, bazı eleştiriler yüzünden tekrar yapmak durumundayım. önce sözlükte yazdığım 2 ayı ve sözlükten ne anladığımı kısaca bi değerlendireyim:

sözlükteki ilk günlerimde sözlükte yıllar boyu yazacağımı düşünüyordum, günde en az 15-20 tane entry giriyordum ve bunlar hemen her konuyla ilgiliydi. ancak siyasi entrylerin ardından anladım ki bu sözlükte adam gibi bir şey tartışmak, konuşmak imkansız. sesi çok çıkanın üstünlük sağladığı bir linç kültürü var burada. e durum böyle olunca ben de siyasi içerikli entry girmeyi bıraktım. durduk yere cevap verip, entry editleyip sinir bozmanın anlamı yok. aynı şey futbol entrylerinde hatta günden entrylerinde de oldu. hemen tavır alma, kutuplara bölünme yani. oysa ben faşist diye nitelendirdiğim birisi hakkında bile (#4145646) gibi bir entry yazacak kadar konuyu ortak paydada buluşabilme zemininde ele almak isterim, karşımdakinden de bu tavrı beklerim. zaten bu ortam yoksa sabaha kadar yaz dur bi boka yaramaz. velhasıl kelam onları da yazmayı bıraktım. kala kala yazmaktan en çok zevk aldığı tespit entryleri kaldı.

bilenler bilirler günde artık 2 bilemedin 3 tane entry giriyorum. yazmışken de tam yazayım deyip özeniyorum, ortaya okunabilir güzel bir şey çıkarmak istiyorum ve hiç saklamanın anlamı yok bu entry okunsun istiyorum. beğenilsin ya da beğenilmesin, sadece okunsun. e açtığım başlıklar tamamen kendine özgü, yazdığım entry de uzun olduğu için zaten çok az kişi okuyor, altına entry vs. de girilip göz önünde kalmıyor. dolayısıyla o başlık okunmadan görünmeden kayboluyor. karşılığında olumlu ya da olumsuz bir eleştiri almadığım bir şeyi de yazmak istemiyorum. hatta yazarların çoğunun da bu fikirde olduğunu düşünüyorum. amme hizmeti için ya da mecburi görev icabı entry giren yok heralde sözlükte.

ve baştaki noktaya geleyim. ben sözlükten ne anlıyorum? kimilerine garip gelecek başka yaptıklarım da var. hiç bir yazarın başlığının altına onu kötüleyen ya da eleştiren bir entry girmemek gibi. çok gerekirse mesaj atıyorum, eksi oy da kullanmıyorum. yazabiliyosan daha iyisini yaz diye düşünürüm. bir sözlük yazarlığından anladığım genel ortalamaya uymayınca haliyle başta dediğim yıllarca kalma düşüncem zamanla 6-7 aya kadar indi. heralde bu sürede yazabileceğim tespit entrysi de kalmaz. zaten bütün gün girdiğim entry sayısı "2" anasını satayım.

en son bu eleştirilerle gelen başka bir olay daha var. hakkımda bazı duyumlar varmış, doğruysa çok ayıpmış. e bilader söyle de herkes bilsin. burada amaç nedir? mesaj atıp kendisine durumu da açıkladım ama o düdüt hala orada duruyor. madem iyi niyetli bir eleştiri yapıyorum diyorsun, milletin kafasını neden karıştırıyorsun, sıçamadığın için mi? bahsedilen olay da 2 gün çaylak kalmama neden olan bir olay. bir arkadaşımla kimi zaman aynı ip den sözlüğe bağlanıyoruz. ancak ben mevzuatı bilmediğim için durumu moderasyona bildirmedim. işin doğrusunu öğrenince bir derdim var bölümünden yazdım ve sorun halloldu. 2 hesap da normale döndü. ama ne dedikodu ağıymış ki daha önce hiç konuşmadığım bir yazarın bile kulağına gelmiş, hayret!

bundan sonra da kaldığım süre içinde aynı tavrımı sürdüreceğim. zaten artık sözlüklükten çıkıp foruma dönmüş bir yeri de bu kadar ciddiye almanın, sinirlenmenin, ayar verme çabasına bürünmenin bence bir anlamı yok. yine entry gireceğim, isteyen kötüler isteyen artılar. hala yazmaktan ve yazdıklarımın bazı yazarlarca beğenildiğini bilmekten sevinç duyuyorum. durum bundan ibarettir.

yosun

sözlükte oldukça eksik olan edebi içerikli entrylere sahip yazar. maalesef bu tür bir tarz sözlükte benimsenmiyor, ilgi görmüyor. ama artık, bir okuyanı daha var bundan sonra.

tahayyül

doğum günü entrylerini görünce gözleri yaşaran yazar. eksik olmayın arkadaşlar, sizin de doğum gününüz kutlu olsun, bilmukabele.

minik mavi balina

daha önce attığım bir mesajı bulmak için, eski mesajlarda aramak yerine, mesaj bölümündeki geçmiş butonunu kullanabileyim diye bana deneme mesajı gönderen yazar. bunu konu eden bir başlık açmamı önerdi. inanmazlar, başlık sıçan yazar modeli bakınızı verip ayar manyağı yaparlar diye reddettim. böyle de yaratıcı bir insandır kendisi yani.

mahalle genclerinin icatlari

teknolojinin özellikle de bilgisayarların şimdiki kadar ortalığa hakim olmadığı zamanlarda kalmış olan icatlardır. bunların mucitleri de, el sanatlarının artık yetişmeyen ustaları gibi olmuşlardır, sayıları sürekli azalmaktadır.

o dönemlerde yaşamış olanların hemen hepsinin yaptığı şeylerdi aslında yeni şeyler yapmak, ya da en azından uğraşarak, çivi çakarak, yontarak oyuncaklar geliştirmek. sapan bile sonuçta bir icattır. fabrikasyon mallar, çocukları bu konuda tembelleştirmeden önce bir nevi "kendi oyuncağını kendin yap" havası hakimdi.

mahallenin çocukları gününü çoğunu dışarda geçirir pek eve girmezdi. yani nasıl söyleyeyim, insan zorda kalınca proton çarpıştırıcısı bile icat eder ya onun gibi bir şey işte. şöyle ilk aklıma gelenleri örnekleyecek olursam:

sapan: en bilinen icat. kuş vurmak, cam kırmak için, y şeklinde bir ağaç dalı, serum ve ufak bir deri parçasından yapılırdı. etrafta pek açaçlık arazi ve kuş kalmadığından pek kullanılmaz oldu.

kaykay: yan yana çakılmış ya da tek parça haldeki tahtaların altına 4 adet büyük rulman monte edilerek yapılırdı. ancak fabrikasyon kaykaylar gibi değillerdi, tahta biraz genişti ve hareket kabiliyeti zordu. bu nedenle birisi kaykaya oturur, öteki onu iple çekerdi. sırf pislik yapmak için arkadaşını yokuş aşağı salan piç kurusu çocuklar bunun sayede farkedilir olmuştur.

balçık: inşaatların önünde bekleyen kum yığınlarının içinden çıkan çamurlardı. play-doh oyuncak hamurlar devreye girince piyasadan silindiler. bunlardan evcilik için pasta olsun, heykel olsun, bereket tanrısı olsun bir çok nesne yapılırdı. elleri fena boyardı. eve dönüşte anneden dayak yeme sebebidir. bu üstünün başının hali ne yaşamayasıca denilerek girişilen çok çocuk tanıyorum. şimdi hakim, mühendis falan oldu veletler.

şekilli bisiklet: beni en çok etkileyen icatlar bunlardır. her tarafı fırfırlı, flamalı, bayraklı, lambalı, süslü bisikletler yapılırdı. radyo falan takıp, müzik dinleyerek gezenler ayrıca ilgi toplardı. hatta normal bisikletin arkasına 3. bir tekerlek ve 2. bir pedal takıp, 2 kişinin kullanabildiği bisikletler, hatta hatta bir bisikletin parçalarını kullanarak, yatar pozisyonda kullanılabilen araçlar yapan yaratıcı gençler de vardı.

uçurtma: hala kullanılıyor ama eski yaygınlığında değil. devasa boyutlarda yapılan, rüzgarda kontrolünün zor olduğu, rekor denemesi kapsamına girebilecek uçurtmalar da bu gençlerin ellerinden çıkmadır.

seyyar salıncak: gerçi bu daha çok babalara özgü. aslında icat da sayılmaz, var olan bir şeyin yeni yorumu olabilir ancak. bizim peder de evin bahçesine odunlardan, kalaslardan ve minderden müteşekkil seyyar bir salıncak yaptıydı.

teleferik: bir dağın yamacında bulunan iki ağaca kurulur. ağaçlardan birinin haliyle yukarda olması gerekir. iki ağacın arasına kalın bir ip sağlam bir şekilde gerilerek bağlanır. eller aşınmasın diye, ipin üzerinde kaymak için ek bir aparat kullanılır. bir de aşağıdaki ağaca çarptığında hasar görmemek için sünger falan bişeyler monte etmek gerekir. yoksa teleferiğe binen kişinin ön cephesi dümdüz olabilir.

şeker pancarından araba: bu belki sırf bizim köye özgü. mekan itibariyle şehirle uzaktan yakından alakası olmayan bir yer olmasından kelli, amcalarım velet formdaki tahayyül'e şeker pancarından yontarak, sürülebilen arabalar yapmışlardır. yaratıcılıkta uç noktalardan biridir bu.

bunlar benim ilk aklıma gelenler. eminim mahalleden mahalleye değişiklik gösterirdi bu icatlar.

üniversite son sınıf öğrencisi davranışları

derslere sürekli geç gelen cinsleri mevcuttur. şafağı tükenmiş asker psikolojisiyle dolaşır ortalıkta. hocalar beni biliyo artık diye düşünür. en çok son sınıf erkekleri göze batar. okulu uzatanların da geneli erkektir zaten. okul uzadıkça hayvanlaşma da artar. üniversiteye yabancılaşır. çoluk çocuğun ortasında kaldık anasını satayım der.

smayt

yeni sözlük yazarlarımızdan. hoş gelmiş sefa gelmiş.

üniversiteye yeni başlamış öğrenci davranışları

eskilerden aklımda kalmış bir sınıflandırma:

1. sınıf öğrencisi, hoca derse gelmeden ders kitabını açar ve beklemeye başlar.
2. sınıf öğrencisi, hoca dersi başlatınca ders kitabını çıkarır.
3. sınıf öğrencisi, hoca dersi başlatınca okuduğu gazeteyi kaldırıp kitabı açar.
4. sınıf öğrencisi, hoca gelince kafasını gazeteden 2 saniyeliğine kaldırır sonra gazete okumaya kaldığı yerden devam eder.

bildiğim en net sınıflar arası davranış ayrıştırma bu şekildedir.

mac sonrasi klise sorular soran spor muhabiri

-hakan 3 puan aldığınız için sevinçlisiniz di mi?
-eee, tabii.
-önemli olan senin gol atman değil takımın kazanmasıydı di mi?
-yani evet, sonuçta...
-bu maçı unuttunuz mu, takım olarak önünüzdeki maça bakacak mısınız?
-şimdi bu maç...
-son haftalardaki formunu sürdürmek istiyor musun?
-la yörü git, söyleyecek bişey kalmadı bana.
-ehehehe, selam hakan naber?
-kaçma lan gel buraya iblis.

isini severek yapan ve sistemli calisan seovi

(bkz: bir seovinin ibret veren öyküsü)

isini severek yapan ve sistemli calisan seovi

biliyorum içinde seovi geçen kamyonla başlık var ama bu seoviden bahsetmesem içimde kalır. bu seovi ciddi anlamda seovilerin kralıdır.

şimdi sözlük ortamı tabi, yazdığınız bi şeye kıl kapmış olan birisi sizin şöyle sıradan 20 entrynizi eksileyip geçebiliyor. bu dertten hemen herkes mustarip. bir nevi telefon sapığı gibi sizi kıl edip gidiyor. yakalayamıyorsun da. ama uzunca bir süredir beraber olduğum seovi (bkz: bir seoviyle beraber olmak) diğerlerinden ayrılıyor.

artık iyice eminim, bu yazar işini severek yapıyor. hiç bir entrymi aksatmıyor. sabah bi bakıyorum son girdiklerim bi elinden geçmiş. garibim, eski entryleri eksilediği için onlara bir şey yapamıyor artık. anca işte günde 4-5 entry eksileyebiliyor. ama başta sinirlenirken artık seoviyi anlar oldum ve takdir ettim. o kadar güzel takip ediyor ki, bazen ben bi entry girdikten yaklaşık 5 dk sonra hop eksiliyor. her sabah muhtemelen kahvesini yudumlarken son girdğim entrylere tıklayıp sıradan basıyor :( tuşuna. bir de akşam eve dönünce aynı işlemi yapıyor. bunu da akşam yemeği sonrası çay içerken yapıyor sanırım.

ben bu arkadaşla tanışmak istiyorum. ama sanmayın ki dövmek için istiyorum bunu. ben bu arkadaşa iş bulucam, iş bulamazsam bile sağlam bi referans bulucam. çünkü bu tür kişiler çok güzel iş takibi yapar, sistemli ve düzgün çalışır. sadece hırsıyla bile bir çok işin altından kalkabilir. iş ayrımı da yapmaz. görev verilmişse yaparım der ve ısrarlıdır. işi bitirmezse içine dert olur. amirine saygılıdır ve çalıştığı şirkete çalışkanlığıyla faydalı olur.

eminim şimdi bunu da eksileyecek, onun canı sağolsun be. ama kendini tanıtsın artık, cv sini göndersin. bu büyük potansiyel, sözlüklerde heba olup gitmesin.

edit: dediğim gibi tam 5 dk içinde geldi, hoşgeldin seovi.

mac sonrasi klise sorular soran spor muhabiri

kabak tadı vereli yıllar olmuş muhabirdir.. artık yaratıcılık eksikliğinden mi yoksa maç havasından mı bilinmez sürekli aynı sorular döner durur. haliyle de futbolcudan aynı klişe cevaplar alınır. bu kısır döngüyü bozacak şey ise mac sonrası sıradışı röportaj veren futbolcudur.

hemen örnekleyelim:

-evet kerem, 1-0 lık bir galibiyet aldınız, bu skoru bekliyor muydunuz?
-yok amangoyim beklemiyoduk. biz maç kesin 9-4 biter diye tahmin etmiştik, hatta bu skor üstüne de bütün takım ortak iddaa kuponu oynadık. tutturamadık üzgünüz. töbe yarabbim töbe ya.

-eee, stadın zemini çok ıslaktı bu oyununuzu etkiledi mi?
-hayır canım benim, yağmur lastiklerini taktığımız için etkilenmedik biz.

-gol senden geldi. bize golü anlatır mısın?
-yağmurlu bir kasım akşamıydı. o gün galibiyet yemini etmiş takım arkadaşlarımdan biri bana usulca bir ara pas yolladı. ben de umarsızca hemen yanımdakiyle duvar pası yaptım. topu önümde bulduğumda kaleci ağlamaklıydı. sessizce topu yuvarlayıverdim yanından. öyle sessiz bir goldü ki hakem bile bu sessizliği bozmamak için düdüğünü 45 saniye çalmadı. yaa, işte böyle.

-camia olarak kenetlendiniz mi? yeni transferler takıma uyum sağladı mı? bu sene şampiyonluk için ne düşünüyorsunuz? hekem nasıldı bu akşam? czzzt bzzzt o pozisyon penaltı ıydı? cozur cozur czzzt
-anaa robotmuş lan bu, alete ses kaydı yüklemiş allahsızlar, üstüne gidince bozuldu herif.

-önünüzdeki maççcczzzzt...
-la sıs. robot seni, kişiksiz kablo yumağı.

benim dersimden kimse kalmaz diyen ogretmen

benden kimse 100 alamaz diyen ogretmenden ortalama 500 kat daha cana yakın, sempatik olan öğretmen türü, bir nevi onun zıttı. öğrencide bir ferahlama, bir rahatlama hissi uyandırır.

öğretmen sene başında ilk dersine girer, tanışma faslı, dersin içeriği şu bu. bir iki tane zırto kalkıp "hocam sınavlarınız test mi oluyo yazılı mı?" diyerek dünyanın en amaçsız sorusunu sorar. hoca da konu hazır geçme kalma muhabbetinden açılmışken konuya açıklama getirmek ister ve malum açıklamayı yapar:

"arkadaşlar benim için önemli olan not değil, dersten ne öğrendiğinizdir. derse istekli olun, ilgi gösterin yeter, yoksa ben dersimden kimseyi bırakmam" der. bu laf sınıfta adeta, bütün kanserlerin çaresi bulundu haberi gibi, böyle iyimser, sevgi kelebeği, sevinç yumağı gibi bir hava estirir. suratlar gevşer, sırıtılır, "ehe ehe, en azından bu dersle uğraşmayacaz len" denir.

böyle bir sistemi oturtmuş hoca en ideal hocadır. notla öğrenci sindirmekten ziyade, çabalayarak bir şeyler öğretmek istemektedir. candır, kankadır, muhabbet ortamlarının kralıdır. en asil duygunun hocasıdır. biz ona kurban olalım hatta. yürü be.

seri eksi oy veren ibnenin hayat felsefesi

(bkz: bir seovinin ibret veren oykusu/#4040810)

engin ardıç

daha önce barack obama başkan seçilirse taksim meydanı'nda anırırım diyen, ancak obama'nın başkan seçilmesinin ardından yazdığı yazıda bu konuyu unutmuş görünen kişi. bir de yazısında hayrünnisa gül'ün türban taktığı için üniversiteye giremediğini söylemiş. haklıdır. ancak hayrünnisa hanım'ın genç yaşta evlendirildiği için lisede öğrenimine ara verdiği konusunu atlamış. işine geldiği yeri görüp, gelmeyen yeri atlayan bir yazar oldu iyice. hükümet hakkındaki yazılarında, özgürlükleri savunur görünüp, taşralılığı atlayan, eleştiremeyen bir yazar oldu.

engin ardıç kendisini takip ettiğimden beri böyledir. star gazetesinde yazarken cem uzan'ı memleketin en dürüst, en delikanlı adamı gibi anlatır, beraber bu yola baş koyduklarından falan bahsederdi. şimdi devir değişti, tayyip ve şurekasını sever oldu. yarın bi gün komünistler iktidara gelse heralde o zaman da elde orak çekiçli bayrakla dolaşacak.

http://www.sabah.com.tr/ardic.html (son yazısı)

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=97294,10,2 (akşam gazetesi'ndeki yazısı)