bugün

entry'ler (17)

srebrenica

Srebrenica 'da insanlığın ölümünün 18. yıldönümü...
Ben 90'lı yıllarını çocukluğun masum kucağında,ana-babasının şefkat gölgesinde,sağlıklı,huzurlu bir şekilde geçirmiş biriyim.
Peki ya Srebrenica'daki akranlarım?
Çocukluğunda oyun oynaması gereken sokakların kan gölü ve çürük et kokusuyla dolduğu,
duyması ve söylemesi gereken neşeli şarkıların yerini anaların ağıtları,çığlıklarının aldığı,
hayatın renkleriyle boyanırken minik ruhu,gördüğü ilk yeşil renk;sıcacık güneşin dallarında parıldadığı bir ağaca,çimene değil de tabutların üstündeki örtülerden ibaret olduğu,
belki de o tabutların içindekilerin anne babası kardeşi olduğu...
bir çocuk olmak nasıldı?

Tabii eğer, öğrenemediği renklerden biri;deniz mavisi renginde gözlerin üstünde duran belli belirsiz,incecik sarımtrak kaşların ortasından kin dolu bir kurşun girmemişse hâlen?

Onu da küçük kurşunla vurmamışlarsa?

Sâhi,Srebrenica'da çocuk olmak nasıldı?
Senelerce durmaksızın yağmur kussa Sırbistan bulutları,o feryatların alevlendirdiği yangınları söndüremeyecek.
Sönmeyecek o acı...
Sâhi Srebrenica'da anne olmak nasıldı?
Mezarı olmayan evlâdını yüreğinde tutuşmuş da sönememiş ateşlerin bıraktığı küllere gömen bir anne olmak nasıldı Srebrenica'da?
Peki,bir baba?
Karısına,kızına gözü önünde tecavüz edilip de öldürülen;şerefi iğrenç,kanlı ve kirli postalları altında ezilen o baba...Onun yerinde olmak nasıldı?O baba olmak nasıldı Srebrenica'da?
Daha niceleri...
Srebrenica'yı yalnızca katliam adı olarak hatırlamak ne acı!..
Şimdilik sadece 'UNUTMADIK'.

alexiad

dün hiçbir kitapçıda bulamadığım, internetten sipariş verdiğim ve okumak için sabırsızlandığım kitaptır.
arkadaş aleksiad diyorum, eleman 'aleksiyat' yazıp aratıyor, 'öyle bi kitap yok yanlışınız olmasın' diyor. cahil aleksiyat ne? sahaflar bile aynısını yapınca umudu kestim ve dört gözle verdiğim siparişi bekliyorum şimdi.
okuduktan sonra fikrimi paylaşacağımdır efenim.

sevilen şarkının vurucu cümlesi

Benimle yananlar benim sayılır.

-

ve her gece,'sabret' diye saçlarında dolaşan Tanrı'nın elleridir.

-

bu yağmur yalnızlığımmış,dindim efendim

-

sözlerim en dokunulmaz mabedimdir.

antep fıstığını eliyle yiyen kız

sen nerenle yiyorsun sorusunu sorabilitesi olan kızdır.
rahatsız mısın ulan diye sorsa yeri vardır.

rüzgar erkoçlar kadir doğulu benzerliği

adam bildiğin serdar ortaç oldu ya ne kadir'i
doktoru dava etse kazanır bence
güzelim kız git sen serd...hıhıağğğğ yok bişey ağlamıyorum sözlük. ağlamıyorum. gözüme bişey kaçt..nil naaptın sen yaaa!

şaşırtıcı sonla biten filmler

A la folie pas du tout
Türkçe'ye 'Seviyor - Sevmiyor' şeklinde çevrilmiştir.
Bittiğinde dumurlardan dumur beğendirir.

yeni bir işe başlamak

Çok tedirginim sözlük... Çok korkuyorum ve buna benzer bir konuyla alakalı bir yere yazdığım nacizane duygularımı sizlerle de paaylaşayım istedim;

Burayı okuyarak bir nebze olsun bilgi edinmek isteyen her arkadaşımıza uzun ama güzel şeyler anlatırsam belki onları motive etmiş olurum diye düşündüm.Biraz fazla uzun olabilir,sıkılan güruha şimdiden uyarımı yapayım.
Ben bir Anadolu Meslek Lisesi mezunuyken hatta henüz liseye devam ederken içimdeki dağa,taşa(ehe,bu işin esprisi tabii ) duyduğum aşkı farkettim.Babam da bunun en büyük şahidi ve destekçisidir,Allah razı olsun...
Küçük bir çocukken bile kırılan mezar taşlarına bakar üzülürdüm.Baba ne yazıyor derdim,niye kırıyorlar derdim...Sorularım kesilmezdi.
ve lise sonda yol ayrımına gelindiğinde 19 kişilik sınıftan 16'sı inşaat teknolojisi bölümüne geçiş yaparken biz 3 arkadaş restorasyonu tercih ettik ve Yıldız Teknik - Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar MYO Mimari Restorasyon bölümüne başladık 2009'da.
Sınıfımdaki birçoğu hatta neredeyse hepsi bu bölümü 'mimarlığa geçiş için bir basamak' olarak görüyorken ben bu mesleği severek yapacağımdan emindim.
Ödevlerimi severek yapar,projelerimi seve seve çizerdim.2011'de hiçbir ders bırakmaksızın mezun oldum,çok iyi olmasa da iyi bir ortalamayla.
Ama sanmayın ki okul okuyunca 'oldum ben ya' diyebileceğinizi.Nitekim direkt olarak bir işe başlarsanız bunu bariz görüyorsunuz.Piyasa okuldan çok farklı ve bildiğiniz herşeyi unutturuyorlar.Ne öğrenirseniz işte öğreneceksiniz zaten.
Ben de mezuniyetimden 4 gün sonra stajıma başladım; Süleymaniye Camii'nde.Ama staj ki ne staj.Yazının bu bölümüne bunalmadan gelebilen arkadaşlar için söyleyeyim;hayatımda o keyfi bir daha yaşamadım.Stajın amacını ve o olguyu kavrayabildiğiniz an sizin için işler mükemmel hâle dönüşecek,lütfen buna inanın.
Ben 25 günlük stajımı cumartesileri de çalışarak 1 aydan kısa bir sürede tamamladım ve tamamladığım gün ben gönüllü çalışmaya devam etmek istiyorum dedim.Neden arkadaşlar?Çünkü sizler,bizler,ben...O ayrıcalığa erişebilen nadide insanlarız.Ben hergün Hürrem Sultan Türbesi'nde çinileri tıklattım boş mu dolu mu diye ilk günler Evet...Küçümsememek şart!En küçük işi bile sevdiğiniz zaman inanılmaz keyif alıyorsunuz.
Sonra iskeleler,diğer türbeler,çiniler derken...Koskoca projelerle uğraşırken buldum kendimi.Yazın korkunç bir sıcak,ramazan ve klimalar çalışmıyordu.
Sanıyorum 20 defa ölçü almaya çıkıyordum ama sıkıldığımı hatırlamam.Etrafımda da şansıma çok güzel birkaç insan vardı,Allah razı olsun.AutoCad'i uçuruyordum bir ara. Herşey öyle güzeldi ki,para almadığımı duyan herkes 'sen aptal mısın,o pis işe katlanıp niye üç beş kuruş da olsa istemiyorsun' derlerdi.Ama hiç zoruma gitmedi çünkü ordan başarılı bir insan çıkacaktı o gönüllü çalışma bittiğinde,emindim.
Ve hiçbir sabah 'lanet olsun gene mi iş?!' diye uyanmadım aksine epey neşeliydim.
Sonra daha önceden başvuduğum KOREFD başladı ve ben 3 aylık çalışmama son verip,oraya başladım.Çevremde birbirinden güzel ve daha da önemlisi bu işe gönül vermiş 40 insan tanıdım.
istediğim gibi her düşüncemi payalaşabildiğim ve ben gibi bu işi seven insanlar...Mükemmel hocalar...Cevat Erder'ler,Nevzat ilhan'lar,Ahmet Güleç'ler,Zeynep Ahunbay'lar,Nurdan Kuban'lar...Daha anımsayamadığım bir sürü kaliteli,mükemmel hocalar.
Fakat ben o güzel insanları 'gelen cazip bir iş teklifine' değiştirdim.(Şu an kendimi kötü dizi karakterlerinden biri gibi hissettim ve evet gene o ihanet etmişim hissini yaşadım. )
Evet,orda bana bayılan ve benim sevdiğim sıcacık insanlardan çok zor(gerçekten çok ağlamıştım) ayrıldım ve Ankara Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne gittim.
Milli Saraylar'a bağlı olan okulumuzdan seçilerek 7 arkadaş oraya gönderildik.Bütün bunlardan banane diyerek sıkılıp bırakmamış arkadaşlarım,kardeşlerim için anlatayım;asıl olay sonra başladı.
Tahmin etmediğim kadar kötü zamanlar geçirmeye başladım,başladık.Anlatmakla sayfaları bitiremeyeceğim kadar zorlu ve kötü...
Bu arada çizim yapmayı unuttum diyebilirim.Evet...Yaptığım obje restorasyonu idi fakat maalesef orada insanların iki dudağı arasından çıkan isteklere göre yapılan işlerdi yaptıklarımız,anlamışsınızdır.ve ben restorasyon ilkelerine ihanet ettim.Restorasyonun R'sinden bîhaber tümüyle yenilemeye(hatta istekler doğrultusunda keyfi yenilemelere) yönelik çalışmalar...
Çok üzüldüm,bu mesleğe âşık,evet meslek âşkı dedikleri tabiri bizzat yaşayan biri olarak ben bu durumda kırılan gururumla devam edebildiğim yere kadar ettim ve 1 yılın sonunda tekrar başladığım yere hem de sıfırlanmış olarak geri döndüm.
Kazancım mı?insanların aşağılık olma sınırlarını gördüm.Bir insan ne kadar adileşebilir ki? sorusunun cevabını aldım. ve kazanmayı bırak,sağlığımdan,psikolojimden eksilerek geri döndüm.
2 ay boyunca psikolojisi bozuk biri olarak evde oturdum ve paramparça olan özgüvenimi toparlamaya çalıştım.Çünkü 'bir daha başarabilecek miyim?','herşeyi unuttum','hiçbirşey yapamazsam ve beni rezil ederlerse','insanlar bana salak derlerse'...vs soruları var ya...Allah kimseye vermesin ama inanın insanı çok kötü yaralıyor.Ve gururunda kapanması güç bir delik açıyor.Gittiğiniz her başvuru 'tamam,biz arayacağız'la sonuçlandığında bir daha bu mesleği yapmayacağınıza dair yeminler ediyorsunuz.En azından ben öyle yaptım.
Deli diyeceksiniz ama çıkıp eski projesini çizdiğim yapılara gidip bakıp ağladım bir iki defa.Evet...Özgüvenim sıfır bile değil eksilerdeydi ve artık hiç umut kalmadı dedim.Bu iş bitti,bambaşka bir bölüm okuyacağım dedim.Bu meslekle âlâkalı hiçbir insanla muhatap bile olmak istemiyorum artık dedim.Vazgeçtim...
O mesleğe âşık,tarihine âşık,kültürüne âşık insan...VAZGEÇTi.Düşünebiliyor musunuz?Bunu yalnız gerçekten seven biri anlar sanıyorum.Gerçek sevgi...Sevgili gibi işte...Yürümediğini anlayınca mecburen kalbinizden koparamayıp bir yere gömüp,itip unutmaya çalışırsınız ya...Restorasyon mesleği,kültürünü çocuklarına sağlam bir şekilde emanet etme isteği,en büyük hayâllerim benim canımdan bir parçaydı,gerçek aşktı ve götürebildiğim yere kadar götürecekken ben yıldım...
insanlar kulvar dışına ittikçe ittiler.Gittiğim her görüşme 'sen iki yıllık mezun musun,hıı' cevabı ve itici göz süzüşler,aşağılar bakışlarla sonuçlandı.VAZGEÇTiM.
Bitirdim ve dediğim gibi gidip 'ben bu şahane kültürü evlâdıma miras bırakıcam,bu benim boynumun borcu' dediğim her tarihi esere bakıp bakıp ağladım.
evet,çoğunuza göre salağım belki.Ama gururu kırık bir insan herşeyi yapabilir,Rabb'im kimseye yaşatmasın.Çok zorlandım,atlatamadım.

Bu pazartesi bir işe başlıyorum nasipse. inanılmaz tedirginim!
Kapı,kapıyı açar dedim ve ufak bir yerden,sıfırdan başladım.Bir şantiyede asgarî ücretli bir tekniker oldum.Yol parası bile verilmeyen bir tekniker...Sıfırım anlayacağınız.Ama o kırık özgüven bana hatıra kaldı ve üstümden atamamaktan korkuyorum.
Benim hikâyem böyle...Diyeceğim şu ki;
insanların üstünüze basmasına izin vermeyin ve hiçbir zaman sevdiğiniz bir yeri sırf daha iyi diye bir başka yere tercih etmeyin.Her zaman olumlu sonuç vermiyor...Dimyat'a pirince giderken,evdeki bulgurdan olan bir arkadaşınız bunları yazdı. Ne olur bana kızmayın uzattım diye,yardım etmek istedim. Bu mesleği sevin istedim, çok üzüyor ama asla kendini unutturmayan bir sevgili bu iş
Ve o aşktan vazgeçilmiyor ne yaparsanız yapın.
Dediğim gibi,yalnızca ve yalnızca sevginizi verin.Ama sevginin olduğu yerden uzaklaşmayın.Ben KOREFD'den ayrılmasaydım,o insanlarla daha cüzî miktar bir ücretle ancak hiç bıkmayacağım bir ortamda bulunacak ve çok daha fazla şey kazanmış olacaktım.
Ama ben...Neyse,Rabb'im böylesini hayırlı kılmış hakkımda besbelli.Hamdolsun...Ama yol ayrımları önemli arkadaşlar.
Ne olur böyle yol ayrımlarına geldiğinizde sağlam düşünün.Her hayırda bir şer var elbet,her şerde de bir hayır.Ancak seviyorsanız bırakmayın.Sevmezseniz bu meslek de sizi sevmez.Ama severseniz sizi mutlu etmeyi iyi biliyor.
Restorasyon diğer mesleklerden başka,kim ne derse desin.Aşk...Restorasyona âşık değilseniz bırakın,ardınıza bakmayın.
Ama o sevgi içinizde barındıysa zerre kadar da olsa lütfen bırakmayın peşini.Siz pes ederseniz kârlı çıkmazsınız çünkü...Ama siz asla pes etmeyin.Birşeylere kanaat edin ama pes etmeyin.Tarihi eserlerimiz bizim mirasımız.Onlardan başka birşey bırakamayız belki ama onları bırakırsak bir kültürü yaşatırız.Bu topraklar çok kıymetli,ve her evlâdın onları görmesi,yaşaması gerektiğine inanıyorum.
Tekrar tekrar özürlerimi sunarak bitiriyorum.
Herkesin gönlünce olsun herşey inşallah...

Pazartesi günü için bana dua edin ne olur... Üstümdeki tedirginlik,dibe vurmuş özgüvensizlik hırkasını çıkarmak istiyorum, dua edin sözlükçüler...

kemalettin tuğcu

Çoğunluğun, bir dönemin loser olmasına yol açtığını söylediği gerçekten kaliteli yazar.
Bence tam tersidir bu durum. Loser olmamızın tek sebebi hep öyle sonu mutlu mutlu musmutlu biten hikâyelerdi asıl.
Evet, aynen öyle.
Sonra büyüdük ve hiçbirşeyin öyle olmadığını anladık. Kemalettin abi haklıymışsın dedik içten ama nafile...

türkçe şarkılarda geçen mükemmel sözler

"ve her gece 'sabret' diye saçlarımda dolaşan tanrının elleridir..."

"ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni. doğarken ağladı insan bu son olsun bu son..."

iki Cem'e de selamlar, saygılar.
Hastasıyız.

yazarların en sevdiği şeker

rahmetli babaannemden kalan tatlı hatıralarımdan; peynir şekeri

günün anlam ve önemini belirten şarkı

http://www.youtube.com/watch?v=j_SSXcBj69w

net.

atatürk olmasaydı palavrası

Gavurun yapmadığını bize yaptığı, hâlen acısını çektiğimiz şeylerin baş sorumlusu.
Evet, elin ingilizi, bilmem nesi istese bu kadar inançtan, güzelim dininizden koparamaz, Müslümanlıktan bu denli nefret ettiremezdi.
Öyle sistematik bir planın parçası olduk ki. bu konu çok uzun tartışılır. Özetle;
Keşke gerçekten olmasaydı.

israil denince akla gelenler

israil isminin tövbe hâşâ Allah'la güreşen,yenen demek olduğu.
Bunu öğrendiğimde ne kadar sapkın olduklarına bir kez daha kanaat getirdim.

yaklaşan 14 şubat nedeniyle sevgiliyi terk etmek

Olmaz ki, Beşiktaş terkedilir mi be.

kızların güzelleşmek adına yaptıkları iğrençlikler

olur olmadık tipleriyle saçlarını 'Hürrem rengi'ne boyatmak. kezbanın tipi bildiğin mardinli midyeci, ama saçlar hürrem.
dön bi' aynaya bak be ablacım, g*tüme benzemediğine hangimizi ikna edebilirsin? neye benzedin şimdi o kapkara marsık suratın ve o simsiyah kaşlarınla o turuncu saçın kombinasyonuyla? hı?

1000 tl maaş alıp 200 tl sini sigaraya vermek

Kendi sapasağlam ve daha önemlisi 'emanet' olan bedenini zehirleyen gerizekalı bünyeye müstehaktır.

2 yıllık okuyan sözlük yazarları

Okuduğu meslek lisesiyle beraber, hiç bir temeli olmayan 4 yıllık elemanları meslek tecrübesiyle dövecek kişidir.
(bkz: o benim)