bugün

sevdiği entry'ler

end of the road

Muhteşem Sentenced şarkısı.

Here we are, now layed burden down
We're coming to the end of our road
Sorrowful yet glorious somehow
To be humming this one last thought
So calm and still
It wasn't all that bad or was it?
Now fulfilled it doesn't only hurt to end it now

The funeral

The memories beneath the dust of years
They seem like those of someone deceased
There's no more to be done or hoped or feared
Just waiting for the final release
So calm and thrilled
It wasn't all that bad or was it?
Now still it doesn't only hurt end it now

Is life over? This life's over! Or has it only just begun?
The close corner starts to moulder
Coming apart yet still not done forever on

sahibini arayan mektuplar

20.Mektup

Nerdesin? Günler var ki beni aramadın, yazmadın. Senden gelecek bir mektubu bekledim boşuna. Önceleri içim umutla dolu, postacının kapımı çalmasını bekledim. Satırlarınla aydınlanmasını bekledim bu karanlığın. Saatler saatleri, günler günleri kovaladı. Gitgide büyüdü verdiğin yalnızlık, yüreğim kahırla doldu. Ümit etmenin mutlu heyecanları, yerini tarifsiz bir hüzne bıraktı. Kocaman, kalabalık bir şehirde yapayalnız kaldım işte. Nerdesin?

Beni unuttun demiyeceğim. unutmadığını biliyorum.Ama düşün ki, benden uzaklaştığın her kilometre, sana olan sevgimi bir kat daha arttırdı. Senden başka bir şey düşünemez oldum. Geri döndüğün zaman , eminim şaşıracaksın. Böylesine mesafelerle büyüyen, zamanla derinleşen bir aşkın karşısında olmak kimbilir ne kadar değiştirecek seni.. Yüzünde pembelerin en güzeli, gözlerinde ışıkların en parlağı ile sevilmenin çok çok sevilmenin hazzını yudum yudum içeceksin. Sevilen bir kadının mutluluğunu seyredeceğim sende. Sevdiğim kadının ölümsüzlüğünü yaşayacağım.. Nerdesin?

Dün evinin önünden geçtim. Perdelerin kapalıydı, dolu doluydu gözleri pencerelerin. Kapın sanki bir daha hiç açılmayacak gibi kapanmıştı sokağın yüzüne. Kimbilir odalar, eşyalar ne haldeydi sensiz. Her dakika ayaklarının güzelliğiyle mest olan halılar ne yapıyordu şimdi? Ya kokuna ve sıcaklığına alışmış yatağın ne haldeydi? Baktım sen yoktun, duvarlar kararmıştı. Sokağından yaşayan bir ölü gibi geçtim ve bir hüzün anıtı halinde bıraktım evini. Nerdesin?

Meğer ne doldurulmaz bir derinlikmiş yokluğun. Kaderde bu sensizlik de varmış. Her insanın yüzünde sana benzeyen bir şey aramak da varmış. Sesini duymak varmış şarkılarda. bütün kitaplarda seni okumak varmış. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş yokluğun. Kağıtlara seni yazmak varmış, renk renk düşünmek varmış seni, çiçek çiçek koklamak varmış. Artık hiç yazmasan da olur hiç gelmesen de.. Meğer ne türlü bir ölümmüş yokluğun.

Bir daha nerdesin demiyeceğim. Bendesin artık. Dudaklarımın değdiği kadehlerdesin. Serin yağmurlar getiren bulutlardasın. Kah denizlerdesin, kah rüzgarlardasın. Uzaktasın ama yine bu şehirdesin.

Gittiğine inanmıyorum. Gel demiyeceğim.

sahibini arayan mektuplar

22.Mektup

Senin için zalim dediler, demek zulmün de bu kadar güzeli olurmuş diye düşündüm. Oysa bütün zalimlere karşı kinle doluydu içim. Ben hiçbir zulme baş eğmedim, zalimlerden yana olmadım. Seni en istediğim anda gelmemen, geldiğin zaman da bana acıların en büyüğünü tattırman belki zulümden başka birşey değil. Fakat ne yapayım ki onu bile yakıştırabiliyorsun.

Çoğu zaman nasıl olsa öldüreceği avına gururla bakan bir panterin vahşi bakışı var gözlerinde. içinde ta derinde zulmün kıvılcımları yanıp sönerken bile sana kızamıyorum, senden nefret edemiyorum. insanı büyülüyorsun. Başdöndüren güzelliğinin karşısında asıl büyük zalimin tanrı olduğunu düşünüyorum ister istemez.

Senin için < yalan söylüyor > dediler. Kimse farkında değil dudaklarında yalanın ne kadar güzelleştiğinin. Yalansız bir seni düşünmeye imkan var mı? Senden gelen bütün yalanlara razıyım. < Seni seviyorum > dediğin zaman, yalan söylemiş olsan bile, bu sözü bütün gerçeklere değişmeye hazırım. Hiç bir yalan bu kadar sevimli ve manalı olmamıştır dünya kurulduğundan beri. Yalan; senin dudaklarında aydınlık, pembe şafaklara benzer. Sen yalan söylerken gözlerin, gökyüzünün sonsuz karanlığında parlayan yıldızlar gibidir. Sen söylediğin yalanlarla varsan; ben bütün gerçekleri senin bir tek yalanına feda edebilirim. Sana < yalan söylüyor > diyenler; eşşiz dudaklarında yalanın ne kadar güzel olduğunu bilmeyenlerdir.

Sana < kalpsiz > dediler. Üç milyar insanın yaşadığı bu dünyada çarpan bir tek kalp varsa o senin kalbindir. Bir tek kalp varsa ; iyilik diyen, güzellik diyen. aşk diyen o senin kalbindir. Bir tek kalp varsa yeryüzünde beni seven yine senin kalbindir o. Bütün zulümlerine, bütün yalanlarına rağmen beni sevdiğini biliyorum. ikimizi çepçevre kuşatan çaresizlikler içinde kalbin hala çarpıyorsa beni sevdiğin içindir. Yoksa aslında bu yalan ve zalim dünyada yaşanmaya değer bir tek dakikanın bile var olduğuna inanmak gerçekten imkansız bir şey.

Aşkın seni sevmek olduğunu benden başka bilen varmı söyle? Seni zulümlerinle, yalanlarınla kim bunca ilahlaştırabilir söyle? Söyle, sevdiğim benim, ömür boyunca seveceğim benim; zulümsüz, yalansız bir dünyada yaşanır mı söyle?

sen de saçmala

"Ben sanmıştım ki, yanlış anladım belki
Bir gün vardık, bir gün yoktuk

Cümleler dikenli zamanla tükendi
Bir gün çoktur, bir gün yoktur

Art arda vurdum şişenin dibine
Kafam çok güzel, bu böyle biline
Bir mesaj bir şeyle saçmalarsam kusura bakma
Ya da bu gece sen de saçmala
Sevişelim son kez

Dudağının ucuna tutuştur yak beni
istersen üfle, istersen içine çek beni

Art arda vurdum şişenin dibine
Kafam çok güzel bu böyle biline
Bir mesaj bir şeyle saçmalarsam kusura bakma
Ya da bu gece sen de saçmala
Sevişelim son kez."

Redd şarkısı.

distrust

Hos bir ailbhe reddy parçası. 20li yaşlarda yaşanan ilişkilerden gelen, şarkının adında da geçen güven kayıplarından bahsediyor. Şöyle;

I'm not a mistake
Hurts when you talk that way, that way
And i'm not a waste
The time it takes to fuck this up, the distaste distrust

I miss you
I miss you

But i'm not in love
I don't think i can be
Thought that i could be with you
I'm not in love
No i can't be, thought i could be with you, you!
(With you)
(With you)
(With you)

And it's not a shame
You act this way it just shows
It's me you love
But i'm not afraid to walk away
Because i know
I'm built to live alone

(Pre-Chorus)
I miss you
I miss you

I'm not in love
No i can't be, thought i could be with you
I'm not in love
No i can't be, thought i could be with you
(With you)
(With you)
(With you)
(With you)

anlıyorsun

sadece zehr i zakkum albümünün değil, son zamanların en güzel şarkılarından bir zakkum parçası..

kokusu mu sinmis yastigina, uykuna gem vurmus
arzusu mu dinmis yoklugunda, gozlerine perde dusmus
gizlice akan gozyasinda, yanaklarin suyunu cekmis
sarkisi mi bitmis kulaklarinda, gece yarisini coktan gecmis

anliyorsun bitecek
gozlerin renkten dusecek
sancilarin, henuz bir bebek
gitgide buyuyecek

biliyorsun bitecek
gozlerin yorgun dusecek
yanlizlik, henuz bir bebek
gunden gune buyuyecek

bir mavi bisiklet mi kalmis, cocukluk ruyasinda
baska renk mi duslemis kalbin, kirmizi odasinda

gençlere tavsiye

sevgili gençler.
malum, ekmek aslanın midesinde.

okudunuz, mezun oldunuz, üç kuruş paraya çalışıyorsunuz, belki de çalışamıyor, iş arıyorsunuz.

sizlere 3 önerim var.

1) yaşı 23'ten büyük olan gençler e sınıfı ağır vasıta ehliyeti alınız, elinizi çabuk tutunuz acele ediniz.
yaklaşık maliyeti 3500-4000 lira civarında.
ama şayet yabancı dil biliyorsanız, e sınıfı ağır vasıta ehliyeti ile yurtdışına gidip ayda 5000 euro kazanabilirsiniz.

2) yine sevgili gençlere tavsiyem, iş makinesi operatörlüğü kurslarına gitmeleri.
örneğin yaklaşık maliyeti 1500 lira olan manlift operatörü yahut forklift ehliyeti alıp yurtiçinde yattığınız yerden 5000 lira kazanabilirsiniz.

3) bunların dışında bazı myk belgeleri alabilir, belgelerinizi kiraya verip buradan kazanç sağlayabilir ayrıca sigorta primlerinizi belgeye ihtiyaç duyan firmalara ödetebilirsiniz.
myk belgeleri devlet desteklidir.
ilk myk belgenizi aldığınızda, örneğin endüstriyel montajcı belgesi, bu belgenin giderleri devlet tarafından karşılanıyor.

yaklaşık 1200 liraya mal olan belgeyi almaya hak kazandığınızda, ödediğiniz para banka hesabınıza yatırılıyor. bu parayla gidip ikinci bir myk belgesi alabilir kalifikasyonunuzu yükseltebilirsiniz...

hasret

(bkz: biri sezen aksu mu dedi)

Şarkıcı: Sezen Aksu
Albüm: Sezen Aksu '88
Şarkının adı: Hasret
Şarkı bilgisi: Söz: Aysel Gürel Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Şarkı sözü:

Ter döküyor dört duvar ter
Bense beklerim bir gün mutlaka
Ters dönecek anahtarlar bir gün
Elbet çıkacaksın ışığa
Sen aydınlığa ben sana hasret
Gel eritir demirleri bendeki ateş

Bir gün açılır
Açılmaz sandığın kapılar
vurunca güneş
Bir karanlık daha erişti güne
Saat neredeyse beş

Gün bizim güneş bizim
Göğsümüzde ateş bizim
El ele olduğumuz
O gün gülmek bizim
Yana yana sevmek bizim
Hasrete vurduğumuz
Göz göz yürek bizim

Süsledim gelin misali gençliğimi
Sandığıma kaldırdım
Sensiz geçen yılları verdim
Sana yeni zaman aldırdım

iyi ki bu düştesin

I
nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde
o nehirler benim nehirlerimdir
aşk
ki azar azar benim yerimdir
üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam
gözlerin ey yâr benim evimdir

/vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

iyi ki bu sestesin
dünyayı ısıtan nefestesin
bir haydut gibi gezinirim kapında
kalbimde tutuşan ateştesin&#8230;

II
rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde
o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır
aşk
ki azar azar benim yerimdir
suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam
gözlerin ey yâr benim evimdir

iyi ki bu düştesin
her sabah ışıyan güneştesin
iyi ki yoksuluz bulutlar gibi
soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi

/vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

YILMAZ ODABAŞI

gülbeyaz

goodnight girl

wet wet wet'in huzur veren, en bi duru sarkisi.

sozler de sevimlidir;

you hear me so clearly
and see how i try
you feel me. so heal me
and tear me apart

i won't tell a soul
i won't tell at all
do they have to know
about my goodnight girl

caught up in your wishin' well
your hopes and sadness
take your love 'n' promises
and make them last
you make them last

you keep me so near you
and see me so far
and hold me and send me
and deep in your heart

i won't tell a soul
i won't tell at all
i won't let them know
about my goodnight girl

caught up in your wishin' well
your hopes and sadness
take your love 'n' promises
and make them last
you make them last

caught up in your wishin' well
your hopes and sadness
take your love 'n' promises
and make them last
you make them last

it doesn't matter how sad
i made you
doesn't matter how hard
i try

just remember the same
old reason
reflected in your eyes
you said you wanted me

caught up in your wishin' well
your hopes and sadness
take your love 'n' promises
and make them last
you make them last

caught up in your wishin' well
your hopes and sadness
take your love 'n' promises
and make them last
you make them last

filistin bayrağı ile yürüyen vatan hainleri

israil'i lanetlemek ve filistin halkına destek olmak için mitinglerde, konvoylarda elinde filistin bayrağı ile dolaşan vatan hainleridir.
görsel

"bayrak" dedim, zira şekil itibariyle bayrağa benziyor, aslında bir paçavradır bu.

nasıl ki sözde pkk bayrağı bizim için bir "paçavra" ise, filistin bayrağı da aynı şekilde bir paçavradır.
filistin bayrağının, pkk paçavrasından bir farkı yoktur.
asla saygı göstermem, saygı gösterene de saygı göstermem.

benim nazarımda filistin bayrağını eline alıp sallayan bir türk haindir...

neden?

"neden" sorusuna cevap bulmak için filistin bayrağı'nın ortaya çıkışına bakalım.

filistin bayrağı, 1916 yılında ingiliz diplomat sir mark sykes tarafından tasarlanmıştır.
tasarlanan aslında "filistin bayrağı" değil, "arap isyanı" bayrağıdır.
bu arap isyanı'nın ingilizlerle bir olan arapların osmanlı'yı sırtından vurması olduğunu anlatmama gerek yok sanırım.

peki bu mark sykes kimdir?
mark sykes, 1. dünya savaşı sırasında osmanlı topraklarında gözü olan devletlerin bir araya gelip imzaldıkları sykes-picot antlaşması'nda ingiltere'yi temsil eden kişidir.

londra merkezli büyük loca'nın üyesi olan bir farmasondur.
bunun da ötesinde "çöl kraliçesi" olarak bilinen ve 1. dünya savaşı öncesi tek tek arap kabilelerini dolaşıp onları osmanlı'ya karşı örgütleyen gertrude bell'in öğrencisidir.
gertrude bell'in bir diğer öğrencisi ise arap isyanı'nı başlatan herkesin bildiği thomas edward lawrence'dir.

işte 1916 yılında filistin'de, ürdün'de, kanal seferinde, hicaz'da, ırak'ta türk askerini sırtından vuran ingiliz işbirlikçisi hainler işte bu filistin bayrağını dalgalandırıyordu.

şu aşağıda gördüğünüz ürdün dinarı üzerinde bulunan resimde de görüleceği üzre osmanlı'ya ihanet eden arapların taşıdığı bayrak bu bayraktır.
görsel

altta da zaten "great arab revolt" yazıyor yani "büyük arap isyanı"

bugün diğer arap ülkeleri de filistin'in kullandığı bu arap isyanı bayrağını ülke bayrağı olarak kullanmaktadır.
görsel

şimdi gidip hala mitinglerde, konvoylarda filistin bayrağı sallandıracaklara soruyorum;
bu bayrağı şanlı ay yıldızlı al bayrağımızın yanında sallamaya utanmayacak mısınız?

filistin bayrağı açanın, taşıyanın, akabe'de, kudüs'te, yafa'da, gazze'de, sina çölünde şehid edilen mehmetçiğe zerre saygısı yoktur.

işin en ilginç yanı ise, bu filistin bayrağını kutsal bir bayrak gibi sallayıp "kahrolsun israil" sloganı atanların hemen hemen tamamı kendini osmanlı torunu, ecdat torunu olarak tanımlıyor.
görsel

ulan siz nasıl bir ecdat torunusunuz ki, ecdadınıza hainliğin bayrağını dalgalandırıyorsunuz, utanmazlar...

geceye bir söz bırak

"Bir koku var burnumda;çocukken parka gitme kokusu.
O kıpır kıpır sevinçle karışık huzur.
Sonra yolda yürürken bir yandan, birazı dalda birazı etrafa yayılmış mis gibi ıhlamur kokusu.
Öyle telaşsız, öyle basit ve öylece de mutlu. Çocuk olmak tam da buydu.
...........

'bazen ansızın bi cümle belirir kafanda, sonra? Gerisi hikaye.'

hasret ayazları

bela sevdan ile birlikte yaşar günaçgün'ün ölümcül ikililerinden. hangi izbe anlık dilimde dinlenildiği farketmeksizin, dinleyenin ciğerini korlar.

duolingo

Sözlü Pratiklerde size kendi ağzınızla "ben adam değilim" dedirten uygulama.

sana bir tanrı getirdim

Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
içimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi, maviydi, ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda
Öyle kendinden geçmiş, öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik, anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık; günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk

Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi, inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle, ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık

Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında, caddelerde, sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın, zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
itme beni

Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim

Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür, bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Tosca'dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı, ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni

Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksensekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim

Chopin'in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir tanrı getirdim
Gel bak
Bir tanrı yarattım senden

Ümit Yaşar Oğuzcan