bugün

entry'ler (135)

eşcinsellik bir hastalık değil kimliktir

ne demiş dekart: iddia ediyorum, öyleyse haklıyım. tabi dekart dedüktif bir hata yaptığının farkında değildi.
binyıl öncesinden kalan normları evrendeki tek doğru bilip eskilerden gördüğü tüm değer yargılarını sorgulamadan sindirenler için gösterilen kaynakların, yıllar süren araştırmaların, emeğin zaten bir anlamı yok. onlar zaten her zaman haklı ve haklı kalacaklar. diğerleri için bir kaç konuda kafa açayım:

"eşcinsellik hastalık değilse birisinin çıkıp kadın ve erkeğin birbirine olan uyumunu açıklaması gerek"

bakınız: ispat yükünün terslenmesi safsatası: birşeyi(eşcinsellik hastalık mı ola ki?) sorgulayan birine sorgulamasının temellerini ispatlama yükünü yıkamazsın.
yine de bu tartışma kültürü yoksunluk sendromunu görmezden gelebiliriz çünkü o sorunun muhattabı olan birisi açıklama yaptı. hatta 15 yıl geçti üzerinden. biraz araştırmayla daha önce yapılan açıklamalara da ulaşılabilinir aslında. o birisi University College London'dan Andreas Bartels yazısına da The neural basis of romantic love ismini vermiş: http://www.vislab.ucl.ac....pdf/NeuralBasisOfLove.pdf

*
herneyse uzatmanın, lafı çevirmenin bir anlamı yok. gerçekten sırf kendi tabularına ters düştüğü için eşcinsellere saldırmayan ve gerçekten bu "birisinin yaptığı açıklamayı" merak eden biri google'a sorarak şu yazıya ulaşabilirdi rahatlıkla ve tüm sorularının cevabını alabilirdi: Aşkın Evrimi ve Neden, Nasıl Aşık Olduğumuz Üzerine: http://www.evrimagaci.org/makale/398 -hem de türkçe ve tamamen bilimsel, geçerli argümanlara dayalı bir yazı.
ama tabi ki burda mesele gerçekleri öğrenmek veya bilimsel merak değil. ne kadar çürütsen de ne kadar kaynak göstersen de hiç bir anlamı yok. dededen duyma, ezberlenmiş aynı cümeleleri tekrar tekrar argüman diye sunuluyor.
bitirmeden yine google'a sorup bulduğum şu yazıyı da paylaşayım, gerçekten konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için: eşcinselliğin biyolojik temelleri, evrimsel bakışaçısı ile incelenmesi ve hastalık olup olmadığı sorunu, Eşcinsellik ve Evrim: http://www.evrimagaci.org/makale/117

eşcinsellik bir hastalık değil kimliktir

Biyolojik olarak "rahatsızlık" ya da sadece "hormon bozukluğu" olarak tanımlamanın yetersiz olacağı bir fenomendir.

öncelikle eşcinsellik sadece bir hormon bozukluğu değildir ve tedavisi mevcut değildir. Pediatrics 2004 haziran sayısında American Academy of Pediatrics tarafından yayınlanmış sexual orientation and adolescents makalesinden: (kaynak: Frankowski BL; American Academy of Pediatrics Committee on Adolescence (June 2004). "Sexual orientation and adolescents". Pediatrics 113 (6): 1827)
"Sexual orientation probably is not determined by any one factor but by a combination of genetic, hormonal, and environmental influences."
yaklaşık olarak türkçeye şöyle çevrilebilir: "cinsel yönelimin tek bir faktör tarafından belirlenmez, genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin bunda etkisi olduğu düşünülmektedir."

ufak bir araştırmayla çok daha fazla araştırmaya ulaşabilir gerçekten merak eden yazarlar ancak benim kanıtlamak istediğim şey için sadece bu yeterli olduğundan uğraşmıyorum -ve üşendiğimden.
****

evrim mekanizmalarına ters görünen bir şeyi doğrudan "hastalık" "rahatsızlık" olarak tanımlamak saçmalıktan başka bir şey değildir. öncelikle şunlara bakınız: S.W. Cole, Social threat, personal identity, and physical health in closeted gay men, in Sexual orientation and mental health: Examining identity and development in lesbian, gay, and bisexual people, 245-67 (A.M. Omoto & H.S. Kurtzman eds., 2006); E.D. Strachan et al.,
Disclosure of HIV status and sexual orientation independently predicts increased absolute CD4 cell counts over time for psychiatric patients,
Psychosomatic Medicine, 69, 74-80 (2007); P.M. Ullrich, et. al., Concealment of homosexual identity, social support and CD4 cell count
among HIV-seropositive gay men, 54 J. of Psychosomatic Research 205- 212 (2003)
bu makaleler eşcinselliğin fiziksel veya zihinsel bir "rahatsızlık" olmadığını, eşcinsel bireylerin gayet sağlıklı olduklarını anlatıyor. Şimdi de sıra asıl hatalı olan argümanda: doğal seleksiyonun doğanın şleyişi vardır ve eşcinsellik bu işleyişe karşıdır, doğanın dahilinde değildir. Öncelikle insanlarda %11e ulaşan oranda (kaynak: Gary J. Gates, Williams Distinguished Scholar; April 2011; How many people are lesbian, gay, bisexual,and transgender?. link: http://williamsinstitute....-People-LGBT-Apr-2011.pdf) görülüyorsa bu doğanın dahilindedir. hatta insanı da bırak, daha 1999da 1,500 türde -primatlardan bağırsak kurtlarına- eşcinsellik gözlemlenmiş ki bu sayı bugün çok daha fazla ve hala kayıt altına alınamamışlar türler var (Harrold, Max (1999-02-16). "Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity". The Advocate). şimdi doğada bu kadar çeşitli ve bu kadar sık gözlenen bir fenomeni "doğal değil" ve "evrim mekanizmalarına" aykırı diye nitelendirmeden önce biraz düşünmek gerek. Evolution and Human Behavior'da 2008de yayınlanan Genetic factors predisposing to homosexuality may increase mating success in heterosexuals başlıklı çalışmada biliminsanları şöyle diyor: "it is not known how homosexuality, which tends to lower reproductive success, is maintained in the population at a relatively high frequency."[...] "while genes predisposing to homosexuality reduce homosexuals' reproductive success, they may confer some advantage in heterosexuals who carry them"[...] "genes predisposing to homosexuality may confer a mating advantage in heterosexuals, which could help explain the evolution and maintenance of homosexuality in the population" yani diyorlar ki: evet eşcinseller üremiyor ve genlerini gelecek nesle aktaramıyor, bu yüzden de doğal seçilimde eşcinselliğin yok olacağını öngörmek mantıklı olabilirdi. ama heyhat! şu işe bakın ki insan ve diğer hayvan popülasyonlarında gayet yüksek bir frekansda rastlanılıyor. bu kadar zaman sürüklenip bugünlere geldiyse bu fenomen ve bu kadar sık raslanıyorsa, o zaman bir şekilde -doğrudan mantık yürütmeyle anlaşılamayak bir şekilde- doğal seçilime hizmet ettiğini varsayabiliriz -sadece tam mekanizmasını bilemiyoruz.

velhasılıkelam eşcinsellik bir "hastalık" veya "rahatsızlık" değildir ve eşcinsel bireyler heteroseksüel bireyler kadar sağlıklıdır. ayrıca hormon bozukluğu da değildir ve "tedavisi" yoktur-tedavi gerektircek bir şey yoktur ortada aslında. homoseksüellik "doğal"dır ve doğada gayet sık rastlanabilinir. ilk bakışta doğal seçilime ters gelse de bu kadar sık rastlanması bunun, popülasyonun gen havuzuna bir şekilde katkıda bulunduğunu gösterir. bu arada şöyle bir mantık yürütme de saçmalıktan ibarettir: evrim mekanizmlarına ters görünen herhangi bir şey biyolojik olarak "rahatsızlık" değildir. hele gereğinden büyük beyinlerimizle bu mekanizmaları gayet manipüle edebildiğimiz şu günlerde.

homo sapiens sapiens

homo sapiens türünün hayatta kalabilen tek alt türü - modern insan.

uyumadan önce yapılması gerekenler

ballı ılık bir bardak süt içip yarım saat kadar kitap okunması yerinde olacaktır. ardından hem bebek gibi uyunur hemde ülkenin kitap okuma ortalamasının kat kat üzerine çıkılabilir.

sözlük yazarlarının itirafları

oylanınca çok mutlu oluyorum sözlük. iyi, kötü, eh işte fark etmiyor. yazdıklarımı birilerinin okuduğunu bilmekten haz alıyorum, -iyi ya da kötü- reaksiyon alınca inanılmaz mutlu oluyorum. hele yazdıktan aylar sonra oylayanlar var ki entrylerimin tarihe karışmadığını, unutulup gitmediğini hatırlatıyorlar bana, çok pis bira ısmarlayasım var o güzel insana sözlük.

öyle bir ateist olmak ki saygılı olmak

bir insanın fikirlerini özgürce dile getirmesi "saygısızlık" olarak algılandığı için, saygılı değil aslında "korkak" ateisttir.

eğer karşındaki a partisini destekliyorsa, "yanlış düşünüyorsun, b partisi daha iyi" diyebilirsin; ya da fenerbahçeye karşılık "galatasaray daha başarılı bir takım" diyebilirsin ve hatta bu ve benzeri konularda rahatlıkla tartışabilirsin. ancak iş din ve inançlara gelince durum biraz farklılaşıyor. ben müslümanım, diyen birine "yanılıyorsun, aslında allah yok" diyemiyorsun. bunun yerine "sana saygı duyuyorum" demek zorundasın.
bu iki yüzlülükten başka bir şey değildir. insanlar inançlarını özgürce dile getirebildikleri gibi inançsızlıklarını da çekinmeden ifade edebilmelidir ve bunun adı "saygısızlık" olmamalıdır.

leyla ile mecnun

--spoiler--
+hapse girmemiz lazım, ne yapsak?
-kitap yazalım?
--spoiler--

izlenilebilir kalitedeki yegane türk dizilerindendir.

amerika da bütün kızlar veriyormuş

(bkz: avrupada kızlar tecavüz ediyormuş)

ateistlerin allaha tapması için gereken koşullar

eğer allah namaz, oruç vb. ibadetleri istememiş olsaydı, kendine kurban istemeseydi, sadece iyilik yapın ve insanlığa faydalı olun deseydi. hergün kilise/camiye gelmek yerine, o sürede insanlığa faydalı işler yapın deseydi. hatta cami/kilise yapmayın, onun yerine o parayı açlığa çare bulmak için harcayın deseydi. kadın ve erkek her koşulda eşittir, deseydi. çocukların evliliğini yasaklasaydı ve kız çocuklarının okutulmasını emretseydi, bugün bir tane bile ateist göremezdik. ayrıca kendi varlığına dair bu kadar az kanıt ortaya koyup, sonra da inanmayan herkesi sonsuza kadar işkence ve ızdırapla cezalandıracağını söylemeseydi yine pek fazla ateist olmazdı.
ayrıca bakınız: pastafaryanizm'in yapmazsanız memnun olurum bölümü; (bkz: (#4335889))

edit: en büyük koşulu söylemeyi unutmuşum: rte. sırf onunla aynı dini paylaşmamak için bile ateist olunabilir. rte din değiştirirse müslüman sayısının artacağını düşünüyorum, islamı çok yanlış tanıtıyor.

samanyolu tv dizileri

genelinde başı açık olan kadının "kötü kadın" olduğu ve eşinin kapalı annesine veya kapalı kız kardeşine veya eşiyle alakalı olmayan bambaşka kapalı birine türlü işkenceler yaptığı dizilerdir. sonunda da şeytani kadın hakettiği cezayı alır.

ara geçiş formu olduğu halde evrime inanmamak

fosil kayıtlarında bazı boşluklar olmasına rağmen artık su götürmez bir gerçektir evrim. ayrıca micheal shermer'in zekice bir sözünü akıllara getirir; "eğer yeni bir fosilin keşfi bir 'boşluğu' temizce ortadan ikiye ayırırsa, yaradılışçı artık iki kat fazla boşluk olduğunu iddia edecektir! ve her koşulda yersiz bir düşünce olan gıyabında hüküm vermeye yönelecektir..."

narsist sevgili ile diyaloglar

kız: aşkım ikimizin ortak noktası ne biliyor musun?
erkek: bilmiyorum aşkım ne?
k: ikimiz de beni çok seviyoruz.
e: anlamadım?
k: kusura bakma aşkım, en zeki insanları bile yanımda aptalmış gibi gösterebilecek kadar kahrolası bir dahiyim ben işte. zaten bazen ne söylediğimi ben bile anlamıyorum, o kadar zekiyim işte.
e: ehehehe haklısın aşkım.
k: hayatım hayvan gibi gülmezsen lütfen, tüm sokağın ıq'sunu düşürüyorsun.

big bang e inanmak

+abi big bang'e inanıyor musun?
-yok ateistim ben, inanca komple karşıyım.
+bende inanmıyorum zaten big bang'e. aslında ben daha çok yer çekimine tapıyorum ama evrime karşı da ufak bir sempatim yok değil.
-hmm, birden fazla tanrı olabiliyor yani sizde?

bilimin allah ın olmadığını ispatlaması

yokluk kanıtlanamaz. yokluğu kanıtlamaya çalışmak aptallıktır, sırf yokluğunu kanıtlayan delil yok diye inanmak daha büyük aptallıktır. russell'ın kutsal demlik hikayesi de buna değinir:

--spoiler--
birçok ortodoks kişi, kendilerinin dogmaları ispat etmeleri gerektiğini değil, şüphe edenlerin kabul edilmiş olan dogmaları çürütmesi gerektiğini söyler. bu elbette bir hatadır. eğer ben, dünya ve mars arasında, güneş etrafında, eliptik bir yörüngede dönen bir çin demliği bulunduğunu öne sürseydim ve bu demliğin en güçlü teleskoplarımızla bile ortaya çıkarılamayacak kadar küçük olduğunu da iddiama ekleseydim, hiç kimse bunun aksini ispatlayamazdı...
--spoiler--

velhasılı kelam yokluğun ispatı yapılamaz ancak sırf tanrının yokluğu ispat edilemiyor diye ona tapmak ayrı bir ahmaklıktır. eru, zeus, apollo, amon ra, mithras, baal, thor, wotan, uçan spagetti canavarın veya russell'ın kutsal demliğinin yokluğu ispatlanana kadar hepsine tapmamız mı gerekiyor?

bir de şöyle bir mevzu var ki, eğer bahsettiğimiz tanrı russell'ın demliğiyse gerçekten yokluğu ispatlanamaz. ancak burda bahsettiğimiz uçan spagetti canavarı'ysa ve uçan spagetti canavarının kutsal kitabında birçok çelişki ve boşluk varsa, bu uçan sapagetti canavarının yokluğu hakkında büyük ipucu verir*. ama ne olursa olsun bilim, dine karışmaz; böyle aptalca bir şeyi test etmeye de çalışmaz. hatta tam aksine din, sürekli bilime karışır. kendi dogmaları yüzünden bilimsel teorileri yok sayar. hatta "mucize"nin tanımı zaten bilimle çelişmektedir; tanrının dünyadaki fizik kurallarını yok sayıp olaylara müdahale etmesi.

bir başka köşede tanrıyı "doğaya hükmeden fiziksel kanunlar serisi" olarak veya "bir tür enerji" olarak tanımlayanlar da vardır. ancak yer çekimi kanununa dua etmek veya bir avuç kömüre tapmak pek tatmin edici değildir. o yüzden onlardan bahsetmeye gerek bile yok. gerçi başlıkta hangi tanrıdan bahsedildiği yazıyordu zaten: "allah", bunlardan hiçbirini yazmaya gerek yoktu ya neyse artık.

edit: ayrıca "eğer tanrı* yoksa 'ahlak, vicdan...' kavramları nedir, ve nasıl varolmuştur?" diyenlere cevaben julian baggini'nin şu sözü yeterlidir sanırım: "kainatta tek çeşit hammadde bulunur ve bu da fizikseldir. bunun dışındaki şeyler, güzellik, duygular ve ahlaki değerler yani kısacası insan hayatına zenginlik katan zengin fenomenlerin tümü akılda oluşur."

emniyet müdürünün katil polisi tebrik etmesi

yemin ediyorum insanlığımdan utandım. ulan o kadar polis var orda. sokak ortasında silahını çekip vuruyor, 4 kişiyi de yaralıyor, daha sonra hiç bir şey olmamış gibi dolanmaya devam ediyor ortalıkta, telefonla konuşuyor. o kadar polisten biri de yanına gelip demiyor ki "aga sen ne yaptın?". bir insan nasıl bu kadar soğuk kanlılıkla cinayet işleyebilir aklım almıyor, ve cinayetin ardından da hiç bir şey olmamış gibi davranabilir. videoyu izlerken bile kanım donmuştu ama bu açıklama son noktayı koydu. bizim ülke için bile çok fazla bu. polislerin görevi bizi korumak değil midir? peki polislerden bizi kim koruyacak?

hastası olunan sözler

din savaşları: kimin görünmez arkadaşı daha iyi diye insan öldürmektir.

-yanılmıyorsam bobby henderson.

yazarların nicklerinin öbür dünya versiyonu

münafık kuzu.

türkiye deki adaletsizliğin tek cümlelik özeti

cümle bile değildir, sadece 3 harftir o adaletsizliğin özeti: akp.

john lennon

imagine isimli şarkısı trt spikeri tarafından sansüre uğrayan talihsiz insan. ulan sanki spiker "dinlerin olmadığı bir dünya hayal et" dese tüm ülke ateist olacak. insanlar yıllardır bunu duymayı bekliyor ateist olmak için. ama suç spikerde de değil, çevirse başına neler gelebileceğini biliyor. birde şarkının türkçeye çevrilmesi ne alaka amk? madem tamamını çevirecek götün yok, bırak anlayan anlasın.

penisi sevgilinin sol burun deliğine sokmak

serçe parmak kalınlığında ve muhtemelen 5cm boyundaki penistir.

(bkz: 5cm penis ile yapılabilecekler)
pek alternatif olmadığı için yapılmış olabilir. ayrıca sevgilinin kulağı kaşınırsa da yardımcı olunabilinir belki. bunların dışında pek bir işlevi yoktur zaten.