bugün
- fatih terim'in yuhalanması8
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge8
- vatandaşlık farkı alan otel25
- icardi190529
- güne bir şarkı bırak10
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız23
- nazar değdi sözlük8
- crop giyen erkek9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- hamas bir terör örgütüdür20
- erkeğe ne hediye alınır34
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- futbolcu ismiyle nick almak11
- anın görüntüsü12
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- sözlük kızından gelin olmaz21
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- ideal duş alma sıklığı14
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı23
entry'ler (92)
namussuz evsiz erkek palandöken'de, namussuz 2+1 kombili biseksüel kartalkaya'da, namuslu sobalı lezbiyen kartepe'de aranmalarıdır. vali mutlu aranmalarının devam edeceğini ama müdahale olmayacağını açıklamış
4 tanesini gezdikten ve içinde belli bir süre geçirdikten sonra bi boka yaramadığını ve yaramayacağını anladığım kurum.
hıyarizm düşünürü.
deneyimlerinin hiç bir şeyi çözemediği anlardır. okuduğun yaşadığın hiç bir şeyin anlamı kalmamıştır o an. her şeyi çok derin düşünüp basite indirgeme çabası içindesindir fakat bulunduğun durum bunu bile yapamamana neden olur. çaresiz hissedersin ve bunu çeşitli dışa vurumlarla aşmaya çalışırsın. büyük insanlara çok saçma gelen bu davranışların seni rahatlatır ve anlık mutlulukları yaşamanı sağlar. zaten hayat d anlık duygulardan oluşur.
mülkiyet hırsızlıktır ve tanrı kötüdür kuramlarıyla aslında çok düşünülen konulara kısa ve keskin öneriler sunmuş anarşist düşünür. fakat bu düşüncelerinin temelini üç değişkeni çok iyi bir şekilde değerlendirerek yapması dayanak noktalarını hiç de boş şeylere yöneltmediğini gösteriyor. bu noktalrın incil, adam smith ve hegel olduğunu öğrendiğimizde zaten bu sonuca varmış oluruz. genel olarak bu konseptte ilerleyen düşücelerinin en belirgin özelliği fazla sert ve pozitif özgürlük içerdiği yanılgısına kapılmamızı sağlasa da aslında negatif özgürlüğün ateşli bir savunucusudur. sevdiğim manifestolarından tanrı üzerine düşüncelerinden en güzel deyişi de özetle şöyledir. '' tanrı kavramına ona karşı çıkmak için ihtiyacımız vardır. ''
geçen gün şehit olduğunu öğrenmemle birlikte uzun zamandır düşünmediğim belki de düşünmekten kaçtığım duyguları tekrar yaşadım.
şehit haberinin ardından ulusalcı, liboş, atatürkçü, milliyetçi ve benzerlerinin klişeleşmiş zırvaları yapılır, şehide saygı yürüyüşleri düzenlenilir istiklal marşı,andımız, slogan falan derken en son 2-3 şişli teyzesinin elinde türk bayraklı fotoğrafları çekilir ve tamamlanır. bunlar bir ritüel olmuştur onlar için çünkü ezberletilmiş davranışları toplumsal normlara uygun olarak yapanlar bu tarz duygu patlaması yaşayan bir topluluk içinde ne kadar uç davranışlarda bulunursa onu daha iyi anacağını, kendine biçtiği görev duygusunu hakkıyla yerine getirmesi için bu ritüeli yapması gerektiğini düşünür.
her neyse bu duygu sülüklerini bi kenara atıp ozan abiyi anlatayım. ben lisenin ilk yılındayken o son sınıftı. küçüklükten tanıdığım bi abimin arkadaşlarından biriydi. ben de kopil kopil onların yanına gidip zaman geçirmeyi çok severdim. ama ozan abi hepsinden farklıydı. lakabı deliydi. deli denilmesinin sebebi boş zamanlarının tamamında koşmasıydı. hangi mevsim olursa olsun şortunu çeker beresini takar ve kulağında kulaklıklarıyla koşardı. durmadan... her gün ders bitiminden akşam yemeğine kadar.. zaten okulun kros takımındaydı fakat koşmasının sebebi bu değildi çünkü gerçekten seviyordu koşmayı. bi gün bana ulan forest gump şu okulda benim koştuğumun yarısını bile koşmamıştır demişti. soyutlardı kendisini her şeyden, herkesten sadece koşmayı sevdiği için koşardı. zaten askerliği sevdiği için de ordaydı sevdiği şeyleri kendisine göre biçimlendirerek mutlu bir düzen kurmuştu kendine mutluluğun insanlara çok görüldüğü kişiliğinin ötelendiği bir yerde.
sevdiği şekilde yaşamayı kendi gibi kalmayı başarmıştı ve öyle devam etti. yıllarca görmedim.. koşan birini gördüğümde aklıma ilk ozan abi gelirdi. yine ozan abi gelecek. ama dünden sonra da ozan abinin ardından onun öldüğü gerçeği.. türk bayrağının önünde çektirdiği mezuniyet fotoğraflarının gazeteleri süslemesi, şehit sıfatıyla anılıyo olması üzecek beni. öldüğü gerçeğini kabullenmem daha uzun sürecek üzüntüm kat kat artacak çünkü bu ölümün ardından duygu sülükleri bu sefer ozan abime yapışacak. onu sömürecekler. onun üzerinden nutuklar atılacak lanetler okunacak bu ritüelin baş kahramanı bu sefer ozan abi olacaktı.
bu adam sadece keyif aldığı şeyleri yapmaya, mutlu olmaya çalışan ozan abi. kısacası sadece insan..
rahat uyu...
şehit haberinin ardından ulusalcı, liboş, atatürkçü, milliyetçi ve benzerlerinin klişeleşmiş zırvaları yapılır, şehide saygı yürüyüşleri düzenlenilir istiklal marşı,andımız, slogan falan derken en son 2-3 şişli teyzesinin elinde türk bayraklı fotoğrafları çekilir ve tamamlanır. bunlar bir ritüel olmuştur onlar için çünkü ezberletilmiş davranışları toplumsal normlara uygun olarak yapanlar bu tarz duygu patlaması yaşayan bir topluluk içinde ne kadar uç davranışlarda bulunursa onu daha iyi anacağını, kendine biçtiği görev duygusunu hakkıyla yerine getirmesi için bu ritüeli yapması gerektiğini düşünür.
her neyse bu duygu sülüklerini bi kenara atıp ozan abiyi anlatayım. ben lisenin ilk yılındayken o son sınıftı. küçüklükten tanıdığım bi abimin arkadaşlarından biriydi. ben de kopil kopil onların yanına gidip zaman geçirmeyi çok severdim. ama ozan abi hepsinden farklıydı. lakabı deliydi. deli denilmesinin sebebi boş zamanlarının tamamında koşmasıydı. hangi mevsim olursa olsun şortunu çeker beresini takar ve kulağında kulaklıklarıyla koşardı. durmadan... her gün ders bitiminden akşam yemeğine kadar.. zaten okulun kros takımındaydı fakat koşmasının sebebi bu değildi çünkü gerçekten seviyordu koşmayı. bi gün bana ulan forest gump şu okulda benim koştuğumun yarısını bile koşmamıştır demişti. soyutlardı kendisini her şeyden, herkesten sadece koşmayı sevdiği için koşardı. zaten askerliği sevdiği için de ordaydı sevdiği şeyleri kendisine göre biçimlendirerek mutlu bir düzen kurmuştu kendine mutluluğun insanlara çok görüldüğü kişiliğinin ötelendiği bir yerde.
sevdiği şekilde yaşamayı kendi gibi kalmayı başarmıştı ve öyle devam etti. yıllarca görmedim.. koşan birini gördüğümde aklıma ilk ozan abi gelirdi. yine ozan abi gelecek. ama dünden sonra da ozan abinin ardından onun öldüğü gerçeği.. türk bayrağının önünde çektirdiği mezuniyet fotoğraflarının gazeteleri süslemesi, şehit sıfatıyla anılıyo olması üzecek beni. öldüğü gerçeğini kabullenmem daha uzun sürecek üzüntüm kat kat artacak çünkü bu ölümün ardından duygu sülükleri bu sefer ozan abime yapışacak. onu sömürecekler. onun üzerinden nutuklar atılacak lanetler okunacak bu ritüelin baş kahramanı bu sefer ozan abi olacaktı.
bu adam sadece keyif aldığı şeyleri yapmaya, mutlu olmaya çalışan ozan abi. kısacası sadece insan..
rahat uyu...
steve harris kendisinin orta çağda yaşamış benjamin breeg adındaki bir büyücünün reankarnasyonu olduğunu iddia etmekte. bunu the reincarnation of benjamin breeg şarkısından önce de birçok şarkısında hafiften vurgulamaktadır zaten. en sonunda da maiden klasiği olan bu şarkıda olayı iyice açığa çıkarmıştır.
children of bodom albüm kapaklarından birini gördüğünü zannetmesi muhtemeldir.
- kestir artık şu saçını bakamıyorsun zaten.
- eski resimlerini gördüm kısa saçlı halin daha yakışıklıymış.
- hevesini almadın mı daha?
- hippi gibi dolaşıyorsun ortalıkta, işe girince nasılsa kestireceksin.
- bir etrafına bak kaç tane uzun saçlı erkek görüyorsun.
- gitar çalıyorsun değil mi?
- kestirmezsen 30unda kel kalacaksın.
- eski resimlerini gördüm kısa saçlı halin daha yakışıklıymış.
- hevesini almadın mı daha?
- hippi gibi dolaşıyorsun ortalıkta, işe girince nasılsa kestireceksin.
- bir etrafına bak kaç tane uzun saçlı erkek görüyorsun.
- gitar çalıyorsun değil mi?
- kestirmezsen 30unda kel kalacaksın.
death - scavenger of human sorrow.
romantizm içerikli filmlere bakış açımı değiştiren film. bugüne kadar kadar kate hudson'ın boktan romantik komedi filmlerini izleyip ohh hiçbir duygu patlaması yaşamadan eve gelip normal hayatına etmiş olan şahsıma bu film tokat etkisi yaratmıştır. bunun birçok sebebi var ama en önemlileri tabi ki senaryo ve oyunculuk. ama kate winslet'in yarattığı beynimdeki ideal sevgili profili de beni etkileyen bir diğer unsur. bir diğeri için (bkz: zooey deschanel)
hangi dilde olursa bir yerde bağıra bağıra konuşmak hoş bir şey değildir. bunun hangi dil olduğu fark etmez. farklı bir dil konuşulan bir yerde bağırarak türkçe konuşulsa da garip bakışların hedefi olmak kadar normal bir şey yoktur. yani hangi dili konuşuyorsan konuş ilgi çekmek için mi yapıyorsan artık bilmem bağırarak konuşma arkadaş.
(bkz: londra da bağıra bağıra türkçe konuşmak)
(bkz: londra da bağıra bağıra türkçe konuşmak)
rehberde kolay bulunsun veya hemen msj atılsın diye aaaşkım şeklinde ya da isminin önüne birkaç tane a harfi koyarak kaydedenler ile muhabbete dahi girilmemesi, koşarak uzaklaşılması gerekir.
adı geçtiği anda herkesin koro halinde '' evet abi o adamın tipini görünce kusacağım geliyor'' diye tepki verdiği insanlar. tartışmasız en başarılı örneği için (bkz: melih gökçek)
uzun ve biraz da bakımsız saçlara sahip olan her erkeğin özellikle kız arkadaşlarından '' amma da çok kırığın var kuaföre gidip düzelttir şunları'' şeklinde ikazlar almasını sağlayan şeyler. he iplenmez o ayrı. kendimden biliyorum.