bugün

entry'ler (577)

kolsuz agop

Kendisine 5 ve 12 yaş aralığında birkaç kez gitmek zorunda bırakıldığım için aileme hala kızgın olma sebebi doktorumsudur.

Mesleğini yaptığı süre boyunca gördüğü caselere uygun krem karışımları yapıştırıp, muayene ücretlerini saçma sapan fiyatlara çekerek, işini tamamen ticarete dökmüş kişidir. Bunların kaymağını yemekten de başka bir çalışma yapmaya fırsat bulmuş mudur bilemedim ama adam iyi kazandı. Cerrahpaşa'ya gidip, herhangi bir cildiye doktorundan randevu alıp yüzde 10'dan daha az masraf yapılabilir diye düşünüyorum. Belki de insanların yaralarına 500 lira sıkışıyordur tabii kim bilir... o zaman daha etkili oluyordur.

Kendisine saç sorunum sebebiyle iradem dışında birkaç kere gitmiş bulundum, "bulamaç"larını kullandım ve belirttiği zamanlarda da kontrollerine gittim. Her seferinde kucağına alıp seviyor, ilgi falan şahane. Kontrollerde herhangi bir sonuç alınmadığını fark ettikçe, farklı zaman dilimlerinde, "9 yaşında düzelir", "12 yaşında düzelir", "15 yaşında düzelir" gibi birtakım zaman belirteçleri kullandı. En son noktada da bana ve aileme aşkın gücünden bahsetti, bazı hastalarım aşık olunca bir anda düzeldi gibi abuk cümlelerle. 12 yaştan sonra 15 yaşla ergenlik dönemine geçiş, kadın-erkek ilişkileri vs çağrışım yaptı sanırım. 15 yaşında tekrar getirin ama aşık olursa da düzelebilir modunda bir şeyler bir şeylerdi. Şimdi de 30 yaşındayım ve hiç aşık olmadım (çocukluğuma inecek olursak, doğal doğum kontrol yöntemi olarak agop'u gösterebiliriz*), başka hiçbir tedaviyi de kabul etmedim her yer kendilerinin öğrencisiyle dolu olunca ama adamın sadece evinden 1.5 milyon lira çıkmış. Böyle saçma sapan cümleler duymak için para dökemeyecek çaresiz enayi mi yok işte. (bkz: anam babam)

sense8

Bir yerden tutmazsa başka yerden tuttururuz diye ince düşünülerek ingiltere, Almanya, Güney Kore, Hindistan, Güney Afrika, Meksika ve ABD'den karakterler yerleştirip, bir de izlanda ve Avusturalya'ya selam çakmış dizidir. Olmadı italyanca da şarkı çalmışlardır münasip bir yerinde. istanbul'un da adı geçmiştir...
Ülkelerden ekmek yiyemezsek, transseksüel olup lezbiyen ilişki yaşayanlar ve gay çiftlerden de geçinebiliriz demişler. Şiddet gören kadını da unutmayalım...
Bir de ana karakterlerin doğum anılarına dönüp her birinin doğum şeklini de göstermişler ki normal doğum, sezaryen, suda doğum gibi yöntemlerden biriyle doğum yapmış anneleri ya da bu yollarla doğurulmuş insanları da bir yerlerinden tutsunlar.
ABD camiasının, bir dizi ya da film tutsun diye her yapımlarına yerleştirdikleri, göstermelik, en az bir zenci ve bir ingiliz aksanlı yakışıklı/güzel insan koyup gizli sosyal mesajlar yüklemesinin bilmem kaç versiyon üstü bir iş olmuştur bu dizi.
Beni neremden tuttu bu dizi de üç günde bitirdim peki? Ben en çok mekan tanımaksızın, kişi sayısında sınır tanımadan sevişebilmelerini sevdim sanırım.
Hiç sınır tanımamış, ülkeler arası sınırları hiç etmiş "hop oradayım, hop buradayım. " dizisidir.

hdp nin akp koalisyonuna yeşil ışık yakması

Selahattin Demirtaş, 7 Haziran seçimleri sonrasında yaptığı konuşmada, seçim öncesi vaadlerinin ne kadar da arkasında olduklarını belirtmiştir halbuki.
https://youtu.be/UkHM5eEXKCM Dakika 16.27 çok etkileyici mesela...

evde kalmış kızın günlük hayatı

Erkekler tuvaletinden gelen tazyikli akan musluk sesi sonrası açılan tuvalet kapısından çıkan adamla karşı karşıya geldiğimde, ilerleyen zamanla birlikte isteklerimde ve beklentilerimde ne derece sadeleşme yaşadığımı idrak ediyorum. Geniş omuzlu, muhteşem çeneli, 1.90 boyunda, gülümsediği zaman, aralarında güneş vurduğunda kızıl ve beyaz parlayan teller barındıran kirli sakalı içinden yanaklarında çukurlar oluşturabilecek güçte gamzelere sahip yağız delikanlı beklentisi, "tuvaletten çıkarken ellerini yıkasın yeter"e dönüyormuş otuza yaklaşınca meğer... insan manyak gibi, karşıdaki tuvaletten gelen musluk sesini duyup, kim acaba masamdaki mouse'u kullanırsa beni tedirginliğe ve tiksintiye sürüklemeyecek, hayatım boyunca güvenebileceğim potansiyeldeki erkek diye çıkışına yetişip görebilmek için yaka paça kendini tuvaletten dışarı atar mı yahu? işte böyle bir hayattır özetle.

http://kermitiye.blogspot...hayallerimdeki-erkek.html

plaza

itaat beklediğimiz için taktığımız kravatlar, sürüklenmemizi kolaylaştırmaktan başka ne işe yarıyor acaba? Saygı beklerkenki histerik halimiz çok acıklı görünüyordur muhtemelen kural belirleyenler için. Giyim, saç-sakal kuralları, saygı görmemiz için değil; evcilleştirilmiş birer düşünebilen hayvan olduğumuz için... \"Merhaba\"sız başlayıp, \"Saygılarımla\" biten maillerim buna tek tepkim olabiliyor, \"Normal şartlarda seninle işim olmazdı fakat, etik gereği sana saygı göstermeye çalışıyorum.\" formatlı maillerimle. Formal mailler attığımız bir iş sahibi olduğumuzda, saygıdeğer bir işimiz olduğu sanılsa da, aslında hep biz saygı göstermek zorunda kalıyoruz. Herkese saygı duymak zorunda kalan kuklalarız...Kapitalizm kakadır demiyorum; hayat böyledir diyorum. \"Kendini statü sahibi sanıp, kibirlenmek niyedir, Sayın Maşa?\" denesi insanlar barındırır...

http://kermitiye.blogspot...nrken-aslnda-plazann.html

mevsimler

“Sonbahar” veya “kasım” deyince kırık bir hale gelip, hassaslaşıp ibneleşen bünyeler yüzünden sonbahar, sarı veya kahverengi tonlardan, içinde “kasım”, “sonbahar” geçen sevdiğim veya sevmediğim film, müzik ve her türlü zımbırtıdan nefret edip, hayatımın 3-4 ayını sonbaharın başka bir mevsime denk geldiği bir yere göç ederek orada geçirmek istiyorum, sıcak havalardan üstüne işenmiş gibi sıcak veya ılık ve ıslak bir his ve boğuk, boğan, boğucu, nefes kesici bir koku almış hissi yaşayarak tiksinen biri olmama rağmen…
Mevsimsel olayları içselleştirmeyip, duygusallaştırmayıp, kendine mal etmeyip, sloglanlaştırmayıp, sadece bir hava olayı olarak nesnel bir şekilde kabul edebilseniz ne süper olur ha! Sinirden ruh halime uygun şarkı dinleyemiyorum isimleri sonbahar diye mevsim sonbahar olsa da olmasa da!!
Yağmur yağınca duygusala bağlayanlar, kasımda aşkın başka olduğuna kanaat getirmişler, kar yağınca üzerine battaniye örtüp sıcak bir şey içip film izlemek isteyen, sonbaharda yapraklar sararınca ayrı bir bohem moduna, ilkbaharda çiçeklerin ve kaşıntı yumağı polenlerin belirmesiyle depresif bir mutluluğun peşinde ayakları yerden kesilip koşmaya uçmaya meyleden pötürcükler, yazınsa, selülitlerine rağmen vücudunu sergilemeye meyilli ve havada aşk kokusu alan duyuları hassas menopoz fisunların duygu patlamalarından ve koca kıçlar tarafından her mevsimde giyilmeye başlanan taytlardan gına geldi! Bi boku da sevmeyin Allah aşkına yaa… iğrençsiniz!

http://kermitiye.blogspot...vsimsel-ivmelesmeler.html

işyerinde atılan mailler

itaat beklediğimiz için taktığımız kravatlar, sürüklenmemizi kolaylaştırmaktan başka ne işe yarıyor acaba? Saygı beklerkenki histerik halimiz çok acıklı görünüyordur muhtemelen kural belirleyenler için. Giyim, saç-sakal kuralları, saygı görmemiz için değil; evcilleştirilmiş birer düşünebilen hayvan olduğumuz için... "Merhaba"sız başlayıp, "Saygılarımla" biten maillerim buna tek tepkim olabiliyor, "Normal şartlarda seninle işim olmazdı fakat, etik gereği sana saygı göstermeye çalışıyorum." formatlı maillerimle. Formal mailler attığımız bir iş sahibi olduğumuzda, saygıdeğer bir işimiz olduğu sanılsa da, aslında hep biz saygı göstermek zorunda kalıyoruz. Herkese saygı duymak zorunda kalan kuklalarız...Kapitalizm kakadır demiyorum; hayat böyledir diyorum. Kendini statü sahibi sanıp, kibirlenmek niyedir, Sayın Maşa?
Plazaya girdik sanırken, aslında plazanın bize girmesi...
http://kermitiye.blogspot...nrken-aslnda-plazann.html

otobüs şoförü

her sabah beni bir sürü herifle temas ettiren iett, otobüs kaptanlarına da nikah kıyma yetkisi ver de namusum temizlensin! kan çıkarıcam huleyn!
http://kermitiye.blogspot...2014/07/blog-post_17.html

vücut geliştirmek

Vücut geliştirmek bir mastürbasyondur.
http://kermitiye.blogspot...-bir-masturbasyondur.html

noi albinoi

Yavaş ve izlanda soğuğunu içinize sokan; sanat filmleri yavaşlığından hoşlanmayanların bile bir nebze kabul edilebilir bulacağı hızda olan soğuk bir izlanda filmidir. Orta yerinde, o an deli saçması gelen ama yine de kafaya kazınan Kierkegaard’ın “Ya/ Ya da” şiiridir aslında film. iki uçlu olan dilemma silsilelerinden oluşan hayatı yavaş ve özümseyerek anlatırken, “Ya izleyin ya da izlemeyin. Ya da her ikisi için de pişman olun.”u da sıkıştırır sanki hissiyat olarak. Yani sıkılmadan izlense bile, arkasında bıraktıkları ne yaparsak yapalım geriye kalan ihtimalin merakı ve hangi seçim daha doğruydu endişesinin sesli söylenişi olduğu için çok da işe gelmez, adında bile bir başa dönüşü anlatan “Noi Albinoi”.

Kalın bir buz tabakası altındaki toprağı bulup, mezar kazmaya çalışan bir ülkedeki insanların ruh hali nasıl olabilirse, sonuna kadar hissettirebilen bir filmdir.

http://kermitiye.blogspot.com.tr

balon

Bir çocuğun eline önce bir sürü rengarenk balon verip, sonra onları satmasını istemek nasıl bir bünye gerektirir? Ve mutluluğun, balonlara sahip olmak değil; onları satmak olduğu çocukluk, nasıl bir çocukluktur?
Bunun hayalini bile kuramıyorsak, ailemize olan borcumuzu asla ödeyemeyeceğimizin göstergesidir. Hayat, bireysel değil; "fucking team work"tür ve "kıç", bu benim hayatım deyip, sana değer veren insanlara dönülüp, götürülesi bir şey değildir. Bu da aileyi bırakmamak için kendime telkindir.
içi boş bir şeydir. Fakat, insanı böyle türlü türlü düşündürür.

http://kermitiye.blogspot.../2014/09/balonun-sap.html

selfie

"eskiden,kolunu tam gaz ileri uzatıp, boynunu da olabildiğince gıdılı bir şekilde geriye çekerek; parmak uçlarından kazanacağı birkaç milimetreyi de hesaba katmak suretiyle cep telefonlarını zar zor ellerinde tutmayı başaran insanlar, çekebildikleri 10 fotoğraftan 1'inde kadrajın bir kısmında yer alabiliyorken; artık sanki bir başkası tarafından çekilmiş gibi, kadrajın tam ortasında ve kamerayla aralarında ideal bir mesafe bulunuyormuşcasına fotoğraf ve vinelarını nasıl çekebiliyorlar? teknolojiyle eş zamanlı bir mutasyona girip; elimiz kolumuz mu uzuyor, noluyor yahu? nasıl bu 'işin profesyoneli' olundu?" diye düşündürüp duran fotoğraf hadisesidir.
dünya çok kötüye gidiyor gibi geliyor. street fighter'daki dhalsim olduk. yakında kavga ederken, yumrukla kafa koparıp; adam yarıp, ışıklar saça saça adam da döveriz! owww şeettt!!! daha da sokağa çıkmam!
http://kermitiye.blogspot....tr/2014/09/ceklacek.html

çeklaçek

"Eskiden,kolunu tam gaz ileri uzatıp, boynunu da olabildiğince gıdılı bir şekilde geriye çekerek; parmak uçlarından kazanacağı birkaç milimetreyi de hesaba katmak suretiyle cep telefonlarını zar zor ellerinde tutmayı başaran insanlar, çekebildikleri 10 fotoğraftan 1'inde kadrajın bir kısmında yer alabiliyorken; artık sanki bir başkası tarafından çekilmiş gibi, kadrajın tam ortasında ve kamerayla aralarında ideal bir mesafe bulunuyormuşcasına fotoğraf ve vinelarını nasıl çekebiliyorlar? Teknolojiyle eş zamanlı bir mutasyona girip; elimiz kolumuz mu uzuyor, noluyor yahu? Nasıl bu 'işin profesyoneli' olundu?" diye düşündüren selfie'ye alternatif isim olarak önerilmiş tabirdir.
Dünya çok kötüye gidiyor gibi geliyor. Street Fighter'daki Dhalsim olduk. Yakında kavga ederken, yumrukla kafa koparıp; adam yarıp, ışıklar saça saça adam da döveriz! OWWW ŞEETTT!!! Daha da sokağa çıkmam!

http://kermitiye.blogspot....tr/2014/09/ceklacek.html

eti cicibebe

Hala bebeğine mama olarak hazırlayıp, yediren bir anne var mı, diye merak ettiğim muhteşem bir icattır. Eğer yoksa, bu durum, doksan bilmem kaç yılı sonrasında çeşitlenen bebek mamalarıyla, "faydalı şeylerin tatları hep kötü olur." subliminal mesajları verilerek, muhteşem bir tada sahip olması nedeniyle, besleyici özelliği inandırıcılığını kaybetmiş olan Cicibe'nin mama özelliğinin unutulup; sadece bir yetişkin nostaljisine dönüştürüldükten sonra doğmuş olan neslin, daha bir geri kafayla yetişmesinin bir açıklaması mıdır? Muhallebinin tadı da erkek olsa evlenilesi olmasına rağmen, içine milyon tane toz konarak, çocuğu hak yollu yemeklerden soğutup, fast-food'a iter ki, anasının elindeki zehirlerle daha fazla beslenmesin; evinden ırak olsun. Sonra vay efendim eşeklere ineklere bağır "Ali'nin karnı acıktıııı...." diye, doğalsın ve tadın da iğrenç diye... Milupa'ymış, Aptamil'miş! Güzel bir tat alamadan büyüyen bir nesil, güzel ve kötüyü nasıl ayırt etsin?! Bu çocuk Cicibebe'yi, muhallebiyi yeyip, üzerine de tarhana çorbası içip; ıspanağı yemezse, zirveyi ve dibi aynı anda tadamaz: Justin Bieber'ı bile dünyadaki en iyi şey sanabilir.

http://kermitiye.blogspot...gim-bir-soru-var-eti.html

sırılsıklam aşık olmak

Nemli havanın daha da bir iğrenç şekilde ortaya çıkardığı sahte parfüm kokularıyla, yapış yapış ellerine rağmen el ele tutuşan parlak suratlı, yağlı saçlı ve en güzel kıyafetlerini giymeye çalışmış ama üstlerinde eğreti duran sevgililer yüzünden sevmekten vazgeçtim aslında ben sanırım... Şanslıyım ki, kulağıma duymak isteyeceğim şarkıları en mükemmel seslerle fısıldayıp, beni sıcaklarda daha fazla bunaltacak bir temasta bulunmayan müzik çalarımla yürüyebiliyorum sokaklarda. Ben bu insan milletine kimi zaman çok üzülüyorum... Hele ki kız arkadaşı beline sarılarak yürüyen tişörtü sırılsıklam olmuş adamın yüzündeki o hayatından memnunmuş gibi görünme ifadesindeki acı görüntü... Adam bile kendi terine değilmesinden tiksinti duyan bir ifade içindeyken, asıl tiksinilecek ve hayattan tiksindiren şey, sevgilisinin terinden iğrenmeyen o berbat çakma parfümlü paçoz iğrenç kızdır!!!

"Sinema salonunda, etrafındaki çiftler kumrular gibi fısıldaşırken, elindeki patlamış mısır torbasıyla bir başına oturan yalnız adam olmayı arzulardım." (Charles Bukowski)
işte bu da bunun sokak versiyonu... Eğer onlar gibi olsaydım bu söz içimde büyük bir gürültüye sebep olurdu...

Sözüm o ki, sırılsıklam aşık olmanın her türlüsü iğrençtir, kötüdür, çekilmezdir.
http://kermitiye.blogspot...a-bir-igrenc-sekilde.html

kermitiye

http://kermitiye.blogspot.com.tr 'den takip edilebilirdir.

karınca

balkondan aşağı atılınca ölür mü diye merak ettiğimdir. daha da bir çabalayıp, akıbetini araştırdığımdır. http://goo.gl/JPNkXT

kel kadın

hayır, kanser hastası veya herhangi bir hastalık yüzünden şifa bekleyen ya da keyfi olarak kel olmuş kadın değildir. http://kermitiye.blogspot.com.tr adresinden takip edilebilirdir...

çocukken "kel kız" olmak, aşağılamak amaçlı kullanılırken; yaşlanınca "kel kadın" olmasının havalı bulunması ise algılarının sıçmasına neden olur.

http://kermitiye.blogspot....tr/2014/07/kel-kadn.html

abazan adamla kasar kadinin evlenmesi

dünyaya bir "yavşak" getirilmesine vesile olabilirdir.

noi albinoi

yavaş ve izlanda soğuğunu içinize sokan; sanat filmleri yavaşlığından hoşlanmayanların bile bir nebze kabul edilebilir bulacağı hızda olan soğuk bir izlanda filmidir. orta yerinde, o an deli saçması gelen ama yine de kafaya kazınan kierkegaard’ın “ya/ ya da” şiiridir aslında film. iki uçlu olan dilemma silsilelerinden oluşan hayatı yavaş ve özümseyerek anlatırken, “ya izleyin ya da izlemeyin. ya da her ikisi için de pişman olun.”u da sıkıştırır sanki hissiyat olarak. yani sıkılmadan izlense bile, arkasında bıraktıkları ne yaparsak yapalım geriye kalan ihtimalin merakı ve hangi seçim daha doğruydu endişesinin sesli söylenişi olduğu için çok da işe gelmez, adında bile bir başa dönüşü anlatan “noi albinoi”.
kalın bir buz tabakası altındaki toprağı bulup, mezar kazmaya çalışan bir ülkedeki insanların ruh hali nasıl olabilirse, sonuna kadar hissettirebilen bir filmdir.