bugün

içerik bulunamadı.
bir fenonemene dönüşememesi ile ilgili sıkıntı şairliğinin iyi olmamasından kaynaklanır. yoksa meşum bir olayın ardından şanı alıp yürüyen o kadar çok şair vardır ki.

ama özge dirik gerek kullanığı kelimeler gerek şiirlerindeki vurgu ile ham bir ikinci yeni ve arkaik çağdaş dönem şairi izlenimi bırakır.
özge dirik, 14 ekim 1978'de manisa'da doğdu. öğrenimini odtü iktisat bölümünde tamamladı. şiirleri ağır ol bay düzyazı, hece, kuzey yıldızı, öteki-siz, pencere, varlık gibi dergilerde yayımlandı. kuzey yıldızı'nı yayıma hazırlayan ekipte yer aldı. 27 ağustos 2004 tarihinde yaşamına son verdi.
"26 yaşındaki Özge Dirik, oturduğu apartmanın 10uncu katındaki dairesinden atlayarak yaşamına son verdi. Polisler, Dirik'in dairesinde yaptıkları incelemelerde kapıda zorlama ve evde boğuşma izi olmadığını söylediler. Komşuları Dirik'in daha önce de intihara teşebbüs ettiğini iddia ettiler. Özge Dirik'in intihar etmeden önce mektup bıraktığı bildirildi. Dirik'in "Vasiyetimdir" diye başladığı mektubunda daha önce yazdığı 30 şiirin başlıklarını sıralayıp bunların bir kitapta toplanmasını ve kitabın bir nüshasının mezarına gömülmesini istediği belirtildi. "

V a s i y e t



ki en kötüsüdür,

ölümden sonra da istemek.



Benden firar eden dünyadan,

son isteklerimi taşırken bana,

dikkat et; aynı olmasın torbanın rengi,

ayağına giydiğin galoşlarla.



Şu bizim yan odada,

Kürt kaşlı kız çok inledi dün gece,

boştu yatağı,

bugün iyileşmiş, tahliyesi olmuş,

inandıramadılar bana.



Bir uçlu sakla da göğsüne,

teninin kokusu olsun izmaritinde.

Bu yalnızlığı biz yaratmadık,

bilakis tütünü bile dost eyledik kendimize.



Ya sen,

ellerini yıkıyorsun bana her gelişinde,

benimle aynı gün ölecek olan alyansında,

bir sabun parçası,

ne demekse.



Yarın belki de son kez,

ziyaret saatini özleyeceğim yine,

yemek yiyeceğim,

tadını tuzunu alıp, öyle veriyorlar yemeği,

mercimeğin içindeki böceğin bile hesaplı kalorisi.



Giydiğin eteğin yırtmacı ilk defa dokunuyor bana,

beni yolcu eden akciğer

kediye atsan yemez

geç kalmayacak randevusuna.



Gidince çürümeyeceğini bilsem,

ellerimizi değiştirelim derdim.

Ellerimin ellerinde verdiği güzel ve uzun mola,

ayrılık Allah'ın emri,

ölüm olmasa...
-ekmek arası patates -

defolu gençliğinin ucuz pavyonlarında,
-git başımdan mı - sandın hayatı.
günde sekiz litre alkol vermesi için doktorun
şizofren olmalı ilkin.

senin dünya sandığın yuvarlak
annenin güvelerini beslediği çeyiz sandığı
senin dünya sandığın yuvarlak,
hâlâ öküzün başındaki bela.
bir denge tutturmuş o da,
dönüyor canı sıkıla sıkıla.

Azrail'i kan tutsa da,
sen yine de ortalıkta kesme bileklerini.
olur da kurtarırsa seni emniyet şeritleri,
ahiret için vazgeçtiğin şeyler kalmaz
kapışılırsa bileziklerin.
ayrılık bu,
nanik yapılmaz sevgilinin ardından,
gör sol meleğinin kırmızı kartını.
ortalığı sulamaktan başka işe de yarasın,
gerilla korkuluğu gözlerin.

en sıkıcı çelişkiler bedeninde,
kibrit cebinde muhtar çakmağı
istanbul'u ilk kez görmüş bir çevre mühendisi
garip garip bakınma ortalıkta.

Disney'de kahkaha gazıyla ağlayan çocukluğuna,
Amasya'da çürük elmalarla büyüyen gençliğine,
çiçek bozuğu kadın felçlerini de ekleme.

28 Ağustos 2002
(bkz: ikincil Ruhla Pisuvar Buluşmaları)

"Pişik olmuş armutların ağzıma düşmesi doyum vermedi bana. Eşşek kadar bir elma sayesinde oluşan başımdaki şişlikleri de dünyanın sırlarını kurcalamak için kullanmadım.
Garip buluşlarımla, insanların beyinlerine "bak, o öyle değilmiş" şeklinde bilgiler de sokmadım. insanlarla iletişim içinde olmanın en fazla onları dinliyormuş gibi görünmek olduğunu biliyorum. Göz göze geldiklerinde, onları doğrulamanız için karşısındakini yakalayan acı bakışlar çok tatmin ediyor beni.
Çocukluğum hayatımı şekillendiren yegâne zaman parçasıydı. Henüz altı yaşımda, birkaç acı olay yaşayıp, geri zekalı arkadaşlarımın pek de doğal olmayan bir seleksiyon ile yok olması sonucu babamı ikna etmeye çalıştığımı hatırlıyorum bonibona tazminat davası açmayı. O da bön bön suratıma bakıp "avukat bi tanıdık bulmak lazım" demişti.
Benimse çocuğum olmadı henüz. Olmaz diye de düşünüyorum. Ortalama yetmiş basamaklı bir merdivene üç kiloluk bir et yığını atıp, düştükçe kalıplanıp, büyüyüp daha fazla şişmesine izin verebileceğim bir düşünce yapısına da sahip değilim, üzgünüm. Ama evlat edinebilirim huzur evinde.
Evlenmeyi de düşünmüyorum, hem yılın her günü iki bayram arası olduğuna göre ananelerimiz ve anneannelerimiz doğru söylemiş.
Değişimi kabullenirim. Özellikle kırklı yaşlarda daha kolay oluyor bu, ama boğaz köprüsüne sağcıların köprüsü ya da renkli televizyona "artık, devrimcilerin kanlarını kırmızı mı izleyeceğiz" diyen, atlara bile sıkıntı veren gözlüklerle işim olmadı hiç. Gerçi bu cümlelerin sahipleri şimdi at yarışı tahmini yerine, holding yazarlığını seçti ama sonucun farkı yoktu, hep beşte kaldılar.

[2]

Kaztüyü yastığında gözyaşı lekelerimin sobelediği kadınlar bir Amerikan diplomatın Türkiye hatıraları kadar kalın bir kitap olurdu. Bu bir anlamda seri kafir yapıyor beni. Teslim olabileceğim bir merci yok maalesef. Yalnızca, bedenim bilinmeze hızlı hızlı çürüyerek ilerlerken sonumu merak ediyorum. Böceklerin elebaşı olmak ya da cehennemin lüks yerlerinde emlakçılıktır kariyer hedefim. Bu dünyada aşkın provasını yaptığımı kolaylıkla açıklayabilirim diye düşünmekteyim. Hem süt izninde bara giden bir anne edasında cennetini ayakları altına alıp parçalayan Tanrı, bu dünyadaki boyut ve bölüşüm problemlerini çözmeli önce. Tamam; sırtımda büyük bir kambur var, gözleri acıtan bir kusura sahibim, kusura bakan gözler takip ediyor beni, ama ben kamburumu sistemin kanlı sözleşmeleri imzalasın diye kullandırmadım hiç. Bu dünyada yarattığım açıklamaları taşıyabilirsem oraya, yukarıdakilerden bahsedeceğim verilen süre yeterse. Ama şimdi ben içimden gelen tüm şeyleri olduğu gibi aktarıyorum ya sana, içimdeki kelimeleri de harcamalıyım. Her şeye rağmen tanrıdan bir şey dilemem gerekirse; özür dileyeceğim."
yoksulluk eğlencelidir (!)

yoksullukla çok erken tanıştım. üç kardeş bir yorganı boylamasına paylaşırdık eskiden. kendileri için yorganın yakılmadığını gören pirelerimiz oldukça çoktu. ikna edemiyorduk, hepsi yastıktan aşağıya atlayarak intihara teşebbüs ediyordu. rutubeti de bilirim, asılmanıza üç gün kala âşık olmak gibi bir şeydir, uyumanıza hep üç dakika vardır ve vücudunuzdaki tüylerin hepsi asi birer termometre olmuş ve cıvanız dibe vurmuştur. o zamanlar bilseniz, alkolik fahrenheit’in krizleri sonucu termometrenin içindeki alkolü içip, karısının korkusundan o aleti cıva ile çalıştırabildiğini, ne anası kalırdı, ne de bacısı onun. ama çok yoksullar şunu da bilirler, rutubetli evde bayat ekmek sorunu olmaz hiç, kabarık sıvalar doğal bir duvar kağıdı görüntüsü verirler. yoksulluk da böyle bir şeydir işte; kahvede hesap ödememek için kafanız çatlar kağıtları, taşları saymaktan. kaleminiz bitmesin, kalemtıraşta striptize yeltenmesin diye tırnaklarınız uzatır, onlarla yazarsınız. hem sizi herkes gitar çalıyor diye bilir. yoksulluk eğlencelidir, ‘bungee jumping’ gibi, tek farkı vardır, sizi hayata bağlayan ip salı pazarındadır genelde, güvenemezsiniz. ya da babanızın kazağı sökülmüş, aynı iple üç kardeş birer kazak örülmüştür. bu da fark etmez bu sefer de içten donarsınız babanızın arkasından bakıp. derken, gözlerinizin kızardığını fark eden anneniz hep soğandan ağlar, böylece siz mahsusçuktan yaşamayı öğreniverirsiniz.
" gördüm
ölü göze ait son kareleri
küçüktüm
siyah beyaz siyah beyaz
durdu siyahta.

on yedi kalp krizi
gücü kırılır elbet
bahsi geçen bir anne
çocuğunu öleceği yaşa
büyütemediğinden
dirense de."
"—gece kaybetmeye oynuyor—
birbirine düşman iki bulut
mayınlıyor
dize getirdiğim kentin
sarıl-sıklam sevdalılarını."
Adını ilk defa sözlükte duyduğum şair, etkileyici bir üslubu varmış. Allah rahmet eylesin.
* Tanrı ile en çok annem öldüğünde tanışmak istedim, ama o yine keşmekeş kuralları ile oynaşıyordu.*
http://tehlikelioyunlarda...s.com/2013/12/16/ozgedir/
Hayat Susunca Konuştu Ölüm adlı şiir kitabı 2005' de vasiyeti üzerine bir nüshası mezarına gömülen 2014 yılında ve yayın evinden Nokta Durağı olarak basılan Odtü iktisat mezunu bankacı kuzey yıldız' ı dergisinde yazan evinin penceresinden kendini atan şairimiz.
ismini yeni duyduğum ve hemşehri olduğumuzu öğrendiğim, 2007 yılında intihar etmiş şair.
ardından söylenecek tek söz bırakmayıp, boynum bükük bahsettiğim şair..

mezarının nerede olduğunu bilen varsa; bilgi verirse sevinirim..
ardından söylenecek tek söz bırakmayıp, boynum bükük bahsettiğim şair..

mezarının nerede olduğunu bilen varsa; bilgi verirse sevinirim..

edit: mezarı manisa turgutlu mezarlığındaymış.