bugün

''ölüp ölüp dirilmek''

ölmek kötü bişeydir ya hani kabaca tarifle; bu da o kötüşeyi birden fazla yaşamaktır.

geçmek bilmeyen zamanların anlatımı için kullanılabilir.

(bkz: yaşarken ölmek)
an itibariyle yaşadığım durumdur. bjk yeniliyor ve bir galibiyet şampiyon yapacak ama hiç bir çaba yok elemanlarda, tüm maçlar bu şekilde biterse haftaya gs- fb maçı karakolda biter.
Sınav esnasında kopya çekerken hocanın size doğru yaklaştığını gördüğünüz anla , dikkatini çeken başka bir öğrenciye yöneldiği an arasında geçen durumdur.
göklerden daha yüksek daha derin
aşkın ile gelinen en uç noktadayım
ucunda ucundayım hani uçurumun kenarı derler ya
işte orda tam kenarındayım itmen değil dokunman yeterli sevgilim
dokun ve her şey bitsin! sadece dokun
dokunmak öldürür mü insanı sevgilinin dokunması en kıymetlinin dokunması?

yaşayabilmek için ölmek lazım bazen
ölüp ölüp dirilmek

bazen ise ölüp dirilememek!

Buckethead - baptism of solitude eşliğinde yazılmıştır.
hiç ölmemektir, ölememektir.
"reenkarnayon reenkarnasyon" adını verdiğimiz olayın vuku bulmuş şeklidir.
yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

"bana hayranlıkla baktığının farkındayım. ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

kadın şimdi hayret içindeydi. önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

kekeleyerek: "nasıl? anlayamadım?" diyebildi yaşlı kadın.

"demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

"yeter! lütfen dur artık!" diye bağırmak zorunda kaldım.
ama usta sadece gülümsedi ve; "daha değil!" diye cevapladı beni.
"sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. burada döndüm, döndüm, döndüm. döndükçe başım da döndü. sonunda yine haykırdım:
"lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. artık dönmek istemiyorum!"
ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

"henüz değil!"

"derken beni aldı ve fırına koydu. kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. fırın gitgide ısınıyordu. aklımdan şöyle geçiyordu: beni yakarak öldürecek"
fırının duvarlarına vurmaya başladım. bir taraftan da bağırıyordum:
"usta usta! lütfen izin ver buradan çıkayım!"
"pencereden onun yüzünü görebiliyordum. hala gülümsüyor ve "daha değil!" diyordu.

"bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

"boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

"lütfen usta! yapma, gıdıklanıyorum!" dedim. onun cevabı ise aynıydı: "henüz değil!"

"sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. korkudan ölecektim. "hayır! beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.

fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye düşündüm. pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine "daha değil!" diyordu. ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

"tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

"şimdi tam istediğim gibi oldun. kendine bir bakmak ister misin?"
ona "evet" dedim.

bir ayna getirip önüme koydu. gördüğüme inanamıyordum. aynaya tekrar tekrar baktım ve "bu ben değilim. ben sadece bir çamur parçasıydım."

"evet bu sensin!" dedi usta. senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."

ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

"ustam! sana güvenmediğim için beni affet!
bana zarar vereceğini düşündüm.
beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim...
teşekkür ederim."

usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir.
yeter ki acı da ki hikmeti görelim.
kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek... *
"ölüp ölüp dirilmek"

çevir butonuna basıldığında,(geyiğe çevir butonuda olabilir):

"yusuf yusuf ohhhh".
(bkz: dirilip dirilip ölmek)
zombiler tarafından espiri konusu olabilecek düzeyde söz.
bu deyim sınav sonucları acıklanırken tam anlamıyla yasanır.listenin ortasındasındır ve hoca yavas yavas basdan itibaren notları okumaya baslar isimlerle beraber.okudukca sen daha heycanlanırsın.salak biri iyi puan almıstır ve dersinki tamam ben alıyorum beklediğimi dersin.fakat oda nesi zeki biri kötü bi puan almıstır.aman tanrım ! sıranın sana gelmesine iki kişi kalmıstır ve tam o sırada araya bu deyimimiz girer ve tabiri caizse ölüp ölüp dirilirsiniz.
sonuda genelde hüsranla biter . (bkz: bana yine hüsran bana yine hasret var)
+ o mavi sandık varya recebim..
/ ee ?
+ sana girsin!..
iki kere ölüp bir kere dirilmek ile gerçekleşen eylemler topluluğu.
serbest çağrışım;
(bkz: pir sultan ölür dirilir)
cehenneme giden kişilerin cezalarını çekinceye kadar hergün istisnasız yaşayacağı durumdur. nitekim burdaki bir gün ile oradaki bir gün aynı değildir.
(bkz: 11 eylül 2010 sırbistan türkiye basketbol maçı)
24. saatten sonra gelen 25. saate benzer. kısadır ama geçmez
(bkz: 1 aralık 2011 maccabi tel aviv beşiktaş maçı)
(bkz: götün üç buçuk atması)
merdivenleri inerken farkında olmadan bir basamak atlamaktır.
bünyeme cesur bir kez korkak her gün ölür sözünü hatırlatandır nedense. yanılıyorlar. cesurların artçı ölmeleri her gün devam eder. korkakların ellerinde umutları vardır en azından. çoğu özdeyişi yalan çıkardım çeyrek yüzyıllık ömrü hayatımda. olsun istisnalar kaideyi bozmaz nasılsa.
insanların tedirgin ve korktukları şeylerden gösterdikleri bir bir eylemdir. hayatımız boyunca defalarca yaşarız bu süreçleri. gerçekte ölmek değil de mecaz anlamında kullanırız ölüp ölüp dirilmeyi...
münir özkul'a has bir eylemdir.
the walking dead.
başka bedende reenkarne olmak.