the crow (karga) filminin türkçeye çevrilirken aldığı haldir.
ölümsüz aşk:
pek çok tanrı tanır insanın sahip olduğu aşktır.
her erkeğin gerçekte aşıksa sahip olduğu aşktır. bir kadının aşık olması durumu ise aşırı extreme bir drum olduğu için, ölümsüz olması çok daha zordur.
hem "olumsuz" hem de "ölümsüz" olarak tezat iki fikri aynı anda çağrıştıran trajikomik durum.
ölümsüz aşklar, genelde o aşkın sahiplerinin, aşkları tükenmeden önce öldükleri aşklardır.
hersey gıbı o da ölmeye mahkumdur
hiç yaşanmayan aşktır. * ** * ***
tarafları sadece daha da bağlayan, ama birlikte olmalarına izin vermeyen aşktır. tuhaftır.
çözümü ise arada sırada da olsa birlikte olabilmekten geçer. gönül ister ki tam bir izdivaç olsun; ama fiziksel olarak mümkün değildir bu, ruhsal olarak ise mümkünse sevinilmelidir.

bir başka çeviri daha yapılabilir ki,
(bkz: platonik aşk)

(hey maşallah. bu entry "olumsuz aşk" algısıyla yazılmıştır)
bir ara atv'de yayinlanan isledigi konu ve samimiligi ile cok güzel bir diziydi.
Ahmet Nigde'ye ait güzel bir hikaye.

Gözleri yine nemli, yine ıslak bakışlar... Alışmıştı artık bu mecburiyete, boyun eğdi. Henuz hayatının baharında ama ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. Ama onu ne babasının çabaları ne de kalbinin teklemesi değil, kalbindeki sızı ilgilendiriyordu. Kalbinin derinliklerindeki sızı. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden... Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyordu da sevdiği ona bir keresinde:
"Ben zengin değilim sana şuan yaşadığın gibi bir hayat vaadedemem ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim." demişti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdi ki. Kendisini sevmesi yeterdi. O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu bir kez daha görebilse, onu bir kez daha koklayabilse. Olmuyordu ne yapsa çaresiz ne yapsa erişilmez olmuştu arık. Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzelliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

Nihayet kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. Kendini çok garip hissediyordu. içinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

Bir gece ansızın uyandı uykusundan. Kalbi çok hızlı atıyordu. Anlam veremedi ve tekrar uyumaya çalıştı. Fakat hemen her gece aynı durumla karşılaşınca doktora gitti, durumunu anlattı. doktor "Bir aya kalmaz geçer" demişti. Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

Birgün bahçeye çıktı. Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Bu sırada bahçe kapısı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Tam kapıyı kapatacakken yere baktı bir mektup vardı mektubu yerden aldı ve mektubun kendisine geldiğini gördü. Fakat mektubu gönderen ismini yazmamıştı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu koku onun kokusuydu. Kendini zorlayarak eve girebildi. Birden bütün kanı çekilmişti sanki vücudundan. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Her gün sana şiirler yazdım, her gün şiirlerimi okudum ve her gün ağladım. Tam beş yıl boyunca her gün yazdım, okudum, ağladım. Bir gün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olur mu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var. Ona iyi bak olur mu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."
gerçekliği aşağıda kanıtlanan aşktır..
http://www.ntvmsnbc.com/news/399527.asp
gençliğine güvenen ve henüz öldürülmemiş aşktır.
hiç kavuşulamayan sevgiliye duyulan aşktır.
özdemir asaf 'ın ölmeyensin isimli şiirinde anlatılan aşktır.
senaryonun yılmaz erdoğan'a ait olduğu ve kadrosunda bkm oyuncularının yoğun olduğu bir atv dizisiydi, ölümün pençesinde bir gencin ölmeden önce aşık olması için uğraşan esnaf abilerini konu alıyordu, samimi bir üsluba sahipti, biterken sonu herhangi bir yere bağlanmadan izleyenlerin kendi kafasında sonlandıracağı bir şekilde kurgulanmıştı. ve gökhan kırdar imzalı hoş bir şarkıya sahipti.
mümkün olan aşktır. ama en sonunda, sevilen kişinin cinayetine kurban gider.
ölümlü insanların sanrısı.
(bkz: umutsuz aşk)
sevip kavuşamamaktır,kavuşamadığın gibi bırakamamaktır.nekadara uğraşsanda dile getiremediğin bir şiir gibidir ölümsüz aşk,bazen mantıksız düşünceler topluluğudur.aradığını buldum dediğin,ama bir türlü ulaşamadığın aşktır...birde gökhan kırdar şarkısıdır ki dinlediğimde hep söz yazmak istemişimdir,ama bir türlü dile getirememişimdir.
(bkz: Zor aşk)