bugün

Bademciklerim hep şişerdi, hep hastaydım.
Her çocuk gibi dondurmaya aşıktım. Annem dondurmacıdan külah alır evde kremşanti yapıp üstüne koyardı. Ben de dondurmaymış gibi yerdim. Sırf bu yüzden yıllardır dondurma yiyemiyorum.
çamurdan pasta ve yemekler. o zamandan belliydi gastronomi okumalıydım bee..
90'larda çocuk olmanın bir başka güzelliği de (bkz: lego)dur. Hayal gücünüz size öyle şeyler yaptırır ki...
salondaki soba ve soba borularındaki yoğurt kovaları, banyodaki kazan, dedemle yaptığımız kumanda kavgaları...
mahallede misket oynamak. sobanın üstünde kestane pişirmek...
Nasıldır ne derece doğrudur bilmiyorum ama çocukken renkler daha bir canlıydı sanki.

Yani gökyüzünün mavisi daha bir mavi, güneş daha bir sarıydı. Bahar kokusu daha bir başka gelirdi burnuma.

Şimdi renkler soluyor git gide. Ya da bendeki heyecan ölüyor.
Hiç unutamadığım detay, her daim mutlu olabilmeyi bilmekti.

Şimdinin küçüklerine bakıyorumda, o minicik omuzlara yüklenmiş koskoca sorumluluklar, teknoloji ile ellerinden alınan tertemiz duygular..

Önceden çok farklıydı be.
gece kreşten çıktığımızda eski evimize çıkan yokuşta bir arka tekerlekleri havada duran bir kamyon olurdu ve babam her gece beni havaya kaldırıp tekerlekleri ayaklarımla çevirmemi sağlardı.
zaman ne çabuk geçiyor.
daha dün gibi aklımda olan bu hatıranın üzerinden 29 sene geçmiş.
Kayıkla ırmakta karşıya geçerken elimdeki sopanın su üzerinde yaptığı küçük dalgalar. Halen gözümün önünde.
Misket taso kabeden gelen o gözlük su fışkırtan yüzük, uzun süreli yağmurlar bmx kemik jantlar, fonograf..
Neden bilmem tam hatırlayamasamda eski oturduğumuz gecekondu gelir aklıma. Bir de peluş kutup ayım (coca cola nın hediyesi değil).
görsel

ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı :/
saklanbaç oynamak. çocukluğumda ki en sevdiğim heyecanlardan biridir.
bazen bir obje, bir an ya da bir yerdir.

benim çocukluğum kayıp. büyük ihtimal hatırlamak istemediğimden anılar flu. yalnız babamı hatırladığımda gelen bir görüntü var. soba yanıyor, babam bakır bir tasın içine sıcak su koyup o zamanlar kıvırcık olan saçlarımı tarıyor. soba, bakır tastaki su, babam ve ben. mutluyum.
(bkz: puro içiyormuş gibi yaparak rulokat yemek)
Ramazanda tüm gün hayvan gibi top oynayıp, iftara yakın pide kuyruğuna girmek...
Ezanı, Allah' in okuduğunu sanmak.
Beni, üç kere atıp, iki kere tutmuşlarsa Demek ki.
patlayan topum.. frensiz bisiklet.. abimin korku masallari.. bilye hırsızlığı.. taşaklara yenen ilk tekme..
Babama olan kırgınlıklarım kesinlikle. Çocukluğumu ne zaman düşünsem bu gelir aklıma. Binbir yalvarış yakarışla söz verdirttiğim lunaparka kahveden yeni geldiği için üstüme yürümesi ve gitmiyoruz demesi mi yoksa annemi dövmeye çalışırken ayırmaya çalışmam mı? Ne diyeyim koca bir kırgınlık.
Abimin arkadaşının kafasını taşla yarmam. Kızmayın gaza gelmişim atamazsın demiş ben de atmışım. Bir şey olacak diye çok korkmuştum bir daha da hiç o kadar korkmadım. Evet.
Genellikle zor günler geliyor aklıma. Buyrunuz aklıma gelen detaylar; Parasızlık, açlık, babamın hastalığı, kışın soba yanmasına rağmen buz gibi olan ev, berbat derecede kötü öğretmenler, saçma sapan bir çevre, hâlâ devam eden ama biraz kopuk olan arkadaşlıklarım, isteyip de alamadığım birçok şey... daha uzatırım da gerek yok. Ama kısaca özetlersem kötü bir çocukluktu, şu an bu haldeysem çocukluğumda yaşadıklarımdan dolayı bu haldeyim ve çoğu zaman mutsuzum.
Abimle kavgalarımız kesinlikle. Ağzımı burnumu kırsa ki yapmadı ama boğazımı sıktığı olmuştu, susmazdım karşısında. Her seferinde akşam babam gelecek görürsün diye tehdit ederdim. Babamın önünde kavga ettiğimizde ise babam birimize kızacağı zaman birbirimizi savunmaya başlardık. Böyle salak bir ilişki olabilir mi?
Mahalleye girerken bakkal ın kapısında asılı plâstik top filesi.
Onun hemem yanında duran zafer gazozu dolabı., Bir de mahalle içinde kapı önünde oturan insanların muhabbetin sesleri. Şu an düşünmek bile beni huzurla büyülüyor .
Duman arabasının arkasına asılırdık. iyi gebermemişiz o gazdan.