bugün

teoriliği çoktan kanuna terfi etmiş olan yer etkisidir. sabiti bile vardır.
yerçekimi diye bir teori yoktur. kütleçekimi diye bir teori vardır. çünkü yer çekmez gök de bir bakıma iter hepsi aynı anda olur biter.

uçaklar da yerçekimi varsa neden uçuyor değil, yer çekimi olmasa idi buradan direk uzaya gidiyor olurlar idi.
fiziğin f'sinden zerre anlamayanların üzerinde kafasına göre at koşturduğu teoridir. şimdi iki madde düşünün, bunların birbirini ittiğini ya da birinin çektiğini iddia edebilirsiniz ya da ikisinin birden. ancak evrenin 4 temel kuvvetinin en zayıfı olan kütle çekimi hakkında bilginiz yoksa nasıl çürüteceksiniz, bir de bilimsel kuramlar çürümez, evrilir.
yer çekimi dünyamızın üzerindeki ve yakınındaki nesnelere uyguladığı kütle çekimidir. her cismin bir kütle çekimi vardır, insanların bile! fakat bizim kütlemiz dünyaya göre o kadar kücüktür ki etrafımızdakileri etkileyemeyiz. belki tozdan daha küçük cisimler üzerinde bir etkimiz olabilir. ay'ın da bir kütle çekimi vardır ve o da dünyayı kendine çeker. buna en iyi örnek denizlerimizde oluşan gelgitlerdir. ay'ın çekim etkisiyle sular kabarır. peki o halde ay ve dünya neden çarpışmaz? bunun nedeni ayin dünyamızın çevresinde dönmesidir. bu dönme bir merkezkaç kuvveti ortaya çıkarır ve ay'ın dünyadan uzaklasmasına neden olan bir ivme ortaya çıkartır. bu merkezkaç ve yer çekimi kuvvetleri eşit olduğundan dolayı birbirinden sürekli aynı uzaklıkta kalırlar. yani biri çeker diğeri iter. buna örnek verirsek; bir çaycının tepsisinde bulunan çayları dökmeden havada çevirebilmesi.

(bkz: çaycı hüseyin)
(bkz: 40 yıllık tinerciyim böyle kafa görmedim)
kütlenin uzayı eğip bükmesi ile etrafındaki, kıyasla daha küçük cisimleri, kendine çekmesidir. uzay-zaman olgusunu gergin bir çarşaf olarak düşünürsek üstüne koyulan demir bir bilye çarşafta çökmeye neden olacaktır. daha sonra yakınına koyduğumuz ufak bilyeler ona doğru kayacaktır.
şimdi dünyayı gergin bir çarşaf üzerindeki bilye gibi değil de sürekli artan bir hızla yukarı kata çıkan bir asansör gibi düşünün. bu asansörün hızı da saatte 11 km artıyor. alın işte teori...
şimdi zayıf kuvvetler var, bir de güçlü kuvvetler. aslında doğrusu kütleçekimi olan yerçekimi olayı en zayıf kuvvet. ölçülmesi de zor zaten şöyle oluyordur diyen var ama kanıtlayabilen de yok. parçacığını bulduklarına inanıyorlar bakıcaz.

işin en ilginç tarafı manyetik kuvvetin en güçlü kuvvet olması. bildiğin mıknatıs olayı yani. ilkokul öğreniyorsun -, + yı çeker aynı olurlar ise birbirlerini iterler.

burası pek bir muhteşem kısım işte. tüm maddeler atomlardan oluşur ve atomların yapısı da pek bir basittir ortada çekirdek çevresinde elektron(lar). tüm atomların çevrelerinde elektronlar olduğuna göre tüm atomlar hiç bir zaman birbirine değmez.

bu da ne demek, aslında biz hiçbir şeye hiçbir zaman dokunmuyoruz, değemiyoruz demek.
işin bir de edebiyat tarafı vardır ki yer çekim kuvveti denilince bilimsel bir dangalaklıkla akla ilk newton gelir ki insana ait ilk yer çekim kuvveti yaşama ait bir olgudur.

o zaman da uçan canlılar vardı* bu canlıları gözlemleyen insanlar da vardı ve şunu da görmüşlerdi;
kuşlar uçuyor. uçuyor ama hep değil. bir müddet uçtuktan sonra bir yere konuyorlar. yer, herhangi türünden. yer demek sadece havayla toprak/kaya/kum/denizin buluştuğu nokta değil, herhangi bir yer.

bu uçan canlıların bir konma zorunluluğu var ve bunu, dinlenme, beslenme, çiftleşme için ideale ulaşma istenci olarak da düşünebilirsiniz. sonuçta kuşlar uçar ve bir yere konar. işte bu yer çekimi kuvvetidir. maddelerin yere ulaşma istencine de yer çekimi diyorum ve yer çekimi kuvvetini bu yöntemle teoriye dönüştürüyorum.

basit bir dille, yer çekimi teorisi, maddenin yere ulaşma istencidir. değişkenler madde ve yerdir.
düz bir mantıktr. tüm kalkanlar iner. havada duran düşer.

(bkz: bu neyin kafası)