bugün

ulkede mıtıngler duzenlenır, ulkede bombalar patlar onlarca sıvıl vatandas olur basbakan yurtdısına gıder.
Teyzemlerin şehir merkezinden bağlumun kırsal kesimlerine taşınmasından sonra yaşanan bir olay :
Küçük kuzenim dışarda oyun oynarken koyun sürüsünü görür ve birden bağıra bağıra eve gelir teyzem panik içinde ne oldu oğlum der ve kuzenim bağırarak
- anneeeee aslanlar geliyoooorrrr anneeeee...
Tabi bu olayın üzerinden yıllar geçmesine ramen hala o kuzenimle dalga geçeriz. Mert kaç aslanlar geliyor diye.
yaşlı bir dede nin sokaktan güzel bir hatun görmesi sonucu, bunun şeftalisi ne dövülür be cümlesidir. güldürmüştür. şeftali dövmek tabiri ilginçtir.
yine yaşlı bir dedenin gazete de gördüğü yarı çıplak dövme yaptırmış bir hatunu görmesi sonucu, kendini iyi dövdürmüş cümlesidir. güldürmüştür yine.

not: bu olaylarda geçen dede 84 yaşındadır.
bu hikaye de dede ve hede geçmektedir.

dede hapşurur,

hede: iyi yaşa dede. - usül budur, böyle denir, ama dede nin cümleleri hep bel altıdır. esprili bir biçimde söylemesi güldürür zaten.
dede: sikiş tokuş. - bura da dede, sen de gör yahut hep birlikte dese olur olmaz değil ama dede den çıkan ilk cümle bu olmuştur.

not: bu ara da dede şirin bir dede dir görünüm olarak.

not 2: dede denmesindeki durum 84 yaşında olmasıdır. sonradan tanışılmış kişidir.
3 kişi, 3 saat ders arası beklemenin bokunu çıkarıp, sohbete dalıp gidip, derse giren hocayı görmeyip, derse geç girmektir. efenim sonra da kendi kendimize ne acayip insanlarız biz diye güldük. * * *
metroya ikinci veya üçüncü kez binen kuzenimle Mecidiyeköy-taksim metrosuna bindik. inenler çok yavaş indiği içi biz biraz geç binebildik metroya ve kapı kapandı annem binemedi dışarıda kaldı metro hareket ederken akıllı kuzenim kapı açılsın diye düğme ararken o sırada direkten tutunan kadının yeşil yüzüğüne basmıştır. artık inene kadar biz gül Allah gül*
ögle arasinda oturmus ne yesek diye sohbet ederken bayan bir arkadasin "karnimin icinde sicak biseyler hisetmek istiyorum" demesi üzerine gülmeye basladik. garibim utanip, naif bir sekilde bize bagirarak aciklama getirmeye calisip "salaklar, sizin düsündügünüz gibi degil! ben agizdan iceri alinandan bahsetmeye calisiyorum" demesi üzerine sandalyeden düsen arkadaslari, gülmekten karnimiza agri girdigi icin toparlayamadik.
yeni doğan polikliniğinde iş başı yapan çaylak intern doktor ablamın başına gelen bir diyalog;

ablam: ooo maşallah iyi bakmışsınız çocuğa, kilosu falan gayet iyi.

Bebeğin annesi: doktor hanım tetkikler öyle demiyor ama, nasıl sonucumuz?

Ablam: iyi iyi, normal ya.

Bebeğin annesi: doktor hanım biluribin değerimiz kaç?

Ablam: 10,3 düşer düşer, nazardır o nazar. Siz şimdi gidin haftaya gelin. (hatun haftaya mezun oluyor gidiyor)
parmağın bıçakla kesilmesi olaylarıdır.
not: çok sıktım sanki şimdi.
okuduğum şehirden memleketime döneceğim, ev arkadaşım ve erkek arkadaşım beni uğurlamak için terminale geldiler. Otobüsün kalkmasına 2 dakika var, ikisini de öptüm bindim oturdum fakat bıraktığım yerde göremiyorum onları, neyse çaktırmiyim buraya kadar zahmet ettiler mahçup oldum diye düşündüm, otobüs hareket etti, yerimden doğrulup onlardan ayrıldığım yere doğru el salladım -görmememe rağmen- baya da elim kopana kadar salladım, hemen telefonum çaldı, ev arkadaşım arıyor, açtım, hunharca gülme sesleri geliyor telefondan, " lan salaak nereye el sallıyon arka taraftayız biz" şeklinde gülmekten cümleyi tamamlayamadı bile. meğer el salladığım yerin 180 derecesindelermiş, o hikayedeki mal benim evet.
Sizi yardı mı bilmem de onlar ağızlarını yara yara gülmüşlerdi.
Benim dedem eski tip insandır. Takma diş takar gece de dişlerini bir bardak suya koyar bekletip sabah alır suyu da döker. Amma velakin bir sabah dökmemis bulundu. O bardak da nasıl olduysa mutfağa gelmiş tezgaha konmuş. O gün eve misafirler geldi, baya yakisikli da bir oğulları var bunların. Gece kalmak istemiş bunlar.
Gece yarısı yakisikli oğlan şu içmek için kalkmis bulundu. Ve dedemin dişlerini beklettiği bardağın içinde bulunan suyu bir dikişte bitirmis. Tam o sırada dedem gürültüye uyanmış, oğlan dedeme demis ki,
-amca sizin sular fazla klorlu sanırım. Değiştirin bence.
Hem yarmis hem de midemi bulandırmıştı.
Not: hala diş suyu içtiğini bilmiyor garibim. Ah ah.
bir mekandan viski alma olayıdır. fakat mekan da 2 hatun kişi varken, kişinin her zaman oradan alması dolayısıyla, er kişiler tarafından kişiye viski satmamak ve pahalı satmak ile ilgilidir.

ben: naber aynısından versene bana.
hatun: kalmadı o ya, aslında kaldı ama sana yokmuş patron öyle söyledi.
ben: patron kim ya sana neden söylettiriyo kendisi söylesin korkuyormuymuş buraya gelmekten.
diğer hatun: olum kıskanıyormuş seni, ne alakaysa.
ben: oha ben müşteriyim yavrum ya, neyimi kıskanıyormuş yahu.
hatun: olum bizle samimisin ya o anlamda.

o esna da patron gelir.

ben: hayırdır hocam ya neden böyle bir olay döndü benle ilgili.
patron: arkadaş buraya geliyorsun, çalışanlarımla samimi oluyorsun, baktığımız hatunlara bakıyorsun bize kimse bakmıyor.
ben: oha hocam ya espri mi bu ciddi mi,
patron: ciddi satmıcam sana, gelme bir daha.
ben: hocam, tamam madem, haklısın aslında, benden kaç yaş büyüksün bir sik yapamıyorsun, çalışanım diye kızları eziyorsun, benim yaptığımı yapamıyorsun, bir ben değilsin haklısın hocam bu senin eksikliğin ha bi de kelsin, doğru her türlü eline veriyorum. ek olarak o viski yi raftan alırım ben,

raftan viski alınıp para masaya atılmıştır.

not: insanlar çok angut, kendi eksikliklerini sizden değişlik yollarla almaya çalışırlar ama bilmezler ki aldıkları tek şey kendi ellerine aldıklarıdır.

not 2: her türlü alırım viski mi de hatunu da.
bir keresinde kardesimin deli gibi tuvaleti vardi bende dustaydim. kapida bekliyordu bende ciktim bornozumu giydim gel dedim. kosa kosa geldi klozetin kapagini acti donunu indirmeden klozete oturdu basladi yapmaya. ishal olmus bir de salak aylarca gulduk ailecek
babannem asansörden çok korkar. normaldir 80 yaşında kadın ama her seferinde binmeye ikna etmek çok yoruyor.

+ babanne asansör geldi hadi binelim.
- ben binmem. kalırız içinde.
+ ya yok kalmayız hadi.
- sen kullanmayı biliyor musun?
+ biraz hızlı sürüyorum bir de ehliyetim yok ama gizli süreceğim. bin hadi!
tesadüfen sokaktan geçen 2 amca telefona zil sesi yapmak için birbirlerine bluetooth dan şarkı göndermişler, sonra onu çalarken kapatamamışlar benden yardım istediler. evlat bunu kapat diye, ben de o esna da her zaman oradan geçen bir hatunu göreyim diye orada tesadüfen geçiyorum, sonra elime alıyorum telefonu, ankara nın bağları çalıyor, o esna da tabi amcalara yok olmaz diyemedim hatunu bekliyorum ama diyemem o halde yani yardım şart, neyse, aldım elime telefonu, 30 saniye falan kurcaladım sonra buldum tam kapatacam onu gönder dediler, neyse, kapatmaya fırsat kalmadan hatun geçti dibimden, aynen şunu dedi.

hatun: vay hani telefon kullanmıyordun. hem de ankara nın bağları ha.
ben: oha benimle alakası yok.
hatun: yakaladım işte sus.
amca: o bize şarkı gönderecek ya.
hatun: amca onun kulağını çekin ya beni çok üzüyor.
ben: oha gene suçlu ben oldum.
amca: öpüşün hadi barışın.
hatun: öpmüyo bile amca ya.
ben: oha ya dur az yürüyelim. bu ne lan buyur amca gönderdim. zil sesi yaptım sesini açtım tamamdır yani
amca: onu bunu bırakta kızı üzme. döverik seni.
ben: ahah ahhaha amca tamam üzmem. iyi akşamlar.
*
küçükkene bir gün pederle markete (bakkal değil amk bakkaldan büyük marketten küçük market diyoruz biz ) mal almaya gittik ne hikmetse içlerinde bu pringles da vardı bu gibi ürünler çok gitmediği için ürün çeşitliliği olsun diye az ama öz alınırdı müşteri geldiği zaman yok dememek için o gün 13 tane kutu aldık aldığı zaman peder bana sıkı sıkı tembihledi bunlara dokunma sayılı aldık satılmaz tarihi yaklaşınca yersin dedi zaten bir şeyin tarihi yaklaşıyor veya iadesi yoksa ve tarihi geçtiyse eve gelir bizde yerdik neyse bende pederle mal alırken bir şey istedim ya para ya atari matari gibi o da yok mok dedi biraz tersledi sinirlenmiştim pederden korksam da sinirimin geçmesi için bir şey yapmam lazımdı artık son dükkana gelmiştik arabada kalıp bu dükkana girmek istemedim peder gitti, arabada napsam napsam diye düşünürken bunlar takıldı gözüme zaten yasaklıydı cezbediyordu açtım bitane yerken peder geldi napıyon lan dokunmayacaksın onlara demedim mi falan dedi bende canım çekti napıyım dedim canın çektiyse ucuzlarıda vardı onlardan açsaydın falan filan böyle azarlamaya başladı sonra faturaları kontrol edicek malları sayıcak yola çıkıcaktık ben keyifle golümü atmış pringles mı koklaya koklaya yerken birden gülmeye başladı gol ofsaytmış amk 13 tane aldığı pringlesın sadece 12sini faturaya geçmiş birini geçirmemişler peder onu görünce getir la getir bizde yiyek dedi ve elimden zevkle yediğim pringlesımı aldı bende sinirim ve pringlesın o tuzuyla parmaklarımı yalaya yalaya kala kaldım.
yer: izmir bostanli otobusu.

otobuste bir iki bos koltuk vardi. derken bir adam bindi ve bos koltuklardan birine oturmak uzereydi ki, diger oturan kisi ayaga kalkti, gerisini diyalog halinde aktariyorum:

+ beyfendi siz oturcaksaniz, ben kalkiyorum.
- nasil?
+ beyfendi ben yanyana oturamiyorum.
- neden beyfendi?
+ rahatsiz oluyorum. huylaniyorum beyfendi. hatta bu koltugun bosalmasini bekledim.
(bu sirada otobus hareket halinde ve ikisi de hala ayakta)
- beyfendi oyle sacmalik mi olur?
+ valla sirf bu yuzden sehirlerarasi seyahatte bile tekli koltukta gidiyorum.
- siz bilirsiniz, musade edin oturayim.

dedi ve oturdu. diger hiyar da ayakta yolculuga basladi.

bi iki durak sonra bi cift indi ve ikili bos koltuga bizim hiyar oturdu. otobustekiler guluyor tabi. bi durak sonra da bi kadin bindi ve bizim hiyarin yanina oturdu. herkes izliyor tabi ne olacak diye. bizim hiyardan cit yok, ses bile cikarmadi. az onceki adam lafa girdi:

- az once benle oturamiyodun, noldu simdi.
+ beyfendi o oyle degil.
- nasil degil lan.
+ lan mi? beyfendi uslubunuza dikkat edin. ben erkeklerle oturunca rahatsiz oluyorum.
(yandaki kadin sok icinde olaylari izliyor)
- o nasil is kardesim, sapik misin sen!
+ hayir beyfendi. sadece erkek temas edince rahatsiz oluyor, kendimi kotu hissediyorum.
- nasil kotu?
+ sanki zevk aliyormusuz da bilerek dokunuyormus gibi.
( butun otobusten auuuvv, waau, aaaa, ooo sesleri ve kahkalar)

tabi kadin dayanamadi kalkti.

ben de yanimdaki adamla goz goze geldim, gulumsedik. artik sevisiyoruz.
bugün köpek gezdiren hatun beni görünce gittiği yöne değilde, bana doğru yürümeye başladı, o esna da ben çok güzel kızlar var ya diye arkadaşımın yanında söylenirken, hatunun her bir yanına bakıyorum, sonra bir çocuk koşarak geldi, rahat 7 yaşındadır. ayıp ayıp nasıl bakıyon dedi. lan. utandım. ne bileyim birden çıktı işte. ablasını mı kıskanmış kıyamam o gözleri kör ederim ben yine de bakmam o çocuk varken, ama aniden geldi işte.

kural 28: hatun kişinin yanında ablası, erkek kardeşi kız kardeşi abisi babası annesi varken bakılmaz.
ben daha 7 yaşındayken babam ablama sulu boya almış ve nasıl kullanıcağını gösteriyordu. tabii o zamanlar masa denen bişey yok. yemeği bile yerde yiyoruz. ömrümde ilk kez sulu boya gören ben bi öğrenme edasıyla babamın yanına geldim. babam ben gelene kadar güneşi çizmiş gökyüzüne geçmişti bile.
ben gene biraz alan araştırması yapayım derken bi baktım yerde bardakta fanta duruyor. babam arkası dönükken bardağı dikişimle yüzümü buruşturmam bi oldu. onu boyalı suyu orada yutmak zorunda kaldım. ah şu zorundalık hissi! içimde bi garip his oldu böyle aptallıp ile saflık arası bi pişmanlık duygusu. herşeye atlamamam gerektiğini ilk o gün anlamıştım.
ilköğretim 7. sınıf ...

okulun en zıpır sınıfıyız bunda özel okul olmasının da payı var elbet şımarık sıpa dolu güzide sınıfımız. okuduğumuz kolejde nurcuların efenim varın siz düşünün.

yukarıda da belirtmiş olduğum gibi çok zıpır,arsız, edepsiz, pislik bir sınıf olduğumuz için sınıfta gizli kameralar vardı. her gün türlü suçlara sebebiyet vermekte bu sınıf unutmayalım. neyse tüm sınıfta bir dedikodu kamera var ama nerede ? rahat rahat sövüp sayamıyoruz bitanecik hocalarımıza , ayşenin aliyle olan ilişkisinin geyiğini yapamıyoruz arkadaşım ! en son düşünüp taşındık sınıfın ihtiyar heyeti olaraktan son kararı verdik.

aramızdan 5-6 kişi belirledik ve sınıfımızın farklı cephelerine hareket çekmelerini söyledik, kimi disipline verirlerse onun hareket çektiği yönde kamera vardır dedik.

neyse planımızı uyguladık sonucu beklemeye koyulduk. en sonunda bir arkadaşımızı müdür yardımcısı serkan bey odasına aldı. en son cıktığında kafa göz dağılmış bir halde gördük ve yanına koştuk.

"noldu halil, naptı adam?" dedik.

çocuğun verdiği cevap ise ;

"lan ağzıma sıctı kafamı gözümü dağıttı sonrada noldu hocam dedim .

utanmıyo musun lan kıbleye hareket çekmeye dedi i*nenin adamı"

meğer kamera kıbleye bakıyormuş, nasıl düşünemediysek...
yine bir cemaat koleji anım;

bizim dinlenme odalarımız vardı, adı dinlenme odası ama bir nevi mescid. oraya çıkar öğlen arası falan namaz kılardık. ben de 11 yaşında falanım daha rekatları karıştırıyorum. yanımda biri olunca ancak kılabiliyorum. emine diye de zıpır bir arkadaşım var, ona güvendim. hadi namaz kılalım dedik tabii hava soğuk, biz nasılsa buluğ çağına ulaşmadık "anadan abdestliyiz peh" diyerek soğuk su ile abdest almayı reddedip o şekilde namaza durduk. kimse de çaktırmıyor namazı bilmediğini. ben çaktırmadan göz ucuyla emine'yi takip edicem. yarım saat geçti bizim kız hala secdede "supaaanarabbiyalalaaa" deyip duruyor. kalk-yat-kalk-yat bu periyot yaklaşık 1 saat sürdü. en son yemişim böyle namazı deyip selam çaktım iki yana. meğer emine de bilmiyormuş kılmayı beni takip ediyormuş, ee be kızım söylesene..
olay işyerinde müdür hatunla (33) geçmektedir, akşam çıkış saatinde aynaya bakarak mlkkk'e sorar;

-(gömleği kasdederek) kırışık var mı?
+ biraz suratta var sanki
-???
bozuldu ama çok güldü espriyi beğenmişmiş...

bende ki de ne cesaret müdüre laf sokuyorum
üniversite ikinci sınıfta başıma gelmiştir bir tanesi.
kısa boylu olmamın dezavantajlarından birini yaşadığım olaydır aynı zamanda.
ben yine laboratuvara geç kalmışım ve sorumlu asistana ne uyduracağım diye düşünerek koşar adımlarla okul binasına yönelmiştim. tam kapıdan girecekken, kapıdan o esnada çıkan 2 metre boyundaki devin göbeğine kafamı geçirmiştim. kafamı kaldırıp önce karşımda bir göbek, daha da kaldırınca da iki metrelik o çocuğu görmek fenaydı. * o an kendimi güliver'in ayakları altında ezilmek üzere olan bir karınca gibi hissetmiştim.
kekeleyerek özür dilerken, kafa attığım çocuğun bana sırıtışını hala unutamam.
sonra tabi laboratuvara çıkınca sorumlu asistan, tam beni azarlayacağı esnada, "hocam aşağıda 2 metrelik bir çocuğunun göbeğine kafa attım" deyince, "neeeeyyy!" diye attığı çığlığın ardından olayı benden dnleyip, "yırttın laboratuvardan atılmaktan, geç bakalım" demişti. o çocuğu da fakültede çoğu kez gördüm ve her beni görüşünde yüzünde o pis sırıtış vardı. *
bundan 8-9 yıl evvel köye gittik tatil için. Oturuyoruz bi yerde. Epey de kalabalık o sıralar yaz aylarında olduğumuz için. Elemanın biri bisikletle yolda giderken küçük bir yılanı ezmiş. boyu da en fazla bir buçuk metre falandır. Elinde getirmiş onu da. Yılanı görünce fırlama arkadaşın biri eline aldı ve herkesi korkutmaya başladı. Bende epey korkarım yılandan. Ben yaklaşık 15 metre uzakta duruyorum korktuğum için. Yılanı tıpkı kement sallayan bi kovboy gibi sallıyodu elinde. Derken bana döndü ve;

-al lan kemerin yoksa takarsın.

Dedi ve yılanı üstüme fırlattı. O gün bugündür tam bir fobi haline dönüştü yılanlar benim için.