bugün

düşler kurup yıktığım ve yine enkaz altında bir başıma kurtarılmayı beklediğim zamanlar doluyor bileğimdeki saate...
"yalnızlığı sevmeyen özgürlüğüde de sevmez. yalnızlık, mutluluğun ve ruh dinginliğinin kaynaklarından biridir. insanları toplumcul kılan şey, yalnızlık içinde kendilerine katlanma yeteneklerinin olmaması, bunun da içsel boşluklardan kaynaklanmasıdır. toplumculuk yanyana duran insanların birbirlerini tinsel olarak ısıtmasıdır. zeki insanlar(kendinde çok şeye sahip insanlar) dışarıdan çok az şeye ihtiyaç duyacaklardır ve bu yüzden yalnızlığı seçeceklerdir.
yalnızlık, olağanüsütü kafaların yazgısıdır! "

a.schopenhauer
farklı düşüncelerin olduğun için dışlanmaktır.. toplumun kişilerin karakterine çok yoğun etkilediği insanlık içinde kendini bulmaktır, kendini baştan yaratmaktır.. sahte insanlardan uzak kalmaktır.. geceleri dsbm-doom açıp saatlerce tavana bakıp düşünmektir..her an intihara hazır olmaktır..tek kişilik bir ordu olmaktır.. kendini, insanlara kullandırtmamaktır. herkesten çok daha güçlü olmaktır.. herkesin yalnızlığından sitem ettiği bu yüzyılda, yalnızlığından gurur duymaktır.. birileriyle ilişki kurmayarak onlara karşı sorumluluk sahibi olmamaktır.. özgürlüktür..agresif duyguların en dibe indiği zamandır.. huzurdur..yalnızlık her şeydir..tek sahip olduğumdur.
yalnızlık benim eski sevgilim
ben onu kimler için terk ettim
o beni bırakmıyor...

sözleriyle gayet de net açıklanan durumdur.
artık içimi daraltandır.

bir an önce hayatımdan defolup gitmesini dilediğimdir.
yalnızlık.
her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında
tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir
kıymetini bilmelidir, dedi.
yalnızdır insan
hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke.
kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da.
insan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi
aşık olun!
gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi.
sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri..

(Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden “Bana Bir Şeyhler Oluyor” adlı oyunun sonundaki müthiş yalnızlık tanımı.)
Yalniz kalmaya alisinca, herkes fazlalik gelir...
(bkz: Oğuz Atay)
(bkz: Kemal Ünal)
Tanıdığım en yalnız yazarlar.
Kemal ünal kişisel bloğu için.
http://delirdiadam.blogspot.com.tr/
Saklandığın o küçük delikte buluyor seni.
(bkz: cem adrian)
Çok yalnızım cokkk .
Sanırım derse girerken zil sesinin açık olması seni rahatsız etmiyor ise yalnızsın arkadaş.

Evde tek başına yaşıyorsan ve haftalardır kapın çalmıyorsa yalnızsın arkadaş.

Gecenin bu saatinde hala uyumayip yalnızlığını bir sözlüğe anlatiyorsan yalnızsın arkadaş.

Çift kişilik yatağında tek yatiyorsan yalnızsın arkadaş.

Evinde neşe yoksa, ışıklar yanıp sönmüyorsa, televizyonun sesi başka odadan yükselmiyorsa yalnızsın arkadaş.

Sürekli dışarı çıkıp birileriyle tanışmak istiyorsan yalnızsın arkadaş.

Hiç tanımadığın insanlara bile en büyük sırlarını verebiliyorsan yalnızsın arkadaş.

Birileriyle konuşurken heyecanlaniyorsan yalnızsın arkadaş.

Yalnız olduğunda arayabilecegin 3 4 kişi yoksa yalnızsın arkadaş.

Eğer ki yalnızsan, yanmışsın arkadaş.
insana bolca düşünme imkanı sağlayan, ama psikojik bazı yan etkileri olan durumdur.
%71'i ölüm olan yaşam biçimi.
yalnızlığı konu alan o kadar çok şey yazıyor ve çiziyoruz ki geriye dönüp baktığımızda koskocaman bir yalnızlık yarattığımızı görebiliyoruz.
arabesk şarkı dinlerken kendi ellerinle dünyanın en mutsuz insanını yaratmışsın gibi biraz bu.
yalnız değilde, hep bir yalnızlık yaratma peşindeyiz.
sanırım yaşam alanımızda, sığınacak limanımız yok demeden önce, tüm gemileri yakmamamız gerekiyor.
sanırım bunlar hep yalnızlıkla oldu derim.
sigara içmediğin halde, bir paket sigara alıp bilmediğin bir parkta oturmaktır. kulağında müzik, elindeki sigara paketine bakmaktır.
Emre Aydın'ın soğuk odalar şarkısının
etkisini hissettirmeye başladığı şu dönemlerde
sabah erken kalkmanın zorunlu olması,
kalkınca yalnız olduğumu anlamak ve tüm
bunların getirdiği üşengeçlik.. Her zamanki
gibi kalktım, elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi
fırçala.. Şaka lan şaka tam da ilkokul
yıllarındaki kompozisyon girişi oldu. Neyse..
Eski sabahlar ne güzeldi be dert yok tasa yok.
Off bu da olmadı ya. Halbuki Emre Aydın
falan iyiydi başlarda ama bence Zafer Peker'in
sensiz sabah olmuyor adlı şarkısı da girişe
uygun olurdu ha ne dersin gideri var hani onu
da atlamamak gerekir.(Güzel saçmaladı.)
Perdeler kapalı, okul yok, yorganın
vermiş olduğu ağırlık içimde yataktan
çıkmama hissi uyandırıyor; bu halde saatlerce
durabilirim ve sonrasında derin bir düşünce..
Bu aslında bendeki çaresizlik belirtileri. Ulan
nerede hata yaptım da bu hale geldim diye iç
çekiyorum yok olmuyor arkadaş, sonra aklıma
hiç de samimi olamadığım arkadaşlarımın o ''
zamanla geçer'' tesellisi geliyor. Soruyorum
kaç zaman sonra? Cevap bulamamak,
Hayattan soğumak..
Uzunca bir bekleyişin ardından
arkadaşımın kalk moruk kahvaltı hazır
demesiyle irkildim. Perdeyi çektim camdan
dışarıyı seyrediyordum ta uzaklara doğru
daldım derken yine o ses: hadi amk geç
kalacaksın okula diye. Ben de aynı titizlikle:
Ben gitmeyeceğim moruk ya, dedim. O da
haliyle: Niye lan? diye sorunca daha önce
sorulacağını bilmemden olsa gerek cevabı
yapıştırmıştım: Başım ağrıyor. iyi tamam
deyip geçiştirdi. Ben de derince bakmaya
devam ettim bu sefer camdan dışarıya doğru
değil de halının desenlerine bakıyordum
anlamsız gibi geliyordu ama gerçekten faydalı
geliyordu bana. Bakarken gözlerim kulağım,
dikişte ölümü özledim anne.
Alarm sesi beni kendime getirdi yorganın
yere düşen kısmını yatağın üzerine çektim.
Hemen telefona sarıldım belki günaydın aşkım
diye mesaj gelmiştir diye. Yok tabiki. Ama bu
inancımı kaybetmemiştim elbet bir gün bana
böyle bir mesaj atmak için can atacak biri
olacaktı, kalktığımda kahvaltıya uyandırılmak
için kalın bir ses yerine daha ince bir sesle bir
kadın sesiyle uyandırılacaktım evet bu hayal,
biraz sonra elimi yüzümü yıkarken son
bulacaktı. Olsundu, varsın son bulsun. Ama
işte o çok küçük umuttu beni hayata bağlayan.
Ardından Umut fakirin ekmeğidir, sözü aklıma
geldi. içimden bu söze aldırış etmek
gelmiyordu ama yine de kafamın bir köşesinde
kendine yer bulmuştu bile. Böylece kendi
kendimi üzüyordum ve içimden hiçbir şey
yapmak gelmiyordu. Derken bir gece önce
okuduğum kitaptaki:'' Umut hayattaki yaşama
nedenlerimiz, dünyadaki yerimizdir.'' Sözü
aklıma geldi. Sanki bir önceki söze bir cevap
niteliğindeydi.
Derken, gün ışığı iyice kendini
göstermeye başladı az sonra telefonumdan
dünden yarım kalan o Sezen Aksu şarkısını
yeniden oynatacaktım ki telefonun kapanmış
olduğunu gördüm, vazgeçtim. Sadece
bekledim. Aklına gelmek için ne yapabilirim ki,
uyumak en iyi çözüm diyerekten kendimi
kandırıyorum ama kafamı yastığa koyar
koymaz gene yalnızlığım beni rahat
bırakmıyor. Akşam olsa da zaman akıp gitse
hiç olmamış bir hasretin hayaliyle birbirimizi
özlesek, ardından özlediğimizi birbirimize
çaktırmadan ilgiliymiş gibi yapsak, sen yine
uyuya kalsan konuşmamız yarım kalsa ve
sabah tekrar devam etsek..-se, -sa.
Şu an kendimi yalnızca misafir
geldiğinde kullanılan o boş oda gibi
hissediyorum, az sonra uzun bir aradan sonra
o boş odaya, tozlu pis odaya bir misafir
gelecekti ki onun içindi bu temizlik. Normal
şartlarda girilmezdi o odaya. işi düştüğünde
aranılan dosttu o oda hiç aranmaz ve
sorulmazdı. Ne olurdu sanki o misafir sen
olsan, perdeler senin için açılsa, hep ben
geliyorum bir kez de sen gelsen. Yok olmaz
değil mi? Biliyorum.
Çok şey istemiyorum aslında insana
kendini özel hissetirebilecek bir başka insan
yeterdi. Sanki tüm düzen bunun üzerine
kuruluydu. Bir insan başka bir insana bağlıydı.
Fakat korkulan şey o aranılan kişinin
gelemeyecek olma ihtimaliydi, tıpkı gideceği
yolda durağı olmayan bir yolcu otobüsü gibi.
Zaman gibi hızlıca akıp giden.. Tam ineceğin
yere gelirsin ama inemezsin hep biraz fazla
gidersin ve gitmek istediğin mesafe için biraz
geri gelirsin. Ama zaman akıp gitmiştir ve o
her zaman yoluna devam edecektir.
işte yalnızlık o yolcudur. Yol boyunca cam
kenarında tek oturan, uzunca bir yol gidecek
olan ve gideceği yerde onu karşılayacak
birinin olmamasıdır evet yalnızlık budur.
yaşanmamışları düşünüp kuytularda üzülenlerin içinde bulunduğu durumdur.
"Hafifçe esnedi kadın. Üzerindeki kasvetli havayı bıraktı masanın üstüne. Sandalye çekti oturdu. Gözlerini sildi parmaklarını saydı baştan sona. Hiç susmayacakmış gibi konuşmaya başladı. Karşısında kimse yoktu."

"Hafifçe esnedi kadın. Üzerindeki kasvetli havayı bıraktı masanın üstüne. Sandalyeyi biri çekti oturdu. Gözlerini sildi parmaklarını saydı baştan sona. Hiç susmayacakmış gibi konuşmaya başladı. Karşısında birileri vardı."

"Hafifçe esnedi kadın. Üzerindeki kasvetli havayı bıraktı masanın üstüne. Sandalyeyi birileri çekti oturdu. Gözlerini sildi parmaklarını saydı baştan sona. Hiç susmayacakmış gibi konuşmaya başladı. Karşısında herkes vardı."

Kadın hep yalnızdı oysa kimse onu dinlememişti. Kimse Sandalyeyi onun için çekmemişti. Hiç susmadı hala da devam ediyor içindekilerini masaya dökmeye.
O kadın hep konuşacak o kadın hem başkasının sandalyesine oturacak. O kadın hep yalnız kalacak.

Belki de mutlu oluyordu öyle.
Belki de hüzün onun en güzel varlığıydı.

insan neden yalnız kalır?
insan neden yalnızlığı seçer?

Ucu ucuna birbirinden bağımsız olan ama iç içe olan iki fraktal sorusu.

Bazen dolabındaki ilk dokunduğun şeydir seni yalnız yapan. Kahvaltı masasında aldığın ilk şeydir yalnızlık.
Telefonun çalmayabilir belki de arayanin yoktur.

Şimdi iki tip insan çıkaralım etrafa:

1. Herkeste numarası var çevresi kalabalık ama kimsenin arayip sormadığı kişi.

2. Kimsede numarası olmayanlar çevresi olmayan kişi.

Hangisi yalnız?
Hangisi gerçekten yalnızlık metasinda kendini bir yalnız.avi gibi görüyor ya da görünüyor?

Hangisi o kadın gibi?

Uzun uzadıya bir sınırdır bu.
Kimin yalnızlığı kimin ellerinden çıkıyor belirsiz.
Hangimiz yalnızlığın patentini alabilir ki?
Yalnızlık bir çorba olsaydı en çok kim tuzu atardı?
Sadece biri sadece bir kişi.
Herkes yalnız olsa herkes o çorbası tuz atsa yalnızlık çekilmez ki tadı bozulur.

Yalnızlık pzevenktir.
Bir şeylerin pzevengi.

Yalnızlık yağmur ile güneş arasında kendisini gökkuşağına peşkeş çeken bir fahişe.

Yalnızlık orta sınıf asgari ücretli, daha az maaşla daha çok mesailerle çalışan birinin eve sadece bir ekmek götürmesidir.

"Hafifçe esnedi kadın. Üzerindeki kasvetli havayı bıraktı masanın üstüne.Gözlerini sildi parmaklarını saydı baştan sona. Hiç susmayacakmış gibi konuşmaya başladı."

Kadının artık ne sandalyesi vardı ne de karşısında birileri.
Kadın yalnızdı. Evet o kadın yalnızlık denen tünelin içindeydi.
Kurtulamadı. Geberdi.
"Mesafelerin ... Koyim" sözünü sevmemin nedeni
bazen tatların en güzelidir ve herkes için gereklidir.
tabi ne dedik, bazen.
mutluluk kolay iş değildir;
onu içimizde bulmak zor,
başka yerde bulmak ise imkansızdır.
asıl yalnızlık tek başıma olmak değil, yanında birileri varken kendini yalnız hissetmektir.
Severim bazen.
Tuvalette sözlüğe girmektir.
mızrak başı gibi, sırttan girer göğüsten çıkar.
paylaşılmaz.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar