türkülerin icra edilirken ya da dinlendirken ayrı bir duygu katmasına neden olur. selanik türküsü ve kırmızı gül demet demet türkülerin hikayeleri oldukça acıklıdır.
türküleri; birçok müzik türünden ayıran, farklı kılan en güzel özelliğidir.

http://www.turkuler.com/hikayeler/hikayeler.asp
bir çok türküde olan türküyü diğer müzik türlerinin üstünde yer almasını sağlayan hikayelerdir.en acısı kanımca hastane önünde incir ağacıdır.
bol bol ödev verilen konulardan biridir. sonuç olarak güzel türkülerin güzel hikayelerine ihtiyacım var bilen arkadaşların ulaşması rica olunur.
Her gün ekmeğini topraktan çıkarmak için zor da olsa tarlaya giden bir genç... Günlerden bir gün karşı tarlaların birisinde bir güzel görür ve o an gönlü sevdaya dolaşır. O günden itibaren bu kız kimdir, nedir diye araştırmaya başlar. Öğrenir de... Karşı köylerden birisindendir kız ve herkes o kızı acem kızı diye bilmektedir. 1 gün, 2 gün, 3 gün... En sonunda genç, kızla konuşmaya karar verir. Çünkü artık dayanamamaktadır ve biraz daha beklerse sevdası gönlünü patlatacaktır. Gider kızın yanına ve derki:
Bakışların kalbimi yaktı. Zülfünün teli gönlüme dolaştı. Senden başka bir şey düşünemez oldum. Ey acem kızı! Ben, sana sevdalandım.
Ama... ama... bu sözlerin karşılığı gözyaşı ve oradan hızla uzaklaşmak olur. Genç şaşırır. Çünkü sevdasını söylemekten başka bir şey yapmamıştır fakat karşılığında gözyaşı almıştır. O günden sonra genç tarlaya her gün gelir. işi olsa da olmasa da ama güzeli bir daha göremez. Bir vakitten sonra haber alır ki acem kızını kendinden yaşça büyük bir adama vermişlerdir. Genç ise bir tepeye çıkar. Sazını eline alır ve gönlünün mürekkebini tele döker:

Çırpınıpta Şanova'ya çıkınca
Eğlen Şanova'da kal acem kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyor gül acem kızı

Senin seven olan aşık neylesin malı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık, ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal acem kızı?
Adı Aşık Veysel. Gönlü gören, gözleri görmeyen Veysel gençlik çağına girmiştir. Anası ve babası Veysel'i evlendirmek isterler ve köyden bir kız bulurlar. Çift evlenir.
ilk zamanlar gayet güzel giden evlilik bir süre sonra eski tadından sapar ama bunu hisseden tek kişi Veysel'dir.
Veysel hanımının eskisi gibi olmadığını anlar. Anlar, anlamasına da bir de köyden başkasına aşık olduğunu da anlar.
Gecelerden bir gecedir. Veysel'in hanımı Veysel'e farkettirmeden yataktan çıkar ve köyün dışında bekleyen aşığına koşar.
Veysel farketmedi sanar ama Veysel'in gözleri görmüyordu gönlü değil.
Köyden kaçan iki aşık yürürler de yürürler. Bir süre sonra kadın yorulduğunu söyler ve dinlenmek ister. Ayakkabısının sıktığını belirtir ama sıkan ayakkabı değildir.
Kadın ayakkabısını çıkardığında içinde bir kese görür. Kesenin içinde de para ve bir şiir vardır.
Her şeyin başından beridir farkında olan Aşık Veysel şu şiiri yazmıştır:
Güzelliğin on par' etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa.
Bugünkü hikayemiz çoğu kişinin bildiği Gerizler Başından Atlayamadım Türküsü'nün hikayesi olsun:

Yöremiz Ege tarafları... Kahrmanımız Ali, Veli, Ahmet veya Mehmet, ne farkeder? Bu oğlan hangi işi tutsa yapamazmış. Babası, bu oğlan buralarda iş tutamayacak deyip onu, tanıdıkları bir efenin yanına kızan olarak vermeye karar vermiş. O vakitte daha Ege'nin dağlarında efeler tükenmemiş. Kızanda efelerin işini görenlere verilen lakapmış. Neyse efeye haber gitmiş. Efe ise "Glesin. Ben, onu adam ederim." demiş. Oğlan ise düşmüş yola ve efenin grubuna kapaklanıp, kızan olmuş.
Gel zaman, git zaman oğlan efenin ayak işlerini görmeye başlamış. Başlamış ama orada dahi alay konusu olmaktan kurtulamamış. Efeler de oğlanın yaptığı her hatada onu aşağılamaya, onunla alay geçmeye başlamışlar.
Bir gün efe, oğlanı yanına çağırarak "Git, şuradan mermi alınacak, al ve gel." demiş ve "Sakın dökme, kaybetme ha!" diye de göz dağını vermiş. Oğlan varılacak yere varmış, mermileri alımış ve dönüş yoluna düşmüş. Tam efelerin dağdaki yerlerine doğru kucağında mermilerle giderken karşıdan gelen bir güzelin gözlerine, gözleri çarpmış. Çarpmış ama o anda da eli ayağı boşanmış ve mermileri kucağından düşürüvermiş. Mermilerin çoğu uçurumdan aşağıya yuvarlanıp gitmiş. Oğlan kendisini toparlamış, toparlamasına ama mermilerden eser yok. Elleri boş şekilde efelerin bulunduğu yere gitmeye devam etmiş. Aklında ise "Allah'ım! Ben efeye ne diyeceğim? Mermileri bir güzel aşkından, bir güzelin gözleri yüzünden uçurumdan düşürdüm diye nasıl diyeceğim?" gibi düşüncelerle yollanmış. Efelerin yanına varmış. Efe ise oğlanın mermiler olmadan geldiğini görünce patlatmış tokatı ve mermilerin nerede olduğunu haykıra haykıra sormuş. Oğlan ağzını açıp, bir güzel gördüm, gözlerini gördüm, elim ayağım boşandı da ondan uçurumdan düşürüverdim, diyememiş. Efe ise oğlanın yanıt vermediğini görünce onu kovmuş.
Oğlan gerisin geri babasının yanına dönmüş. Artık herkesin diline düşmüş. Kahvenin yanından dahi başını öne eğerek geçer olmuş. Çünkü onu gören basıyormuş alayı. Bir süre sonra oğlan evden dahi çıkmaz olmuş ve bir gün...
Almış eline tabancayı, dayamış kimseye diyemediği güzelin sevdasını taşıdığı kalbine ve çekmiş tetiği. Yüreğindeki aşkıyla birlikte göçüp gitmiş.
Hep efelere türkü yazan halk, bu olayın ardından bu kez efelikten dönen birisine bir türkü yakmış.
Dönüp dolaşıp yine geliyorum buraya. çÇünkü türkü demek yaşanmışlık demek. Bugünkü yaşanmışlığımız Deniz Üstü Köpürür olacak. Başlayalım:

Yer Muğla-Ula... Ula'nın düğünleri meşhurmuş. Düğün oldu mu tüm köyler işi gücü bırakıp düğüne giderlermiş. Erkekler keyif çatar, kızlar en güzel elbiselerini giyer salınırmış. Çaydere Köyü'nden Osman'ın dayıoğlu Nasuh'un gelin alması olacaktır. Gelin alması sırasında ise alay yapılmaktadır. Osman geçen alayı seyrederken birdenbire çarpılmış gibi olur. Sanki kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaktadır. Bakışlarının kilitlendiği ise Gülayşe'dir. Ne kadar istese de gözlerini Gülayşe'den alamaz. Gülayşe de ona gülümsemiş miydi ne? Yoksa ona mı öyle gelmişti?
O günden sonra Osman'ın kalbi tutuşur, gönlü kavrulur. Hani tufanlar gelse söndüremez bu yangını ve o günden sonra Osman, düğünlerin hepsine gitmeye başlar. Amacı Gülayşe'nin gözlerine bir kez daha bakabilmektir. Kimi zaman bu arzusu gerçekleşse dahi kimi zaman gerçekleşmez.
Bir gün yine bir düğünde kadehini yuvarlamaktayken kolundan biri tutar ve "Gel arkadaş! Belliki seninde derdin var. Bizim meclisimize katıl" der. Osman Ulalı gençlerin sofrasına gider. Oradakilerin hepsi, IOsman'ı dostça karşılar. Osman yüreğinin yangınını içkiyle söndürme gayretine orada da devam eder. Vakit geçince oradaki gençlerden birisi bağlamayı eline alır. Bir iki teline dokunduktan sonra Osman'a bakarak "Yanlış anlama Osman Arkadaş. Seni buraya getiren dert nedir" diye sorar. O anda Osman'ın gözleri parlar. Gencin elindeki bağlamayı alır ve bu türküyü yakar.

Deniz üstü köpürür
Kayığada binsem götürür
Benimde buraya gelişim
Bir güzelden ötürü

Karıncanın katarı
Yüreğime değdi batarı
Benimde buraya gelişim
Bir güzelin hatırı.