bugün

öğretmenlerden çok eğitim sisteminden kaynaklıdır.
onlarca öğretmen görüp bir iki tanesinin zeki olduğunu gördükten sonra yürekten evet denilen önermedir.

zaten öğretmenler kaliteli olsa bu kadar apaçi sokaklarda fink atmazdı.
öğrenci kalitesi ile doğru orantılı .
geometri hocası sınavda sorduğu soruyu kendisi yapamadı bide bize soruyo amına kodum.
istek, dönüt, ortam, öğrenci, rahatlık ile eşdeğer durumdur.

5 sene boyunca okuduğum üniversitede öğretmenlik adına öğrendiğim şeylerin toplamı meslek hayatımda 1 ayda öğrendiklerime eş değerdir. Bunu çok arkadaşımdan duyabilirsiniz. Öğretmenlik kesinlikle yaparak öğrenilir.

Bununla beraber öğrenci yapısı çok değişiklik gösteriyor artık. Okul işlevini tamamen kaybetmiş görünüyor. Öğretmen işini sevmezse yapamıyor. Çocuk öğrenmeyi sevmezse öğretmen ne kadar istese de zorlayamıyor. Misal çocuk bir ay boyunca hiç ödevini yapmasa bir şey yapamazsınız. En fazla ailesi ile görüşüyorsunuz. Ailesi de vurdumduymaz ise yapacak hiç bir şeyiniz yok. Kendimdem örnek sadece bu. Çocuk 2. sınıf öğrencisi. Verdiğim hiç bir ödevi yapmıyor, derste sürekli konuşuyor kendi kendine oyun oynuyor. Kızıyorsun anlamıyor, ödül veriyorsun sallamıyor, çocuk öğretmene tepki vermiyor. Geçen bölme öğretiyorum, diğerleri anlıyor bu anlamıyor. Neden. Çarpma yok çıkarma yok toplama yok. Kalitesizlik sadece öğretmene yüklenmemeli. Sistem olarak kalitesiz bir sistem içindeyiz.

4+4+4 sisteminde çocuğa 3. sınıfa kadar okuma yazma öğrenebilir yeterliliği verilirken birinci sınıfta çocuklara ağır konular verilmeye başlanıyor. Sistemin içinde de çırpınan bir öğretmen var.

Belge yoğunluğu, bilinçsiz veliler, derslikler okul şartları göz önüne alınmalı.

gene kendimden örnek vereceğim. Çok küfür eden bir çocuğun velisini çağırdım. Annesine çocuğunuz böyle böyle dedim. Annesi benim yanımda çocuğuna diyor ki: "oğlum sen küfür etme, herkes etsin sen etme, onların ki görünmez ama seninki görünür, batar" Sanki ben kadının oğlunun düşmanıyım, ona garezim var, oğlunu kötülemeye çalışıyorum.

Bizim zamanımızda böyle değildi mesela. Öğretmen annemi çağıracak oğlun çok küfür ediyor diyecek. Eve gidene kadar dayak yerdim yolda, bir de evde yerdim. Sen nasıl utanmadan küfür ediyorsun diye. Ha demek istediğim annesi çocuğuna dayak atsın değil. Sorun veliler.

Çağımızın eğitim açısından büyük bir sorunu da: çocuğuna tapan veliler.

Neyse fazla uzatmaya gerek yok. Bu konu sözlük ortamlarında eğitim camiası içinde olmayıp, tebeşir tozu yutmamış kişilerle tartışılacak şey değil.
Türkiye'de öğretmenlik eğiten-öğreten kişi değilde çalışma saatleri belli fazla çalışınca mesaiye kalıp ekstra para getirisi olan hafta sonu tatil yapan 3 ay boyunca yatan kişi olarak görünüyor.
sebebi bülent ecevittir. lise mezunlarını ve meziyeti olmadığı halde siyaseten yaptığı atamalarla öğretmenliğin resmen içine sıçmıştır.
öğrenci kalitesiyle doğru orantılı olduğunu düşündüğüm önerme.
bir öğretim görevlisi, aynı zamanda milli eğitimde çalışmış biri olarak gayet yerinde bulduğum önermedir. çok iyi öğretmenlerimiz var tabi ki, ama büyük çoğunluğu gerçekten kalitesiz. sözgelimi edebiyattan en çok anlamayan insan grubunun edebiyat öğretmenleri olması benim her zaman tuhaf bulduğum bir durumdur. öğrencilerin üniversiteye geldiklerinde en azından klasikleri okumuş, çağdaş edebiyattan da biraz haberdar olarak gelmeleri gerekir. ama kötü edebiyat öğretmenleri sayesinde hiçbir şey okumamış olarak geliyorlar, kısa bir metni bile analiz edebilmekten, onun üzerine konuşmaktan, eleştirmekten yoksunlar. bu durumu diğer öğretmen gruplarına da uygulamak mümkün. eğitimin temelinde analiz, eleştiri, yorum vardır. öğretmenlerde olmayan şey öğrencilerde de olmaz elbette.
Mustafa Yağcı adlı çok sevdiğim bir matematikçinin "Yeter ki anlayabilmeleri için gereksindikleri bilgileri eksiksiz veriniz, iddiam o ki evinin yolunu bulabilen herkes matematiği anlar, ama doğru ve olması gerektiği gibi anlatılan matematiği!

Son yıllarda yayımlanan cicili bicili kitaplara bakıyorum da formüller eksiksiz. Hatta fazlası bile var! Fakat hiçbirinin nereden nasıl geldiği, nereye gideceği yazmıyor. Böyle kitapların yazarları öğrenciye bir bakıma ‘ezberleyin’ demekten utanmıyorlar mı? Belli ki utanmıyorlar, utansalar yaparlar mı? Gençleri ne sanıyor bunlar? Kendileri de genç olmadılar mı? Öğrenci dediğinin kafası basmaz mı? Onların bunları öğrenmeye hakkı yok mu? Ezberlemeye değil, anlamaya ihtiyaç hissetmez mi? Muhtaç değil midir? ‘Ben bilmeden de paramı kazanıyorum, o da bilmezse bir şey olmaz’ diyen meslektaşlar, bir bireyin –dolayısıyla ülkenin- kaderiyle oynamış olmuyor mu? Sıfatımızın ‘öğretmen’ olduğunu, ‘ezberletmen’ olmadığını ne zaman anlayacaklar acaba?" cümleleriyle eleştirdiği durumdur.
çoğununluğunun yurtdışına çıkmamasından kaynaklanmakta.
hayatında 1 kez dahi olsa yurtdışına çıksa bakış açısını değiştirecek ama nerdee.
gerçekten hayatımda bir yurtdışında çıkmış öğretmenle çıkmamış öğretmen arasında dağlar kadar fark var.
bana sorun dediğim önerme. bu insan olamamış sözüm ona öğretmenlerin hepsinin psikolojik testten geçmesi lazım.
Öğretmen liselerine yeterince değer vermeyip, fen edebiyat fakültesinden çakma öğretmenler çıkmasına izin veren sistemin sonucudur.
yapılması çok zor olduğu için pek bir şey denilmez ama öğretmenlerimiz uygulama yapılmadan sadece sınavlarla alınmakta. daha önce ders anlatmamış, öğrencilerle ilişki kurulmasını bilmeyen insanlar bir kaç test çözerek öğretmen oluyorlar. bunun sebebi budur. ayrıca çocuklardan nefret eden biri öğretmen olursa da olacağı budur. ki ülkemizde ataması yapılamadı diye kaç öğretmen kendi branşı olmayan derslere giriyorlar. bir de şu var ki öğretmenler o ilk işe başladığı zamanların temposunu öğrencilerden beklenti alamayınca boşveriyorlar.
üniversitede verilen eksik eğitim bunun başlıca kaynağıdır.her şeyi biliyor olabilirsin ancak bunu anlatabilmek,öğrenciye sezdirebilmek ayrı bir yetenektir. üniversite sınavlarında kaç soru yaptığına bakarak öğretmen seçmenin sonucudur bunlar. ben eğitim fakültesinde ingilizce bir metni sınıfa okuması istendiğinde bayılan öğretmen adayı gördüm. o kişiyi öğretmen yeterliliğine sahip diye o fakülteye almaktır sistemin asıl suçu. ayrıca kpss gibi illet bir durum var ortada. o saçma havuz problemlerine, ilk çağ uygarlıklarına vb. çalışmaktan değil alan bilgisi meslek sevgisi bile kalmıyor insanda.

edit:imla
nasıl olsa unutacaklar deyip ders anlatmayan ingilizce öğretmeni,
hatalı öğrencisini sınıfın ortasında arkadaşlarına tokatlatan matematik öğretmeni,
çocuklar bu anlattıklarım hep saçmalık ama sınavlarda cevabı böyle verin aslında doğrusu bu diyen kafa karıştırıcı * fen bilgisi öğretmeni,
zarfı, edatı ayırt edemeyen sınıf öğretmeni bilirim. bir veli olarak daha neler neler gördüm... küfreden,tekme tokat döven hatta "çocuklar pedegojik açıdan bunu söylemem doğru değil ama sizden nefret ediyorum" diyen öğretmen bile var.

sahip olacağın imkanlar en başından belli. yani bilerek başlıyorsun. öğretmenlik gönül işidir. işini sevmiyorsan, çocukları sevmiyorsan bu işi yapmayacaksın.
kısıtlı imkanlara, önlerine sürekli engel koyan idarecilere, sorumsuz velilere, sorunlu öğrencilere rağmen özveriyle çalışan işini layıkıyla yapan öğretmenlerimizde var. iyiki varlar. onlara saygımız sonsuz.

birde öğrencileri sınavlara tabi tutup liselere yerleştiriyorlar, peki ya onların öğretmenlerini?

edit: "esitsizligin her iki tarafi" derki; "sınavla yerleştirilen okul öğretmenleri de, o statüdeki okullar için ayrı bir sınava girmektedirler"
türkiyede'ki her bir sıkıntının temeline inmiş insan söylemi. "ama hepsini öğretmenler yetiştiriyor" diye de savunma yapması muhtemeldir. "peki öğretmenleri kim yetiştiriyor" sorusuyla geri dönülmelidir kendisine.
çok sevmediğim bir yazarın bir şiiriyle gönderme olsun sizlere.
"ne verdin de ne istiyorsun yazacak ilkokul fişlerinde."
Kısmen katıldığım önermedir..

Türkçeyi bilmeyen öğretmenden türkçe öğrenmeye çalıştık biz mesela.. Adam Bulgar göçmeni türkçe'nin ''t'' sinden haberi yok,
deftere yazı yazdırıyor, cümleler şöyle ;

'' yapıcıksınız '' '' edicıksınız ''

Defter cik cık dolu lan bayağı şaka yapmıyorum !

Ders : Türkçe,
Konu : boj ver koy götüne beaa..
hemen herkesin katıldığı yargıdır.
uzmanlaşma dediğimiz kavram ülkemizde çok sınırlıdır.
pratiğe dönük eğitimimiz de yine aynı şekilde.
işe yarasın yaramasın hepimiz aynı şeyleri biliyoruz. (bkz: integral)
madem herkes her şeyi bilecek niye bu kadar branş var?
bir türkçe öğretmeni integrali nerede kullanacak? hatta bir ilkokul matematik öğretmeni integrali nerede kullanacak?
stajlar desen yok gibi ve çok kalitesiz.
okullar desen tamamen vakit geçirmek için gidilen yerler.
hal böyleyken de kalitesizliğimiz de meydanda olur.

gereğini arz ederim.
kalitesizliğin öğretmenlerden ziyade eğitim sisteminde aranması gerektiğini düşündüğüm durum.. zira öğretmenler de bu sistemin eseridir.
örnek olarak ; konferansı anlamayamadıklarından ötürü tercüman kullanan ingilizce öğretmenleri
öncelikle her önüne geleni ögretmen yapmayacaksın arkadaş. ek puanla ögretmenlik fakültesine girişi kaldıracaksın ve eğitim fakültelerindeki kontenjanları azaltacaksın. ve mezun ettiklerine de direkt kadro vereceksin. mesela finlandiyada yuksek lisans zorunludur bir ögretmen 6 yılda yetiştirilir ama adamlar pisa gibi uluslararasi sınavlarda başı çekiyor. kısaca sen alt yapıyı hazırladın mı başarı otomatik gelir.
Kantinde öğrenci kuyruklarına girmeden alışverişlerini yapmalari. Mesleki donanımı çok üst düzey olsa bile çocuk psikolojisine nasıl yer ediceğini düşünmeden bencilce yaptıkları bir harekettir.
aldığı aylık ücret ile doğru orantılıdır. ne kadar para o kadar köfte.
(bkz: türkiye deki okulların kalitesizliği)
-ni önlemek için bir juri yapılsın o zaman eğitim fakültelerine mülakat olmadan öğrenci alınmasın. madem genellemenin dibine vurulmuş karanlığa küfretmektense çözüm yolu üretilsin.